23
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Alman Büyükelçi: PKK ile ilişkinizi kesin

Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Dr. Wolf - Ruthart Born, Türkiye’deki PKK sempatizanlarına seslenerek, "bu örgütle ilişkinizi kesin" çağrısında bulundu.

Eski DEP Milletvekili Leyla Zana ile arkadaşlarının kendisine barıştan yana ve şiddete karşı olduklarını söylediklerini belirten Born, "Bunu diplomatik temsilcilere söylüyorlarsa, aynısını kamuoyu önünde tekrar tekrar söylemeliler" dedi.

Büyükelçi Born, Milliyet gazetesi yazarı Semih İdiz’in Türk - AB ilişkileri, Kıbrıs sorunu ve Ermeni ile Kürt meseleleriyle ilgili sorularını yanıtladı.

’PKK ile bağınızı koparmalısınız’ başlığıyla Milliyet gazetesinin bugünkü sayısında birinci sayfa manşet haberi olarak duyurulan röportajı alıntılayarak aktarıyoruz:

Avrupa tarafında da yavaşlama oldu

Hükümetin AB ile ilişkileri 17 Aralık’tan sonra beklemeye aldığına dair bir algılama var. Başbakan Schröder bile geçenlerde Türkiye’nin yapması gereken şeylerin olduğunu söyledi. Siz de bir yavaşlama görüyor musunuz?

-Bence Türk hükümeti 17 Aralık’a kadar olağanüstü işler başardı. Kısa bir zamanda çok sayıda reform gerçekleştirildi. Arkasından bir durgunluk dönemine girilmesi doğaldı. Araya Noel, yeni yıl ve bayram girdi. Ondan sonra biraz daha hızlı davranılması beklenebilirdi. Ancak, çok zorlu hazırlıkların söz konusu olduğu bir dönemdeyiz. Bu Türk tarafı için olduğu kadar Avrupa tarafı için de geçerli. Tabii müzakereler 3 Ekim’de başlayacak. Yani, daha aylar var. Onun için bazı şeyleri de abartmamak gerekir. Şu kadarını söyleyebilirim. Doğru yolda ilerliyoruz. Zaman var ve Türkiye’nin gerekli adımları zamanında atacağına ikna olmuş durumdayım.

İstanbul’daki Alman Katoliklerin sorunları

Türkiye’nin, Gümrük Birliği’nin Kıbrıs dahil 10 yeni üyeyi kapsayacak şekilde genişletilmesi yönündeki kararı, önemli bir engelin aşılması anlamına geliyor. Şu aşamada Türkiye’den başka hangi adımlar bekleniyor?

-Uygulamaya geçirilmesi gereken birkaç konu var. Örneğin dini özgürlükler konusunda atılması gereken adımlar var. Ortodoks rahiplerin Türkiye’de eğitilebilmeleri meselesi var. Başka dini azınlıkların sorunları var, ki burada "azınlık" ifadesini teknik ve hukuki olmayan anlamda kullanıyorum. Örneğin, İstanbul’daki Alman Katolik cemaatin durumundan söz edebilirim. Faaliyetlerini bir şirket çerçevesinde yürütüp gayrimenkul alıp satıyorlar. Oysa bir kilisenin normal olarak yaptığı işler arasında bu yoktur. Bu nedenle kendilerine yasal bir statünün verilmesi gerekiyor. Bu sadece bir örnek. Türk hükümetinin kendisi de zaten uygulama alanında daha yapılacak işlerin olduğunu söylüyor. Ben de sadece Türk hükümetinin söylediğini tekrarlayabilirim.

Diyalog fırsatı yakalanmalı

Hapisten çıktıklarında Leyla Zana ve dostlarına terör örgütünden uzak durmalarını, yapıcı olmalarını ve barışçıl yollara yönelmelerini söylemiştiniz. Ancak kendilerini İmralı’nın etkisinden kurtaramadıkları görülüyor. Nevruz’da Öcalan’ın kız kardeşinin elini öpüyorlar. Bunun arka planında da PKK’yı yücelten proaktif bir Kürt milliyeçiliği görüyoruz. Bu kişilere bugün hangi mesajları veriyorsunuz?

-PKK ve benzeri örgütlere gelince, bu konuda net olarak söylenecek tek şey var. Bunlar Almanya tarafından terörist örgütler olarak tanımlanmaktalar. Sadece Almanya’da değil, tüm Avrupa Birliği’nde böyle tanımlanıyorlar. Bu örgütleri çok yakından takip ediyoruz. Eski PKK üyeleri veya sempatizanlarının ne yapmaları gerektiğini soruyorsanız, kendilerine şunu söyleyebilirim: Bu örgütle olan bağlarınızı net bir şekilde koparın... Reform sürecinden sonra diyalog kapıları sonuna kadar açıktır. Bu kapıları tekmelemeye gerek yok... Diyalog fırsatını yakalayıp sorunları barışçıl yollardan çözmek lazım. Hafta sonunda büyük bir şaşkınlıkla Bingöl bölgesinde çatışmaların olduğunu okudum. Ben o bölgeden yeni geldim. Bingöl ve Tunceli’deydim. Oradaki insanlarla konuştum. Israrım, tüm şiddetin sona erdirilmesinden yanadır. Türkiye barışçı bir ülkedir. Sorunların da barışçı bir şekilde halledilmesi gerekiyor. Bunun, ilgili tüm taraflarca yapılacağını umuyorum.

Zana, teröre karşı olduğunu söylemeli

Sorunuzda, Leyla Zana ve arkadaşlarından söz ettiniz. Büyükelçilikler kendileriyle elbette ki görüşüyorlar. Ben de görüştüm. Kendilerinden aldığım mesaj gayet açıktı. Barışçıl bir diyalogdan yanalar. Ayrıca şiddete karşılar. Bunu diplomatik temsilcilere söylüyorlarsa, o zaman aynısını kamuoyu önünde tekrar tekrar söylemeliler.

Sizce PKK ile aralarına bir mesafe koymakta zorlanmıyorlar mı?

-Bu tür temaslarından haberdar değilim tabii. Onun için bu konuda bir şey söyleyemem. Ancak kamu önünde tekrar tekrar "Biz diyalogdan yanayız, barıştan yanayız" demenin önemli olduğuna inanıyorum. Tabii ki bu koşullarda kültürel haklar dahil olmak üzere bazı taleplerde bulunulabilir. Bunlar zaten AB’nin de talepler listesinde olan şeyler.

Ben olsam, Ermeni tasarısını abartmam

Şu sıralarda Ermeni meselesi ön plana çıktı. Konu Alman Parlamentosu’na da getirilmeye çalışılıyor. Bu arada Almanları da 1915 olaylarında suçlu gören Ermeni araştırmacıların olduğunu da hatırlatırım. Sizce bu tarihi bir konu mu, yoksa siyasi bir konu mu?

-Her ikisi de. Tabii bu tarihçilerin konusu. Ama aynı zamanda siyasi olan bir konu. Birinci Dünya Savaşı sırasında müteffiktik. O sıralarda Osmanlı İmparatorluğu’nda olanları çok yakından gözlemledik. Bu arada belgeler de var. Çeşitli yayınlarımızda yer almış olan mektuplar var. Bunların hepsi Alman arşivlerindedir. Bu arşivler de herkese açıktır. Gizli hiçbir şey yoktur. Araştırma olanakları da vardır. İkinci Dünya Savaşı’nı da hesaba katarsanız, bizim elbette ki farklı bir geçmişimiz de var. Almanlar için geçmişte meydana gelmiş acı olayları sahiplenmek normal bir şeydir. Doğrudur. Alman Meclisi Bundestag’da muhalefet bir karar tasarısı sundu. Bundan ne çıkacağını bilemiyorum. Tasarı görüşülebilir. Onun için nereye kadar götürülebileceğini bilemiyorum. Bu da elbette ki bazı Türk çevrelerinde endişeye neden oluyor. Ancak ben olsam abartmam konuyu. Bu demokratik düzenin bir parçası.

Ancak, Türkiye’de birçok kişi bu konunun sağ partiler tarafından Türkiye’yi AB’den uzak tutmaya dönük bir bahane olarak kullanıldığına inanıyor. Buna ne diyorsunuz?

-Ben olsam bu konuyu da abartmazdım. Her şeyden önce istedikleri gibi bir tasarıyı sunmak muhalefetin hakkıdır. Bunu 24 Nisan’da anılacak olan 90. yıldönümü çerçevesinde yapıyorlar. Ama tekrarlamalıyım. Bu tasarının nereye kadar gideceğini bilemiyorum. Şu veya bu şekilde kabul edilebilir. İktidar partilerinin ne yapacağını bilemiyoruz. Ancak temkinli davranıp kızmamak lazım. Bu Türkiye’ye karşı yapılmış bir şey değil. Zira Türkiye, Hıristiyan Demokratlar için de dostane bir ülke. Örneğin, AKP’ye Avrupa’daki muhafazakâr partiler grubunda yer verildi. Hıristiyan Demokrat Partisi AKP’yi bu konuda destekledi.

Limanlar Rumlara açılmalı

Avrupa Komisyonu sözcüsü, Gümrük Birliği Uyum Protokolü imzalandıktan sonra Türkiye’nin limanlarını Kıbrıs Cumhuriyeti bandıralı gemilere açmak zorunda kalacağını söyledi. Türkiye ise aksini belirtiyor. Ufukta yeni bir kriz mi görünüyor?

-Hayır. Bir kriz yok. Bu konuda da iyimserim. Türkiye, Avrupa Komisyonu’na bir mektup gönderdi. Aralık 17’de de bir taahhütte bulunarak protokolü imzalayacağını açıkladı. Bunu zamanlı bir şekilde yapacağını düşünüyorum. Tabii onay için Meclisinize gidecek. Limanların açılmasına gelince Komisyon’un bu konuda yaptığı açıklama (limanlar açılmalıdır şeklinde) son derece sarih. Onun için Türkiye Brüksel’den gelen bu öneriye kulak vermeli.

Mavi Kitap’ı tarihçilere bırakalım

Başbakan Erdoğan, Arnold Toynbee’nin Mavi Kitap’ı hakkındaki gerçekleri anlattıklarında Almanya’nın bu açıklamayı kabul ettiğini söyledi. Gerçekten kabul ettiniz mi? Tabii, Toynbee’nin o sıralarda Almanya hakkında da bir Mavi Kitap yazdığını, savaş sonrasında bunun propaganda amacıyla yazıldığını itiraf ettiğini de biliyoruz.

-Her iki kitabı okumadım. Onun için bu konuda bir şey söyleyemem. Ancak, Birinci Dünya Savaşı sırasında propaganda yoğun bir şekilde kullanıldı. Bunu tarihçilere ve arşivcilere bırakalım.


ABD’ye eleştiride dikkatli olun

Irak konusuna dönecek olursak, Türkiye ve Almanya stratejik ortakları olsalar da, ABD’ye Irak’ı işgal etmesi için yeşil ışık yakmadılar. Bugün o Irak’ta gelinen nokta hakkındaki değerlendirmeniz nedir?

-Irak’ın yeniden yapılanması için işbirliği yapıyoruz. Ülkelerimiz bu savaşa asker göndermedi. Ama özellikle son seçimlerden sonra Irak’ın demokratikleşmesi çabalarına katkıda bulunuyoruz. Bu arada insani yardımda bulunmaya da hazırız. NATO şemsiyesi altında müttefikiz. ABD’nin de yakın dostlarıyız. Onun için eleştirilerimizde dikkatli olmalıyız.


SEMİH İDİZ - MİLLİYET GAZETESİ
Yayın Tarihi : 6 Nisan 2005 Çarşamba 13:05:42


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?