5
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

İnanç ve Hoşgörüsüzlük (99)

ÜLKEDE GAYRI MÜSLİMLERİN TASFİYESİ SÜRECİ -4 (Struma Gemisi Faciası):

II. Dünya Savaşı sürecinde ((dizimizin genel konusu içine girmekle birlikte) münferit bir vak’a gibi görülmesine ve muharip devletlerin tepişmesinin sebebiyet verdiği bir facia olmasına karşın, Türkiye sınırları içinde cereyan etmesi ve son zamanlarda bir takım odaklarca, faturasının gene Türkiye’ye kesilmeye kalkışılması bakımından “Struma olayı” da bu arada anmamız gerekiyor.

Struma Gemisine tıka basa doldurulan Musevî yolcular.

Faşist Lider Mussolini’ye hayranlığı yüzünden, 1938 Şubatından itibaren ülkesi Romanya’da diktatörce bir yönetim kuran Kral II.Carol’un sempatisini fırsat bilen Nazi Almanyası, 23.Mart.1939’da bu ülke ile çeşitli sınaî ürünler ve silahlar karşılığı başta petrol olmak üzere çeşitli madenler ve orman ürünleri alımı için ticaret antlaşması yapmış; diğer müttefiki Macaristan’a karşı ona güvence verme bahanesi ile 1940’da üsler temin etmek üzere girdikleri Romanya’yı tümüyle etkisine almıştı. Gerek Almanya’da gerekse işgâl ettiği her ülkede Yahudiler için uygulanan ev ve işyeri sahibi olmama, sarı bant takma, zorunlu çalışma gibi yükümlülükler Romanya Yahudileri için de uygulandı. Naziler Yaş kentinde yaptıkları katliam ile 5000’e yakın Yahudi’ye kıydılar.

Yakın tarih genel Dünya siyaseti arenasında Yahudilerin durumunu incelerken anlatacağımız üzere, I.Dünya Savaşı sırasında, İngilizlerin Osmanlı mülkünden koparacakları Filistin’i, Dışişleri Bakanı Balfour’un kaleme aldığı ve 1926 yılında da teyit edilen Deklarasyonda Yahudilere tahsis edileceği vaadine bel bağlayan 769 Romen Yahudisi Nazi soykırımından kurtulmak için Filistin’e göçmeye niyetlendiler. Köstence Limanına bağlı olup, işletmesi Filistine Yahudi göçleri düzenleyen Dr. Baruh Konfino’ya ait, Bükreş’te “Compania Mediteranea de Vapore Limitada” denizcilik şirketine kayıtlı “Struma” gemisinin sahibi görünen “Şişko” lâkaplı Yunan asıllı Pandelis’in yönlendirmesi ile 1941 Aralığında bu gemiye binme riskini göze aldılar. Üçkâğıtçının teki olan Pandelis, transatlantik “Queen Mary”den alınmış fotoğraflarla bu geminin reklâmını yaptı; 46 m. boyundaki, içinde sadece tek tuvalet ve dört lavabonun bulunduğu, tahlisiye sandallarından yoksun ve kesinlikle uzun yola çıkma yeterliği olmayan, 150-200 yolcu kapasiteli bu gemi ile yolculuk karşılığı zavallı insanlara 1000 dolardan bilet sattı. Kaçanlar genellikle kaliteli aydınlardı. Aslında, Yahudilerin Filistin vizeleri yoktu. İngiltere, petrollerine muhtaç oldukları Arapları kızdırmamak amacıyla Manda yönetimi altındaki Filistin için Yahudilere çok kıt kontenjan tanıyordu. Bu seyahat tamamen illegal olacaktı. Pandelis, vize konusunda endişelenen yolcuları, vizeleri Alman kontrolündeki Romanya’dan değil İstanbul’dan temin edeceğini söyleyerek yatıştırdı. Gemiye binildiğinde büyük hayal kırıklığı ile karşılaşan yolcular Nazi korkusundan çaresiz çıktıkları seferden dönemediler. Yolcuların üçte ikisi kendilerine özgülenen ahır gibi ambarlarda yattılar. Gemide yiyecek bir şey yok gibi idi. Denizden alınan sularla el, yüz temizliği yapılıyordu.

12.Aralık.1941 günü, öğleden sonra Köstence limanından hareket eden Struma, ertesi gün motorlarının stop etmesi sonucu kontrolünü kaybedip sürüklenmeye başladı. Yolda rastlanan bir Romen gemisi teknisyenlerinin, yolculardan toplanan değerli eşya karşılığı tamir ettikleri motorlar, ertesi gün 14 Aralıkta İstanbul Boğazına yaklaşırken gene durdu. Bu kez bir romörkör yedeğinde çekilen gemi 15.Aralıkta Sarayburnu’na kadar ulaştırıldı.

Bu haberi alan İstanbul’daki Alman temsilcileri, yetkililere salgın hastalık olduğu haberini verdikleri gemiye karantina önlemi alınmasını ve sarı bayrak çekilmesini sağladılar. Tek tuvalet bulunması ve çaresizlikten açıkta ihtiyaç giderilmesi nedeni ile, gemide gerçekten de dizanteri salgını başlamıştı; kokudan durulamıyordu. Savaşa girmeme azminde olan Hükümet muharip devletlerin ters yöndeki baskıları karşısında ve o yılın olağanüstü şiddette geçen kış ortamında son derece kritik bir durumda kalmıştı. Dışişleri Bakanlığı, Ankara’daki Birleşik Krallık Büyükelçiliğine, Filistin’e kabulleri sağlandığı takdirde bu yolcular için her türlü yardımın yapılabileceği bildirildi. 1943-44 yıllarında Ofisinde Kosovalı Arnavut Kavas (Casus Cicero diye anılan) İlyas Bazda’nın (ya da Elvesa Bazna) yürüttüğü bilgi hırsızlığı ile Almanlara yaptığı büyük hizmetin farkına varamayacak olan Büyükelçi Sir Hugh Knatchbull Hugessen, bu isteği Hükümetinin kesinlikle reddettiği yanıtını verdi. Struma yolcularının Filistin’e girişlerine vize vermeyen makam İngiltere Sömürgeler Bakanlığının o zaman başındaki Lord Moyne (Walter Edward Guinness), bu yüzden engellenemeyen facianın sorumlusu olarak büyük tepki almıştır.

Struma Gemisi faciasının sorumlusu görülen Birleşik Krallık Sömürgeler Bakanı Lord Moyne

On günlük bir bekleyişten sonra, İstanbul’daki Yahudi cemaati temsilcilerinden Simon Brod ve Rıfat Karako’nun gemiye çıkmasına ve yolcularla görüşmesine izin verildi. Amerikan Yahudi Komitesinden temin edilen 10.000 dolarla alınan besin maddeleri dağıtılarak açlık sorunu giderildi.

O sıralarda Sovyet topraklarını işgal etmiş olan ve zamanın Genel Kurmay Başkanı rahmetli Mareşal Fevzi Çakmak’ın sempati duyduğu Almanlardan çekinilmesi durumu çok duyarlı hâle getiriyordu. Hatta Musevî yurttaşımız Josef Bencuya’nın babasının, Yahudilerin Türkiye’de de kamplara sevk edilmelerini isteyen Nazilerin gözlerinin boyanması için Varlık Vergisi çaresinin icat edildiği yolundaki anılarını naklederken işaret ettiği gibi Nazilerce Struma yolcularının kendilerine tesliminin istendiği Türk Hükümetinin bu isteğe direndiği söylenmektedir.

70 gün karantinada kalan gemiye Şubat.1942’de bir bir Türk römorkörü yanaşmış; kaptandan dezenfekte edileceği yere çekilmek üzere geminin demir alması istenmişti. Kaptan bu talebi reddetti. Ardından gemiye gelen polisler mültecileri yattıkları yerlere götürdüler. Gemi demirinden ayrıldı. Motoru arızalı olduğundan 23.Şubat.1942 günü bir kılavuz tekne ile boğazın Karadeniz ağzına çıkarıldı. Ertesi gün, Boğazın 6 mil kadar açığında, kaynağı belli olmayan bir patlama sonucu battı. 759 cana mâl olan bu facia tüm Dünyada yankı bulur; sorumluluk üzerine tartışmalar yapılır. Balfour Deklarasyonu ile Filistin’i Yahudilere vaat etmiş olan İngiltere sorumluluğu Türk Hükümetine yıkmaya kalkar. Fakat sonradan İngiliz Dışişleri arşivlerindeki iletişim belgelerinden de anlaşılacağı üzere Sömürgeler Bakanlığının Struma Yahudilerini Filistin’e kabûl etmemedeki katı tutumu ortaya çıkacak; Bakan Moyne 6.Kasım.1944 tarihinde “Lehi” adında gizli Siyonist Yahudi örgütü’nün Eliyahu Bet-Zuri ve Eliyahu Hakim isimlerindeki militanlarının çok ustaca planladıkları bir suikstları sonucu yaşamını kaybedecektir.

Gemi yolcularından Standart Oil Company’nın (Socony, şimdiki adı ile “Mobil”) Romanya Müdürü Martin Segal ile eşi ve iki çocuğu bu felâket öncesi, aynı şirketin Türkiye Genel Müdürü (ve aynı zamanda ABD’nin o zamanki istihbarat örgütü OSS’nin Ross kod adlı) ajanı Archibald Walker’ın ricası üzerine gene Socony’nin Türkiye temsilcisi Vehbi Koç’un aracılığı ile vapurdan çıkarılmışlardı. Bu özel izin, o zamanki Emniyet Genel Müdürü İhsan Sabri Çağlayangil’in delâleti ile İçişleri Bakanı Faik Öztrak’dan zorlukla alınmıştır deniyor ise de, bazı farklı spekülasyonlara göre, bu kaçak nakliyatı organize eden Pandelis ve Dr.Baruh Konfino Bay Segal ile ailesine Filistine geçebilmeleri için baştan İngiliz vizesi sağlamışlardır. Nitekim Segaller trenle Filistin yolculuğuna devam ettiler.

Struma Gemisi

İnfilâk sırasında ise yolculardan David Stoilar adında bir kişi sağ kurtulabildi. Bu kişi emniyette çelişkili ifadeler verdi; Struma’yı batıran torpilin Türkiye üzerinden geldiğini iddia etti. Kendi temin ettiği bir patlayıcı ile gemiyi batırdığını ileri sürenler de oldu. O da Filistin’e gidip İngiliz Ordusuna katılmayı başarabilmiş; daha sonra da ABD’nin Oregon eyaletine yerleşmiştir.

Tüm temiz vicdanları kanatan, Dünya kamuoyunun dikkatini Yahudi mağduriyeti üzerine odaklayan Struma faciası, II. Dünya Savaşının denizlerdeki sivil kurban sayısı bakımından, daha sonra 12.Eylûl. 1942 tarihinde Batı Afrika sahillerinde, Kriegsmarine U-156 adlı Alman denizaltısının torpillediği İngiliz Laconia yolcu gemisindeki çoğu İtalyan savaş esiri 1649 kişilik kayıpdan sonra ikinci gelmektedir (Denizaltı komutanı gemiyi teşhisde hâtâ yaptığını söylemesine karşın, o zamanlar “Denizaltı Filosu Komutanlığı” yapan Nazi Almanyasının son Devlet Başkanı Amiral Dönitz, kazazedelerin kurtarılması ile vakit geçirilmemesi emrini verdiği için Nurnberg yargılamalarında 10 yıllık mahkûmiyet giyecektir).

Struma’nın acı akıbeti üzerine yapılan çeşitli spekülasyonlar, onu bir Sovyet denizaltısının torpillediği kanaati ile sona erdirildi. Gemi motorunun, Türkiye’de kalmak isteyen yolcular tarafından bozulduğu söylentileri de çıkmıştır. Aslında, Savaş boyunca Balkanlar yolundan gelen 30.000 kadar Yahudi 40 gemi ile Boğazlarımızdan geçip Filistin’e ulaşmıştı. Buna teşebbüs eden gemilerden bazıları Bulgaristan’dan gelen “Salvador” adındaki gemi gibi kazaya uğradılar. Salvador 12.Aralık.1940’da İstanbul’a ulaşmış; şiddetli bir fırtına ile Silivri açıklarına sürüklenmişti. Olağanüstü şiddetli kış karaya çıkabilen yolcuların çoğunu da dondurarak ölüme sürükledi. Tahminen 122 kişi kurtulabildi. Bunlar Filistin’e ulaşabildiler. Türk gemileri de Yahudi kaçışına aracılık etmişler; bunlardan “Mefkûre” gemisi 383 yolcu ile 3.Ağustos.1944 günü Köstence limanından ayrılmış; 5.Ağustos gecesi, gene muhtemelen bir Sovyet denizaltısı tarafından batırıldı. Kayıp ya da ölü sayısı 372 idi.

Sırları ile 1999 Eylülünde sulara gömülen Struma’nın deniz altındaki konumu tespit edilerek daha sağlıklı bilgilere ulaşmak üzere sualtı çalışmaları hâlâ yürütülmektedir.
 

Yayın Tarihi : 9 Ekim 2009 Cuma 18:29:07


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?