25
Nisan
2024
Perşembe
ANASAYFA

CHP ve Demokrasi

Devlet, rejim, cumhuriyet ve laiklik gibi kavramlar yönetimle ilgili siyasi kavramlardır. Demokrasi ise insanla, insanın hak ve özgürlükleriyle ilgili olup, bu yüzden siyasi boyutundan çok sosyal boyutlu bir kavramdır. Yani demokrasiyi bu siyasi kavramların arasında dağıtarak, salt siyasi bir kavram haline dönüştürdükten sonra, cumhuriyet demek zaten demokrasi demektir diyemezsiniz.

Demokrasiyi bağımsız ayrı ve hatta birinci kavram olarak öne çıkarmadıkça, neyi savunursanız savunun, insanla ilgili ve toplumsal bir değer değildir.

Onun için öteki kavramlarla demokrasiyi karşılaştırmak gerekirse, terazinin bir kefesine demokrasiyi koyduğunuz zaman, öteki değerlerin hepsini de diğer kefeye koysanız bile, demokrasiden daha hafif kalır. Çünkü diğer kavramların hepsi de despotizme ve faşizme açıktır. Bunların panzehiri ise demokrasidir.

Örneğin cumhuriyetin sözlük anlamı halk yönetimi demekse de, uygulamada cumhuriyetlerin % 10’u bile halk yönetimi değildir. Yani % 90’ı cumhuriyetten başka her şeydir. Dünyanın en kanlı diktatörleri, (örneğin Saddam,) dünyanın en faşist diktatörleri (örneğin Hitler ve Musolini) Dünyanın en komünist diktatörleri (örneğin Çavuşesku, Jirkov, Stalin) dünyanın en önde gelen şeriat sistemleri, (örneğin İran, Mısır, Pakistan) hepsi de cumhuriyettir.

Yani demokrasisiz cumhuriyet, içi boş bir kavramdır, ondan halka karşı hiçbir fayda beklenemeyeceği gibi, her tür kötülük de beklenebilir. Çünkü demokrasi yoksa devlet biçimi cumhuriyetten mutlakıyete, yönetim biçimi de, derhal monarşiye geçebilir. Zaten şu anda dünyada demokrasinin gerçek anlamda uygulandığı devletlerin çoğu da cumhuriyet değildir. İsveç Krallığıdır, Lüksenburg Dükalığıdır, Japonya İmparatorluğudur. İsviçre federasyonudur. Yani bir yerde insan için, halk için, cumhuriyet olmasa da olabilir, ama demokrasi olmazsa olmaz bir öncelik taşımaktadır.

Onun için demokrasi zaten cumhuriyetin içinde vardır diye geçiştirilemez. Çünkü ikisi aynı şey de değildir. Cumhuriyet bir devlet biçimidir. Demokrasi ise yönetim biçimidir. Yani devlet biçimi cumhuriyette, egemenliğin kaynağı halk olarak görülür, ama yönetim biçimi, şeriat olabilir, faşizm olabilir, komünizm olabilir, diktatörlük olabilir. Yani devlet biçiminin cumhuriyet olması, yönetim biçiminin demokrasi olacağını garanti etmez.

Devlet biçimleri mutlakıyet, meşrutiyet ve cumhuriyet olarak gelişirken, yönetim biçimleri de, monarşi, oligarşi ve demokrasi olarak gelişmiş olduğundan, devlet biçimleriyle yönetim biçimlerinin eşleştirmesini de bu gelişim sürecine uygun olarak düşünmek alışkanlık haline gelmiştir.

Fakat çoğu zaman bu eşleşme doğru gerçekleşmez. Ama demokrasi varsa devlet biçimi krallık, dükalık, imparatorluk olsa da önemli değildir. Yani insanı koruyan devlet ve rejimi değil, demokratik yönetim biçimidir. Demokrasi: devlete, yönetime karşı insanın korunması, hak ve özgürlüklerin savunulmasıdır.

Şimdi bu kadar açıklamadan sonra dönüp CHP’ye bakarsak, söz edilen anlamda CHP, acaba ne kadar demokrattır, ya da demokrasinin neresindedir? Daha doğrusu bu kadar devletçi, cumhuriyetçi ve laiklik savunucusu bir partinin demokrat olması olanaklı mıdır?

Eğer demokrasi ayrı bir değer olarak, hatta bunların üstünde bir değer olarak yoksa, salt bu yönetime ait siyasi kavramlarla demokratım diyemezsiniz. Çünkü bu kavramların hepsi de, her ne kadar insana ait olsa da, içinde insan yoktur. Bunların insanla ilgili tarafı, insanı yönetmek ve insana hükmetmektir. Ve maalesef böylesi bir değerlendirmede CHP demokrasi açısından oldukça fakir bir partidir.

Nereden anlıyoruz? Çünkü savunduğu baş tacı yaptığı ilk üç kavram devlet, cumhuriyet ve laikliktir. Oysa demokrasiyi baş tacı yapsaydı, bunları savunmasının da bir zararı olmazdı. Ayrıca CHP sosyal demokratsa veya iktidarı düşlüyorsa, sosyal demokratlığın gereği olarak, halkın yanında ve demokrat olmaya mecburdur.

Yani CHP ve CHP’liler her şeyden önce halkın kendisinden de, partisinden de, cumhuriyet ve devletten de üstün olduğunu, Laiklik ve Atatürk’ün de üstünde olduğunu peşinen kabul etmek zorundadır. Çünkü sayılan tüm bu değerler ve sayılmayanlar hepsi de halk olduğu için vardır. Daha gerçek ve somutlaştırılmış biçimiyle hepsi de insan içindir. İnsan yoksa hiçbir şeyin hiçbir önem ve değeri yoktur. Önceliğiniz devlet ve devletle ilgili kavramlar değil, insan ve insanla ilgili kavramlar olmak zorundadır.

Devleti savunan, yönetim ve yönetenden yana olan bir parti, halkla bütünleşemez yani sosyal demokrat bir parti olamaz. Sağcılık veya solculuk, ihtilal öncesi Fransa’da ortaya çıkmıştır. Mevcut Fransa milletvekillerinden, kraldan yana, yani devletten yana olanlar salonun sağında, halkın milletvekilleri ise solunda oturmuştur. O gün bu gündür, siyasi yelpazenin sağı devleti, solu halkı temsil eder.

Bizde ise devletle ferdin aynı kefeye konulduğu çok saçma bir anlayış vardır. Çünkü devlet, milletten aldığı gücü, millet adına kullanan kurum olarak algılansa da, devlet ve fert birbirine karşıt kavramlardır. Devlet sürekli denetim altında tutulamazsa, derhal milletin tepesine çıkar, ezer, sömürür. Onun için korunması gereken devlet değil halktır.

Bu yüzden demokrasi olmazsa, CHP’nin savunduğu kavramlar partiyi, despot ve dayatmacı sistemlere götürür. Nitekim CHP’yi de ulusalcılığa götürmüştür. Ulusalcılıkla demokrasi taban tabana zıt kavramlardır. Birisinin olduğu yerde öteki barınamaz. Faşizmin öcüsü demokrasidir. Devlet, cumhuriyet ve laiklik değil. Özellikle de bu üç kavram, faşizmin en kolay geliştiği iklim ve toprak gibidir.

E, efendim bizim ulusalcılık anlayışımız şöyle de, böyle de, biz bilimsel olarak başka türlü tanımlıyoruz da vs. Bunlar bilim değil safsatadır. Gerçek anlamda bilimsel tespit, ulusalcılığın hedefinde faşizmin bulunmasıdır.

Yani sen ne denli benim hedefim başka taraf desen de, bilimsel olarak ulusalcılığın hedefi orasıdır. O gemi oraya gider. Sen oraya değil de gerçekten başka bir yere gideceksen, yanlış gemidesin demektir.

Fakat ne yazık ki, Türkiye’de kimse bu gemilerin ayrımında da değildir. Örneğin 2007 Genel Seçimleri öncesi CHP her yönüyle, halktan ve demokrasiden uzak sağcı, hatta ulusalcı tavrıyla en sağdaki bir partiyken bile, medya CHP’den sosyal demokrat parti diye söz etmiştir ki, bu durum Türkiye’de siyasetin ezbere yapıldığını, partilerin özüne ve durduğu yere bakarak değil, adına bakarak yapıldığını göstermektedir.

Yani sosyal sözcüğünü halk, demokrasi sözcüğünü de halka verilen hak ve özgürlükler olarak tanımlar ve bu tamın açısından CHP’ye bakarsak, bunların CHP’de değil varlığı, hatta o zamanlar kapısından içeri girebilmesi bile olanaksızdı.

Şu anda CHP içindeki kavga da zaten, sosyal (halk) ve demokrat kavramlarına güvenerek gelenleri, ulusalcıların dışlamasıdır. Yani CHP’de demokrasi olsaydı, on çeşit farklı görüşü daha içinde barındırabilirdi.

Fakat ulusalcı gelenekte zaten demokrasinin D’si yoktu. Farklı düşünce ihraç ediliyor, partiden atılıyordu. Hatta basınımız bu yönetime Polit Büro yönetimi diyordu. Elbette ki Polit Büroda demokrasi aranmaz. Demokrasi olmadan da partide değişik fikirler barınamaz. Çünkü demokrasi tahammül edebilmektir. Farkı ve farklılığı hoş görmektir. Değişime, dönüşüme ve yeniliğe açık olmaktır. Hatta Atatürkçülük çağa ayak uydurabilmek için sürekli bir değişim ve dönüşümdür. Fakat o CHP’de değişene dönek denilmektedir.

Ulusalcılık ise bırakın demokrasiyi veya farklı görüşleri, ulusalcıların ulusalcılık anlayışlarındaki nüans farklarına bile tahammül edemez ve dışlar. Zaten bir yerde Faşizm de, bu tahammülsüzlük ve dışlamalarla başlar.

CHP süratle sosyal demokrat (halktan yana özgürlükçü liberal) bir parti olarak gelecek seçimlere hazırlanmalıdır. Şu anda milli iradenin parlamento ile başkan arasında paylaştırılmak istenmesi, gelecek seçimlerin ve başkanlığın garanti görülmesinden kaynaklanmaktadır. Ve CHP demokrasi ve halktan kopuk, devlet ve cumhuriyet savunucusu ulusalcı bir parti olarak seçimlere girerse, AKP’nin yapacağı her tür sorumsuz davranışın, AKP’den daha fazla sorumlusu olacaktır.

nazmioner@mynet.com

Yayın Tarihi : 6 Mart 2013 Çarşamba 10:28:54


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?