17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

AB Türkiye konusunda bölündü

Bernd Riegert/Brüksel

Türkiye’ye müzakere davetiyesi sayılan zirve kapanış bildirisinin hemen her gün yeni bir taslak haline getirilmesi, Birlik üyelerinin Türkiye’nin üyeliği konusunda hemfikir olmadıklarını ve kulislerdeki diplomatik trafiğin son güne kadar hızından birşey kaybetmeyeceğini gösteriyor.

AB’nin Dönem Başkanı Hollanda’nın hazırladığı bildiri taslağında en önemli hususların açık bırakılmış olması, birlik üyeleri arasında Türkiye konusundaki kararsızlığın bir göstergesi. Türkiye’ye ne önerilecek? Tam üyelik mi imtiyazlı ortaklık ya da başka bir özel statü mü? 25’lerin büyük çoğunluğu eski Genişlemeden Sorumlu Komisyon üyesi Verheugen’in ekim ayında açıkladığı tavsiye kararını destekliyor. Günther Verheugen, nerede noktalanacağı kestirilemeyen açık bir süreçten söz etmiş, üyelik müzakerelerinin başarıyla sonuçlandırma hedefiyle sürdürülmesi gerektiğini söylemişti.

Schüssel’ın önerisi

Muhafazakar kanadı temsil eden Avusturya Başbakanı Schüssel ortaya bir formül atmış ve, ’tam üyelik görüşmeleri başarısızlığa uğradığı ya da on yıllık görüşme sürecinde AB’nin Türkiye’nin üyeliğini kaldıramayacağı anlaşıldığı takdirde imtiyazlı üyelik önerilmesini istemişti.

Türkiye’nin böyle bir formülü benimsemesinin söz konusu olmadığı Dışişleri Bakanı Abdullah Gül tarafından dile getirilmiş ve Gül hedeflerinin tam üyelik olduğunu ve müzakerelerde tam üyeliğin görüşüleceğini söylemişti.

Müzakere tarihi konusundaki tartışmalar

Müzakerelerin ne zaman başlatılacağı da tartışma konusu. Türkiye zirveyi izleyen üç ay içinde, derken Fransa gibi iç politik nabzı tutmak zorunda olan şüpheci ülkeler 2005 yılının ikinci yarısına sarkıtılmasından yana çıkıyorlar.

Bunun üzerine Konsey Dönem Başkanı Hollanda, Komisyon’un önerisi ya da üye ülkelerin talep etmesi durumunda müzakerelerin kesilmesi şeklinde bir uzlaşma formülünü üretti. AB hukukunun nasıl uygulanacağının uzun vadeli gözetime alınması gibi daha önce hiç bir adaya uygulanmayan kısıtlayıcı formül de Hollanda’dan geldi.

40 yıldır tam üyelik hasreti çeken Türkiye’nin en ateşli savunucusu Almanya Başbakanı Gerhard Schröder. Schröder, "Şartlar yerine getirilir ve karşılıklı dürüst davranılırsa sözünden dönmek olmaz" diyordu.

Pöttering üyeliğe karşı

Avrupa Parlamentosu’nun muhafazakar kanadını temsil eden Alman Hans-Gert Pöttering bu tezi reddediyor ve son kırk yılda herşeyin değiştiğini ve Türkiye’nin üyeliğinin Avrupa’nın kaderini etkileyeceğini belirtiyordu. Pöttering’e göre Avrupa bu durumda kimlik krizine sürüklenecek ve Avrupalılık bilinci tehlikeye girecekti.

İşkencenin devam ettiği ve Birlik üyesi Kıbrıs’ı kısmen işgal altında tutan bir ülkeyle üyeliğin müzakere edilemeyeceğini ve Türkiye’nin artık Rum kesimini resmen tanıması gerektiğini söyleyen de Pöttering’di. bütün birlik ülkelerini bu tutumu benimsemeye çağıran da.

Uzlaşma kolay olmayacak

Türkiye’nin tam üyelik arayışı sayesinde pozisyonu güçlenen Kıbrıs Rum yönetimi şartları kabul edilmediği takdirde müzakereleri veto edebilir. Devlet ve hükümet başkanlarının zıt görüşler arasında denge sağlayıp Türkiye’nin de kabul edebileceği uzlaşma formülü hazırlayabilmeleri için bir hafta kaldı. Ankara’nın üzerinde oynanmasına ve taviz istenmesine katiyetle yanaşmayacağı ilkeler uzlaşmanın kolay olmayacağını gösteriyor.

Bu durumu dün akşam Hollanda Başbakanı Balkenende’ye anlatan Başbakan Erdoğan şu sıralarda da AB Komisyonu Başkanı Barroso ve Genişlemeden Sorumlu Komisyon Üyesi Rehn ile pürüzlerin giderilmesi için neler yapılabileceğini görüşüyor.



DW TÜRKÇE
Yayın Tarihi : 11 Aralık 2004 Cumartesi 00:04:47
Güncelleme :11 Aralık 2004 Cumartesi 19:09:36


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?