17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Deprem profesörü: Ödüm patlıyor

Dünyanın en ünlü tektonikçilerinden (yer bilimci) Xavier Le Pichon ile birlikte Kuzey Anadolu Fayı’nı baştan sona araştıran bir bilimadamı Prof. Dr. Celal Şengör.

Vatan gazetesi bugünkü sayısında birinci sayfa manşetini deprem profesörünün tüyler ürperten açıklamalarına ayırdı. Mine Şenocaklı imzalı röportajı alıntılayarak aktarıyoruz:

Kaçarı yok, 50 yıl içinde mutlaka olacak. Neredeyse 17 Ağustos Depremi’nin büyüklüğünde ve İstanbul’un burnunun dibinde... Çok can yakacak. Ve biz 7’den 70’e, hepimiz sadece bekliyoruz.

Prof. Dr. Celal Şengör’ün deyimiyle: "Üstümüze tam gaz bir otomobil geliyor. Bizse nasıl olsa durur diye yolun ortasında öylece bakıyoruz." Bunun tek istisnası Türk Silahlı Kuvvetleri. Onlar Gölcük’te olanları asla unutmamış, yapılabilecek hangi araştırma varsa yaptırıyor, alınabilecek ne önlem varsa alıyorlar.

17 Ağustos’ta fay Gölcük’te Donanma Komutanlığı’nın tam altındaydı. Bu kez depremin hedefleri arasında Yeşilköy’deki Hava Harp Okulu var. Ama bu kez askerler hazırlıklı. Sadece depremin oluşturacağı hasarı değil, depremden sonra vuracak dalgaların boyunu bile biliyorlar. Nasıl mı? Uzmanına araştırarak tabii. O uzmanlardan biri de Celal Şengör.

Dünyanın en ünlü tektonikçilerinden (yer bilimci) Xavier Le Pichon ile birlikte Kuzey Anadolu Fayı’nı baştan sona araştıran bir bilimadamı Prof. Dr. Celal Şengör.

Ünü sınırlarımızla sınırlı değil. Tüm dünya Şengör’ü de yaşayan en büyük jeologlardan biri sayıyor. Uluslararası sempozyumlarda can kulağı ile dinlenen bir isim o.

Marmara Depremi’nden bu yana eline geçen her fırsatta hem yetkilileri hem de halkı uyarıyor. Kimisi onu "felaket tellallığıyla" suçluyor. Kimisi hiç dinlemiyor. Onu tek dinleyen askerler.

Şengör, "Bu işin şakası yok. Yer yarılmış patlıyor. Ne kadar korkutursam o kadar iyi. Çünkü istiyorum ki mümkün olduğunca az insan ölsün" diyor. Korkutmakta haklı. Zira depreme hazırlıksız yakalanırsak en az 50 bin İstanbullu feci şekilde can verecek. Binlerce bina yerle bir olacak. Türkiye ekonomik ve sosyal açıdan belini doğrultmak için çok zorlanacak. Korkmamız lazım, korkutmamız lazım ki birileri harekete geçsin.

En kötü senaryo
* İstanbul’u kaç büyüklüğünde bir deprem bekliyor?
İstanbul’u bir kere maksimum büyüklüğü 7.6 olan bir deprem bekliyor. 50 yıl içinde, her an deprem olabilir. Yüzde 70 gibi yüksek bir ihtimalle... İkincisi Çınarcık’taki faylar harekete geçerse bu 7.6’lık depremin tetikleyeceği 7.0’lık bir deprem var. Yani üstüste iki deprem olabilir. En kötü senaryo bu. İki deprem art arda...

* İki deprem arasında çok büyük bir zaman aralığı olmayabilir mi?
Olmayabilir. Çınarcık’ın altındaki faylar hiç hareket etmeyebilir de... İstanbul’u 500 sene deprem hiç vurmayabilir. O da var. Ama o kadar zayıf bir ihtimal ki ciddiye almaya değmez. Çünkü çok kompleks sistemler. Birebir öngörü yapma imkanı yok.

* Çınarcık’taki o fay ailesi hareket ederse peki... Ve iki deprem arasındaki zaman aralığı da az olursa nasıl bir felaket olur?
Böyle bir felaket sadece 1766’da olmuştu. Kuzey Anadolu Fayı’nın üzerinde iki deprem oldu arka arkaya. 3 ay içinde. Feci birşey.

* Bu olabilir mi?
Olabilir. Yediden büyük iki deprem olur. Böyle olursa deprem fayın tamamını kırmıyor, sonra bir daha kırıyor. Ama 7.6’lık deprem maksimum zarardır. Hazırlıklı olmamız, aklımızı başımıza almamız lazım.

* Diyelim ki 20-30 yıl içinde deprem olmadı. Biz de bu arada hazırlığımızı yaptık. Maksimum can kaybı ne olur?
Zararı yarı yarıya düşürürsünüz. En az yarı yarıya...

* Yani kimsenin burnu kanamaz diyemeyiz öyle mi?
Yok. O kadar değil. Gerçekçi olmak lazım. Bir kere toplum olarak hazır değiliz. Eğitilmiş bir toplum değiliz. Buradan başlamak lazım. Toplumu eğitmek çok zor. Binalar sağlam değil. Tüm binaları 30 yıl içinde elden geçirmek zor. İstanbul’da 800 bin bina var. Hepsine bakacaksın. Sadece gökdelenler emin. Onlarda tehlike yok. Prof. Dr. Mustafa Erdik’in bana söylediği şu: En kötü binalar 1960-1980 yılları arasında yapılan 4-5 katlı binalar. Bunlar İstanbul’un en hızlı büyüdüğü dönemde yapılan binalar... Kısacası İstanbul’da çok feci bir yıkım olacak. Çünkü biz bu kente çok kötü baktık. Demokrat Parti iktidarından başlayarak kenti feci hale getirdik ve korkarım doğa çok feci intikam alacak bizden...

* En çok hangi bölgelerde...
Bunu söylemek kolay değil. Ama düşün, şu bizim halkımız Alibeyköy Deresi’nin içine ev yaptı. Doğa diyor ki, ’Ben burayı kendime su yolu olarak yaptım.’ Ama bizim insanımız ev yapıyor, sel oluyor, halk veryansın ediyor, ’Hükümet bize yardım etsin!’ diye... Niye etsin? Sen derenin içine ev yapmakla, belaya davetiye çıkartıyorsun. Bu kadar aptalsan sen... Benim vergimden niçin sana yardım gelsin? Böyle şey olur mu? Ama olur tabii. Sen memleketin ilköğretimini, orta öğretimini perişan ettiysen, bir tane düzgün üniversite bırakmadıysan olmaz mı, tabii olur.

En iyi senaryo
* Hocam sizin halkı korkuttuğunuz söyleniyor ama...
Tabii korkutuyorum. Ne kadar korkutursak o kadar iyi. Çünkü ben istiyorum ki, mümkün olduğu kadar az adam ölsün, mümkün olduğu kadar bu halk az zarar görsün. Ama maalesef bu kaçınılmaz.

* Bireysel olarak yapabileceğimiz bir şey var mı?
Evinize baktıracaksınız. Bir inşaat mühendisini çağıracaksınız. "Kardeşim ne kadar büyüklükte bir depreme dayanır bu bina?" diye baktıracaksın. Ama 24 saat boyunca evinde mi olacaksın? Benim ciltcim Sultanahmet’te. Bir handa... Han şimdiden yamuk. Deprem beni o handa yakalarsa herşey bitti demektir. O doğalgaz boruları ne olacak? Los Angeles’ta görmediniz mi, alev fıskiyeleri oluşuyor. İstanbul’u düşünün, dar sokaklar, yıkılmış evler, altında insanlar. Bir yandan alevler fışkırıyor. Bomm... Korkunç birşey. Bunlar hep en kötü ihtimaller. Ama en kötüye hazırlanmak zorundayız.

* En iyi ihtimal ne olabilir peki?
Deprem olmaz, çok geç olur. Türkiye medenileşene kadar bekler.

* Yani...
100 sene deprem olmaz.

* Böyle bir ihtimalin yüzdesi ne?
Hesap etmedim ama çok zayıf bir ihtimal. Dikkate almaya değmez.

* Biz yüz yılda hazırlayabilir miyiz bu binaları?
Ee tabii böyle giderse zor.

* Allah yardımcımız olsun...
Ben Allah’a inanmadığım için bunu diyemem. Ama tabiat, tesadüfler bize bu zamanı tanıyabilir. Karşıdan üzerine 100 km hızla bir araba geliyor... Sen yolun ortasında duruyorsun. O arabanın durma ihtimali nedir? Herhalde sen ’Nasıl olsa durur’ diye düşünüp orada durmaya devam etmezsin herhalde... Kaçmayı düşünürsün değil mi? Tabii ki o ihtimal her zaman var, durabilir de araba... Ama böyle düşünüp bekleyecek miyiz? Araba tam gaz üzerimize geliyor. Biz de bekliyoruz. Hatta o sırada bu akşam evdeki partide çayın yanına ne verelim diye düşünüyoruz. Şu anda Türkiye’de durumumuz bu.

* Vallahi ben dua ediyorum...
Tabii dua ediyoruz. Hiç bilmediğimiz kuvvetlerle uğraşıyoruz. Ama tam gaz geliyor karşıdan araba. Bir laf vardır biliyorsun. Allah’a güven ama atını sağlam kazığa bağla derler. Herhalde peygamber kalksa hepsini sopayla kovalar politikacıların. Çünkü aklın yolu bir!... Bunu ben bilim adamı olarak değil normal vatandaş olarak söylüyorum. Yolun ortasında birisi tutuyor seni işin kötüsü. Sen durmak istemiyorsun, birisi seni tutmuş ama araba geliyor üstüne, o durumdasın sen. Ne yaparsın?

* Kurtulmaya çalışırım...
Evet değil mi? Bu kadar basit. Artık bu kadar çıplak bir gerçeği göremeyecek kadar aptal mıyız biz milletçe.

* Peki siz depremden korkuyor musunuz?
Ödüm patlıyor. Çünkü nerede olacağım belli değil. Oğlum var, karım var, anam babam Yeşilköy’de oturuyor. Ailemin serveti Marmara’nın etrafına dağılmış vaziyette. Ödüm patlıyor. Yer yarılmış patlıyor bu şaka değil. Bu yüzden hükümete ateş püskürüyorum. Adam ilk iş MTA Genel Müdürü Namık Kemal Pak’ı görevden alıyor. Tarihin en başarılı adamı. Alırken benim emniyetimle oynuyor. Ne hakkı var ya? Demokrasi ne demek? Halk sana yetki vermiş. "Bu yetkiyi benim adıma en iyi şekilde kullan" diyor. Sana itimat etmiş sen bunu yapmazsan demokrasiye aykırı davranıyorsun demektir.

Bizde ceza sistemi yok
* Peki böyle İstanbul gibi tehlikede olan başka bir ülke var mı?
San Francisco.

* Kaç yıl içinde deprem olabilir?
Her an olabilir. Çünkü geçti zamanı.

* Kaç yılda bir oluyor?
Bizim kadar muntazam değil. Birkaç fay geçiyor içinden ama eli kulağındadır.

* Ne yapıyorlar onlar?
Tabii bir kere bütün araştırmalarını yapmış, binalarını sağlama almış, kodlamayı adam gibi yapmış durumdalar. Birisi kodlamanın dışına çıkarsa canına okuyorlar.

* Hocam ne demek kodlama?
Bir yere bina yapacaksın. Nasıl yapacaksın? İzin alıyorsun, adam gelip teftiş ediyor, işte bunu yapmadın mı adamlar canına okuyor. Bizde bu canına okuma mekanizması yok maalesef. Bak, askeriyede ödül ve ceza sistemi çalışıyor. Sivil hayatta ödül ve ceza sistemi çalışmıyor. Ödül ve ceza sisteminin çalışmadığı bir yerde hiçbir şey yapılmaz. Komünist ülkeler bu yüzden çöktü. Çünkü ödül ve ceza sistemi olmadan insan kendi aklıyla bir şey yapmıyor.
VATAN
Yayın Tarihi : 15 Ağustos 2004 Pazar 13:55:10


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?