17
Haziran
2025
Salı
ANASAYFA

Vahdettin İngilizler'e nasıl casusluk yaptı?

1922'nin Mart ayında, Ankara'yı temsilen 6 kişilik Türk heyeti, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon'la görüşmeye gider. Yanlarındaki gizli belgeler ise onlardan önce Curzon'a ulaşır. Belgeleri çalan kişi son Osmanlı padişahı Vahdettin'dir

16 Mart 1922... Londra... Başkanlığını Yusuf Kemal Bey'in yaptığı Ankara Hükümeti'ni temsil eden heyet, ayağının tozuyla soluğu İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon'un karşısında alır. Konuşulacak konu bellidir: Anadolu'da daha fazla kan dökülmeden barış yollarını aramak. Türk heyeti, Misak-ı Milli sınırları içinde her şeyi konuşmaya hazırdır. Lord Curzon bir yandan çayını yudumlar, bir yandan Yusuf Kemal Bey'in anlattıklarını dinler. Gün boyu süren görüşme boyunca, Yusuf Kemal Bey'in, yanındaki beş arkadaşının, hatta Ankara'daki milli mücadelenin önderi Mustafa Kemal Paşa'nın bile asla öğrenemeyeceği küçük bir ayrıntı vardır. Bu ayrıntı, Lord Curzon'un masasındaki çekmecede gizlidir: Türk heyetinin yanlarında taşıdıkları gizli belgelerin İngilizce çevirileri... Yapılacak pazarlığın gidişatını belirleyecek bu gizli belgeler, Türk heyeti gelmeden çok daha önce Londra'ya ulaşmış, üstelik İngilizceye bile çevrilmiştir.

Türk heyeti hiçbir olumlu sonuç alamadan Ankara'ya geri döner. Ne Lord Curson'un çekmecesindeki belgelerden haberleri olacaktır. Ne de bu belgeleri önce çalan, sonra İngilizceye çeviren, sonra da İngilitere'deki "dostlarına" ulaştıran kişiden... Son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin'den...

İngiltere'nin İstanbul'da en üst düzeydeki diplomatik temsilcisi olan Yüksek Komiser Sir Horace Rumbold, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon'a 7 Mart 1922 tarihinde gönderdiği, 232 sayılı, "gizli" ibaresi taşıyan belge, padişahın ülkesini "sattığının" kelimenin tam anlamıyla "kanıtıdır...

Peki Vahdettin'in benzerlerine casusluk filmlerinde rastlanan bu operasyonuna sebep olan, İngilizce tercümeleri İngiliz arşivlerinde "çok gizli" damgalarıyla saklanan bu gizli belgelerde neler yazıyordu? Ve nasıl bir operasyonla ele geçirildi bu belgeler?.. İşte öyküsü:

Ankara'dan gelen heyet, İstanbul'da görüşmeler zincirine devam ederken, heyetteki altı kişiden biri olan katip Kemal Bey, kayınpederinin evinde kalmaktadır. Heyetin beraberinde getirdiği, içinde önemli evrakların bulunduğu valiz de Kemal Bey'in kayınpederinin evinde muhafa edilmektedir. Katip iki gün kayınpederini evine uğramaz, başka evlerde kalır. İşte ne olduysa o iki gün zarfında olur. Durumdan bir şekilde haberdar olan Vahdettin'in hafiyeleri bir gece gizlice eve süzülür... Valizi alıp kayıplara karışır. İçindeki altı adet gizli belgenin fotoğraflarını çekip daha sonra çaktırmadan eve geri bırakırlar. Bu kopyalar ise daha sonra, 6 Mart 1922 günü, Vahdettin'in emektar bir mabeyincisiyle İngiltere Yüksek Komiserliği baş tercümanına gönderilir.

"Belgeler sağlam"

Komiser de bu kopyaları Londra'ya rapor eder ve bu kopyaları kendisine Sultan'ın göndermiş olduğunu da açıkça ifade eder. Hazırlanan raporda, bu gizli belgelerle ilgili şöyle bir not da düşülmüştür: "... Bu belgelerin mevsuk (sağlam) olup olmadığı konusunda size güvence veremem; ama bana mevsuk görünüyorlar..."

Belgeler nihayetinde İngiltere Dışişleri Bakanlığı'na ulaşır. Doğu Masası yetkililerinden D. G. Osborne, belgelerin üzerine 14 Mart 1922 tarihinde şu notu düşer: "... Belge B ve Belge C'deki işaretli pasajlar ilgi çekicidir. Padişah, Yusuf Kemal'in valizinden çalınan belgelerin suretlerini bize göndermekle, aralarındaki ilişkilerin durumunu en iyi biçimde gösteriyor. Rusların Anadolu'da neden maden imtiyazları istediklerini anlayamıyorum. Kendi ülkeleri işlenmemiş maden kaynaklarıyla doludur. Herhalde Türkiye üzerindeki kıskaçlarını daraltmak ve bizi içeriye sokmamak için olsa gerek....

Bütün bu hikâyenin üzerine tek bir soru sormak yeterli: Vahdettin, Ankara'dan gelen heyetin elindeki bu belgeleri bir şekilde çaldırarak, Türkiye'yi işgali altında bulunduran düşman bir ulusun diplomatına göndermişse bu ihanet değil de nedir?

Belgeleri bu tarihçi ortaya çıkardı

Yard. Doç. Dr. Orhan Çekiç, Maltepe Üniversitesi öğretim üyesi. 30 yıldır Cumhuriyet tarihiyle ilgili araştırmalar yapıyor. Belgelerin uzun yıllar İngiliz arşivlerinde "çok gizli" ibaresiyle saklandığını, ama şimdi özel izinle serbest bırakıldığını anlatıyor.

* Bu belgeler, "Vahdettin vatan haini mi, değil mi?" tartışmalarına nasıl yön verecek?

Uzun süredir Türk medyasında Vahdettin hakkında bir "aklama" kampanyası yürütülüyor. Ama bu belgelerden anlıyoruz ki, Vahdettin, içeriği ne olursa olsun, Ankara Hükümeti'ne ait gizli belgeleri İngilizlere göndermiş...

"Vahdettin'in yaptığı bir çeşit hıyanet oluyor yani..."

İnsanın içinden bir Osmanlı padişahı için hain demek gelmiyor tabii, ama bir akademisyen olarak ben de kanıtlarımı sunmak zorundayım.

Ecevit, "hain değil" diyor..

Ecevit diyor ki: Ülkeden kaçarken dahi önemli bir şey götürmedi, yokluk içinde de öldü. "Bunun hainlik neresinde" demeye getiriyor. Düşmanla işbirliği yaptığına dair bir kanıt olmadığını iddia ediyor. Peki bu belgeler bir kanıt değil mi?

* Bu gizli belgeler onun "İngiliz dostu" olduğunun tescillenmesi gibi bir şey mi oluyor yani?

Her şey bitip de Türk ordusu İstanbul'a girince, Vahdettin'in neden İngilizlere sığınarak ülkesini terk ettiğini anlamamıza yardımcı oluyor.. Vahdettin, Mustafa Kemal'i bir Kurtuluş Savaşı yapsın diye Samsun'a göndermiş olabilir mi, inandırıcı mı ?

Hakan Turpçu
Yayın Tarihi : 27 Ağustos 2005 Cumartesi 13:20:29


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Gürkan Demir IP: 85.99.15.xxx Tarih : 29.08.2005 11:02:28
Mütarekenin koyu karanlığında İstanbul’dan bir ümit ışığı göremeyince yüzünü Anadolu’ya çeviren ve bunun için planlar yapan birçok vatansever gibi Vahdettin’in hem İngilizleri idare eden, hem de aynı zamanda bir Anadolu mücadelesinin başlatılmasını temine çalışan bir politika izlediğini görmezden gelemeyiz. Ayrıca O Sevr’i kesinlikle imzalamamıştır. Bu mudur ihanet?

mursel sevik IP: 85.99.145.xxx Tarih : 28.08.2005 17:01:31
belge belge göremedim dostum belgeleri şu ana kadar görüldümü bilmiyorum ama bu konu daha çok tartışılır gibi iyi çalışmalar

Hasan Çavuşoğlu IP: 81.215.4.xxx Tarih : 28.08.2005 12:28:42
“Vahdettin Büyük Taarruz’u bile İngilizler’e bildirmiş! Belgeleri İngiltere Devlet Arşivleri’nin izniyle yayınlıyoruz.” “Haftalık” dergisinin son sayısının kapağından alındı bu spotlar. Röportajın aynı yayın grubunun gazetesi olan “Vatan”da haber yapılması da bu kampanyanın bir parçası olmalı. Aynı haberin 23 Ağustos günü Emin Çölaşan’ın sütunlarında guguklaması da… Zira Çölaşan’la yapılan ve sunturlu laflarına genişçe yer verilen bir röportaj da “tesadüfen” aynı derginin sayfalarında yerini almış durumda. Sanırım bu tesadüfler bir fikir vermiş olmalı haberin nominal değeri hakkında... Büyük gazetecilik olayı: Vahdettin Büyük Taarruz’u bile İngilizler’e bildirmiş! Belgeleri İngiltere Devlet Arşivleri’nin izniyle yayınlıyoruz.” “Haftalık” dergisinin son sayısının kapağından alındı bu spotlar. Okuyunca görüyorsunuz ki, Maltepe Üniversitesi’nden bir Yardımcı Doçent’le (Orhan Çekiç) yapılan konuşmaya dayanıyor “büyük gazetecilik olayı”mız. İlginç bir rastlantı, derginin aynı sayısının arka kapağını çevirince, aynı akademisyenin yeni çıkan kitabının tam sayfa ilanıyla burun buruna geliyor ve bu haberin aslında bir kitap tanıtım kampanyasının parçası olduğunu fark ediyorsunuz. Zira nasıl oluyorsa oluyor ve röportajı yapan kişi ile “Haftalık” dergisinin kitap sayfasını hazırlayan kişi aynı çıkıyor! Röportajın aynı yayın grubunun gazetesi olan “Vatan”da 24 Ağustos tarihinde haber yapılması da bu kampanyanın bir parçası olmalı. Keza aynı haberin 23 Ağustos günü Emin Çölaşan’ın sütünlarında guguklaması da… Zira Çölaşan’la yapılan ve sunturlu laflarına genişçe yer verilen bir röportaj da “tesadüfen” aynı derginin sayfalarında yerini almış durumda. Sanırım bu tesadüfler bir fikir vermiş olmalı haberin nominal değeri hakkında. Habere göre 16 Mart 1922 tarihinde TBMM Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşenk) Bey “Anadolu’da daha fazla kan dökülmeden barış yollarını aramak” üzere Londra’ya gitmiş ve İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’la görüşmüştür. Gün boyu devam eden görüşmelerden herhangi bir olumlu netice alınamamış ve heyet Ankara’ya gerisin geri dönmüştür. Haberimizdeki flaşın patladığı nokta ise şurada: Ankara heyeti Londra’ya gitmeden önce İstanbul’a uğramış ve Sadrazam Tevfik Paşa ve Vahdettin’le görüşerek Fransa ve İngiltere’ye karşı ağız birliği etmenin yolunu aramak için bir süre İstanbul’da kalmıştır. İşte tam bu sırada, Yusuf Kemal Bey’in valizindeki bazı belgeler, Vahdettin’in casusları tarafından çalınmış ve fotoğrafları alındıktan sonra yerine bırakılmıştır. Sonra bu fotoğraflar İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri’ne ulaştırılmış, o da tercüme ettirerek okuyup içeriklerini Dışişleri’ne bir raporla bildirmiştir. Dolayısıyla Ankara heyeti Curzon’la görüşmeye gittiğinde çantalarındaki “gizli” belgeler karşı tarafça önceden biliniyordu. Ankara hükümetinin kozları, Vahdettin eliyle İngilizlere teslim edilmişti, bir başka deyişle. İşte müthiş casusluk olayının özeti bu. Çarpıtılan görüşme olayı “Nutuk”ta Yusuf Kemal Bey’in Paris ve Londra’ya gitmeden önce İstanbul’a uğrayıp Vahdettin’le görüşmesi ve padişahın TBMM’yi tanımasının istendiği belirtiliyor. Mustafa Kemal Paşa’ya göre, İstanbul hükümetinin Başbakanı Tevfik Paşa ve Dışişleri Bakanı Ahmed İzzet Paşa, Yusuf Kemal Bey’i oyalayıp aldatmışlar, İzzet Paşa’yı, ondan önce gizlice Paris ve Londra’ya göndermişler ve onun çabaları sonucunda Ankara heyetinin Londra’da yaptığı görüşmeler başarısız kalmıştır. Oysa daha soğukkanlı bir okuma yaparsak göreceğiz ki, olaylar başka türlü gelişmiştir. Sakarya zaferinden sonra Anadolu hareketinin gücünü ilk fark eden Batılı ülke Fransa olmuş ve 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması’nı imzalayarak İngiltere’yi yalnız bırakmıştı. Bunda, Osmanlı’yı parçalama planlarında İngilizlerin arslan payını kapmaları kadar, Birinci Dünya Savaşı’nda Fransa’nın başının Almanya ile fena halde dertte olması ve İngiltere’nin harp sonunda Fransa’nın can düşmanı Almanya ile iyi ilişkiler geliştirme yönündeki “ikili” siyaseti de önemli bir rol oynamıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında Fransa’nın politikasında meydana gelen bu sert dönüş, İngiltere’yi Sevr Antlaşması’nı gözden geçirmeye zorlamış ve Anadolu’daki millî hareketle İstanbul hükümetinin işbirliğine gitmelerini arzulamıştır. Çünkü sonuçta Sovyetler Birliği ile giriştikleri nüfuz mücadelesinde Ankara’yı Ruslara kaptırmalarına ramak kalmıştır. Sovyetlerin mali ve teknik desteğini alan Ankara, İngiltere’yi Misak-ı Milli’yi kabule zorlamak ve Yunanistan’ın arkasından desteğini çekmesi için Sovyetler kozunu devreye sokmuş ve bu koz, açıkçası işe yaramıştı. Sakarya zaferinden sonra barış görüşmeleri teklifleri diplomatik çevrelerin salonlarında halelenirken, meşruiyet zeminini sağlamlaştırmak isteyen Ankara, yeni ve cesur bir hamle ile İstanbul’la işbirliği yapmak ve Halife-Padişahın, yani Vahdettin’in de desteğini arkasına almak ihtiyacını duymuştu. İşte Yusuf Kemal Bey’in İstanbul ziyareti bu bakımdan büyük önem arz ediyordu. Burada bir parantez açarak şunu söylemem lazım ki, herkes Vahdettin’in bir İngiliz zırhlısına binerek kaçtığını söylerken, devrin şartlarını görmezden gelmektedir. O yıllarda abluka altında olan Osmanlı topraklarında veya denizlerinde seyahat etmek, ya Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a gidişinde olduğu gibi, İngiliz kuvvetlerinden izin almak şartıyla mümkündü, ya da bizzat İngiliz tren ve gemilerine binmek suretiyle. Nitekim Yusuf Kemal Bey de 15 Şubat 1922’de İngilizlerin hazırladığı “özel bir trenle” İstanbul’a gidebilmişti! Ertesi günü Tevfik Paşa ve Ahmed İzzet Paşa ile görüşen Ankara heyeti, İstanbul hükümetinden ne istediyse almış, Vahdettin’le de görüştükten sonra Paris ve Londra’nın yolunu tutmuştur. Burada açıklık getirilmesi gereken bir husus, İzzet Paşa’nın Paris ve Londra’ya gideceğinin bir devlet sırrı olmayıp aylar öncesinden resmen bilindiği, hatta Yusuf Kemal Bey’e Lord Curzon’la randevusunun bizzat İzzet Paşa tarafından alındığıdır. Nitekim dergide bahsedilen 16 Mart tarihli görüşmede yalnız Ankara hükümeti temsilcileri değil, İstanbul hükümeti temsilcileri de bulunmuş ve her iki Türk heyeti de bağımsızlık yönünde bastırmışsa da, Curzon’un önce mütareke diye tutturması üzerinde toplantı sonuçsuz kalmıştır. Görüldüğü gibi, olaylar çok farklı şekilde gelişmiştir. Lord Curzon’la randevuyu ayarlayan ve hemen her noktada Ankara ile tam bir mutabakat halinde olan Vahdettin’in hangi akla hizmetle onun çantasındaki bilgileri karşı tarafa ulaştırmış olabileceği sorusu yeterince anlamlıdır. Nihayet belgelerin metinlerine bakıldığında bunların İngilizlerin ne işine yarayacağı şüphelidir. Zira İngiliz istihbaratı üzerinde yapılan araştırmalar, Ankara hakkında çok daha ileri noktadaki bilgilere sahip olduklarını göstermektedir. Peki bu belgeler neden Public Record Office’de muhafaza edilmiştir? İstihbaratçıların iyi bildiği bir şey varsa, o da gerçek belge ile sahtesini ayırt etmektir. İstihbarat servislerine yığınla belge akar ama oradakiler bunların hangisinin gerçek, hangisinin yanıltmaca amaçlı olduğunu iyi bilirler. Nitekim çalındığı söylenen belgeleri rapor eden Komiser, Londra’daki üstlerine bu belgelerin sağlıklı olduğuna dair bir garanti veremeyeceğini belirtmek ihtiyacını duymuş, sadece “imkânsız görünmüyor” gibisinden garip bir not düşmüştür. İngiliz Yüksek Komiseri’nin dahi sağlamlığına garanti veremeyeceğini belirttiği bu raporu Vahdettin’in casusluğunu ifşa eden büyük gazetecilik olayı şeklinde sunanlar, onlara bir İngiliz’den daha İngiliz olarak baktıklarını kanıtlamış olmuyorlar mı bir bakıma? Mustafa Armağan Zaman Gazetesi 26.08.2005

Selim Osmanli IP: 80.130.56.xxx Tarih : 7.08.2007 09:17:07
bence vahdettin bir haindir tabii bu sagdece bi r ön yargi tamamini sagdece allah bilir ve vahdettin ile beraber calisan ingilizler ama bildigim tek sey okudugum bilinmeyen osmanli adli kitap hepinize tavsi ederim degerli kardeslerim benim icimde osmanli hala yasiyor ve ben ölene kadar da yasamaya devam edecek ben osmanlinin icinde bir hayin olmasini düsünmek bile istemiyorum ama ne yazik ki güveniliri tek ALLAH tir hadi kardesler eyvallah

betül öztürk IP: 88.240.151.xxx Tarih : 25.12.2007 16:55:59

madem bunu kimse bikmiyordu nerden biliyorlar vahdettinin casus olduğunu?İnsanları suçlamak çok kolay artık vahdettin hakkında her kafadan bir ses çıkıyor hangisinin doğru olduğu belli değil.Ben bu konuyu çok iyi araştırdım sizde araştırın görürsünüz gerçekleri.