20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Tarihten Bugüne Demokrasi (III)


Mustafa Kemal AtatürkBirinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan ülkeler arasında bulunan Osmanlı Devleti, diğer mağlup devletlerin uğramadığı bir sona uğradı. Bu haksızlık da 30 Ekim 1918 de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması idi. Bu antlaşmanın 6. maddesine göre, İtilaf Devletleri, güvenlikleri bakımından tehlike gördükleri bölgeleri işgal edebileceklerdi. Bu bakımdan bu antlaşma, bir ateşkes antlaşmasından çok bir teslimiyet ve koşulsuz şartsız işgale izin veren bir yapıdaydı. Osmanlı Devleti başında bulunanlar ise, kendi güvenlikleri ve iktidarlarının derdine düştüklerinden itilaf devletlerinin her taleplerini koşulsuz kabul etmekteydiler. Hatta bunun için muhtemel işgallere karşı konulmasını engelleme maksadı ile asker sivil herkesin silahlarını bırakması için Anadolu’nun her köşesine emirler yağdırıp kesinlikle işgal güçlerine mukavemet edilmemesini buyuruyordu.

İşte İşbirlikçi Padişah ve hükümeti o emirlerden birini de 9.ordu Müfettişliği görevi ile Mustafa Kemal Paşa’ya vererek Samsuna görevlendirdi. Görevi, yukarıda da belirtildiği gibi, muhtemel bir itilaf devletleri işgaline mukavemet edebilecek silah ve mühimmatın toplanması şeklinde özetlenebilir. 

Mazhar Müfit KansuFakat, Mustafa Kemal Paşa’nın ise aklında değil silahların toplanması, halkın direnişe etkin katılması ve işgalleri her şekilde protesto ederek milli bilinç ve iradeyi yönlendirip yöneterek, ulusal bir kurtuluş mücadelesi başlatmaktı. Bunu daha sonraları, Nutuk’ da ayrıntısı ile anlatmıştır. Düzenlenen kongreler, açılan meclis ve oluşturulan yeni bir ordu ile bütün dünyaya yepyeni bir devletin temelleri atıldığını duyurmaktaydı. O yıllarda planlarını sadece bir kişiye anlattığını, onunda Milli Mücadele yıllarında sürekli yanında bulunan Mazhar Müfit Bey (KANSU) olduğu yine Mazhar Müfit Bey’in yayınladığı anılarında bulunduğu bilinmektedir. Atatürk ilk günden Mazhar Müfit Bey’e hedeflerini açmıştı. Buna göre:

1-Cumhuriyet’i kurmak.
2-Saltanat ve Hilafeti kaldırmak.
3-Şapka İnkılâbı.
4-Tesettürün kaldırılması.
4-Harf İnkılâbı.

Atatürk, bu söyledikleri maddelerden gerçekleşen biri için daha sonra Mazhar Müfit Bey’e ‘Şimdi hangi madde deyiz?’ gibisinden sorduğu bu hatıralarda bildirilmektedir.(Bu anı,28.01.2008 deki İzmir Karşıyaka da düzenlenen Cumhuriyet Söyleşilerine konuşmacı olarak katılan CHP Bursa milletvekili Onur ÖYMEN tarafından nakledilmiştir.) Sırf bu yaptığı değişikliklerin bile sadece ve sadece milletinin uygarlık yarışında bulunması ve refahı için olduğunu anlatmaya yeterlidir. Çünkü o muhasır medeniyet seviyesinin yakalanması için fikri hür vicdanı hür, irfanı hür insanlardan müteşekkil bir toplum olunması gerektiğini bilmekteydi. Bu yüzden geçmişin ve kendi zamanının diğer liderlerinden tamamen ayrı ve üstün olarak, bir an önce demokratik, laik ve hukukun üstünlüğüne dayanan bir devlet yapısı inşa etmek için çalışmalarına hız verdi. 

Ali Fuat CebesoyFakat, TBMM’nin kurulduğu ilk zamandan beri içte bir muhalefet olduğu bilinmekteydi. Tüm o savaş ve sıkıntılı dönemlerde alınan kritik kararlar bile bir grubun muhalefetine uğramıştır. Rejimin Cumhuriyet olarak belirlenmesi de bu muhalefeti susturmamış aksine 1924 anayasası kabulünden sonra çok partili döneme geçiş ile birlikte yasal organik bir kimliğe kavuşturmuştur. Mustafa Kemal Atatürk, demokrasi inancını ortaya koyan bu hareketinin bile ileride hükümete değil rejime bir muhalefet olacağını görmüştür. Nitekim 17 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulmuştur*.Kurucuları arasında, Ali Fuat Paşa, Sabit (Sağıroğlu) Bey, Kâzım Paşa, Adnan Bey ve Rauf Bey ile İsmail Canbulat Bey de bulunuyordu. Fırka, programında belirttiği üzere, siyasi ve ekonomik alanda liberal bir çizgide bulunuyordu. Ayrıca fırkanın dine saygılı olduğu da programda hüküm olarak eklenmişti.

Fırkanın kuruluşundan üç gün sonra CHF Meclis Grubu’nda sıkıyönetim ilanı önerisi reddedilen İsmet Paşa Hükümeti,21 Kasımda istifa eder. Böylece muhalefet partisinin doğuşu ile birlikte bir siyasal bunalım da ortaya çıkmış oldu.

1925 yılı Şubat ayında Doğu illerinde patlak veren Şeyh Sait Ayaklanması ancak Nisan ayı ortalarında bastırılabilmişti. Daha önce, 25 Şubatta TBMM yeni bir yasa çıkararak, dini bir görüntü altındaki ayaklanma dolayısı ile dinin siyasete alet edilmesinin suç olduğunu ve vatana ihanet sayılacağını “Hıyanet-i Vataniye Kanunu”na ekledi. İsmet Paşa hükümetinin istifasından sonra gelen nispeten ılımlı olarak bilinen hükümet ve CHF karşısında parti programında bulunan dine saygılılık hükmünden dolayı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, partinin otoriter kesimi tarafından bu ayaklanmada sorumlu olarak görülür.
Takrir-i Sükûn kanunu ve Kurulan İstiklal Mahkemeleri ile 3 Haziran’da Terakkiper Cumhuriyet Fırkası kapatıldı.

1926’da Atatürk’e karşı planlanan İzmir Suikasti’nin ortaya çıkması ile sürdürülen soruşturmalar neticesinde yakalananlardan bazılarının da eski Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası yöneticileri olduğunun belirlenmesi ile de yargılanmaya başlanan kişi sayısı 49 olarak gösterilmiştir. Yargılananlardan 15 i dama mahkûm olmuş bir kısmı da beraat etmiştir.

1929 Dünya ekonomik bunalımının, yeni cumhuriyeti ekonomik ve sosyal olarak etkilemesi fazla uzun sürmedi. Çünkü devrimler yeni yeni şekillenip uygulanıyordu. Bu yüzden ekonomik alanda büyük somut başarılar görülmesi henüz erkendi. Bunun dışında devrimlerden ve onun getirdiği yeni yaşam tarzından rahatsız olan bir kesimin de bulunması bir gerilim yaratmaktaydı. Bu gerilimin etkilerini yumuşatmak için çekirdek kadrosu yine Meclis içinde olan yeni bir partinin kurulmasını bizzat Mustafa Kemal Atatürk istemiştir. Böylece hükümeti eleştirebilecek, bir anlamda denetim mekanizması görevini yüklenecek bir parti, siyasal açıdan da iyi olacaktı. Bu düşüncelerle 12 Ağustos 1930 tarihinde Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu. Parti programı açısından liberal ekonomiyi benimsemişti. Yabancı sermayenin kabulü, tekellerin kaldırılması, vicdan, fikir ve çalışma özgürlüğü ile tek dereceli seçim gibi talepleri bulunuyordu. Kısa sürede potansiyel muhalefetin uyanması e gösterdiği ilgi nedeni ile partinin kendini bir anda iktidar seçeneği olarak görmeye başlaması Cumhuriyet Halk Fırkası ile şiddetli tartışmaların ve derin görüş ayrılıklarının çıkmasına neden olmuştu. Bu sırada yapılan belediye seçimlerinde Samsun da kazanan partinin seçime hile karıştırıldığı söylemleri ile ortaya çıkması o döneme dek ve kurulmasında da teşviki olan Mustafa Kemal Atatürk’ün de desteğinin kaybedilmesi, partinin iktidar olabilmek için Mustafa Kemal Atatürk ile karşı karşıya gelme olasılığını ortaya çıkarmıştı. Bu durum kimi parti yöneticilerini tedirgin etmişti. Parti genel başkanı Fethi Bey,17 Kasımda Dâhiliye Vekâletine partinin feshedildiğini bildirdi. 

Asteğmen Fehmi KubilayPartinin ömrü sadece üç buçuk ay kadar sürmüştü. Serbest Fırka’nın kapanmasından bir ay kadar sonra 23 Aralık1930’da Menemen olayı çıktı. Yedek Asteğmen Fehmi Kubilay’ın şehit edilmesi olayına karışan 28 kişi askeri mahkemece idama mahkûm edildi. Bu gericilik olayını kimilerince Serbest Fırka ile ilişkilendirmesi ve bu bakımdan partinin kapatılmasının haklı olduğu yorumunun yapılması da görülmüştü.

Gerçekten de bugün incelediğimizde, her iki partinin de önceleri, hükümete muhalefet eder nitelikte olmasına rağmen, sonraları bünyelerindeki devrim karşıtlarının aldıkları etkin rol ile hükümet politikalarına mı yoksa rejimin kendisine mi muhalefet olduğu sorusunu akla getirmesi bakımından önemlidir. Önemlidir, çünkü en yakınlarındaki kişiler bile Atatürk’ün vatanı kurtardıktan sonra yönetimi Padişaha devredeceği sanısındaydılar. Ne zaman ki Saltanat kaldırılmış, Cumhuriyet kurulup takip eden sürede hilafet kaldırılmıştır, o vakit her fırsatta mümkün olduğunca sert muhalefet gündeme gelmiştir.

Oysa Mustafa Kemal Atatürk’ün tek isteği ulusunun bir daha bir Kurtuluş Savaşı yapmak zorunda kalmamasını sağlamak için gerekli her düzenlemeyi yapmaktır. Amaç halk iradesini hâkim kılacak bir yönetimi tesis etmek ve halkın kendini yönetebileceği tam bağımsız bir rejim meydana getirmektir. Eğer demokrasiyi istememiş olsa ilk çok partili denemeden sonra bir daha üstelik bizzat teşvik ederek bir muhalefet partisi kurulmasını istemezdi. O halkın her türlü hakkının elinden alınarak oluşturulan keyfi yönetimlerin nelere mal olduğunu tarihten izlemiş ve görmüş bir kişi olarak gerçek demokrasinin toplumu aydınlığa ve ileri uygarlık seviyesine çıkaracak tek yönetim şekli olduğunu saptamıştı. Lakin rejimin demokrasiye kurban edilmesi de mümkün değildi. Çünkü demokrasiyi kullanarak yönetime gelip demokrasiyi ortadan kaldıran rejimlerin varlığı da daha kendi sağlığında bir örnek olarak ayaktaydı. Sözüm ona tamamen halk idaresine ve üretenin yönetime katıldığı ama aslında oligarşik bir yönetim olan Sovyet Rus yönetimi, seçimle işbaşına gelen sonra da diktatörlüğe dönüşen Almanya ve İtalya bu durumdaydılar. 

Mustafa Kemal AtatürkGünümüzde, ülke olarak ilgi ile takip ettiğimiz AB uyumu ile ilgili gelişmeler ve AB’nin kişisel özgürlüklerin geliştirilmesi, dinsel özgürlüklerin artırılması konusundaki talepleri, bir zamanlar Osmanlı Devletine Islahatlar için yapılmış uluslar arası baskıları hatırlatması açısından önemlidir. Ayrıca son günlerdeki türban tartışmaları da ki aslında yıllardır süren, adeta inatlaşma olarak görülmektedir. Bu bakımdan, rejimin temel değerlerinden birinden demokratikleşme adı altında vazgeçiliyormuş izlenimi vermesi önemli bir sorun olarak güncelliğini korumaktadır. Rejimleri de birer organizma olarak görürsek, bizim rejimimizin, yani, demokratik, laik, sosyal, hukuk düzeni ile şekillendirilmiş Cumhuriyetimizin, dıştan ya da içten gelebilecek saldırılara, yasaklama, parti kapatma ve benzeri uygulamalarla kendi hayat hakkını korumasına meşru müdafaa mı yoksa antidemokratik uygulamalar olarak mı görüleceği önce Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Atatürk ilkeleri ile varlığı ve bağımsızlığını devam ettirmesine taraf olarak değerlendirilmelidir.



* Bu bölümdeki bilgiler ile ayrıntılara ulaşmak isteyenler, Sina AKŞİN, Bülent TANÖR ve Korkut BORATAV tarafından hazırlanan Yakınçağ Türkiye Tarihi adlı çalışmaya başvurabilirler.

Tarihten Bugüne Demokrasi (I)

Tarihten Bugüne Demokrasi (II)

Gökhan İğdır/ Kenthaber
Yayın Tarihi : 3 Şubat 2008 Pazar 14:08:02
Güncelleme :3 Şubat 2008 Pazar 16:51:09


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
YALÇIN SUNAY IP: 88.236.44.xxx Tarih : 3.02.2008 15:23:46

Anlaşılıyorki o tarihteki Atatürk düşmanları, Menemen olayı torunları ve düşmanın o zamanki bölgelerde bırakmış olduğu tohumlar, büyük bir kinle, siga siga, alıştıra alıştıra düşündüklerini sırıta sırıta yapmaya azimliler . Yalanla, kandırma ile bu işler olmaz. Mertçe, delikanlıca şunu demeleri lağzım. Evet niyetimiz bu. Böyle olacaktır. Unutulmamalıdırki, büyük önder; TÜRKİYE CUMHURİYETİ DAİMA PAYİDAR KALACAKTIR. Demiştir.


ahmet IP: 88.245.60.xxx Tarih : 3.02.2008 21:05:34

osmanlının son yıllarında kimliksiz haysiyetsiz durumundan Türk ulusuna ismine yaraşır bir Cumhuriyet armağan eden Atatürk'ün bu günleri görmediğine seviniyorum ama ne kadar uğraşırlarsa uğrassınlar emperyalizmin uşaklığına soyunmuş bir takım Atatürk'ün yolundan bizi cahillerin gericilerin yoluna itemiyeceklerdir