28
Mayıs
2024
Salı
ANASAYFA

Uykucu Bakan, uluslararası tolantıda uyuyarak doğru yapmıştır

Uyanık olması gereken saniye, dakika ve saatlerde dahi uyuya kalan Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, geçen hafta, Azerbaycan’daki uluslararası bir toplantıda uyumuş.

Soyadı gibi koç biri olan ama uykuya dayanamayan Bakan Koç, herkesin, konuşmacıları pürdikkat dinlediği sırada başı masaya düşmüş uyuyan fotoğrafıyla basında yer alınca, gene yergi bombardımanına tutuldu.

“Vay efendim, uyumuş?!” diye…

Uyur efendim uyur, koç gibi uyur. Uyumayıp da uyanık mı olacaktı?

İnsanın bilmediği, anlamadığı, hiçbir zaman da bilip anlamayacağı konu ya da konularda uyanık olup dinlemekten, dinleyip anlar gibi yapmaktansa, yani çirkince oyun oynamaktan, kendini ve başkalarını kandırmaktansa, uyuması daha soylu davranış değil midir?

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, uyuyarak, ilk defa bir doğru davranış sergilemiştir. Kendisini anlıyor, alkışlıyor ve kutluyorum.

Ya uyanık olsaydı, konuşmalardan ve konuşmacıları pürdikkat dinleyen dinleyicilerin pürdikkat dinlemelerinden etkilenseydi, bilmediği, anlamadığı, hiçbir zaman da bilip anlamayacağı konularda ipe sapa gelmez sözler içeren konuşma yapmasaydı, daha mı iyi olacaktı?..

Ülkemizin, uykucu da olsa, koç gibi Bakanı Atilla Koç, öylesi yurtsever biridir ki… Ülke itibarı yerlerde sürünmesin diye, uykuculuğunu öne çıkarmış, kullanmış, kendini feda etmiştir…

Alkışlanıp kucaklanacağına, yergi niye?!

Ben de bunu yeriyorum.

Asıl yerilmesi gereken, onu, bilmediği, anlamadığı ve hiçbir zaman da bilip anlayamayacağı konularda görevlendirenlerdir.

*

USAME BİN LADİN ADINDAKİ ŞİFRE

Bugün, Usame bin Ladin’in liderliğindeki El Kaide terör örgütünün ABD’de gerçekleştirdiği ve üç bine yakın insanın yaşamını yitirdiği kanlı eylemlin 5’inci yıl dönümü.

ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice varsın, El Kaide'ye karşı büyük bir yol aldıklarını söylesin, “ABD, 11 Eylül 2001'den daha güvenli bir durumda” desin.

Gerçek, “Ancak halen tam olarak güvende olduğumuzu söylemek güç” tümcesinde gizli…

Beş yıldan beri, El Kaide terör örgütü çökertilememiş, lideri Usame Bin Ladin yakalanamamıştır.

Aradan daha nice beş yıllar geçse de, El Kaide çökertilmeyecek, Usame yakalanmayacak.

Neden mi?

Önce, “Usame” sözcüğündeki ilk üç harfe dikkatle bakar mısınız?

“USA” harfleri karşınıza dizildi değil mi?

Şimdi de, ABD’nin orijinal yazılışını anımsayalım: USA!

Kafanızda şimşekler mi çaktı?

Çakmasın.

Bunlar, yaşam gerçekleri!

Usame bin Ladin, USA’nın yani ABD’nin adamı!

Gene de, “Yok yaa!.. Hiç öyle şey mi olur?!” diyecekler çıkacaktır.

*
Kimse boşuna umutlanmasın, beklenti içine girmesin: ABD’nin adamı olduğu, taşıdığı adda şifreli Usame bin Ladin, karşı terör eylemlerinin en kanlısını ABD’nin göbeğinde gerçekleştirse dahi yakalanmayacak… Usame’nin lideri olduğu terör örgütü “El Kaide” çökertilmeyecek. Çünkü, Usame, USA’yla karşılıklı zıt, kavgalı, düşman görüntüler vererek, sahibi USA’ya hizmet ediyor!

İnanmayanlara şunu sorayım: 11 Eylül terör eylemi kime yaramıştır?

USA’ya! Yani ABD’ye!

11 Eylül’deki terör, USA’nın (ABD’nin), Irak üzerinden Ortadoğu’ya çöreklenmesin sağlamıştır, BOP’un (Büyük Ortadoğu Projesi’nin) altyapısını oluşturmuştur…

*
USA’nın USA’yla kavgası bizi yanıltmasın!

USA’yla USA, bizi yanıltmak için kavga görüntüsü veriyorlar. Oysa USA, USA’yla kavga, dans ediyor!

İki USA’nın dansları, bizlere “kavga” olarak yansıyorsa, burada, şapka çıkartılır bir “ustalık” var demektir!

*
Usame Bin Ladin’in ön adındaki son iki harf ise, bir araya gelip okunduğunda, “Benim” demek olduğunu da anımsayalım.

Bir “USA ürünü” olan Usame bin Ladin’in, USA’nın yani ABD’nin New York ve Washington kentlerini vurduğu/vurdurduğu eyleminin 5’inci yılında, görünmeyen görüntülerde sahibi efendisine bir gelecek kazandırırken, görünen görüntülerde, uğruna savaşım verdiği İslam’a ve İslam halklarına ne kazanımları olduğunu da sorgulamak gerekir.

Ama USA, “USA Projesi”ni izin vermez, sorgulatmaz.

Belki yüz yıl sonra…




*

HEYKELİN CANLISI VARKEN CANSIZINA NEDEN GEREK DUYDULDU?!

Başbakan, heykelinin yapılmasına karşı çıkmış!..

İlk defa doğru bir iş yapmış!

Heykelini yaptırmak ve yapmak isteyenlerden çok ileride düşünmüş!

Başbakan’ı kutluyorum.

Doğru kararından dolayı Başbakan’ın önünde saygıyla eğiliyorum…

Cansızının aynısı olan canlısı dururken, cansız heykel yapmak niye?!

Hangi usu gelişkin (!), böyle bir şeyi düşünür, canlı hali, cansızından ayırt edilemeyen, Başbakan’ın heykelini yaptırmaya ve yapmaya kalkar?!.

Birilerinin uslarından zoru olmalı! Ya da, Başbakan’a karşı zerrece sevgileri, saygıları yok!..

Neyse ki, canlı haliyle, cansız heykelden ayırtı olmayan Başbakan, yanlışı gördü, sağlıklı düşünerek, heykelinin yapılmasına izin vermedi.

Verseydi, şık olmazdı.

*

Canlısı varken, cansızını yaptırmaya ve yapmaya bilmem ki neden gerek duyuldu?!

Anlayabilmiş değilim!

Bu yoksa, Başbakan’ın karşıtlarının işi mi?.. Sevenlerinin olma, olamaz, olmamalıdır…

Karşıtların, yaşayan heykelle, cansız heykeli birbirine karıştırmaları gülünçtür.

Karşıtlar, bu karıştırmalarıyla gülünç duruma düşmüşlerdir. Bu onlara ders olsun; bir daha böyle gülünç duruma düşmesinler.


*

AŞURE KAFALI MEVLANA BAYKAL, SAĞDA UMDUĞUNU BULANADI, SOLA AÇILIYOR

ANKA’nin, “Baykal’dan küskünlere davet” başlıklı haberi, gecenin ilerleyip sabaha vardığı saatlerde Kent Haber’de gözüme ilişti.

“Daha önce AKP hükümetine karşı merkez sağ açılımı gerçekleştiren CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin 83. kuruluş yıl dönümünü fırsat bilerek şimdi de elini soldaki küskünlere uzatacak” diye başlayan ve “Deniz Baykal, geçmişte CHP çatısı altında mücadele eden ancak parti içi sürtüşmeler nedeniyle yolları ayrılan küskünleri yeniden kazanmanın peşinde. Baykal, bu amaçla yarın yapılacak kuruluş yıl dönümü törenleri için ‘hiç bir ayrım gözetmeksizin’ parti üyeliği devam etsin etmesin herkesi davet etti. Bir süredir sol küskünler arasında yer alan Erol Çevikçe, Adnan Keskin, Seyfi Oktay, Doğan Taşdelen, Şahin Ulusoy gibi isimlere davetiye gönderildi. Daha önce "her kim olursan ol gel" diyerek merkez sağa yönelik bir açılım gerçekleştiren Baykal, bu kez de solda yer alan isimlere "yeni bir sayfa açalım" çağrısı yapacak. Baykal, Türkiye'nin içinde bulunduğu bu süreçte geride kalmış olan tartışmaların etkisinden sıyrılarak, CHP içinde yeniden yer tutmak isteyen herkesi bütünleşmeye davet edecek” diye süren haberin sonunda, “Her halde sağa açılımdan umduğunu bulamadı!..” sözcükleri dudaklarımdan dökülüverdi. “Şu Mustafa Sarıgül’ünü niye unuttu?!” sorusu ise, yüz metreyi on saniyenin altında koşan atlet hızıyla ağzımdan çıkıverdi.

Kafasının içi aşure Mevlana Baykal, eski Genel Sekreter Ertuğrul Günay’ı da unutmuş.

Unuttuğu daha başkaları da vardır.

Anımsar mı?

Anımsadığında, onları da çağırır mı?

Bilemeyeceğim.

Ama; unutkanlık, aşure kafalı Mevlana Baykal’a cuk oturmadı.

Yoksa cuk oturdu mu?..

*


ŞEHİT HABERLERİNE YÜREĞİ PARÇALANAN BAŞBAKAN, YÜREĞİMİ PARÇALADI

Ben izlemedim. Basının yalancısıyım. Başbakan, CNN Türk Televizyonu’nda canlı yayına katılmış, Gürkan Zengin’in sorularını yanıtlamış.

Orada demiş ki:

“Şehitler, bizim canımız, ciğerimiz her şeyimiz. Biz bu tür haberler duyduğumuz zaman yüreklerimiz parçalanıyor…”

Başbakan böyle demiş ya, yüreğim parçalandı!

İster inanın, ister inanmayın; “bana söylemediğini bırakmaz” diyerek şehit ailesini aramaktan korkan Başbakan’ın şehit haberlerine yüreğinin parçalanmasına benim yüreğim dayanmadı, parça parça oldu.

Sizin olmadı mı?

Başbakanınız, “Şehitler, bizim canımız, ciğerimiz her şeyimiz. Biz bu tür haberler duyduğumuz zaman yüreklerimiz parçalanıyor…” diyecek, parçalanan yüreği ile yürek parçalayacak, sizin yüreğiniz parçalanmayacak!

Hadi canım siz de!..

İnanacağımı mı sandınız?!

Kendinizi bir yoklar mısınız?


*

KUTLAMAYI UNUTTULAR AMA GEÇ KALMIŞ DA SAYILMAZLAR

Doğrusu; en başta Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek olmak kaydıyla AKP’liler, dün, AKP’nin ve Türkiye’nin azınlık AKP iktidarının başı Başbakan ile onun vekillerine karşı çok büyük unutkanlığı, yanlışı yaptılar…

Başbakan ve vekilleri, günlerce, hatta aylarca süren bir mücadelenin sonunda “galibi” oldular; sevinç ve mutluluktan kuş gibi adeta uçtular; ağızları, dudaklarına kadar yayıldı… Gökçek ve AKP’liler kutlamayı unuttular.

Ankara sokaklarında, gecenin karanlığını havai fişeklerle aydınlatsalardı ne olurdu sanki!

Başbakan ve vekiller daha bir mutlu olurlardı.

Dünyaya da denirdi ki, Lübnan’a asker göndermeyi ve Lübnan’a asker gönderme tezkeresinin Kamutay’ından geçmesini biz işte böyle kutlarız…

Gökçek ve AKP’liler, Genel Başkanları Başbakan’a böyle bir hizmeti sunmayı neden ve nasıl unuttular, unuturlar!

Ne yalan söyleyeyim, anlayabilmiş değilim ve şaşkınım!

E yani, Başbakan da, bu unutkanlığın hesabını sormaz mı?

Sorarsa, yerden göğe kadar haklıdır.

*
Oysa, unutulmasaydı ne güzel olacaktı…

Gene de geç sayılmazlar…

Hadi Gökçek, hadi AKP’liler, AKP kutlama komitesi harekete geçin… Lübnan’a asker gönderme kararının Kamutay’dan geçmesini öyle bir şölene dönüştürün ki, Başbakan’ın gönlünü alın, dünyaya parmak ısırtın…

Hadi hadi…


*

AKP’Lİ VEKİLLERİ DUA İLE ETKİLEMEK

Anavatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ömer Abuşoğlu ile MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şandır dün (4 Eylül 2006 Pazartesi) Kanal Türk Televizyonu’nun ana haber bültenine telefonla katıldılar. Türkiye’nin azınlık AKP iktidarının ve AKP’nin başı Başbakan’ı, dünkü Balıkesir’deki konuşmasında geçen “Askerlik yan gelip yatma yeri değil” sözünden dolayı, hükümeti de “Lübnan’a asker gönderme tezkeresi” ile birlikte yerdiler.

İki Genel Başkan Yardımcısı, umutsuzdu ve tezkerenin geçeceğinden kaygılıydı.

İkisi de geriye bir şeyin kaldığını söyledi.

Geriye kalan o şey, “dua etmek”ti!

İkisi de dua edeceklerini ve dua ederek AKP’li milletvekillerini etkileyebileceklerini, tezkereye ret oyu vermelerini sağlayabileceklerini anlatmaya çalıştı…

*

Büyük olasılıkla, abdest alarak, dün gece geç saatlere kadar dua etmişlerdir.

Belki hala duadadırlar…

Dualarının, AKP’li milletvekillerini etkileyip etkilemediğine, oylama bitiminde hep birlikte tanık olacağız…

Dualarla işler halloluyorsa, niye dualar edip sandıktan birinci parti ya da iktidar ortağı 2’inci, 3’üncü parti olarak çıkmadılar, iktidarı, dualarıyla etkileyebileceklerine inandıkları insanlara bıraktılar?..

Yoksa AKP’lilerin duaları, onlarınkinden daha mı keskindi?

Öyle olmalı ki AKP’liler iktidar, onlardan biri zar zor grup kurabilen partide; diğeri, seçim barajını açıp Kamutay’a giremeyen partide…

*

Gel de, “Aman Allah’ım, aman Allah’ım!..” deyip saç yonma!

Atatürk Türkiyesi’nin şu siyasi kadrolarına bakar mısınız?

Birbirlerinden ne ayırtları var?..


*


BAKANLAR GÜL VE ŞAHİN, “İHRAÇ” EDİLECEKLER…


Halka ve Olaylara Tercüman Gazetesi’nin 11’inci sayfasında bugün (4 Eylül 2006 Pazartesi) bir haber var.

“Gül’e ihraç” başlıklı habere göre…

Lübnan’a asker gönderme konusunda Başbakan kadar hevesli ve istekli, çırpınıp duran Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül ile memura açlık sınırının üzerinde zam vermemeye Başbakan kadar hevesli ve istekli, çırpınıp duran Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, 1999 yılından bu yana Tüketiciler Birliği’nin üyeleri imişler.

Türkiye’nin, Lübnan’a asker göndermesine karşı olanların yanında yer alan Tüketiciler Birliği Başkanı Bülent Deniz, aldıkları bir kararı açıklamış. Üyeleri Bakanlar Gül ile Şahin’i kast ederek, demiş ki:

“Tezkereye kabul oyu verirlerse, kendilerini disipline sevk edeceğiz. Önce savunmalarını alacağız ve ihraç süreci işleyecek…”

*

Bakanlar Gül ile Şahin’in üye oldukları Tüketiciler Birliği, iyi, hoş düşünmüşler de; biraz, dahası bir hayli geç kalmış olmuyorlar mı?

İki bakanı, birliklerine üye kaydettikleri günden itibaren, Türk insanının yaşamına ettiklerinin ayırtında değiller mi?

*

Gene de; yüreklerin kan ağladığı, yediden yetmişin “Hayır, Lübnan’a askerim gitmesin” diye haykırdığı güncel konuda, gözlerini kapayıp kulaklarını tıkayan üyeleri iki bakanın “ihracı” yönünde karar almaları şık bir davranış.

Kararlarının arkasında durup durmayacaklarını, yarınki oylamadan sonraki süreçte göreceğiz.

Ama ben şimdiden, Tüketiciler Birliği’nin Başkan ve Yönetim Kurulu ile üyelerine söylemiş olayım: Üyeleri iki Bakan da, yarınki oylamada, “Lübnan’a asker gitsin” yönünde oy kullanacaklar. İhraca hazır olsunlar.

Tüketiciler Birliği eğer ihraç sürecini uzatıp, “ihraç” kararlarını unutturma eylemine kalkışırlarsa, gülünç duruma düşerler…

*

Sizi bilmem ama bana komik gelen, acı acı gülmeme neden olan; tüketim konusunda bir numaranın bir numara yardımcıları iki bakanın, Tüketiciler Birliği gibi bir sivil örgüte üye olmalarıdır ve tüketim yanlısı, tüketim destekçisi bu iki bakanı, tüketim savaşımı için “Tüketiciler Birliği” adlı altında örgütlenmiş sivil toplum örgütünün üye kabul etmeleridir!..

*

Daha nice komikliklere, siyasi gülmecelere tanık olacağız…



ozgurdoganyasar@hotmail.com
Özgür Doğan YAŞAR
Yayın Tarihi : 17 Eylül 2006 Pazar 12:47:44


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?