İstanbul’un fethi ile birlikte, yeni bir çağ başlamış, Avrupa’nın feodal yapısı ağır bir darbe görmüştü. Çünkü din adamlarının, halk a empoze ettiği düşünce yıkılmıştı. Bu düşünce Türklerin İstanbul’u fethedemeyeceği, İsa Mesih ve meleklerin son da imdada yetişip şehirlerini kurtaracakları şeklinde idi. Bu yüzden halkın büyük kısmı Ayasofya’ ya dolmuş ibadet edip yalvarıyorlardı. Oysa savaş tekniğinin ve bilimin gerisinde kalmış ve iç çekişmelerle yıpranmış devlet son günlerini yaşıyordu. Bunun karşısında ise moral ve maneviyat dışında, üstün savaş tekniği ve yepyeni bir sistem ile Osmanlı Devleti bulunmaktaydı.
![]() |
Oliver Cromwel |
![]() |
II.Osman |
![]() |
Napoleon Bonaparte |
![]() |
Karl Marx |
![]() |
Adolf Hitler |
Demokrasi tarihini güzel bir üslupla en ince detayını da atlamadan özetlemişsiniz. Demokrasinin ne olduğunu bilmeyenlerin kol gezdiği ülkemizde sizin yazdıklarınızı en azından bir komprime olarak okuyup özümsemeleri gerekir. Ama nerde!...Onu kaç kişi düşünür, o da tartışılacak apayrı bir konu... Avrupa'da başlayan demokrasi Türkiye'ye çok geç gelmiş, tek adam yönetiminden kurtulamayan,padişahım çok yaşa düşüncesi genlerine yerleşmiş olan toplumun bazı kesimlerin gerçek demokrasiyi öğretebilmek, onların içlerine sindirebilmek gerçekten çok zor... Demokrasiyi tek adam yönetiminde orta çağın karanlıklarına sürüklemek isteyenleri ortada gördükçe biraz daha umutsuzluğa düşüyorum. Bu konuda batıdan epeyce geride olduğumuz açıktır. Kimse bu konuda yalan yanlış bir şeyler söylemesin; gerzçek bu...Atatürk ve devrimleri memleketimizde demokrasinin ilk aşısını yapmıştı ama Ulu Önder'in erken ölümü ile ondan sonra gelenler bu işi yürütemediler. Sanırım gerçek demokrasiye ulaşabilmek için daha epey yol almamız gerekecektir. Yine de sizin gibi aydın insanların bu ülkede yaşadığını görmek biraz da olsa yüreğimize su serpiyor. Çalışmalarınızda başarılar dilerken insallah sizin kuşaklar bizim göremediğimiz gerçek demokrasiyi görürler.
demokrasi bir nehir gibi çağlıyor bu potansiyeli kendi çıkarları için kullananlar hatta önüne bent çekmek isteyenler çıkacaktır ama her seferinde daha da güçlenerek çağlayacaktır.
Sayın Törün,zaten ben de O.Cromwell i demokrasi şampiyonu olarak göstermiyorum.Cromwell dönemi ve sonraki olaylar hakkında da bir miktar malumatım vardır.Onun parlamentoyu feshedip diktatörlüğe gelişinden de bahsetmiştim.Bundan da şu çıkar ki,demokrasi ya da özgürlük,hak vaadi ile yönetimlerin nasıl gasp edildiğini göstermek amacındayım.İlginize çok teşekkür ederim.
Sayın Gökhan bey yazılarınızı dikkatle okuyorum. Tarih bilgim fazla yoktur. Sayenizde geçmişi öğrendiğimiz gibi, geleceğede geçmişten ders alarak bakmamız geldiğine inanıyor, bilhassa daha evvelde yazdığım gibi bizi yönettenleri tarihten imtihan ettikten sonra seçmeliyiz Saygılarımla.
Evet, demokraside adım atmalar, geçmişin karanlık ve zor dönemlerinde bazı traumatik hareketlerle gerçekleştirilmiştir; demokrasi yolu harlı kömürlerle döşenmiştir. Yalnız, İngilizler, çok kaba, düşüncesiz bir diktatör olan O.Cromwell'i, adı baş köşeye alınacak demokrasi şampiyonu olarak görmemektedirler. İngilterede uzlaşma kültürü, Cromwell'in başını çektiği fanatik puritan hareketinden 4.5 asır önce, sizin de işaret ettiğiniz gibi 1215'de "Magna Carta" ile yerleşmiştir. Bu toplumsal sözleşmenin en can alıcı maddesi: "Nulli vendemuas, nulli vegabimus aut differamus, rectum vel justitiam - hakkı ya da adaleti kimse için satış konusu yapmıyacağız, reddetmiyeceğiz, geciktirmeyeceğiz"dir. Cromwell, halkı nefret ettiren bir terör dönemi yaşatmış; başda Kral I. William ve Kraliçe olmak üzere yığınla insanı acımasızca idam etmiş; Veliahd II. William'ı bir yıl boyunca, amansızca izlemiş. Genç prens halkın sevgisi ile himaye görmüş; sonunda Fransa Sarayına sığınmış. Cromwell öldükden sonra, şaşkınlığa uğrayan puritanlara yaptığı çağrı ibret vericidir: "Ben İngiltere tahtının resmen varisiyim; ülkeme dönüyorum. Bugün İngilterede yerleşik tüm insanlar benim aziz vatandaşlarımdır. Kral sözü veriyorum; hiç kimseye kin gütmüyorum; intikam almam söz konusu değildir." Çözülen puritanlar, karşı koyamayıp dostane bir şekilde II. William'ı Kral olarak karşılamışlar. Bugün, İngilterede hükümdar saltanat sürer; fakat ülkeyi yönetmez. Ülkenin Kraliyet rejimini değiştirip Cumhuriyet getirmek için Avam Kamarasında gerekli nisabın bir fazlasının bulunması yeterlidir; ama bu gerçekleşemiyor; Saltanat törenlerinden o kadar çok turizm geliri elde ediliyor ki... 1970'lerin başında, rejim değişikliği halinde hemen hemen oy birliği ile düşünülen Cumhur Başkanı adayı kimdi, biliyor musunuz? Edinbourgh Dükü, Damat Prens Philip... İşte, uzlaşma kültürü ile varılan toplumsal olgunluk ve en rafine "Demokrasi"...
yazı gerçekten tarihten verilen örneklerle süslendiği için gayet iyi.cumhuriyet ve demokrasi bir toplumun varlığını sürdürmesi için gerekli olan yegane yönetimdir.zaten tarihe göz atarsanız cumhuriyet ve demokrasinin olmadığı toplumlar birbiri ardına yok olmuşlardır.eğer insanlar geçmişten ders almış olsalardı tarih tekerrürden ibaret olmazdı.cumhuriyet ve demokrasimizi kaybetmemek dileğiyle