20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Beşyüz...

 

   Erken büyümek zorunda kalanlardandı… Kardeşlerinin sorumluluğu, kaybolup giden babasının yerine onun omuzlarına binmişti…Yıllar gelip geçtikçe çeşitli “kimsenin tenezzül etmediği işler”den sonra en son semt pazarlarında roka, göbek, marul, taze soğan satabileceği bir el arabalık yer edinmişti… Pazarın diğer esnafı gizli bir yerden emir almışcasına bas bas bağırıp çeşitli şarkılara kendi mallarını monte ederek günü geçirirken o, ağzından düşürmediği uzun samsun sigarasıyla öylece beklerdi… Akşam olup da karanlık çöktükçe düşen fiyatlar  pazara “akşam” ünvanını eklerken, o , demi kaçmış çayını ince belli bardakta içiyor, yıllar önce yitirdiği yaşama sevincini el arabasında iyiden iyiye azalan yeşilliklerde arıyor, kırktan sonra saymadığı yaşının ona sunduğu beyaz sakalları sigarasını kamufle ediyordu…

   Salı günleri çalıştığı pazardaki yeri bir apartmanın giriş kapısına çok yakındı. Apartmana giren ve çıkan insanlar ona, o da insanlara aşinaydı artık. Öyle ki, artık kimin çoban salata, kimin mevsim salata, kimin nar ekşili salata yediğini biliyordu. Salı günlerinin bir anlamı vardı artık onun için. Yıllar önce uzaklaştığı, hasretlerini damla damla içine akıttığı ailesinin sıcaklığından bir sam yeli, salı günleri yüzüne hafifçe çarpıyordu…

   - Musa Dayı yeni demledim, tomurcuk da attım, bi bardak iç

   - Koçum sağol, şimdi içtim pazarın çaycısından, basmış karbonatı, ağzımın tadı kaçtı..

    Malının kilo fiyatı yuvarlak bir ücret olmayan, bu yüzden bunu yuvarlağa tamamlamak için bir kilodan fazlasını müşteriye teklif eden pazarcılar, “para ne çabuk bitti daha ne aldım ki” diye düşünen insanlar, seçtirmeyen tezgah sahipleri her zamanki gibi çoğunluğu oluştururken arada bir ses duyuldu:

   - 250 gram versene usta

   -  Yeğenim 250 gram ağırlığım yok, yarım vereyim

   - Usta tamam da, ben tek kişiyim, kalıyo sonra atıyorum, yazık..

   - Bi hafta dayanır bu, dolaba koy…

 Genç adam “Almadığım ne kaldı” diye düşünürken Musa Dayı’nın el arabasının önüne geldiğinde “roka” diye dışarıdan duyulabilecek bir ses çıkardı… Dilinin ucuna gelen ama bir türlü bulamadığı bir ismi hatırlayamadığında, bilebilecek arkadaşlarını gecenin bir yarısı arayacak biri olduğu için önemliydi bu tespit…

 - Bi demet roka alabilir miyim abi

   - Tabi genç (bu esnada sigarasını elinden ağzına götürdü ve roka demetlerine elini attı, biraz zaman geçtiği için sigaranın dumanı gözünü rahatsız etse de,işini bitirdi, güzel bir demet seçti), rakı sofrası mı kurucan?

   - Kahvaltıda salata yiyorum abi, başka vitamin alamıyorum ki, hep hazır yemek, bekarlık başa bela; ama haftada bir açarım şişeyi, o ayrı.Ne kadar abi?

   -500

Genç uzaklaştıktan sonra, ayaküstü samimi sohbetin ve siftahı yapmış olmanın verdiği mutlulukla, diğer pazar esnafı kadar olmasa da yine de kendi ölçüsüne göre yüksek sayılabilecek bir sesle bağırırken tebessüm ediyordu:

 -Beş yüz…

  

  

Yayın Tarihi : 13 Haziran 2004 Pazar 19:07:26


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?