18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Babacan: Müzakere sürecine hazırız

Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, 3 Ekim 2005 tarihinde, hükümetlerarası konferansın açılışının yapılacağını bildirerek, ''bu konferansın açılış törenine, AB dışişleri bakanları, Dışişleri Bakanımız ve bizler katılacağız. Böylece üyelik müzakereleri resmen açılmış olacak. Müzakere sürecine hazırız'' dedi.
Ali Babacan, AK Parti'nin aylık yayın organı ''Türkiye Bülteni''nin temmuz sayısında yayınlanacak röportajında, Türkiye'yi 3 Ekim'e taşıyacak olan Türkiye için tarihi bir süreçte başmüzakereci sorumluluğunu yüklenmiş olmanın mutluluk vesilesi olduğunu belirtti.
Başmüzakerecilik görevinin kendisi için ''ağır ve yoğun tempo'' tanımlamasına katılmadığını bildiren Babacan, şunları söyledi:
''Bunun iki ana nedeni var: Birincisi, müzakere sürecini zaten ekonomiden ayrı düşünemezsiniz. Müzakerelerin büyük bir kısmı ekonomik konular üzerinde olacak. Yani ekonomide üstlendiğim görev ile başmüzakerecilik görevi aslında birbirinden çok ayrı görevler değil. Birbiriyle örtüşen, birbiriyle paralel görevler.
İkinci olarak da, 17 Aralık tarihinde Türkiye'nin müzakerelere başlamasına ilişkin karar ile ekonomimiz de farklı bir boyut kazanmış oldu. Daha önce Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu ile yaptığımız düzenlemeler çerçevesinde ilerleyen yapısal reformlarımız, bundan sonra AB ile yapacağımız müzakereler çerçevesinde devam edecek.
İki buçuk yıldır vaktimizin çoğunu yapısal reformlar ve bunların kuruluşlar arasındaki eşgüdümü alıyordu. Şimdi yine vaktimizin önemli bir kısmını yapısal reformlara ayıracağız ancak bu sefer muhatabımız daha çok AB olacak. Kısacası AB müzakereleri ile ekonomi yönetimi farklı şeyler değil.'' 3 Ekim'e giden süreçte üye ülkelerin AB Komisyonu tarafından Türkiye için hazırlanan ''müzakere çerçeve belgesi''ni kabul edeceklerini belirten Babacan, ''söz konusu belge, müzakere sürecinin temelini teşkil edecek'' dedi.
17 Aralık 2004 Brüksel Zirve Sonuçlarında müzakerelere başlanmadan önce Türkiye'nin başta Türk Ceza Kanunu olmak üzere siyasi reformlar alanındaki altı yasal düzenlemeyi yürürlüğe koyması ve Ankara Anlaşması'nı yeni üyelere teşmil eden ''Ek Protokol''ü imzalamasının istendiğini hatırlatan Babacan, bu altı yasanın, 1 Haziran 2005 tarihi itibariyle yürürlüğe girdiğine de işaret etti.
Babacan, şöyle devam etti:
''Öte yandan, Komisyonla müzakerelerimiz sonucunda ortaya çıkarılan 'Ek Protokol'ü imzalamaya hazır olduğumuzu 28 Mart 2005 tarihinde AB tarafına bildirmiş ve AB'nin iç işlemlerini tamamlamasını beklemeye başlamıştık. Son olarak AB Dışişleri Bakanları 13 Haziran 2005 tarihinde yapılan Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi toplantısında Protokol'ü onayladılar. Yakın bir zamanda prosedürlerin tamamlanmasını bekliyoruz.''

MÜZAKERE HEYETİ KADROSU...
AB Müzakere heyetine ilişkin çalışmalarının devam ettiğini belirten Babacan, ''Müzakere heyetinin nasıl olacağı, yapılanmanın nasıl olacağı, kimlerle çalışacağımız üzerinde büyük bir hassasiyetle çalışıyoruz'' dedi.
Babacan, şunları söyledi:
''Burada önemli olan şu: AB üyeliği, Türkiye'nin milli bir meselesi. Her birey, her kurum bir şekilde bu sürecin içinde olacak, olmak zorunda. Kimin bu konuda bilgisi varsa, tecrübesi varsa, birikimi varsa, ondan bir şekilde faydalanacağız. Ortak paydamız Avrupa Birliği olduktan sonra hiç kimsenin dışarıda kalma şansı yok. Başta Sayın Başbakanımız ile Başbakan Yardımcımız ve Dışişleri Bakanımız olmak üzere kabinenin tüm üyeleri zaten bu sürecin fiili uygulayıcısı olacaklar. Bunun yanında parlamentomuz, parlamento dışı siyasi partilerimiz, sivil toplum örgütlerimiz, devletimizin tüm kurumları, kuruluşları doğal olarak sürecin içinde olacaklar. Dediğim gibi, bu milli bir mesele, hiç kimse bu sürecin dışında kalmayacak.''

İMTİYAZLI ORTAKLIK İDDİALARI...
AB sürecinde, imtiyazlı ortaklık konularının da gündeme getirildiğinin belirtilmesi üzerine Babacan, Türkiye'nin amacının tam üyelik olduğunu belirtti.
Babacan, şöyle dedi:
''AB ile Ortaklık Anlaşması imzaladığımız 1963 yılından beri hedefimiz AB'ye tam üyeliktir.
Bize bu tür (imtiyazlı ortaklık) tekliflerle gelen muhataplarımıza AB ile tam üyelik dışında bir ilişkiyi kabul etmeyeceğimizi belirtiyor, esasen 1995 yılından beri AB ile Gümrük Birliği çerçevesinde ileri düzeyde ortaklık ilişkisi içinde bulunduğumuzu hatırlatıyoruz.
Bizim için en önemli konu, Türkiye'nin içinden geçeceği dönüşüm sürecidir, halkımızın, daha yüksek standartları yakalamış bir Türkiye'de yaşamasını sağlamaktır.''

REFERANDUMLAR VE TÜRKİYE'NİN ÜYELİĞİNE ETKİSİ...
AB anayasası için yapılan referandumlara da değinen Babacan, AB'nin de kendi içinde yeniden yapılanma süreci yaşadığını, AB'nin geleceğini şekillendirme gayesiyle uzun uğraşlar sonucunda hazırlanan anayasal antlaşma metninin, önce Fransa'da, daha sonra da Hollanda'da yapılan referandumlar sonucunda reddedildiğini hatırlattı.
Babacan, şöyle devam etti:
''Bu sonuçların alınmasında birbirinden farklı birçok neden rol oynamışsa da, Fransa ve Hollanda halklarının siyasi iradesine saygı duymak ve bu sonuçlardan gerekli dersleri çıkarmak gerektiği kanısındayım.
Referandumlar sonucunda ortaya çıkan manzara, AB içinde entegrasyona karşı duyulan şevk ve heyecanı bir süreliğine de olsa kesintiye uğratmış olsa da, bu sonuçların ülkemizin AB'ye üyelik sürecine doğrudan bir etkisi bulunmuyor. Anayasal Antlaşma konusu Avrupa'nın kendi iç dinamikleri içinde çözümlenmesi lazım gelen bir sorun iken, ülkemizin AB'ye üyelik süreci, Türkiye ve AB'nin birbirlerine karşı yükümlülükleri altında sonuçlandırılması gereken ve Avrupa anayasasından tamamen bağımsız olarak değerlendirilmesi icap eden bir konudur.
AB müzakere sürecinde inişli-çıkışlı bir yoldan geçeceğiz. Ancak hedefimize doğru emin adımlarla, sabırla yürüyeceğiz. Müzakereler boyunca Türkiye'nin AB standartlarına yaklaşması AB'nin de çıkarına olacaktır.''

ALMANYA PARLAMENTOSU'NUN ERMENİ KARARI...
Almanya Parlamentosu'nda Ermeni kararı ve bu kararın iki ülke arasındaki ilişkilere etkisi konusundaki soruya Babacan, Almanya'nın, siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda, Türkiye'nin en önemli ortaklarından biri olduğunu, Almanya'da yaşayan yaklaşık 3 milyon Türk vatandaşının, ilişkilere önemli bir boyut kattığını ve doğrudan etkileyebildiğini söyledi.
''Ayrıca Türkiye'nin AB'ye üyelik yönelimi ve Schröder Hükümeti'nin bu sürece verdiği destek ilişkilerimizi daha kapsamlı bir hale getirdi'' ifadesini kullanan Babacan, şöyle devam etti:
''Bu genel tablo içinde CDU/CSU tarafından Ermeni iddialarına ilişkin bir karar tasarısının Federal Parlamento'ya sunulmasına ilişkin görüşlerimiz Alman tarafına gerek Ankara'da gerekse Berlin'de en üst düzeyde iletildi.
Bu çerçevede, karar tasarısının tek yanlı içeriği, mevcut yanlışlıklar ve bilgi eksikliklerine işaret edilerek, bu tasarının dost ve müttefik bir ülke olan Almanya'da kabulünün, halkımızı derinden yaralayacağı ve ilişkilerimiz üzerinde olumsuz etkileri olacağı vurgulandı.
Maalesef, söz konusu karar tasarısı Federal Parlamento'da kabul edildi. İç politika hesaplarının bir ürünü olarak değerlendirdiğimiz bu karar, mesnetsiz iddialar içermekte, Alman toplumunda Türk düşmanlığı yaratacak öneriler ortaya atmakta, Almanya'da yaşayan milyonlarca Türk'ün entegrasyonuna zarar vermekte ve Türkiye - Ermenistan ilişkilerinin olumlu yönde geliştirilmesini engelleyici bir ortam oluşturmakta.
Değer verdiğimiz Türk-Alman ilişkilerinin bu çok olumsuz etkiye maruz kalmasından derin üzüntü duyuyoruz.
Nitekim bu konuda Dışişleri Bakanlığımız tarafından da bir açıklama yapılmıştır.''
KH
Yayın Tarihi : 2 Temmuz 2005 Cumartesi 21:01:25
Güncelleme :3 Temmuz 2005 Pazar 01:34:31


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?