1
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

Alman Yeşiller'den PKK'ya destek

Alman Yeşiller Partisi’nin eş başkanı Angelika Beer, "PKK/KONGRA-GEL’in terör örgütleri listesinden çıkarılmasını ve ardından da tüm PKK militanlarına "kayıtsız şartsız genel bir af" ilan edilmesini istedi.

PKK/KONGRA-GEL yanlısı Özgür Gündem gazetesinde yayınlanan ve 30 Ekim tarihinde de Mezopotamya TV’den yayınlanacağı duyurulan röportajda Kürtler konusunda Yeşillerin yeni gişimlerde bulunacakları da vurgulanıyor.

Özgür Gündem gazetesinin bugünkü sayısında yayımlanan Beer ile röportajı alıntılayarak aktarıyoruz:

KONGRA-GEL’in listeye alınması hataydı

Alman Yeşiller Partisi Eş Başkanı Angelika Beer, Avrupa Birliği’nin (AB) KONGRA-GEL’i ’terör örgütleri’ listesine almasının hata olduğunu belirterek, bu hatanın düzeltilmesini istedi.

HACI ERDOĞAN/MHA/BERLİN

Mezopotamya TV’de 30 Ekim’de yayınlanacak olan Focus programına katılan Alman Yeşiller Partisi Eş Başkanı Angelika Beer, KONGRA-GEL’in Kürt sorununun çözümü için diyalog ve koşulsuz af talebini doğru bulduğunu belirterek, bu şekilde Kürt sorununda çözümün hızlanabileceğini söyledi. Beer, MHA’dan Hacı Erdoğan’ın sorularını yanıtladı.

- Kürdistan dağlarında daha binlerce gerilla bulunmakta. Bunlar da sivil yaşama geçmek istiyorlar. Ancak resmi bir yasal düzenleme olmadan ve koşulsuz bir af gerçekleşmeden silahlarını bırakmayacaklarını defalarca belirttiler. AB bu iki tarafın diyaloga girmesi için aracı olabilir mi?

Ne yazık ki kanımca şu anda mümkün görünmüyor. Ancak Avrupa, KONGRA-GEL’i terörist listesi’ne almakla büyük bir hata yaptı. Hiçbir neden ve gerekçe yoktu. KONGRA-GEL silahlı mücadeleden ayrılıp demokratik siyasal mücadeleye geçti. Benim düşünceme göre temel ön koşul yapılan bu hatayı tamir etmektir. KONGRA-GEL tarafında istenen diyalog ve koşulsuz aftır. Bu esas ön koşuldur. Ben de bu talepleri doğru buluyorum. Bunları başka kriz bölgelerinde de yaşadık. Mesala Kosova’da UÇK de silahlı mücadele verdi. Ama her zaman doğru yöntem ve argümanlarla değil. Ancak onlara da af getirildi ve silahlarını bıraktılar. Böyle izlenecek bir yol, gerçekten de taraflar arasında varolan durumu normalleştirme adımı olabilir.

-Leyla Zana AP’de konuştu. Bu gelişmeler sizde nasıl bir etki bıraktı?

Biz bunun olacağını biliyorduk. 1995’ten bu yana gelişen olaylar ve son olarak bu yılın Haziran ayında Leyla Zana ve arkadaşlarının serbest kalması sevinç verici. Bu olay, insanlara mücadele edilince kazanılacağını göstermiştir. Biz Leyla ve arkadaşlarının güç ve enerjilerini sevgiyle takdir ediyoruz. Hapis sürecinde sadece bir defa onları ziyaret edebilme imkanım oldu. Çok zordu, konuşamıyorduk. Sürekli bir devlet adamı, polis yanımızdaydı. Yüzlerini de dahi göremiyordum. Bu nedenle bu insanları karşımda bulmak, onlara dokunabilmek güzel bir duygudur.

-Almanya’da CDU ve CSU Türkiye’nin AB üyeliğine karşı. Sizce neler oluyor? Türkiye ile üyelik müzakereleri başlayacak mı?

Ben 1987’den bu yana İnsan haklarını gündeme getirmek ve yargılamak istediğimiz için bölgeye çok sayıda ziyaretim oldu. Özellikle o dönemlerde Helmut Kohl yönetimindeki Alman hükümetine karşı soykırıma yardım etmekten dava açan gurubun içindeydim. Lice’nin yerle bir edildiği dönemlerde, Kulp’da, Cizre’de Newroz gösterilerine karşı tanklarla saldırdığı dönemde CDU ve CSU hiçbir kaygıya sahip değildi. Sevinerek yapacakları şey, Türkiye’ye silah vermeleri olacaktı, bu silahların insanlara, Kürtlere karşı kullanıldığını bildikleri halde. İşte bu aynı kişiler şimdi Türkiye ile müzakerelerin başlamasını engellemek istiyor.

-Siz bu müzakere sürecinde Kürtleri bu sürece nasıl dahil edeceksiniz. DEHAP, KAMER, MKM gibi kültür kurumlarıyla ilişkileriniz var mı?

Müzakerenin başlaması hemen olmalıdır. Ancak tam üyelik Kürt sorunu siyasal olarak çözüldükten sonra olmalıdır. Sizin sorunuzdan yola çıkarak, bizim yapacak daha çok şeyimiz olduğunu belirtmek istiyorum. Biz Leyla Zana’nın AP’de Kürtçe ve Türkçe konuşmasını sağladık. Zana, çok net olarak Kürtlerin hedefini belirtti. Bu net hedef ise Avrupa’daki demokratlar tarafından destekleniyor.

Bana göre sorunun çözüm şansı yükselmiştir. Çünkü Kürtler ve Türkler birlikte aynı dili konuşmaya başladılar. Eskiden Almanya’da Kürtlerle yoğun çalışmamış olanlar, kiminle konuşacağını bilmiyordu. Silahlı mücadele mi ve bununla nasıl hareket edileceği bilinmiyordu. Şimdi benim umudum odur ki, burada bizlerin ortak düşünce biçimimizle yol açılmıştır. Varolan kuşkuları gidermek için politika kendisini sorumlu hissedip çözüm üretmelidir. Biz Yeşiller bu yolda adımları ilerletmek istiyoruz. Ben üç sene önce saçıma taktığım Kürt renklerinden oluşan saç bağından dolayı sınırdışı edildim. Ben o saç bağımı bugün de takıyorum. Çok somut ve net olarak temel insan haklarını ve özellikle de Kürtlerin haklarını sesli olarak istemeliyiz. İnancıma göre ancak müzakerelere başlayınca bu yolla Türk hükümeti üzerinde değişim yönünde baskı oluşturabiliriz.

-Siz Kürtlerle Türk devletinin diyaloga girmesini sağlamak için aracı rolü üstlenmeyi düşünür müsünüz?

Biz Türkiye’de çalışan arkadaşlarımızla bu rolü oynuyoruz. Biz bundan sonra konferanslarımızı güneydoğuda organize edip düzenlemek istiyoruz. Şu anda üzerinde düşündüğümüz acaba orada bu süreçte konferanslar düzenleyip, Kürtleri Ankara ve İstanbul’a çağırıp katmaktan ziyade Türkleri, Kürt bölgesine çağırıp sorunları orada tartışmalıyız. Çünkü edindiğim tecrübeye göre benim de arkadaşım olan birçok Türk daha Diyarbakır, Cizre ve başka yerleri görmemiş. İşte burada da tartışmaya bir açıklık getirmek istiyoruz.

-Medyada raporda kullanılan ’Azınlık’ kavramı üzerinde çokça tartışılmaktadır. Türk Dişişleri Bakanı açıklama yaparak, ilk ropordaki kavramları çıkardıklarını ve bütün kavramlara müsade etmeyeceklerini söylediler. Gerçekten böyle mi?

’Etnik azınlık’ kavramını hiç beğenmiyorum. Bu kavramı reddediyorum. Birincisi Kürtler azınlık ve etnik bir topluluk değildir. Bilakis Kürtler Türkiye de eşit haklara sahip olması gereken bir halktır. İkincisi ise Avrupa’nın tarihte yaptığı birçok hatanın devamıdır, Balkanlarda olduğu gibi yukarıdan emir verilerek multi etnik devletçikler oluşturuldu. Bugün Kosova’da Sırplar öldürülmekte, Bosna’da birden fazla etnik grup, çokuluslu bir yapı yok ediliyor. Öyle inanıyorum ki, orada hayalci bir konsepten yola çıkılarak bir şeyler yapılmak istendi. Ancak başka politik konseptlerden de biliyoruz ki, azınlık kavramı üzerine basılarak halklar arasında çatışmalar olmamasına rağmen, çatışmaların çıkmasına da olanak sağlanabiliyor. Ben bu kavramın yer almasını çok tehlikeli buluyorum. Ama ben Türk ve Kürt politikacıların bu tür belirlemelerin doğru olmadığı ve belkide sorunun yeniden ateşlemesine neden olacağını bildikleri için reddedeceklerini biliyor ve burada çok hassas olduklarına inanıyorum.

-Barış sürecinin başlaması için sizce Kürtler ne yapmalılar?

İlk adım Leyla Zana’nın Avrupa’ya gelmesiyle başladı. Ben Leyla Zana’nın burada, Avrupa’da kapıları açmasına hiçbir Kürt insanının karşı olduğuna inanmıyorum. Ben Kürtlerin örgütlenmesini ve bu projesini daha ileriye götürmelerini bekliyorum. Yani iki ay içinde her şeyin iyi olacağı inancıyla değil, bu bir süreçtir. Diyarbakır’da trafik lambalarının renklerin Kürt renkleri olduğundan dolayı söndürüldüğünü gördüm. Birazcık yol aldığımızı görmeliyiz. Kürtler, yani KONGRA-GEL ve diğerleri buradaki rolü nedir netleştirmelidirler. Çözümün Avrupa’dan gelmesi beklenmemelidir. Bu doğru da değildir.
ÖZGÜR GÜNDEM
Yayın Tarihi : 21 Ekim 2004 Perşembe 14:41:18
Güncelleme :22 Ekim 2004 Cuma 11:15:19


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?