18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

AB'ye göre Kürtler azınlık mı, değil mi?

Avrupa Birliği Komisyonu’nun Türkiye ile ilgili kararını açıkladığı geçen çarşamba gününden bu yana süren bir tartışma var. Pek çok gazeteci, Kürtlerin raporda ‘azınlık’ olarak tarif edildiğini yazıyor. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ise çarşamba gününden bu yana, söz konusu ifadelerin yapılan girişimler sonucunda raporlardan çıkartıldığında ısrar ediyor.

Hürriyet gazetesinin iki yazarı Sedat Ergin ve Enis Berberoğlu konuyu bugünkü köşe yazılarında değerlendirdiler.

Alıntılayarak aktarıyoruz:

Kürtler AB’ye göre azınlık mı, değil mi?

Sedat ERGİN


Avrupa Birliği Komisyonu’nun Türkiye ile ilgili kararını açıkladığı geçen çarşamba gününden bu yana süren bir tartışma var.

Bu tartışma, komisyonun çarşamba günü açıkladığı raporlarında Türkiye’deki Kürtleri bir ‘azınlık’ olarak tanımlayıp tanımlamadığını konu alıyor.

Pek çok gazeteci, Kürtlerin raporda ‘azınlık’ olarak tarif edildiğini yazıyor.

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ise çarşamba gününden bu yana, söz konusu ifadelerin yapılan girişimler sonucunda raporlardan çıkartıldığında ısrar ediyor.

Peki, Türk kamuoyu hangi görüşe itibar etmeli? Gerçek hangi tefsirde yatıyor?

TASLAKLARDAN AYIKLANAN BÖLÜMLER

AB Komisyonu, geçen çarşamba günü Türkiye ile ilgili üç ayrı belge yayımladı.

Bunlardan birincisi, Komisyon’un AB Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’na Türkiye ile müzakereleri başlatma tavsiyesinde bulunduğu yazışma. (18 sayfa)

İkincisi, bu tavsiyenin dayanağını oluşturan ve Türkiye’deki gelişmelerin bir tomografisinin çıkarıldığı İlerleme Raporu. (187 sayfa)

Bir de 52 sayfa tutan ve ‘Türkiye’nin Tam Üyelik Perspektifinden Kaynaklanan Meseleler’ başlıklı üçüncü bir rapor var.

Bu raporların taslakları Ankara’ya geçen çarşamba gününden önce ulaştı ve ilk ikisinde Kürtlerden doğrudan ‘azınlık’ olarak söz eden bazı ifadeler hükümette büyük bir rahatsızlık yarattı.

Bunun üzerine çarşamba günü öğle saatlerine kadar gerek Ankara, gerek Brüksel’de yoğun bir diplomatik seferberlik yürütüldü.

Sonuçta, Türkiye’nin itiraz ettiği ‘Kürtler azınlıktır’ şeklindeki cümlelerin büyük bir bölümü metinden çıkartıldı. (Aleviler için ‘azınlık’ diyen bölüm çıkmadı.)

Ancak, geride kalan ifadeler Ankara açısından sorunu ortadan kaldırmış olmuyor.

Bu görüşümüzü somut veriler üzerinden şöyle gerekçelendirebiliriz:

LOZAN ANTLAŞMASI VE KÜRTLER

1) Kürtlerin durumuyla ilgili konuların bir bölümü İlerleme Raporu’nun ‘Azınlık Hakları, Kültürel Haklar ve Azınlıkların Korunması’ ara başlığının hemen altında değerlendiriliyor. Bir meselenin hangi fasıl altında kümelendiği her zaman fikir vericidir.

2) Bu bölümdeki ilk paragrafta, aynen şöyle deniyor:

‘Türk makamlarına göre, 1923 tarihli Lozan Antlaşması çerçevesinde Türkiye’deki azınlıklar yalnızca Müslüman olmayan cemaatlerden oluşmaktadır. Türk makamlarınca Lozan Antlaşması ile ilişkilendirilen cemaatler Yahudiler, Ermeniler ve Rumlardır. Bununla birlikte, Kürtler de dahil olmak üzere Türkiye’de başka cemaatler de vardır. Bu bağlamda, Türkiye’nin BM’nin Sivil ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’ne eğitim ve azınlık haklarıyla ilgili olarak koymuş olduğu çekinceler kaygı konusudur. Çünkü, bu çekinceler azınlık haklarının korunması alanında bundan sonra sağlanacak ilerlemeyi engellemek amacıyla kullanılabilir.’ (48. sayfa)

Bu paragraf bir bütün oluşturuyor. Bu bütün içinde Kürtler bir azınlık olarak değerlendiriliyor. BM sözleşmelerinden çekincelerin kaldırılmasıyla ‘azınlık hakları’nda ilerleme sağlanması amaçlanan kategoriler arasında Kürtler de vardır.

YAHUDİLERİN PARTİSİ Mİ VAR?

3) Raporun 49. sayfasında yüzde 10’luk seçim barajı için şöyle deniliyor:

‘Partilere yüzde 10’luk baraj getirdiği için azınlıkların parlamentoda temsil edilmelerini zorlaştıran seçim sisteminde hiçbir değişiklik yapılmamıştır. Seçim kampanyalarında Kürtçe konuşan şahıslar hakkında dava açılmaktadır.’

Komisyon, yüzde 10’luk barajı demokrasi ve temsilde adalet ilkesi açısından değil, spesifik olarak azınlıkların temsili açısından yüksek bulmaktadır.

Acaba burada hangi parti kastedilmektedir. Türkiye’deki Ermenilerin mi, yoksa Yahudilerin partisi mi?

Bu yazıda Kürtlerin azınlık olarak görülmesinin doğruluğu ya da yanlışlığını tartışmıyoruz. Amacımız, AB’nin bakışı üzerinde sağlıklı bir tartışma yürütülebilmesi için olguların doğru bir şekilde algılanması.

Bize göre, raporda yer alan somut veriler, AB Komisyonu’nun Kürtleri azınlık olarak gören bir ‘bakış’a sahip olduğunu gösteriyor.

===================

Kürtler neden azınlık olamaz?

Enis BERBEROĞLU

HERKES bu sorunun yanıtını meşrebine/siyasetine göre verebilir.

Ama sorunun asıl muhatabı Kürtlerdir ve DEHAP dahil ittifakla ‘Kürtler azınlık değildir, olamaz’ deniliyorsa mutlaka bir bildikleri vardır.

* * *

Ancak Türklerin veya/hatta Kürtlerin karşı çıkması bile Avrupalı kanaat önderlerini ikna etmezse sakın şaşırmayın.

Çünkü tartışma, azınlık tanımındaki zihniyet farkından kaynaklanıyor:

Avrupa değerler manzumesinde azınlık hukuki bir statü olmaktan çok korunması gereken etnik/dini/kültürel zenginlik sayılır.

İmparatorluk várisi Türkiye’de azınlıklar -tıpkı ulusal sınırlar ve etnik yapı gibi- Lozan hukukuna göre tarif edilir.

Azınlıkları demokrasinin sigortası olarak gören Avrupa... Azınlık lafını her duyduğunda ulusal birliğini tehdit altında sayan Türk refleksi.

Tarafların uzlaşması imkánsız olmasa bile çok zaman alacak. Ne zaman ki Türkiye Kürt’ünü, Laz’ını, Çerkez’ini risk faktörü değil de zenginlik sayarsa... İşte o zaman azınlık tartışmalarına gülüp geçeceğiz.

* * *

Ama açık söyleyelim;

1) Silahlar susmadan, 2) Yaralar kabuk tutmadan, 3) Türkiye azınlığın Avrupalı tarifinde uzlaşmadan AB acele/ısrar ederse işler karışır.

Dahası, azınlık hakkı kazanan anayasal haklarından kaybeder.

Evet aynen öyle... Çünkü hukuki azınlık statüsünde sadece haklar değil yasaklar da sayılır. Azınlık mevcut mantıkla terfi değil tenzil-i rütbedir.

* * *

Yer Süleymaniye Meydanı... Tarih 10 Aralık 1991.

Hürriyet’ten Ümit Turpçu ile birlikte yakın tarihin ilk peşmerge resmi geçidine tanıklık ediyoruz.

Yüzlerce peşmerge, KYB lideri Celal Talabani’nin önünden geçiyor. Törenden sonra Talabani’nin yakın koruması ve tercümanıyla sohbet ediyoruz.

- Barzani’den haber var mı?

- Bağdat’la (Saddam’la) azınlık pazarlığı yapıyor.

- Peki size uymuyor mu?

Suratımıza hayretle bakıyor:

- Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı, Hikmet Çetin’in Dışişleri Bakanı olduğu bir ülkeden geldin. Nasıl olur da azınlık haklarıyla yetinmemizi beklersin?

Azınlık tartışmasını kamuoyuna taşıyan AB’nin kötü niyetli olduğuna inanmıyorum, cumhuriyeti kuran asli unsurlardan Kürtlerin de azınlık haklarıyla yetinmemelerini gayet makul buluyorum.

Susurluk’a lüzum kalmasın

Önce altı yıllık bir tespit:

‘...devletle bütünleşmiş, devletin ilgili kurumlarına entegre olmuş, mahallinde valiyi, emniyet müdürünü, Meclis’te ve hükümette yeterince üyeyi kendisine bağlamış ve bu kişilere adeta emir verebilir duruma gelmiş bir yapılanma mevcut değildir. Bu konuda ve Cumhuriyet tarihi boyunca en önemli mesafeyi kat etmiş kişi Ömer Lütfi Topal’dır. Eğer öldürülmeseydi ülkenin en etkili ilişkileri içinde istediği yere ve makama nüfuz edebilme imkánını bulacak ve birkaç yıl sonra da gerçek manada dokunulmazlığa kavuşacaktı.’ (Kutlu Savaş, Susurluk Raporu, 12 Şubat 1998)

Sonra kritik soru:

- Çeteyi yeni Susurluk’a lüzum kalmadan kim durduracak?
HÜRRİYET GAZETESİ
Yayın Tarihi : 10 Ekim 2004 Pazar 14:03:26
Güncelleme :10 Ekim 2004 Pazar 16:15:37


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?