22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Az Özal az Erbakan = Erdoğan

Yaygın kanıya göre Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kürt sorununu çözme yolunda kendisine esas olarak Turgut Özal'ı örnek alıyor. Gerçekten AKP liderinin birçok sözü ve fiili Özal'ı çağrıştırıyor. Ancak onun Kürt sorununa bakışının esas olarak Milli Görüş saflarında şekillendiğini görmemiz ve bu nedenle özellikle 1990'lı yılların RP ve FP'sini ve Erbakan'ını daha yakından incelememiz gerekiyor.

20 Ekim 1991 genel seçimlerine kadar Milli Görüş partileri Kürt sorunu karşısında istikrarlı bir tavır izlemişti: Olayı görmezlikten gelmek. Güneydoğu'da çok güçlü bir tabanları olmasına rağmen suskun kalmalarının temel nedeni Kürt sorununda büyük ölçüde devletle paralel görüşlere sahip olmalarıydı.

1980 ortalarından itibaren RP de bir şeyler söylemeye mecbur kalınca “dış güçlerin oyunu”, “İslam kardeşliği” gibi yüzeysel yaklaşımlar ortalığı doldurdu. Bu arada hızla politikleşen ve radikalleşen Kürt tabanı, RP yönetimini daha aktif tavır almaya zorluyordu. Tam da böyle bir atmosferde, 1991 seçimlerinde Kürt varlığını kabule yanaşmayan Alparslan Türkeş'in Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) ile seçim ittifakı yapılması RP'yi iyice sarstı.

O tarihte RP İstanbul İl Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan'ın bu ittifaka karşı çıktığını ve Güneydoğu'da partinin yaralarının sarılması için danışmanı Mehmet Metiner'e hazırlattığı “Kürt Raporu”nu lideri Necmettin Erbakan'a bizzat sunduğunu dün anlatmıştık.

O günlerin RP'si ve Türkiyesi için hayli cüretkâr ve ileri değerlendirmelerle öneriler içeren 18 Aralık 1991 tarihli rapordan üç gün sonra, Erdoğan'ın da üye olduğu RP MKYK'sı, milletvekilleri ve Güneydoğu'dan gelen parti yöneticilerinin de katılımıyla geniş bir toplantı yaptı. Raporda önerilen hususlara benzer şekilde bir parti heyetinin Güneydoğu'ya yollanmasına, bu heyetin hazırlayacağı yeni bir raporun ışığında RP'nin Kürt politikasının saptanmasına karar verildi.

Geçmişten bugüne

Aynı günlerde Erbakan, geniş kitleler karşısında ilk kez, TBMM'de naklen yayımlanan “Güvenlik” görüşmesi sırasında “Kürt” sözcüğünü telaffuz etti. Daha sonra da TRT-1'den yayınlanan liderler açıkoturumunda Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde meydana gelen, askerlerin halkı buz üzerinde yatırıp saatlerce bekletmesi olayını gündeme getirerek hem herkesi şaşırttı, hem de RP'nin bundan böyle Kürt sorununda herkesten ileride olmaya aday olduğunu gösterdi. Ve gerçekten de Milli Görüş partileri, HEP-DEP-HADEP-DEHAP gibi partilerin hemen ardından bu sorunun çözümü için vazgeçilmez birer aktörü haline geldiler.

RP ve Erbakan'ın 1990'lardaki bazı politikaları, bugün AKP ve Erdoğan'ın bazı stratejileriyle epey benzeşiyor. Dün RP bir yandan, iyice sistem dışına itilen DEP, HEP gibi partilerin boşalttığı alanı doldurup Kürt milliyetçiliğine yakın kitlelerin oylarını elde etmek isterken diğer taraftan devlet güçlerini, Güneydoğu'da bu partilere karşı çıkabilecek tek gücün kendisi olduğuna ikna etmeye çalışıyordu. Bugün de AKP'liler, hem Güneydoğu seçmeninin gerçek tercihinin kendileri olduğunu ileri sürüyor, hem de PKK'yı terörist ilan etme dayatmasıyla DTP'yi devre dışı yeniden bırakmaya çalışıyorlar.

Erbakan, 1993'de RP 4. Kongresi'nde sorunu üçe ayırmıştı: Terör, Kürt Meselesi ve Güneydoğu Meselesi. “Terör”den kastı PKK idi. “Kürt meselesi” derken Kürt kimliğinin ve kültürel hakların tanınmasını; “Güneydoğu meselesi” derken de bölgenin geri kalmışlığını kastediyordu. Erbakan, olayların akışına göre bu üç ayaktan birini öne çıkarıyor ve böylece herkesin gönlünü alabiliyordu. Örneğin Türk milliyetçiliğinin güçlü olduğu İç Anadolu'da “terör”den; Güneydoğu'da “Kürt sorunu”ndan; İstanbul'daysa “Güneydoğu meselesi”nden söz edebiliyordu.

Bugün de Başbakan Erdoğan benzer bir yol izliyor: Sorunun çözümü için kimi zaman “ekonomik paketler”i; kimi zaman “demokratik reformları” ve sık sık da “askeri operasyonları” ön plana alıyor.

Erbakan ile Erdoğan'ın benzeştikleri bir diğer nokta da, hiç kuşkusuz sorunun çözümünde “inanç faktörü”nü hayli hesaba katmalarıdır. Erdoğan, Erbakan kadar olmasa da, Güneydoğu halkının “muhafazakâr” bir geleneğe sahip olmasını çok önemsiyor. “İslam kardeşliği”ne örnek olarak, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, Irak'tan sığınan Kürtler için yardım kampanyaları düzenlemiş olduklarını hatırlatıyor. Son Kurban Bayramı'nda Fethullah Gülen cemaatinin düzenlediği işadamlarının Güneydoğu'ya gidip kurbanlarını yoksul ailelere dağıtması gibi projeleri de bu bağlamda alkışlıyor.

Tabii Erdoğan birebir Erbakan'ın kopyası değil. Örneğin Erbakan “Elbette Kürt kardeşlerimizin tabii hakları var. Kendi dilleriyle konuşmaları, medyayı kullanmaları, eğitim yapmaları onların tabii haklarıdır ve zaten tarih boyunca bu haklarını kullanmışlardır. Ancak son 70 yılda izlenen milliyetçi, materyalist ve ırkçı politikalar problem yaratmış ve problemi ağırlaştırmıştır,” der ama, Kürtlerin bu haklarını elde etmelerini “Adil Düzen”in geleceği o tarihi ana ertelerdi: “Ülkenin birliği kesinlikle teminat altına alındıktan sonra, ülke evlatları arasında ırk ayrımı yapılmadan muhabbet ve kardeşlik bağları teşkil edildikten sonra ve ülkede Adil Düzen kurulduktan sonra, herkesin dilediği dilde konuşması, dilediği dilde yayın yapması, eğitim yapması en tabii hakkıdır.”

Erdoğan ise Hocası gibi hayalci değil. O Kürtlerin haklarını “Adil Düzen”e değil de AB sürecine havale ediyor ve bu noktada epey yol kat ettiği de bir gerçek.

Ruşen Çakır/Vatan
Yayın Tarihi : 28 Aralık 2007 Cuma 08:47:14
Güncelleme :28 Aralık 2007 Cuma 14:52:14


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
şengül esen IP: 88.226.79.xxx Tarih : 28.12.2007 15:09:36

neden son şansı olsun??böyle düşünenler yüzünden bu ülke bu halde zaten.neden bu kadar oy aldıkları belli oluyor.yarın fethullah hocalar fetva vermeye başlarsa onadamı son şansımız bu diyeceksiniz acaba.geleceğimiz karanlık bunu nasıl görmessiniz???büyük zorluklarla kazanılmış haklarımızı yavaş yavaş elimizden alan bu iktidar,düne kadar hocaların kralların dizinin dibinde oturmuyormuydu?ne çabuk unuttunuz??yapmayın allah aşkına...


MUSTAFA SERT IP: 81.213.250.xxx Tarih : 28.12.2007 09:19:51

SYN TAYYİP ERDOĞAN VE AKP BU ÜLKENİN SON ŞANSI VE BİZ MİLLET OLARAK BU SON ŞANSI ÇOK İYİ DEĞERLENDİRMELİYİZ.