Mehmet Ali Ağcanın sözlüsü Rabia Özden Kazan, Ağcayı ilk gördüğü anı Nazlı Ilıcaka şöyle anlattı: "26 yıl içeride yatan birine hiç benzemiyordu. Çok nazik ve dikti. Bu beni çok etkiledi."
İlk görüşte etkilendim
Aramızda birtakım özel diyaloglar cereyan ediyor. Ama bu bizim mahremiyetimiz. Bu şekilde gündeme gelmek ikimizi de yıprattı.
DB Tercüman gazetesinde Nazlı ILICAK imzasıyla yayımlanan röportajı alıntılayarak aktarıyoruz...
Rabia Özden Kazanı, gazetelerde, Mehmet Ali Ağcanın nişanlısı olarak görünce hayret ettim. Çünkü, onu gazeteci olarak tanımıştım ve sahibi olduğu Revizyon Dergisine bir röportaj vermiştim. Gazeteciliği ciddiye alan, başarılı olmak için hiçbir mücadeleden kaçınmayacağını söyleyen, kararlı ve cesur bir genç kız Rabia. Başörtülü ama, onun yapısında milliyetçilik, muhafazakârlıktan daha önemli bir yer tutuyor.
Hemen söyleşimize başlıyoruz:
Birdenbire kendini gazete manşetlerinde gördün. Bu nasıl bir duygu?
-Ben zaten gazeteciyim. 5 yıldır Ortadoğu Gazetesinde siyasî yorumlar yazıyorum. Aynı zamanda Revizyon isimli siyasî derginin sahibiyim.
Ben bakıyorum senin kılık kıyafetin ve başörtün biraz değişik özellikler taşıyor. Alıştığımız tesettürlü kızların kıyafetinden farklı gibi.
-Çünkü bunların hepsini kendim hazırlayıp dikiyorum. Kendim çiziyorum.
Başörtüsünde ya siyahı ya da beyazı tercih ediyorsun. Bunun bir sebebi var mı?
-Siyah veya beyaz rengi tercihimin sebebi, kıyafetlerimle uyumu sağlayabilmek.
5 yıldır Ortadoğu Gazetesinde bir köşen var, ama pek tanınmamıştın, birdenbire şöhret oldun.
-Magazin malzemesi olmak istemiyorum. Mehmet Ali Ağca gibi 26 yıldır içerde yatan ve dünyanın tanıdığı bir kişiye Love Story hikâyelerinin yakıştırılmasından üzüntü duydum.
Gerçekten bir belgesel için mi bir araya geldiniz Mehmet Ali Ağca ile.
-Ağcanın hayatının önce bir kitap olarak verilmesi düşünülmüştü. Bu kitabın düzeltmesini yaptım. Daha sonra bu kitabı yayınlamaktan vazgeçtik. Çok önemli bir kitap. Görsel medyanın daha etkili olduğunu düşündüğümüz için belgesel yapma kararını verdik. Mehmet Ali Beyin çıkışını bekliyoruz, filmin tamamlanıp tüm dünya medyasında yayınlanması için.
Bu belgesel için Mehmet Ali Ağca neden seni seçti?
-Mehmet Ali Bey, Türkiyeye geldikten sonra, Ortadoğuda benim yazılarımı okumaya başlamış. Daha sonra birkaç yıl mektuplaşmamız oldu. Çok ilginç bir insan. Hayatı çok ilginç. 26 yıldır içeride. Böyle bir insanı tanımak istedim. Yüz yüze görüşmem ancak bir yıl önce oldu.
Bu mektuplarda kendi hayatını mı anlatıyordu, yoksa sana karşı duyduğu hislerini mi açıklıyordu?
-Mektuplar kişiye özel olduğu için, müsaade ederseniz muhtevasını söylemeyeyim.
O kitapta neler vardı... Yayınlamadığınız o kitapta?
-13 Mayıs 1981 yılı, Papa suikastının olduğu tarihten bugüne kadar Mehmet Ali Ağcanın hayatı ve Vatikanda cereyan eden olaylar, dönen dolaplar. Vatikanın gelişimi ve dönüşümü.
Abdi İpekçi yok mu kitapta?
-Kesinlikle yok. Mehmet Ali Bey o suçlamayı zaten reddediyor. Bu konuda kesinleşen bir yargı kararı yok.
Sen muhafazakâr yapıya sahip bir aileye mensupsun. Mehmet Ali Ağca ile görüşmek ailende bir huzursuzluk yaratmıyor mu?
-Benim ailem muhafazakâr evet... ama bizim ailemizde herhangi bir baskı yok. Benim kız kardeşim açık. Kendisi sosyolog, sosyalist ve ulusalcı. Benim kütüphanemde Dostoyevski, Gogol var, Mehmet Akif ve Necip Fazıl ile yan yana durur.
Üniversiteyi okudun mu? -Başörtüsü sorunu yüzünden okuyamadım. Size bir anımı nakledeyim; Pera Palasta idim. Sanırım 10 Kasım toplantısı idi. Atatürkün sevdiği şarkılar çalıyordu. Ben sanatçıyı alkışladım. Sanatçı döndü bana herkesin içinde Bir de utanmadan alkışlıyorsun diye bağırdı. Atatürk ile beni, cumhuriyet ile beni bağdaştıramamıştı. Son zamanlarda artık bu hava yavaş yavaş değişiyor. Daha önce televizyoncuydum. Flash TVde, Ak TVde çalıştım. Flash TVde İstanbul Devr-i Alem diye İstanbuldaki tarihî eserleri, eski mekânları tanıtan bir program yapıyordum. Camileri, külliyeleri, sebilleri, süslemelerini, mimarî özelliklerini, kıssadan hisselerle birlikte anlatıyordum. Oradan da başörtüsü yüzünden ayrılmak zorunda bırakıldım. Ben başörtülü olarak ekrana geliyordum, birileri bu görüntüden rahatsız olmuş.
Muhafazakâr bir yapın var ama, sence Ağca gibi birisiyle birlikte olmak devrimci bir adım değil mi? Her genç kız senin yaptığını yapamaz.
-Ben cesur bir insanım. Ailemle bu konuda tabiî ki fikir ayrılığına düştük. Babam eski bir gazetecidir. Basın Yayın mezunu. Mesleğini devam ettirmedi; gazetecilik aşkını bende yaşattı. Şu anda medyada, bizim hakkımızda, şiirler, çiçekler yayınlanması, herkesin olaylara magazin boyutuyla yaklaşması, ailemi rahatsız etti. Televole yaklaşımından rahatsız oldular. Ben siyasî yazılar yazıyorum; ciddi bir hareketin okuduğu gazetede yazılar yazıyorum. Dikkatli adımlarla ilerliyorum. Gazetelerle kesinlikle konuşmama kararı aldım. Mehmet Ali Bey de böyle istemişti. Ama konuşmayınca bu defa, daha da inanılmaz senaryolar üretiliyor..
Revizyon Dergisini baban senin için mi çıkarttı?
-Babam bana hep destek verdi, vermeye de devam ediyor. Gazetecilik benim gerçekten aşkım. Avrupa Birliğine giriş sürecindeki değişen yasalar, başörtüsüne bakış açısındaki yumuşama, ülkemin revizyona uğradığını gösteriyordu. Bu yüzden derginin adını Revizyon koydum.
Başörtüsü meselesinde gerçekten bir yumuşama var mı? Başı açık biri olarak bunu pek hissedemiyorum, ben şahsen.
-AKP geldikten sonra ben artık, iş toplantılarında veyahut herhangi bir başka toplantıda öcü muamelesi görmüyorum. Çünkü, Başbakanın karısı da başörtülü. Üniversitelerde yasak devam ediyor ama, dışarıdaki hayatımda daha özgür olduğumu hissediyorum.
Mehmet Ali Ağca Biz nişanlı değiliz gibi bir açıklama yaptı.
-Müşterek bir ülkümüz, hedefimiz var. Komik duruma düştük. Tabiî aramızda birtakım özel diyaloglar cereyan ediyor. Ama bu bizim mahremiyetimiz. Bu şekilde gündeme gelmek ikimizi de yıprattı. Redetmek durumunda kaldık. İlişkimiz birden nasıl medyaya çıktı anlayamadım. Sonuçta, Derin Devletin bilmediği bir şey yoktur. Sedat Pekeri Revizyonda haber yaptıktan sonra Ağca olayı patlak verdi. Aklıma bir sürü komplo teorileri geliyor.
Ağca ile evlilik senin gözünü korkutmuyor mu? Ne de olsa o, senin dünyanın dışında biri.
-Benim Ağca ile görüşmeden önce önyargılarım mevcuttu. Gerçi uzun yıllar mektuplaştık ama, gene de farklı düşünüyordum. Heyecanlıydım. Nasıl bir göz, nasıl bir ses, nasıl bir bakış diye düşünüyordum. Çünkü çocukluğumdan beri onu terörist diye tanıtmışlardı. İşlediği suçlar da ortadaydı. Cezaevindeki 45 dakikalık ilk görüşmemden sonra, bütün önyargılarımı cezaevinde bıraktım. Çok güçlü bir karakteri olduğunu gördüm. 26 yıl içerde yatan birine hiç benzemiyordu. Kendisine güvenerek konuşuyordu; gülümsüyordu, çok nazikti, dikti. Hiçbir şeyden korkmamış, sanki o hücrede yaşamamış gibiydi. Bu beni çok etkiledi.
Mehmet Ali Ağca sizi fotoğraftan mı beğendi?
-Orasını bilemiyorum. Ama avukatı Doğan Yıldırım vasıtasıyla bir mektup gönderdi. Mektupta, yazılarımı beğendiğini söylüyordu. Bizim için önemli olan, birlikte bu belgeseli çekmek. Mehmet Ali Ağcadan çok etkilendim. Bu kadar inançlı, bu kadar güçlü biri olmasından dolayı, ona büyük saygı duyuyorum. Ağca 50 yıla damgasını vurdu. Ünü Türkiyenin dışına da yayıldı. Bu kadar sıkıntı çektikten sonra doğrusu bu ödülü hak ediyor. Sadece İtalya değil, Amerikadan Portekize kadar her yerde Ağca tanınıyor. Belgeseli oralarda da pazarlayacağız.
Bu belgeselde, Papaya neden ateş ettiği ortaya çıkacak mı?
-Papa ile Ağca birbirine çok yakın şu anda. Ona ateş eden bir tek kişi var o da Mehmet Ali Ağca. Belgeselimiz 13 Mayıs 1981 tarihinde canlandırma ile başlıyor. Sonra Vatikanın içindeki değişiklikleri anlatacağız. Belgeseli Ağca hapisten çıktıktan sonra tamamlayacağız ve tüm dünyaya tanıtacağız.
AĞCA, HAÇ TAKSAYDI SERBEST KALIRDI
Ağca zaman zaman kendisinin Mesih olduğunu iddia ediyor. Siz onu nasıl görüyorsunuz?
-Belgeselde bunun cevabını bulacaksınız. Gerçekten Ağca kendisini Mesih gibi mi gördü, yoksa İtalyada konjöktör gereği ayakta kalabilmek için mi bu iddiaları dile getirdi. Papanın vuruluşunun ardında yatan gerçekleri de bu belgeselde göreceğiz.
Ağca Hıristiyan mı?
-Asla böyle bir şey yok. Vatikandan kendisine milyonlarca dolar teklif edildi. Halâ da istiyorlar. Ama o sonuna kadar reddetti. Hıristiyan olsaydı çoktan cezaevinden çıkardı. Sadece haç takıp, Hıristiyan olduğunu söyleseydi bu kadar sıkıntı çekmeyecekti.
Zaten size yakınlaşması da Müslüman kimliğini ortaya çıkarıyor.
-Benim bildiğim tek şey, sürekli namaz kılıyor, bana da kılmam için telkinde bulunuyor. Irak vahşetinden acı çekiyor. Oradaki zavallı insanlar için hep dua ediyor.
Bu bir sene içersinde beraber oldunuz, hiç kavga etmediniz mi?
-Aramızda çok büyük bir saygı var. Gardiyanlar da onu iyi tanıyor zaten. Herkese saygılı davranıyor. Görüş günlerimizde saatinin dakikasına bakar, bir iki dakika önce, uyarılmamak için konuşmayı kesip yerinden kalkar; odasına gider.
Bakıyorum sizi hayli etkilemiş Ağca. Tabiî arada yaş farkı da var.
-Diyorum ya güçlü bir karakter.
Rabia Hatun da güçlü biriydi.
-Annem Rabia ismini koymuş, babam Özden. Babam fazla dindar bir isim olmasın istemiş. İki ismi de birlikte kullanıyorum; batıdan ve doğudan bakabiliyorum. Rabia Özden olmak, Marksların, Gogoların, Dostoyevskilerin yanında Ziya Gökalplerin, Mehmet Akiflerin, Necip Fazılların kitaplarının durması demek.
Bir anda şöhret oldun. Ne hissediyorsun?
-Kötü bir duygu. Telefon açıp bana bir parça lâf söyletebilmek için uğraşan gazetecileri gördüm. Gazeteciliğin çok farklı taraflarını tanıdım. Köpüklü, pembe, balon şeyleri ön plana çıkartıyorlar. Ben gazeteciyim, Halide Edip Adıvarı kendime idol olarak seçmiştim. Ama yaşayanlar arasında sizi örnek alıyorum. Bir kadın olarak bir şeyler yazmak, okutmak, sözünü dinletmek çok zor.
Sen cesur insan sevdiğin için herhalde benden hoşlanıyorsun.
-Biraz önce şöhret ne kazandırdı diye sordunuz, sizin benimle röportaj yapma arzunuzu kazandırdı. Birkaç gün önce gazeteciler neden böyle yapıyor diye ağlıyordum. Şu anda mutluyum.