29
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

KENE UZMANINDAN İLGİNÇ AÇIKLAMALAR

2002’de Tokat’ta gizemli bir hastalık ortaya çıktı. Hastalığın terör yüzünden boşaltıldıktan sonra kene basan mezralarda başladığı anlaşıldı. Doç. Dr. Önder Ergönül, o sıra Tokat’taydı Ergönül, bugün kırım kongo kanamalı ateşi konusunda dünya çapında kabul gören bir otorite. Ergönül, ‘Türkiye’de kırım kongo kanamalı ateşini çözecek her şey var ama...’ diyor.

İSTANBUL - Yıl 2002: Tokat’ta hastanelere art arda kanamalı hastalar gelmeye başladı. Ama hastalığa bir türlü tanı konulamıyordu. Sağlık Bakanlığı bir ekip oluşturdu. Ekipte Marmara Üniversitesi infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanı Doç. Dr. Önder Ergönül de vardı. Ergönül, 1995 yılında ‘DHKP-C, TİKKO ve PKK terörü’ nedeniyle boşaltılıp 2001 yılında yeniden açılan mezraları gezerken tuhaf bir şey fark etti. Köylüler sürekli “Hocam buraları hep tavşan, kene, domuz sardı” diyordu. Hastalardan alınan kan örnekleri İngiltere ve Fransa’ya yollandı. Sonuç: 1944 yılında önce Nazilerin terk ettiği Kırım steplerinde sonra 1956 yılında bu kez Afrika ülkesi Kongo’da ortaya çıkan ‘kırım kongo kanamalı ateşi’ virüsü Türkiye’ye sıçramıştı.
Yıl 2008: Önceleri sadece Kelkit Vadisi civarında görülen virüs altı yılda Ege ve Akdeniz’e uzandı. Antalya’nın Manavgat ve Çanakkale’nin Ayvacık ilçelerinden vakalar bildirildi. Vaka ve ölüm sayısı Türkiye genelinde beş yılda beşe katlandı. İnsanlar çocuklarını bahçeye çıkarmaya korkar hale geldi. Bir ayda 100 bin adet kene kovucu sprey satıldı.
Tablo, bu. Peki neden böyle oldu? Daha da önemlisi, şimdi ne olacak? Daha kaç insan ölecek? 70 milyon insan hayatının geri kalan kısmında kene paranoyasıyla mı yaşayacak? Dünyada bu hastalık konusunda otorite kabul edilen Doç. Dr. Önder Ergönül, Radikal’i yanıtladı:

2003 yılında Tokat’taydınız. Hastalığı keşfettiniz. O günden bu yana hastalık beklediğiniz hızda mı ilerleyip yayılıyor? Yoksa Türkiye olarak artık çok tehlikeli bir evreye mi girdik?
Sıcaklık artmasıyla birlikte yayılım beklediğimizden de fazla oldu. Aslında bu tür hastalıklarda, beş altı yıl sonra bağışıklık düzeyine ulaşılması beklenir. Hastalığın ortaya çıkması, zirveye ulaşması ve sonra azalması çan eğrisi gibidir. Bazı insanlar virüsü alır hastalanır, bazıları alır ama genetik nedenler sonucu hastalanmaz; bağışıklık geliştirir. İnfeksiyon hastalıklarında (toplumda) bağışıklık gelişmeye başlayınca hastalık, siz hiçbir şey yapmasanız da kendiliğinden durabilir. Ama toplumda o virüse bağışıklık düzeyi yeniden azalınca, hastalık yeniden baş gösterir.
Biz de başta kırım kongo hastalığının beş altı yılda inişe geçeceğini düşünüyorduk. Ne yazık ki hâlâ çan eğrisinin tepesine ulaşmış değiliz. Altı yıldır her yıl bir önceki yıldan daha fazla vaka görülüyor.

Hastalık sadece Türkiye’de görülmüyor. Sağlık Bakanlığı Avrupa’da da can aldığını söylüyor. Hastalık orada da artıyor mu? Yoksa artış Türkiye’ye özgü mü? 

Kırım kongo kanamalı ateşi dünyada 30 ülkede görülür. Afrika ülkeleri Kongo, Senegal ve Güney Afrika. Asya’da Pakistan Çin’e kadar uzanan bölgede. Ve bir de Balkan ülkelerinde var. Türkiye bu ülkelerin içinde teknolojik, sosyoekonomik koşullar ve bilimsel açıdan en gelişmiş olanı. ABD ve Balkanlar dışında Avrupa’da bu hastalığa rastlanmıyor. Çünkü Türkiye’yle bu ülkelerin kene türleri farklı. Ülkemizde saptanan KKKA virüsü de Balkanlar ve Güney Rusya’da görülen virüsle aynı.

Ya Fransa ve İngiltere’de böyle bir salgın olsaydı?
Farklı yaklaşılırdı.

Nasıl farklı yaklaşılırdı? 

Öncelikle ‘liyakata dayalı’, bilimsel bir kadro oluşturulurdu. Liyakat derken uluslararası standartlarda bilimsel bir heyetten söz ediyorum. İkinci adım olarak bu kurula gerekli yetki ve sorumluluk verilir, gerekli altyapı ve bütçe desteği sunulur ve gerektiğinde bu kuruldan hesap sorulurdu. Böyle bir organizasyonla aşı ve tedavi için harekete geçilirdi.

Türkiye’de bunlar yok mu? 

Ben, kırım kongo kanamalı ateşi konusunda son iki yılda en çok bilimsel yayın yayımlayan kişiyim. Bu konuda uluslararası uzmanlarla birlikte Springer kitabevi tarafından yayımlanan kitabın editörüyüm. ABD, İngiltere gibi ülkeler dahil olmak üzere dünyanın her yerinde, bilimsel kongrelere konunun otoritesi sıfatıyla davet edildim, Türkiye’yi temsil ettim. Ama hiçbir resmi sıfatım olmadı. Zaten son beş yılda, Sağlık Bakanlığı’nın oluşturduğu 25 kişilik KKKA Komisyon’una giremedim. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü dışında bana bir şey soran olmadı.

Peki ya aşı çalışması?

 Sağlık Bakanlığı kırım kongo kanamalı ateşine karşı hayvanlarda ve insanlarda birkaç yıl içinde aşı geliştirilebileceklerini açıkladı...
Aşı çalışmaları ikna edici düzeyde değil. Çünkü Türkiye’de ‘şu anda’ bunun teknolojisi yok. Türkiye’de hangi aşı yapılıyor ki şu anda. Bunun için ciddi bir teknolojik yatırıma ve tabii ki bu yönde karar vermeye ihtiyaç var. Ama öyle bir kararlılık yok.
Hayvanda da aşının mantığı yok. Çünkü bu hastalık hayvanda hastalık yapmıyor. Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar, tavşan, domuz bu virüs için sadece bir ‘ara konak’. Daha sonra keneler yoluyla yayılıyor. Keneler ‘vektör’ (Hastalığa taşıyıp yayan ajanlar). Keneleri doğadan yok edemezsiniz. O halde tek yol insanda bu virüse karşı aşı geliştirmek. Bunun için çok deneyimli bilim adamları, biyogüvenlik-4 seviyesinde bir laboratuvar gerekir.

‘Aşı konusunda cehalet var’
Türkiye geliştirmese bile, dünyada bunu başaran, kene aşısı geliştiren bir ülke yok mu? 

‘Kene aşısı’ yanlış bir tanımlama. Kenenin aşısı olmaz, kenenin taşıdığı belli hastalık etkenlerine yönelik aşılar olur. Keneler pek çok hastalık etkeni taşırlar. Örneğin Almanya ve Avusturya’da kene kaynaklı ensefalit hastalığı çok görülür. Buna yönelik bir aşı vardır. Hatta bu aşıdan yaptıran gurbetçilerimiz, ‘Kene aşısı oldum’ der. Ama bunun kırım kongoyla bir ilgisi yoktur. O, kene kaynaklı ensefalit hastalığına yönelik bir aşıdır. Bu konuda büyük bir cehalet var. Bu aşıyı kırım kongo kanamalı ateşi aşısıymış gibi anlatanlar var.
***
Peki ya çocuklar? 

Basına yansıyan vakalarda dikkatimizi çeken bir nokta var. O da hastalığın çocuklarda pek de can almaması. Bu gözlem doğru mu?
Gerçekten de öyle. Aslında çocuklarda da hastalık oluyor. Ankara’da altı yılda 30-40 kadar çocuk vakası oldu. Ölüm oranı sıfıra yakındı. Çocukların bağışıklık sistemiyle ilgili olabilir, incelenmesi gerekir. Bir de her kene ısırığından hastalık kapılmaz. Kene ısıranların yüzde 50’si virüsü kapıyor. Bu kişilerin de yüzde 20’si hasta oluyor. Yani kene ısıranların 10’da biri hasta olarak geliyor. Bir de virüsün iki türü var. Biri hafif seyirli. Biz bunun gen yapısını çıkardık.
***
Nobellik birikim var
Tedavi? 

Tek bir ilaç var. Ribavirin. Hastalığın erken safhalarındaki aşamada etkili olduğunu düşünüyorum. Hastalığı tamamen yok etmenin yoluysa aşı. Bunu başaran Nobel’e aday olur. Türkiye 1930’lu, 40’lı yıllarda Hıfzıssıhha’da aşı geliştirebilirdi. Ama şimdi yok. Bu durumda hükümet dışarıya sipariş verebilir.

Böyle bir sipariş verildiğini mi duydunuz?
Böyle olduğu söyleniyor.

Ne yapılabilir? 

Belçikalı bir grup var. Hastalığa karşı molekül geliştirebiliriz. Bu tür konular bilim dünyasında yer yer popüler hale gelir. Sonra unutulur. Çözmek zorunda olan biziz. Çünkü hastalık bizim ülkemizde can yakıyor. Bense şu an inşaat işiyle uğraşıyorum! Dünyada ‘emerging infections’ (Yeni ortaya çıkan enfeksiyonlar) diye bir şey var. Dün kuş gribi, bugün kırım kongo, yarın başka bir şey. Marmara Üniversitesi’nde bir merkez ve laborutuvar kurduk. Teorik planda her şeyimiz hazır. Finans desteği peşinde koşuyoruz. AB veya UNDP desteği arayacağız. Türkiye’nin insan kalitesinde hiçbir sorun yok. Yetki ve sorumluluk dağılımında sorun var. Türkiye’de bu hastalık konusunda önemli bir bilimsel birikim oluştu. Motivasyonumuz da var, ekibimiz de...
***
Virüs biyolojik silah listesinde
‘Kırım kongo’yla ilgili iddialardan biri de bunun bir biyolojik silah olduğu.. Birilerinin virüsü Türkiye’ye attığı... Sizce bu doğru mu? 

ABD 2001 yılından sonra biyolojik silah olarak kullanılmaya elverişli tüm biyolojik etkenleri A,B,C olarak sınıflandırdı. Kırım kongo kanamalı ateşi de bu listede C kategorisinde. Ama Türkiye’de hastalığın ortaya çıkışına ve yayılışına bakarsak, biyolojik silaha pek benzemiyor. Belli bir bölgede çıktı, adım adım yayıldı. Biyolojik silah olsa birden başlar ve etkisini daha çabuk görürdük. Tabii hiçbir zaman emin olamayız. Zaten bu tür komplo teorilerinde çoğu zaman kanıt bulunamaz ya da yıllar sonra anlaşılabilir.

Sizce hastalıkla ilgili en kötü senaryo ne olabilir? 

En kötü senaryo hastalığın büyük kent merkezlerine, örneğin İstanbul’da Belgrad ormanlarına veya turizm bölgelerine sıçraması olur. İlginç bir şey var. Türkiye’nin bütün komşularında bu hastalık var. Ama Yunanistan’da bugüne kadar hiçbir vaka bildirilmedi. Oysa bu pek mümkün görünmüyor. Sağlık Bakanlığı’nın ise bu konuda takdir edilmesi gereken bir özelliği var. Bakanlık başından beri çok açık, şeffaf. Bütün vakaları takip edebiliyoruz. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü de bu konuda çok olumlu çaba gösteriyor.
***
Ne oldu bizim kuş gribine? 

Kırım kongoyla ilgili Türkiye’nin başına gelebilecek en iyi senaryo ne olabilir?
Toplumun önemli bir kesimi bağışıklık düzeyine ulaşır, hastalık kırılır. Sadece yeni doğanlar aday olarak kalır. Hastalık Türkiye’de ortaya çıktığında (2002) doğanlar şimdi altı yaşında. Daha sonra doğanlar bağışıklık geliştirmediği için, salgın yıllar sonra onlarda yeniden başgösterebilir.

Acaba kuş gribinde de benzeri mi yaşandı? Yani Türkler kuş gribine karşı bağışıklık geliştirmiş olabilir mi? 

Sanmıyorum. Kuş gribinde göçmen kuşların getirdiği virüsler sınırlı kaldı. Kanatlı itlafları da etkili oldu. Aslında yine de ülke olarak geç kaldık. Çünkü 12 kişi hastalandı, bu kişilerden dördü öldü. Bu ölümler olmayabilirdi. Şimdi de eğer ‘yeterince’ virüs girişi olursa, kuş gribi Türkiye’de yeniden başgösterebilir.

Radikal
Yayın Tarihi : 24 Haziran 2008 Salı 22:47:11
Güncelleme :24 Haziran 2008 Salı 23:27:52


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
betül yaman IP: 88.250.6.xxx Tarih : 27.06.2008 12:30:16

valla herkesin kene hakkında bilinçlençdirilmesi gerekiyor paylaşım için çok sağ olun.gerçekten çok açıklayıcı olmuş.tekrardan tşkrlrrr


ÖZGEN ÇETİNKAYA IP: 88.252.43.xxx Tarih : 24.06.2008 10:13:13

merhabalar yeğenimi aynı ay içinde 10 gün ara ile iki kez kene ısırdı 4 yaşındaki yeğenim içanadoluda şehir merkezinde ikamet ediyor. Kırım Kongo teşisi ile tedavi gördü ama çok iyi şimdi. kenelerle ilgili çok yazı okudum, ufkumu açan bu ropörtaj için emeği geçenler için maramara üniversitesine burdan teşekkürler, Doç. DR. Önder ERGÖÖNÜL'e engin birikimini bilgisini pratik ve anlaşılır bir şekilde dile getirdiği için teşekkürler, Başarılarınızın artarak devam etmesini dilerim.