CHP Genel Başkanı Deniz Baykal , hükümetin toplumsal desteği yitirmeye başladığını, 2006nın doğal bir seçim yılı olduğunu söyledi. AKPnin hortumu dışarıya bağladığını vurgulayan Baykal, AB ile müzakerelerin Lozan gibi yürütülmesi gerektiğini belirtti. Baykal, Abdullah Öcalan ın yeniden yargılanmasının kapanmakta olan yaraya bıçak sokmak anlamına geleceğini, hükümetin AİHMde türban kararına gösterdiği direnci, burada gösteremediğini söyledi.
Ayrıntıları Cumhuriyet Gazetesi'nde Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay imzasıyla yayımlanan haberden alıntılayarak aktarıyoruz:
Baykalın Cumhuriyet in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
- AİHMnin Öcalanla ilgili kararı tartışılmaya devam ediyor. Burada hükümetin bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
BAYKAL - AİHM kararı Öcalanın yeniden yargılanmasına yönelik bir karar değildir. Eksiklikleri söylüyor. Bunları giderin diyor. Ancak hükümet böyle bir yol tutmak yerine, yeniden yargılamaya hazır bir izlenim sergiliyor. Oysa tespitlerin yapılmış olması otomatik bir yeniden yargılamayı gerektirmez. Yeniden yargılamanın getireceği ciddi sonuçlar vardır.
- Bunlar nelerdir?
BAYKAL - Türkiye daha terörden kaynaklanan yaralarını sarmaya devam ediyor. Nekahet dönemini geçirmeye çalışıyoruz. Şimdi bazı usulsüzlükler var diye siyasi bir basiret kullanmadan, sorumluluk üstlenmeden yeniden yargılamak demek, Türkiyede tekrar o acılı dönemlerin yaşanmasına kapı aralamak demektir.
- Güneydoğu halkı da barışın tadına varmış, olağan dönemi yaşamaya başlamıştı. Bu açıdan bakınca ne görüyorsunuz?
BAYKAL - Yeniden yargılama bölgeyi de sarsacak. Kutuplaşmayı arttıracak. Kaçınılmaz olarak siyasi bir platform kurulacak. Türkiye suçluluk psikozuna sokulmak istenecek. Bu süreç AB- Türkiye ilişkilerine de yarar getirmeyecek. Tam tersini doğuracak. CHP olarak bunları 2 ay önceden anlatmaya başladık.
- Hükümet anlayacak mı?
BAYKAL - Öyle görünmüyor. Ama yeniden yargılama yaranın üzerine bıçağı tekrar sokup çevire çevire kanatmaktır. Bunu Avrupaya böyle anlatmalıyız.
- Oysa hükümet türban ve parti kapatmalarda AİHM kararlarına neredeyse direnme noktasındaydı. Apoda ise direnmiyor, neden?
BAYKAL - Evet, AİHMnin bazı kararları konusunda sergiledikleri direnci bu konuda kesinlikle ortaya koymuyorlar.
- AB ile ilişkilerimiz 3 Ekimdeki müzakere sürecine kilitlendi. 3 Ekimi nasıl görüyorsunuz?
BAYKAL - 3 Ekim bir başka kırılma noktası. 6 Ekim, 17 Aralık... Bunlar birbirinden çıkıyor. 6 Ekimi kabul ettin mi 17 Aralıka geliyor. 17 Aralıkı kabul ettin mi 3 Ekime geliyor. 3 Ekime kadar Türkiyenin ek protokolü imzalaması isteniyor. Bu imzalama Türkiyenin Kıbrıs politikasını kökten değiştirecektir. O aşamadan sonra Güney Kıbrısı tanımamazlık edemezsiniz.
- Siz nasıl bir yol izlemeyi öneriyorsunuz?
BAYKAL - AB ile birlikte olmak istiyoruz. Beraber olmanın yolu nedir? Onlar ne söylerse kabul etmek değildir. Onlarla tartışacaksın. Yani Türkiyenin Batıyla ilişkisi, hepimiz iyi biliyoruz, gergin bir ilişkidir. Biz Kurtuluş Savaşımızı işte İtalyanların, Fransızların, İngilizlerin işgal ettiği Anadoluda yaptık ve onlar adına Anadoluyu işgal etmeye çalışan komşu ülkenin işgal hareketine karşı direnerek verdik biz bu mücadeleyi. Yani onların her dediğine evet diyemezsiniz. Lozanda onlara karşı çıktık. Ne oldu, Batıyla koptuk mu daha mı batılı olduk? Daha Batılı olduk.
- Yani AB ile müzakereyi Lozan gibi yapmalıyız, öyle mi?
BAYKAL - Aynen, aynen. Müzakereyi Lozan gibi yapmalı idik. Ve bundan sonra da yapmalıyız. Bugün geçen yüzyılda yapılan pek çok anlaşma eskidi, bitti. Ama Lozan duruyor. Neden? Çünkü İnönü nün önderliğinde çok iyi müzakereyle yapıldı... Şimdi AB de böyle olmalı. Eğer bugünkü tutumu sürdürürsek, bizi ikinci sınıf, özel ilişki diye adlandırılan bir statüye sokacaklar. Biz onurlu bir tam üyelik istiyoruz.
KKTCYE BASKI YAPILIYOR
- Kıbrısın iki yakasından barış haberleri beklerken, Güneyden tutuklama haberleri geliyor. Orada ne oluyor?
BAYKAL - KKTCye geçen yıl referandumdan sonra verilen sözlerin tümü unutulmuş görünüyor. Tecrit kalkacaktı, uçaklar inecek, gemiler yanaşacaktı. Bütün bunlar gerçekleşmediği gibi bizden yeni fedakârlıklar isteniyor. Şimdi Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin yeni bir plana evet demesi için Kuzeye baskı yapılıyor.
- Baskının sonucu nereye varacak?
- Olumlu bir yere varması mümkün değil. KKTCye, bazı haklarından daha vazgeç, seni dilim dilim dilimleyelim, diyorlar. Annan Planına ilişkin referandum şu gerçeği ortaya koydu: Orada iki ayrı toplum vardır ve bu iki toplum kendi kararlarını kendisi verebilir.
- ABD ile ilişkilerimizde yeni bir dönem var. Başta İncirlik olmak üzere tüm üs ve limanlarımızı açıyoruz. Bu açılımın ucu açık mı, nereye varacak?
BAYKAL - Türkiyenin ABD ile ilişkilerinde çok ciddi sorunlar yaşandı. Bunun temel nedeni, ne söz verdiğini bilmeyen, bir söz verince bunun arkasında durup durmama kararını dahi veremeyen bir yönetimin olmasıdır. Sorunun kaynağı budur. İlişkileri başlangıçta kolay bir para müzakeresi diye algıladılar. Öyle çıkmayınca bocaladılar. Verilen sadece İncirlik değil. Ama bunu tam olarak açıklamıyorlar. Bu konular TBMMnin bilgisi dışında götürülemez. Ama götürüldü. Çok yanlış olmuştur.
- Bunu gündeme getiriyorsunuz, sonuç alabilecek misiniz?
BAYKAL - Biz sürekli anlatıyoruz. Tabii Meclise gelmesi hükümetin kararına bağlı. Aslında bu tür konuların TBMMde konuşulması, hükümete gelecek baskıları da azaltır. Bu mekanizmayı korumak lazım. Eğer bir hükümet kararıyla bu tür izinlerin verildiği izlenimi yerleşir ve alışkanlık yaratırsa, önünü alamazsınız.
- TBMM Başkanı Arınç hep Meclisin saygınlığının korunmasından söz eder, yetkisini kimseyle paylaşmayacağını söyler. Burada neden ses çıkarmıyor?
BAYKAL - Doğru, Meclisin yetkileri konusunda asıl duyarlılık gösterilmesi gereken alanlar buralarıdır. Anayasanın öngördüğü kurumlar kararlar alabilir, uygulama yapabilir. Bu Meclisin saygınlığına zarar vermez. Ama Meclisin doğrudan anayasanın kendisine bıraktığı görevleri ve yetkileri kullanmada zafiyet sergilemesi Meclisin onuruna en büyük darbenin vurulması anlamına gelir.