18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Almanya'dan Anadolu'ya

Geçen hafta beş ayrı kentte konferanslar vermek üzere Almanya’daydım.Çeşitli izlenimlerle döndüm.

Her şeyden önce Almanya AB’nin bugününü ve geleceğini anlamak adına son derece önemli ülke. AB’nin lokomotifi.Ekonomik kimliği.AB’nin geleceğinin sağlam temeller üzerinde yükselebilmesinin vazgeçilmez ülkesi.Aslında Almanya’yı irdelemek birçok açıdan AB’yi irdelemekle eşdeğer.Almanya 50 yıllık birikimin sergilendiği bir başarı öyküsü.

2.Dünya Savaşının küllerinden yaratılan üretim coğrafyası.Dünya çapında başarılı bir sanayileşme deneyimi. Bu niteliklerine rağmen Almanya bugün son derece ciddi sorunlarla yüz yüze.Üretim-Tüketim ilişkisinde uyum sorunları yaşıyor.

Yaşlı nüfusun kaldıramayacağı tüketim sıkıştırmasıyla karşı karşıya.Üretim dokusunda sıkıntılar yaşanıyor.Birçok kentte sanayi tesislerinde küçülmeler ve hatta kapanmalar dikkat çekiyor.Hannover’de Pelikan ve Telefungen fabrikalarının kapandığını öğreniyoruz.Ayakta kalanlar ise işçi çıkararak önlemler almaya çalışıyor.Örneğin Continental lastik fabrikası 21.000 işçi sayısından 7.000’ne gerilemiş.Aynı şey Volkswagen içinde geçerli.Bir başka yol ise iş güvencesi karşılığında gelecek adına ücretlerin dondurulması.Bu yola Opel, Volkswagen, Sıemens gibi birçok şirket başvurmuş.

Sosyal devlet uygulamalarında da önemli gerilemeler var. Çalışma saatlerinin yükselmesi, ikramiyelerin kalkması,sağlık ve sosyal sigortalarda yeni yükler getirilmesi,sendikaların etkisizleşerek,sendikasızlaşmanın yükselişi gibi birçok sorun boyut kazanıyor.Orta gelir kuşağında gerileme hızlanıyor.İşsizlik boyutlanıyor.Saati 1 Euro’luk işler yaygınlaşıyor.Almanya’da işsizliğin %11 düzeyine yükseldiği belirtiliyor.Almanya kentlerinde sokaklarda Alman dilencilerle karşılaşılıyor.

Euro’ya geçiş, önemli sorunlar getirmiş. Mark’lı dönemle kıyaslandığında alım gücünde çok önemli düşüşler var. Değişmeyen gelirlere karşılık Euro’ya geçişle yükselen fiyatlar Almanya’da yaşayanlar için gelecek kaygısını boyutlandırmış.Özellikle Türkler için yakın gelecekte geriye dönüşün zorunlu kılınacağı bir ortamla karşılaşma kaygısı yüksek.Hepsinin ortak duygusu ve düşüncesi bugüne değin elde ettiklerini koruyabilmek.Daha iyi olmayı değil daha kötü olmamanın hesapları yapılıyor.

Vatandaşlıktan çıkarmalar,ayrımcılılığın boyutlanması,eğitim sisteminde Türk çocuklarının gereksinmelerinin karşılanmaması, yeni göçmen yasalarının çıkartılması gibi “demokrasi ve insan hakları savunuculuğu “kimliğiyle çelişen uygulamalar Almanya’nın yeni yönelişleri olarak dikkat çekiyor.

Bütün bunların Türkiye açısından anlamı var.Her şey den önce Türk halkına yansıtılan AB efsanesi sanıldığının ve pazarlandığının aksine veriler sunuyor.İşsizliğin arttığı,göçmen politikalarının değiştiği, sosyal politikaların zayıflatıldığı,kriz kaygılarının boyutlandığı, gelecek hedeflerinde sapmaların yaşandığı bir AB gerçeği ile karşı karşıyayız.Bu durum Türkiye için “zenginliğin ve özgürlüklerin Avrupa’sı” mitini zayıflatıyor.

AB’yi Türkiye’nin ekonomik ve toplumsal sorunlarının çözümünde tek umut olarak görenlerin umutlarını yeniden gözden geçirmeleri gerekiyor.AB asla böyle bir umut vadetmiyor. Hele de kendi ekonomik ve toplumsal sorunlarını kendisinin çözemediği bir ülkeye bir başkasının üstelik çıkarlarıyla zıtlaşma pahasına derman olacağını beklemek tam bir hayal. Ama Türkiye’ye bu hayal yıllardır pazarlanıyor.

Aslında amacın Türkiye’yi AB’ye tek taraflı bağlamak olduğu, 17 Aralık zirve kararlarıyla resmi olarak ortaya konuyor. Bu çabanın kimi kesimlere kazandırdıkları var ama kaybeden Türkiye. Gümrük Birliğiyle(GB) AB kapısına bağlanan Türkiye, müzakereler sonunda “Derinleştirilmiş GB” ile “özel statülü” üye olarak, içine giremediği AB’nin kapısına demirleyecek. Böylece; sağa sola dönemeyen,dış politika-dış ticaret ilişkilerini, dengeleyemeyen, kendi özgün kalkınma modellerini uygulayamayan bir ülke olmaya tutsak edilecek. Kendi özgün başarı öyküsünü yaratamayan bir ülke konumuna düşürülerek, başkalarının senaryolarını uygulamaya zorlanacak.Bunun tarihte çok örneği var. Bu davranış biçimi Batı’nın Ortadoğu’ya yönelik klasik bakışıdır.Sınırlarını yapay kabul etmek,uluslaşmayı kabullenmemek,etnik farklılıkları çelişki ve çatışma nedeni saymak,Kendi arzu ve heveslerini uygulayan yerli uzantılar üretmek;tüm bunlar Ortadoğu’da Batı çıkarlarının yürütülmesinin araçları olarak yüz yıllardır kullanılmıştır.Bu yönelişin karşısında Türkiye deneyimi bir anti-tezdir.Ulusal kurtuluş mücadelesiyle çizilen sınırlar, yapay değildir.Bedel ödenerek çizilmiştir.

Anadolu birikimi Türkiye’nin en önemli zenginliğidir.Anadolu; onurlu ve başı dik yaşamanın adıdır.Anadolu ;sentezdir,alaşımdır, et ve tırnaktır ,birlikte halaya kalkmaktır,birlikte türkü söylemek birlikte ağlamak, birlikte gülmektir.Anadolu anti-emperyalist mücadelenin birikimidir.Teslim olmamanın, direnmenin adıdır.Bunu yaratan Anadolu’nun mayası ve hamurudur.Anadolu ; yüzyıllardır biriken iç içe geçen ve cumhuriyet harmanında kimliklenen değerler bütünüdür.

Kolayca çözülmek, başkalarının çıkarları için oyuna gelmek, kurda kuşa yem olmak,dağılmak ,ufalanmak ve bu tuzağa Anadolu’nun kolayca geleceğini beklemek Anadolu’yu tanımamaktır.Anadolu ne Irak’ın kuzeyidir ne de Yugoslavya’dır.Buna Anadolu’nun mayası ve hamuru engeldir.Buna atalarımız engeldir,buna Çanakkale engeldir.Buna Anadolu’nun altında kefensiz yatan Kuvva-i Milliyeciler engeldir.Şu da bir gerçektir ki; Anadolu her şeye rağmen çok da ihanet görmüştür.Ama kazanan hep yine Anadolu olmuştur.

Doç.Dr.İ.Yaşar Hacısalihoğlu
Yayın Tarihi : 3 Mart 2005 Perşembe 10:17:14


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?