Türk siyasi hayatında, Türk usulü sosyaldemokrasiyi halklaştıran Bülent Ecevit; şair, duygulu, alıngan kişiliğiyle de sevilen bir liderdi. İşte Bülent Ecevit’in sevilen şiirlerinden örnekler…
TAKA
takalar geçiyor allı yeşilli takalar geçiyor dümenleri lâzlı takalar geçiyor en nazlı yelkenlilerden de güzel
güvenli sularda işsiz dönenen gezi yelkenlerinden çok duyarak denizi takalar geçiyor enginlere yamalı göğsünü gere gere
takalar geçiyor yükle yürekle takalar geçiyor emekle dolu günlük güneşlik kıyılarından kopmuş denizlerde Anadolu
kıyılar kadın olmuş açılır gider erkeği takalar takalar toprağın denizde çarpan yüreği
YAPAMADIĞIMIZ
-Rahşan'a-
akşam kapı eşiğinde bir terli giysi gibi soyunmak vardı derdinden evrenin bir entari serinliğini giyinmek kendi derdini tespih gibi çekmek elinde
ne ben sorayım seni ne sen beni sor soyunmuş seslerimiz tenden boşlukta bir aşk örüyor
ses olmuş duygular yaklaşır dalga dalga zamansız kavuşsa da seslerimiz birbirine biz kavuşamayız
ne kollarımız var saracak ne öpecek dudaklar ne görülecek yüzümüz var ne görecek göz
biz aşk örüyoruz boşlukta çizgiden soyut zerreden öz
GÖÇMEN
Sevdiklerimin başında bir bilmediğim Görmediğim özlemediğim özlediklerimin başında
Yurdum olmadan sıladayım Kimsem ölmeden yasta Yollarda gözlediğim ne Mektuplarda beklediğim ne
Nereden sürmüşler beni buralar nere buralar nere, buralar nere
Bir bildiğim olmalı, bilmez olmuşum Bir derdim olmalı, gülmez olmuşum Buralara konmuş göçmen olmuşum Bir derdim olmalı, gülmez olmuşum
İNSAN
elbette senden güzel olacaktı çizdiğin resim yaptığın heykel senden büyük olacaktı senden yakışıklı
elbette senden doğru söyliyecekti yazdığın şiir
elbette senden çok duyacaktı söylediğin türkü
sen olduğundan büyüksün sen olduğundan iyisin sen olduğundan güzel
KÖYLÜ KADINLAR
köylü kadınlar fistanları güllü kadınlar
topraktan doğup da toprağı yoğurandıur onlar veresiye canlarını doğurandır onlar
köylü kadınlar fistanları güllü kadınlar
yüzleri güneştir onların yanık ayakları topraktır onların yarık
doyulmadan güzelliğine tarlalarda solandırlar
köylü kadınlar fistanları güllü kadınlar
MAĞARA
mağaranın duvarına hayvanları taştan oydum kükrediler karanlıkta türkülerle karşı koydum
karanlıktı mağara ışığı taştan oydum üşüyordum bir de güneş koydum
aşk oydum mağaranın duvarına aşk oydum ağrıdı taşlar yarıldı mağara
PROMETE KENTTE
promete şimdi kentte kayalara bağlı değil beton duvarlarla çevrilidir kartalların giremiyeceği bir semtte kendi kendini kemirir
PÜLÜMÜRÜN YAŞSIZ KADINI
Pülümürün bir dağ köyünde gördüm onu yaşını sordum bir giz gibi güldü kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz yüzüne baktım bir giz gibi güldü
bir asa vardı elinde bir solmuş kırallığın kadifeden harmanisi üzerinde bir hititliydi o bir selçukluydu bir ermeniydi bir kürttü bir türk
yaşını sordum bir giz gibi güldü koluma girdi bir soylu kadınca tozlu köy yolunda sürüyerek eteğini beni tek gözlü sarayına götürdü köy yapısı kulübesinin
zamanı onda yitirdim ben yitik zamanlara onda eriştim en soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim
SINIR
dur yolcu bura sınır yabandır yasaktır ötesi çiçeklerden seçemezsin kokuları renkleri bir bir
kuşdan pasaport sorulmaz gümrüksüz geçer yüküyle karınca dur yolcu bura sınır sen geçemezsin
dereye bakma durmaz akar öteden de içer ceylan bu suyu dur yolcu bura sınır sen geçemezsin
dur yolcu bura sınır ne çizili ne yazılı geçemezsin yine de silemezsin içinde kazılı
TÜRK-YUNAN ŞİİRİ
sıla derdine düşünce anlarsın yunanlıyla kardeş olduğunu bir rum şarkısı duyunca gör gurbet elde istanbul çocuğunu
türkçenin ferah gönlünce küfretmişiz olmuşuz kanlı bıçaklı yine de bir sevgidir içimizde böyle barış günlerinde saklı
bir soyun kanı olmasın varsın damarlarımızda akan kan içimizde şu deli rüzgâr bir havadan
Bu yağmurla cömert bu güneşle sıcak gönlümüzden bahar dolusu kopan iyilikler kucak kucak
bu sudan bu tattandır ikimizde de günah bütün içkiler gibi zararı kadar leziz bir iklimin meyvasından sızdırılmış bir içkidir kötülüklerimiz
aramızda bir mavi büyü bir sıcak deniz kıyılarında birbirinden güzel iki milletiz
bizimle dirilecek bir gün Ege'nin altın çağı yanıp yarının ateşinden eskinin ocağı
önce bir kahkaha çalınır kulağına sonra rum şiveli türkçeler o Boğaz'dan söz eder sen rakıyı hatırlarsın
Yunanlıyla kardeş olduğunu sıla derdine düşünce anlarsın