18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Avrupa basınının gündemi Türkiye

AB Komisyonu’nun Türkiye ile üyelik müzakerelerine yeşil ışık yakması Alman ve Avrupa basınında gündeminin başına oturmasına neden oldu. Avrupa basınında Türkiye’yle ilgili farklı yorumlar göze çarpıyor...

AB Komisyonu tarafından açıklanan ilerleme raporlarında Romanya ve Bulgaristan ile ilgili görüşler de yer alırken, ağırlık Türkiye konusuna kilitlendi. Frankfurter Rundschau, Türkiye’nin bundan önceki AB üye adaylarından farklı olduğunu bilmesi gerektiğini yazıyor ve Brüksel’in bu nedenle kendini güvenceye alma gereği duyduğunu belirtiyor. Gazete, Ankara’nın bunu kendine yönelik olumsuz bir tavır biçiminde görmemesini ve sağduyuyla nihai hedefe doğru ilerlemesini öğütlüyor.

Nürnberger Nachrichten, Ankara’nın öne sürülen ağır şartları kabullenmesini, eğer müzakerelerin kesilmesini istemiyorsa, işkence ve yolsuzlukla mücadeleyi sürdürmesini, azınlıkların ve kadınların haklarını savunmasını ve ordunun iktidar açlığını önlemesini tavsiye ediyor.

Stuttgarter Zeitung, AB’nin son zamanlarda bir dizi önemli kararı, üye ülkelerin halklarına danışmadan aldığı suçlamasında bulunduktan sonra, hiç değilse Türkiye’nin Avrupa’ya uyup uymadığına şimdi birçok ülkede politikacıların değil, bizzat halkın karar verecek olmasını yerinde buluyor.

Die Welt gazetesi, Türkiye’nin serzenişlerine karşı çıkıyor ve AB’nin Türkiye’ye değil, Türkiye’nin AB’ye ihtiyacı var diyor. Başvurunun Brüksel’den değil, Ankara’dan geldiğini hatırlatan gazete şimdi Türkler’in Avrupa’ya layık olduklarını kanıtlama zamanının geldiğini kaydediyor.

Kölner Stadt Anzeiger, Komisyon’un elleri titreyerek Türkiye’ye yeşil ışık yakmasından, bu ülkeyi üye olarak kabul etmeye AB’nin henüz hazır olmadığının anlaşıldığını yazıyor. Gazete, Komisyon’un tavsiye mektubunda sıralanan koşulların, dev bir ülke olan Türkiye’nin AB’nin midesine oturmasını engellemeyi amaçladığını kaydediyor.

Financial Times Deutschland gazetesi konuyla ilgili haberini manşetten Türkçe başlıkla verdi. İlk sayfasında Türkçe olarak ‘AB kapısını Türkiye’ye açıyor’ başlığını kullanan ekonomi gazetesi, yorumunda da dün açıklanan tavsiye kararının Ankara’yı yaralayacak ölçüde sert bir dille kaleme alındığını ifade ediyor. Yorumda bu üslubun belki de Türklere tam üyelik yolunun daha açılmadığı konusunda gözdağı vermeyi hedeflediği tahmininde bulunan gazete şimdi hamle sırasının Ankara’da olduğunu belirtiyor.

Westdeutsche Allgemeine ise tavsiye mektubuna kuşkuyla yaklaşıyor. Gazete, komisyonun, nihai hedefi AB’ye tam üyelik olarak tanımlamasına karşın, gerçekte Türkiye’ye eninde sonunda tanınacak ayrıcalıklı ortaklık statüsünü ustaca ambalajlama gayretinde olduğunu öne sürüyor.

Brüksel’in Ankara’ya mesajını ”umut yerine endişe, güven yerine şüphe” diye tanımlayan Stuttgarter Nachrichten, bu tutumun coşkulu bir karşılamadan uzak olduğunu söylüyor. Gazete, istenmeyen dost Türkiye’ye, başka ülkelerden daha sert kriterlerin uygulandığını belirtiyor.

Frankfurter Allgemeine gazetesi ise işe oldukça derinlerden giriyor. Türkiye’ye birlik üyeliği yolunda yakılan yeşil ışığı, tarihi Avrupa projesinin sonu olarak gören gazete, Avrupa’nın kendi kendini tahrip ettiği iki dünya savaşından ders alınarak meydana getirilen AB’nin şimdi varlığını yitirdiğini savunuyor ve bunun genişlemeden çok bir transformasyon, biçim değiştirme olduğunu yazıyor.

Bonn’da çıkan General Anzeiger ise Verheugen raporunun henüz hiçbir önem ifade etmediği görüşünde. AB’nin aslında bünyesine sokmak istemediği bir ülkeyi entegre etmeyi nasıl düşünebildiğini soran gazete, aksi halde Vladivostok ile Fuertovertura arasındaki bütün devletlere aynı haklar tanınarak kucak açılması garektiğini belirtiyor.

Neue Osnabrücker Zeitung, Türkiye’nin üyeliği gibi hayati bir konuyu AB’nin enine boyuna düşünmesi gerektiğini kaydederek, müzakerelerin olumlu sonuçlanması halinde bile halkların ve ulusal yasama organlarının imdat frenini çekme imkanının bulunduğunu anımsatıyor.

Münchner Merkur ise Türkiye’nin üyeliğini sistematik biçimde savunan Schröder ve Chirac’ı ağır bir dille suçlayarak, sonunda hristiyan garp aleminin kader ortaklığı olan AB’nin, herhangi bir serbest ticaret bölgesine dönüşeceğinden yakınıyor.

Mannheimer Morgen, Türkiye demokrasisinin gelişiminde Avrupa’nın sorumluluk taşıdığını ve bu ülkenin kaderiyle oynanmaması gerektiğini belirtiyor. Gazetenin yorumu, "O halde oturup görüşelim, fakat hep kendi çıkarımızı düşünmeyip, her iki tarafa da yarayacak bir formül bulalım” sözleriyle bitiyor.

Fransız Le Monde gazetesi Avrupa’nın kendi içinde de köklü reformlar gerçekleştirmek zorunda olduğuna dikkat çekiyor:

"AB eski Almanya Başbakanı Helmut Kohl’ün uygunsuz bir şekilde iddia ettiği gibi bir Hristiyan kulübü ya da salt coğrafi bir alan değilse o zaman gerçekten de Türkiye ile müzakerelere başlanmasının önünde artık hiçbir engel kalmamıştır. Ancak Türkiye konusu Avrupa ile ilgili soruları da beraberinde getiriyor. Birlik kendisini oluşturan ruhu kaybetme tehlikesi olmaksızın sınırsız bir şekilde genişleyebilir mi? Sınırlar nerede ve tam üyelikle sonuçlanmayacak bir ortaklık politikası mümkün mü? Birlik gelecekte 30’dan fazla üyesiyle işlerliğini korumak istiyorsa köklü reformlar gerçekleştirmek zorunda."

Hollanda’nın Lahey şehrinde yayınlanan de Volkskrant gazetesi Türkiye’nin Avrupa için önemli bir fırsat olduğunu vurguluyor:

"Türkiye henüz örnek bir hukuk devleti değil ama iyi yönde ilerliyor. Önemli sorunlar var ama Türkiye’nin AB üyeliği önünde önemli engeller yok. Olan engeller de, Avrupa’nın Ortadoğu sınırında Müslümanlar’ın yaşadığı ama laik yapıdaki bir devletin Avrupa’ya dahil olmasının jeopolitik önemi kadar ağır basamaz. Türkiye ile müzakereler için çok zamana ihtiyaç var ve nihai katılıma kadar çok sayıda geçiş düzenlemeleri öngörülüyor. Bu, sürekli hale gelmediği sürece Türkiye’de de anlayışla karşılanıyor. Zaten geçiş düzenlemelerinin statüko haline getirilmesi Birlik’in temel ilkeleri ile de bağdaşmaz."

Lüksemburg’da yayınlanan Lüksemburger Wort gazetesinin yorumunda, AB’nin genişleme stratejisinin köklü bir şekilde değiştirilmesi talep ediliyor:

"Türkiye’nin kültürel kimliği ile Avrupa’ya ait olup olmadığı şeklindeki tartışmalar bir yana, şu an asıl sorulması gereken, AB’nin şimdiye kadarki katılım ortaklığı stratejisinin sınırlarına toslamış olup olmadığı. Bu başarılı formül, Demir Perde’nin yıkılışının ardından eski Sovyetler Birliği’nin uydusu konumundaki Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini siyasi açıdan istikrara kavuşturmaya hizmet etti. Aynı formül Balkanlar ya da Türkiye için uygulanırsa AB’ye ekonomik ve siyasi yükü sınırları zorlayabilir ve Avrupa’daki bütünleşme süreci tamamen tehlikeye girer."
DW TÜRKÇE
Yayın Tarihi : 7 Ekim 2004 Perşembe 14:23:20
Güncelleme :7 Ekim 2004 Perşembe 14:26:38


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?