Lozan’da elde edilen kazanımlar teker teker elimizden alınıyor. Büyük emeklerle gerçekleştirilen fabrikalar, limanlar, bankalar, sanayi kuruluşları, teker teker elden çıkarılıyor. Türkiye 85 yılın en büyük borçlanmasıyla karşı karşıya bulunuyor.Lozan’dan 85 yıl sonraki Türkiye’de, günümüzde büyük bir savaş yaşanıyor. Aslında savaş Sevr yandaşlarıyla Lozan yanlıları arasında gerçekleşiyor.
Dün II. Meşrutiyet’in 100. yıldönümüydü, bugün Lozan Anlaşması’nın imza altına alınmasının 85. yıldönümüdür. Bu tarihler Türk’ün uluslaşma tarihinin iki önemli günüdür. Lozan, son derece önemlidir, çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası bir anlaşma ile kabul edilişidir.
Lozan aslında Anadolu coğrafyasından Türkleri söküp atmak isteyen güçlerin ve bu girişimleri uluslararası bir belgeye bağlayan, Sevr Antlaşması’nın yırtılıp atılmasının yıldönümüdür.
Lozan’ı iyi anlayabilmek için Sevr’i anımsamak gerekir. Kısaca özetleyelim, Sevr’de ne isteniyordu?
• Sevr Antlaşması’na göre Türkler Trakya, İstanbul, Ege Bölgesi, Marmara Bölgesi ve Doğu Anadolu’dan sürülüp atılıyordu; böylece Türklerin Konya, Ankara, Çankırı gibi illerin içinde bulunduğu bölgede, denize çıkışı olmayan ufak bir köylü devleti olarak kalması isteniyordu. Kuşkusuz bir süre sonra da tamamen bitirilmesi planlanmıştı.
• Sevr Antlaşması ile Türklerin bin yıldır vatanı olan bu topraklar ellerinden alınıyor, Yunanlılara, Fransızlara, İngilizlere, İtalyanlara ve Ermenilere bölge bölge dağıtılıyordu.
Ama Türkler, tarihlerinin en büyük imtihanlarından birisini Atatürk’ün önderliğinde bütün dünya önünde veriyordu. Bu mücadele sadece o dönemin en büyük devletlerine karşı değil, aynı zamanda kendi padişahına ve içerdeki satılmış işbirlikçilerine karşı da veriyordu.
Bu cehennemi andıran bir ölüm kalım mücadelesiydi. Ateş ve ihanet yaşanıyordu. Büyük şair Nâzım Hikmet’in dediği gibi:
“Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet,
En azılı düvellerle (devletlerle) dövüşüyordu.
Fakat dövüşüyordu. Köle olmamak için iki kat,
iki kat soyulmamak için...”
Ulusun 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkesi ile başlayan kötü yazgısı tersine döndü, 9 Eylül 1922’de zaferle sonuçlanan Atatürk’ün önderliğindeki antiemperyalist savaşla değişti. Ama bu yetmezdi; askeri alanda kazanılan başarının Lozan’da diplomasi zaferi ile taçlandırılması gerekiyordu.
Lozan görüşmeleri 20 Kasım 1922 günü başlayacaktı.
Her zaman olduğu gibi, o günün süper güçleri, çelişki yaratmak için Lozan Konferansı’na İstanbul ve Ankara hükümetlerini birlikte davet etmişlerdi.
Osmanlı Sadrazamı Tevfik Paşa, milli mücadelede yayımlanan idam kararlarını, şeyhülislam fetvalarını, hilafet ordusu girişimlerini unutup, sanki Babıâli ile Ankara arasında hiçbir çelişki yokmuş gibi Ankara’ya telgraf çekerek “Osmanlı devlet ve milletinin başına daha büyük zararlar gelmemesi için” Lozan Barış Konferansı’nda birlikte hareket etmeyi önerdi. Utanmazlığın bu kadarı da olamazdı...
Mustafa Kemal, sadrazama “Türkiye devleti, yalnız TBMM tarafından temsil olunur” diye yanıt verdi.
Osmanlı sadrazamının başvurusu 30 Ekim 1922 günü TBMM oturumunda okunduğunda tepkilerle karşılandı. Bu bunalımdan önemli bir sonuç almayı Atatürk sağladı ve 1 Kasım 1922’de TBMM kararıyla Osmanlı saltanatı kaldırıldı.
İşte Lozan görüşmeleri bu çok önemli gelişme ile başlamıştır. Lozan’da bütün dünyaya “Biz artık yepyeni çağdaş bir devletiz” mesajı verilmiştir.
Lozan’a giden heyetin başkanlığına, Ulusal Savaş’ın Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü getirildi ve TBMM, Lozan’a giden heyete verdiği talimatta:
- Sınır ve toprak konusunun kesin çözümünü, Türk topraklarında bir Ermeni devleti kuruluşunun reddedilmesini,
- Türk Boğazları’nın yabancı askerlerden temizlenerek tamamen Türklerin denetimine bırakılmasını;
- Kapitülasyonların reddedilmesini,
- Azınlık sorununun mübadele (karşılıklı göç) ile çözümlenmesini,
- Türk yargısının tam olarak geçerliliğinin sağlanmasını istedi.
Asıl konu ekonomi
Lozan Konferansı’nda temel tartışma, ekonomik konularda yoğunlaştı. Batı dünyası kapitülasyonların sürdürülmesini istiyordu.
Konferansta müthiş bir dayatma vardı, ancak bu dayatmaları kabul etmeyen İnönü ve Türk delegasyonu, Lozan görüşmelerini terk etti (14 Ocak 1923). Daha sonra tekrar toplanan konferansta Batı devletleri Türk taleplerini kabul etmek zorunda kaldı.
Lozan’ın özü şudur
1- Lozan ilk antiemperyalist savaşı yapan Türklerin varlığını tartışmasız kabul eden uluslararası bir belgedir.
2- Anadolu’yu bölen Sevr Antlaşması yırtılıp atılmıştır.
3- Lozan, kapitülasyonları kaldırmış ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını kabul etmiştir.
4- Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun kale kapısıdır.
Günümüz Türkiyesi
Günümüzde Lozan’da elde edilen kazanımlar teker teker elimizden alınıyor. Büyük emeklerle gerçekleştirilen fabrikalar, limanlar, bankalar, sanayi kuruluşları, teker teker elden çıkarılıyor, babalar gibi satılıyor.
Adeta kapitülasyonlar teker teker bizden geriye alınıyor.
Türkiye 85 yılın en büyük borçlanmasıyla karşı karşıya bulunuyor.
Lozan’dan 85 yıl sonraki Türkiye’de, günümüzde iç politikada büyük bir savaş yaşanıyor.
Aslında savaş Sevr yandaşlarıyla Lozan yanlıları arasında gerçekleşiyor. Çok hukuklu toplum isteyenler var, Lozan Antlaşması’nın yarattığı “ulus bilincinin” törpülenmesini, hatta ortadan kaldırılmasını isteyenler var. Ulus bilinci yok edilip ümmet toplumuna dönüşüm isteniyor. Bölücüler, Osmanlıcılar, ümmetçiler, dönekler, liboşlar, şeriatçılar bir olmuşlar, Lozan’ı değil Sevr’i taçlandırıyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin, anayasanın iki üç maddesinde belirtilen temel kuruluş ilkelerine karşı çıkılıyor. Bu ilkelere tam karşıt yayınlar yapılıyor, konuşmalar yapılıyor.
Kendi kurtarıcısıyla ve kendi varlığının temel taşı olan uluslaşma süreciyle 85 yıl sonra hesaplaşmak amacıyla karşıt çalışmalar yapan hareketlere, dünyanın herhangi bir ülkesinde rastlamak çok güçtür.
Lozan’ı tanımlayan birçok yapıt, birçok yazar vardır.
Türk Ulusal Savaşı’na iyi gözle bakmayan İngiliz tarihçi Arnold Toynbee, sonunda gerçekleri kabul etmek zorunda kalmıştır. Lozan’ı şöyle anlatıyor:
“... (Lozan’da) ... dünya, tarihte eşi olmayan bir olayla karşılaşmıştır. Yenilmiş, parçalanmış bir ulusun, bu harabe içinden ayağa kalkması ve dünyanın en büyük ulusları ile tam eşit koşullar içinde karşı karşıya gelmesi ve büyük savaşın galiplerini dize getirerek her istediğini kabul ettirmesi...”
İşte, ulusal savaşa karşı olan Toynbee bile bunu kabul ediyor, ama bizim satılmışlar hâlâ Lozan’a saldırıyor.
Yazımızı Atatürk’ün Nutuk’taki bu konu ile ilgili yargısıyla bitirelim:
“Bu anlaşma, Türk ulusuna yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın önlenmesini bildiren belgedir.”
Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni kimse yıkamayacaktır.
Laik, çağdaş ve aydınlık Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır..
Görende Lozan antlaşmasında büyük bir zafer kazandık zannedecek. Kimi kandırıyorsunuz be? Lozan antlaşması diplomatik bir hezimetten başka birşey değildir. Neden mi? : 1) Nüfusunun çoğunluğunun Türk olduğu batı trakya'da hiç bir hak iddia edemedik. 2) Yıllarca Türkiye'yi yakıp yıkmalarına rağmen Yunanlılardan bir tek kuruş tazminat alamadık. Lord Curzon, İsmet Paşa'yı tazminata karşılık zaten Edirne'nin bir mahallesi olan Karaağaç'ı almaya ikna etti. 3) Herşeyiyle Türk olan Musul ve Kerkük şehirlerini geri alamadık. 4) Mütareke ve İstiklal harbi yıllarında her türlü zararlı faaliyeti sabit olan Patrikhane'yi İstanbul dışına çıkaramadık. 5) Türkiye için son derece stratejik öneme sahip olan ve Uşi antlaşması gereğince bize ait olması gereken Rodos ve Oniki Ada'nın bahsini bile getiremedik. 6) Bizim topraklarımızda yer alan Boğazlar'da bile söz hakkına sahip olamadık. Boğazlar ancak 1936 yılında Türkiye'nin eline geçti. Daha uzar gider bu liste. 85 sene sonra artık kafamızı kumdan çıkarma zamanı gelmedi mi?
HERKESE MERHABA SAYIN YAZARIN DA DEDİĞİ GİBİ BİZ İÇİMİZDEKİ TERS VE BU MİLLETİN İÇİNDEKİ KÖTÜ NİYETLİ İNSANLARI TEMİZLEMEDİKÇE DÜZLÜĞE ÇIKAMAYIZ.TOPLUMUN HERKESİMİNE ZERK EDİLEN ACIMASIZ YAŞAM KOŞULLARININ GETİRDİĞİ EZİLMİŞLİK VE SIKINTILI DÖNEMDEN MUHAKKAK FAYDA ÇIKARTMAYA ÇALIŞAN BAZI DAHİLİ VE HARİCİ GÜÇLER OLACAKTIR.BİZ TÜRK MİLLETİ İSE BÜTÜN BU SIKINTILI DÖNEME RAĞMEN ULU ÖNDER ATATÜRK ÜN DEDİĞİ GİBİ ÇALIŞARAK DAHA MÜREFFEH BİR TÜRKİYE YARATMALI VE BUNU YAPARKENDE AKILLI, SAKİN VE BİRLİK İÇERİSİNDE HAREKET ETMELİYİZ.İÇİMİZDE VAR OLAN BİRLİK DUYGULARI BU ANLAMDA AYAKLANMALI VE DIŞ GÜÇLERE BAĞIMLI OLMAMAK İÇİN VARGÜCÜMÜZLE ÇALIŞMALIYIZ.ANCAK EKONOMİSİ GÜÇLÜ OLAN DEVLETLERİN AYAKTA KALABİLECEĞİ YARININ DÜNYASINDA MEMLEKET MENFAATLERİNİ HERŞEYİN ÖNÜNDE BENİMSEYİP ORTAK MENFAATLER DOĞRULTUSUNDA KİMSENİN ÜZÜLMESİNE MAHAL VERMEDEN YOLUMUZA ÇIKAN ENGELLERİ YENME AZMİNDE OLMALIYIZ.HERKESİN BİZDEN BAŞARISIZ OLMAMIZI BEKLEDĞİ BİR ANDA BİZ YİNE TÜRK TARİHİDE SIK RASTLADIĞIMIZ ŞEKİLDE ONLARI ŞAŞIRTMALI VE BAŞARIYA ULAŞMALIYIZ.ÇÜNKÜ EĞER BU MİLLET FARKINA VARMAYIP BU ŞEKİLDE GAFLET UYKUSUNA DEVAM EDERSE BAŞIMIZA DAHA ÇOK İŞLER GELİR VE OLACAKLARA SEYİRCİ KALIRIZ. BU BİLİNÇLE LÜTFEN TÜM BİREYLER OLARAK, AKILLANMAK İÇİN BAŞIMIZA BİR MUSİBET İN GELMESİNİ BEKLEMEYELİM. SONUÇ OLARAK BULUNDUĞUMUZ BU COĞRAFYANIN TÜM GÜZELLİĞİNİN VE KRİTİK JEOPOLİTİK DURUMUNUN DEZAVANTAJLARINI ÇALIŞARAK VE BİRLİK OLARAK AŞMA AZMİNDE OLMALIYIZ VE İNANIN OLACAĞIZ... SAYGILARIMLA E.KIZIK
ama en azından sevr antlaşmasından kurtulduk. dipten çıktık. bu durumda lozanı başarısız sayıyorsanız ben bir şey diyemem