19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

CHP lideri Baykal ile Dışişleri Bakanı Gül TBMM'de tartıştı

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, TBMM Genel Kurulu'na, Kıbrıs konusundaki gelişmeler ve Annan Planı'nın son şekli hakkında bilgi verdi. Kıbrıs gibi tarihi bir konunun soğukkanlı ve her türlü hamasetten uzak değerlendirilmesi gerektiğini ve bu konuda herkesin tarihi sorumluluğu olduğunu kaydeden Gül, öncelikle bugüne nasıl ve niçin gelindiğinin irdelenmesi gerektiğini söyledi.
      Hükümet olduklarında Kıbrıs Rum kesiminin Ada'yı temsilen 1 Mayıs 2004'te AB'ye tam üye olmasını durdurmanın mümkün olmadığını gördüklerini anlatan Gül, 1995 yılında Türkiye ile AB arasında Gümrük Birliği anlaşması yapılırken ''Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne girmesi karşılığında Rum Kesiminin AB'ye tam üyelik sürecinin kabul edildiğini'' belirtti.
      ''Türkiye, o zamandan Rum treninin AB'ye doğru istasyondan kalkış gerçeğini kabul etmiştir'' diyen Gül, kendilerinin o zaman iktidarda olmadığını vurguladı. O dönemde CHP'nin koalisyon ortağı olduğunu belirten Gül'ün sözlerine, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal karşı çıktı. Baykal'ın, ''CHP'nin o gün işbaşında bulunan hükümet ile hiçbir hukuki bağlantısı olmadığını'' söylemesi üzerine Gül, ''Sayın Baykal, CHP, o zamanki Hükümet içinde değil miydi? O zaman Dışişleri Bakanı kimdi? Bugün partinizden ayrılmış olabilir, bugün partiniz isim değiştirmiş olabilir'' dedi.
      Gül'ün sözlerine Baykal ve CHP'li milletvekilleri tepki gösterdi. Gül'ün, ''CHP'nin o günkü partinin devamı olduğunu herkes biliyor'' demesi üzerine CHP'liler tepkilerini sürdürdü. Gül, kendisine laf atan CHP'li milletvekillerine, ''Ben, RP ve FP'de genel başkan yardımcısı olduğumu inkar etmiyorum'' dedi. Baykal'ın ''O zaman CHP vardı ama hükümette değildi, bir koalisyon hükümeti protokolü yoktu'' sözleri üzerine Gül, ''Ben sayın Baykal'ın söylediklerinin doğru olduğunu kabul ediyorum'' dedi.
      Gül, Türkiye Hükümeti'nin o gün Rum treninin kalkışını onayladığını belirterek, Kıbrıs konusunda ikinci önemli noktanın 1999 yılı olduğunu, ''Bülent Ecevit'in başında olduğu Hükümet'in Helsinki'de Türkiye'nin AB'ye adaylığı kabul edilirken, Rum treninin AB'ye doğru sürat almasının yine onaylandığını'' ifade etti. CHP Denizli Milletvekili Haşim Oral'ın oturduğu yerden görüşlerini dile getirmesi üzerine, TBMM Genel Kurulu'nda böyle bir usul olmadığını belirten Gül, 1995 ve 1999 yılında Kıbrıs Rum yönetiminin AB'ye üyeliğinin kabul edildiğini kaydetti.
     
     ''TRENİ DURDURMAK...''

      Gül, Hükümet olduklarında Rum kesiminin Ada'yı temsilen tek başına AB'ye girmek üzere olduğu gerçeği ile karşı karşıya kaldıklarını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
      ''Bu treni durdurmak lazım. Çünkü, Rum kesimi tek başına AB'ye girdiğinde hem Türkiye açısından zorluklar ortaya çıkacak hem de Kıbrıs Türkleri açısından çok daha sıkıntılı bir dönem başlayacaktır. Korkumuz budur ki Ada'yı temsilen tek başına AB'ye giren Rum kesimi karşısında KKTC'nin giderek zayıflayacağı kanaati bizde hasıl olmuştur. Bunun üzerine Hükümet harekete geçmiştir.'' Gül, önce Dışişleri Bakanlığı'nda çalışmalar yapıldığını, devletin ilgili kurumlarıyla işbirliği içinde olunduğunu, Genelkurmay Başkanlığı ile uzun çalışmalar yapıldığını ve sonuçta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın BM Genel Sekreteri Kofi Annan'a ''müzakereleri yeniden başlatması'' çağrısında bulunduğunu hatırlattı.
      BM Genel Sekreteri'nin tarafları New York'ta görüşmeye davet ettiğini, buradaki görüşmeler tıkandığında KKTC ve Türkiye'nin bunu beraber aştığını ifade eden Gül, görüşmelerin Ada'ya taşındığını ancak 15 görüşmede sadece ortak bayrak ve milli marşta anlaşma sağlandığını, Rum tarafının geri duruşu ve uzlaşma yanlısı olmaması nedeniyle görüşmelerin koptuğuna işaret etti. Gül, sonrasında görüşmelerin 24 Mart'ta İsviçre'de sürdüğünü, buraya Türkiye ve Yunanistan'ın da katıldığını hatırlattı. Kendisinin başkanlığındaki Dışişleri heyetinin görüşmelere katıldığını, ayrıca Genelkurmay Başkanlığı temsilcisinin de bulunduğunu, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın İsviçre'ye gelmemesine rağmen Müsteşarı Ergun Olgun'un katıldığını, KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat ve Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş'a tam yetki verildiğini söyledi.
      ''Buradaki amacımız, uzlaşmaya varmak ve Annan Planı üzerinde değişiklikler yapmak'' diyen Gül, iki kesimliliğin daha kuvvetli hale getirilmesi, garantilerin pekiştirilmesi, Türk kesimine gelecek Rum sayısının azaltılması, eşitliliğin kurumlar seviyesinde sağlanması ve haritanın düzleştirilmesine öncelik verildiğini anlattı.
     
     ''DİPLOMASİNİN BÜTÜN İMKANLARI DEVREYE SOKULDU''

      Gül, isviçre'deki görüşmelerle ilgili olarak şunları söyledi:
      ''Burada keskin müzakereler olmuştur. Bu müzakerelerde heyetimiz büyük gayret göstermiştir. Sonuç almak için diplomasinin bütün imkanları devreye sokulmuştur. İsviçre'den önce Türkiye, BM, ABD ve İngiltere nezdinde yoğun bir çalışmaya girmiştir, tezlerini anlatmıştır, bu tezlerin sağlanması için destek istemiştir. Rum tarafı sonuna kadar uzlaşmaz bir tutum izlemiştir. Rum yönetimi sonuna kadar masadan ayrılmak için fırsat aramış; Türk tarafı ise anlaşma ortaya çıkartabilmek için öncelikleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu öncelikleri herkese sonuna kadar anlattık.
      Neticede taraflar arasıda bir uzlaşma olmamıştır. Son dakikaya kadar Rum tarafı bu işin orada kalması için açık gizli her türlü teklifi yapmıştır. Türkiye açısından orada işleri bırakmak mümkün olabilirdi ama Kuzey Kıbrıs Türklerinin geleceğini düşündüğümüz için müzakerelerin devamının daha doğru olduğu kanaatine varılmıştır. Bu öneri dile getirilmiştir.
      Rumların bütün amacı, 1 Mayıs'ta AB'ye girmektir. 1 Mayıs'ta AB'ye tek başına girdikten sonra rahat nefes alacakları ve çok rahatlayacaklarına inanmaktadırlar. Türkiye ve KKTC heyeti olarak müşterek alınan kararla, buna fırsat verilmemiştir.'' Sonuçta Annan Planı üzerinde değişiklikler yapıldığını belirten Gül, ''Bu değişikliklerle ortaya yeni bir Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti çıkmaktadır'' dedi.
      Gül, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'nin oluşumu konusunda Genel Kurul'a bilgi de verdi.
      Gül, son şekli verilen Annan Planı ve Kıbrıs konusunda herkesin, gerçekçi, parti mülahazalarından uzak, soğukkanlı bir değerlendirme yapmasını ve buna göre karar vermesini istedi.
      Abdullah Gül, TBMM Genel Kurulu'nda Annan Planı'nın son şekli ve Kıbrıs konusunda bilgi verirken, ''Neticede kararı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki vatandaşlar verecektir. Onlar nasıl karar verirse o kararlara saygı duyacağız. Çünkü bu başından kabul edilmiştir. Önemli olan bu referandumun gayet açık, şeffaf ve düzgün bir şekilde olmasıdır'' dedi.
      KKTC vatandaşlarının Plan'a ''evet'' demesi halinde TBMM'ye de sorumluluk düşeceğini kaydeden Gül, o zaman yeniden görüşme yapılacağını anımsattı. Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
      ''Bizden önceki gibi bugünkü statükoyu devam ettirmek bir tercihtir. Böyle olursa ne olur? Böyle olursa şu ihtimaller vardır: Birincisi, KKTC'yi dünyaya tanıtabilir miyiz? O zaman Rumlar AB'ye girmiş, biz de statükoyu devam ettiriyor olacağız.
      Hepimizin gönlünden geçen, benim de Kıbrıs davasını dava olarak kabul etmiş, fiilen de hareketlerin içinde bulunmuş bir kişi olarak gönlümden geçen şey, KKTC'nin bağımsız bir devlet olarak tanınmasıdır. Ama bu en daha iyi imkanlar içinde bu olmamıştır. Ne bir Türk Cumhuriyeti kardeşimiz ne bir dindaşımız Müslüman bir ülke tanımıştır. Dolayısıyla bunun tanınabileceğini gerçekçi görmüyorum.
      İkincisi, KKTC'nin Türkiye'ye ilhak etmesi. Bunu da gerçekçi görmüyorum. Çünkü bu dünyada birçok dengeyi, birçok şeyi değiştirecektir.
      Geriye bugünkü durumun devam etmesi kalıyor. Bu statüko ambargolarla karşı karşıyadır. Bizim orda 40 bin civarında askerimiz vardır. Ama dünyadaki ambargo delinememiştir.''
     
     ''KOLAY DEĞİLDİR''

      Annan Planı'nın uygulamaya geçtiğinde muhakkak ki sıkıntılar olacağını ifade eden Gül, ''Açık konuşuyorum. Kolay değildir'' dedi.
      Abdullah Gül, ''Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti ve Kıbrıs Türk Devleti vatandaşı olmak kararı'' meselesine herkesin çok dikkatli bir şekilde bakması gerektiğini kaydetti. Gül, şöyle konuştu:
      ''Hepimizin sorumluluğu vardır. Kıbrıs'ta yaşayanların da sorumluluğu vardır, bizim de sorumluluğumuz vardır. Bu konuları lütfen hepimiz gerçekçi, her türlü parti kaygısından ve her türlü karşılıklı (onun dediğine evet demeyim, bunun hayır dediğine de ben evet demeyeyim) zihniyetinden uzak, soğukkanlı bir şekilde değerlendirelim ve buna göre karar verelim.
      Buna göre oturduk, hükümet olarak çalıştık, bizim kanaatimiz; bu şekliyle ortaya çıkacak Kıbrıs Türk Devleti içinde Kıbrıs Türklerinin daha iyi yaşayacağı yönündedir. Şüphesiz ki bu kararı kendileri verecektir. Bu karara da hepimiz saygı göstereceğiz.'' Gül, son Annan Planı'na göre Kıbrıs'taki yeni ortaklıkta iki kesimliliğin olacağının açıkça ortaya konduğunu, bir tarafın diğer taraf üzerinde hakimiyet kurmasının reddedilerek, iki taraf arasındaki ilişkinin bir azınlık ve çoğunluk değil, siyasi eşitlik ilişkisi olduğunun açıkça kabul edildiğini bildirdi.
      Gül, TBMM Genel Kurulu'nda Kıbrıs ile ilgili gelişmeler konusunda bilgi verirken, son Anan Planı ile elde edilen kazanımları da sıraladı. Yeni ortaklıkta iki kesimliliğin açıkça ortaya konduğunu belirten Gül, şunları kaydetti:
      ''İki tarafın da birbirinin ayrı kimliğini ve bütünlüğünü tanıması ortaya konmuştur, kabul edilmiştir. Tarafların, birbirinin kültürel, dini, siyasi, sosyal kimliklerine saygı gösterecekleri açıkça yazılmıştır. Bir tarafın diğer taraf üzerinde hakimiyet kurması reddedilmiştir. Bir tarafın diğeri üzerinde otorite ve yetki iddia edemeyeceği açıkça yazılmıştır.
      Biz aslında egemenlik üzerinde çok ısrar ettik. Bu ilerde bağımsızlık yolunu da açabilirdi. Ama, Birleşik Kıbrıs Devleti'nin devam ettirilmesi planın ana gayesi olduğu için bu egemenlik tam olarak alınamamıştır. Ama, burada şu olmuştur:
      Rum tarafının dünyaca tanınmış olan egemenliği de geri alınmıştır. Yani Türk tarafı, Rum tarafı üzerinde bir otorite ve yetki kullanamayacaktır. Rum tarafı da Türk tarafı üzerinde bir baskı, otoride ve yetki kullanamayacaktır. Dolayısıyla tersinden böyle bir durum ortaya çıkmıştır.''
     
     ''İKİ TARAF DA SAYGI GÖSTERECEK''

      Abdullah Gül, kurucu devletlerin kendi anayasaları, kara sınırları, kendi bayrak ve marşları olacağını anlattı.
      Kurucu devletlerin kimliklerine, güvenliklerine, anayasal düzenlerine her iki tarafın da saygı göstereceğini kaydeden Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
      ''Kurucu devletlerin ve federal hükümetin birbirlerinin yetki ve işlevlerine kimse karışamayacaktır. Kıbrıs Türk Devleti, haritada ismen gösterilecektir. İki kurucu devlet arasında yeni bir sınır belirlenmesi ve geçiş noktalarının olması kararlaştırılmıştır.
      Federal ve kurucu devletlerin yasaları arasında hiyerarşi olmayacaktır. Kurucu devletlerin iç vatandaşlık verebileceği, bir kişinin aynı zamanda her iki devletin iç vatandaşı olamayacağı açıkça yazılmıştır. Bir kişi Türk tarafında durur ve Türk vatandaşı olursa Rum vatandaşlığını kaybedecektir. Dolayısıyla bu da Türk tarafına geçişi azaltacaktır. Biz yüzde 18'e ulaşacağını tahmin etmiyoruz.
      Kurucu devletlerin kendi milli kimliklerini korumak amacıyla diğer kurucu devlet vatandaşlarının ikametine sınırlama getirebilecekleri planda ortaya çıkmıştır. Senatoya Kıbrıs Türk Devleti'nden seçileceklerin daima Türk olacağı anlaşmaya açıkça yazılmıştır.'' Kurucu devletlerin sınai, ticari, kültürel anlaşmalar da yapabileceğini ifade eden Gül, federal yasalara karşı işlenen suçlar üzerinde kurucu devletlerin öncelikli işlem yetkisine de sahip olağını söyledi.
     
     SİYASİ EŞİTLİK

      Kurucu devletlerin ayrı polis teşkilatı da bulunacağını vurgulayan Abdullah Gül, ''ortaklık ve eşitlik açısından'' durumu da şöyle açıkladı:
      ''Kıbrıs'ın, Kıbrıs Türkleri ve Kubrıs Rumlarının ortak evi olduğu açıkça ifade edilmiştir. Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs Rumlarının ortak kurucular olduğu kabul edilmiştir. Kıbrıs'lı Türklerin ve Rumların yeni sistemleri ayrı ayrı sahip oldukları kurucu yetkilerini kullanarak oluşturacakları kararlaştırılmıştır. İki taraf arasındaki ilişkinin bir azınlık ve çoğunluk değil, siyasi eşitlik ilişkisi olduğu açıkça ifade edilmiştir. Türklerin nüfusu 220 bindir, diğerleri 700 bin civarındadır. Ama burada siyasi eşitlik vardır. Dolayısıyla bizim korkumuz şuydu: AB'ye Rumlar Ada'yı temsilen tek başına AB'ye girerse, ondan sonra (Gelin siz de bize katılın) diyecekler. O zaman Kıbrıs'lı Türkler ayrı bir devlet değil azınlık olarak gireceklerdi. Bunun için hala son dakikaya kadar ısrar ediyorlar, (gelin bu işi yapmayalım) diye.'' Abdullah Gül, önemli 10 ülkedeki büyükelçilerin de Türk ve Rum devletleri arasında paylaşılacağına işaret etti.
      Türkiye ile Kıbrıs Türkleri arasındaki özel ilişkilerin devam edeceğini dile getiren Gül, Kıbrıs Türk Devleti ile Türkiye'nin mali, ekonomik, ticari ve kültürel ilişkiler kurabileceğini, anlaşmalar yapabileceğini ve bürolar açabileceğini de söyledi.
ANKARA
Yayın Tarihi : 6 Nisan 2004 Salı 20:49:24


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?