Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Cografya Bölümü ögretim üyesi Prof. Dr. Ihsan Bulut baskanligindaki ekip, Dogu Karadeniz bölgesinde 36 yüzen ada buldu.
Türkiye'nin 'yüzen ada cenneti' oldugunu söyleyen Prof. Dr. Bulut, "Ülkemizde kayit altina alinmis 100'den fazla yüzen ada var. Kesfedilmeyi bekleyen yüzlercesinin olduguna inaniyorum. Rize'nin Çamlihemsin ilçesinin Çayirdüzü Köyü ile Artvin'in Savsat ilçesine bagli Arsiyan Yaylasi'nda 12, Kaçkar Daglarinda 24 olmak üzere toplam 36 yüzen ada bularak tescilledik" dedi.
Türkiye'de 2000 yilina kadar yüzen adalarin pek bilinmedigini belirten Cografya Bölümü ögretim üyesi Prof. Dr. Ihsan Bulut, ilk yüzen adanin Bingöl'ün Solhan Ilçesi, Hazarsah Köyü, Turnalar Gölünde bulduklarini ve bunu Türk Standartlari Enstitüsü Dergisinde yayinlatarak,Türk Cografya Kurultayinda bildiri olarak sunduklarini bildirdi. 2000 yilindan sonra bu konudaki arastirmalari Erzurum, Artvin, Samsun, Denizli, Adiyaman, Erzincan ve Çorum'da yogunlastirdiklarini anlatan Prof. Dr. Ihsan Bulut, Türkiye'nin dört bir tarafinda ki yüzen adalari bilim dünyasina kazandirmak için "Alo yüzen ada bulduk" ihbar hatti kurdu. 0 505 644 20 04 numarali cep telefonunu yüzen ada ihbarlarina tahsis eden Prof. Dr. Ihsan Bulut, Kaçkarlar'da bulunan yerel adiyla Didizuga ya da Büyük Göl olarak bilinen buzul göl oldugunu belirtti.
Rize'nin Çamlihemsin ilçesinin Çayirdüzü Köyünden yaklasik 35 kilometresi arazili otoyla, geri kalan 5 kilometresi yaya olarak çikilan bölgede yüzen adalari bulduklarini ifade eden Prof. Dr. Bulut, sunlari söyledi:
"Büyük Göl, Kaçkar Daglarinin kuzey doguya bakan yamaçlarinda, deniz sevisinden 2 bin 365 metre yüksekliktedir. Burayi Dikkaya, Çayirdüzü ve Behice köylüleri yayla olarak kullaniyor. Bölgeye Koçdüzü yaylasi denilmektedir. Zengin bitki örtüsü, iklim özellikleri, hirçin yersekilleri ve su kaynaklariyla essiz bir dogal güzellige sahip olan yaylada yüzen adalarin yer almasi da baska bir jeomorfolojik zenginlik olarak kabul edilmelidir. Gölde ve yakinindaki bir baska gölde ilginç yüzen adalar tespit ettik. Büyük Göl içerisinde yüzer halde, oturmus biçimde ve bitki örtüsünün asiri gelismesi sonuncu hareketi kisitlanmis 24 kadar yüzen ada bulunmaktadir. Su dengesi korunamamis olan yakindaki gölde ise daha küçük boyutlarda fakat 20'den fazla sulari çekilen alanda çökmüs ve karayla bütünlesmis yüzen ada bulunmaktadir. Ayrica Artvin'in Savsat ilçesine bagli Arsiyan Yaylasi'nda 12 yüzen adayi kesfettik."
Turizm sektörünün gelistigi ve turist profilinin giderek çesitlendigi ülkemizde yüzen adalar tanitimi yeni, ziyaretçisi henüz çok korunmasi gereken önemli bir dogal kaynak olarak degerlendirilmesi gerektigini kaydeden Prof. Dr. Ihsan Bulut, "Yüzen adalar sulak alan olmalari nedeniyle sahip olduklari, ilginç flora ve fauna özellikleriyle pek çok doga bilimcisinin arastirma alanina girmektedir. Ulusal, uluslararasi turizm açisindan doga turizmi, doga egitimi, eko turizm, biyo turizm gibi etkinliklerin yeni gözdesi olarak ilgi beklemektedir. Yurt disindan irtibat halinde oldugum Amerikali meslektasim Chet Van Duzer, 'Türkiye Yüzen Ada Cenneti olabilir' diyor. Ayrica Duzer tarafindan Amerika'da hazirlanan iki ciltlik genel yüzen ada bibliyografyasi adli eserlerde çalismalarimizla ilgili bir çok referansa ve adalarimiza da yer verilmistir" diye konustu.
YÜZEN ADALAR NASIL OLUSUYOR?
Rüzgarla hareket eden yüzen adalar, bitki kök ve saplarinin, canli kök ve çürüklerinin birikmesiyle ve birbirine yapisarak organik madde orani yüksek siki keçemsi bir doku olusturmasiyla meydana geliyor. Birbirine tutunan bu bitkiler, suyun üstünde sal gibi yüzmeye basladiktan sonra üzerinde bitkiler, hatta agaçlar yetisebiliyor. Nitekim Bingöl yüzen adalarinin üzerinde üç adet disbudak agaci ve çalilar vardi. Rüzgarin estigi yöne dogru yer degistiren adalar, büyüklüklerine göre siriklarla da itilebiliyor. Olusumu yüzlerce hatta binlerce yil süren adalarin bilinçsiz yararlanma sonucu kisa sürede yok olabilecegini ve bu nedenle turizme kazandirilmasi kadar korunmasi da önemli sayiliyor.
Benim açık göz hemşehrilerim bu haberi duyar duymaz ,Tarım İl Müdürlüğü'ne gider,yeterli ısırganotu ilacı alır,yüzer adalardaki yeşilliğe döker,bitkileri yakar, sonra üzerine derme çatma bir kelif yapar,kapısına ''Depreme,sele dayanıklı satılık villa''yazar, kurnaz kurnaz gelene gidene satmaya çalışır.Doğu Karadenizli yeşilden,maviden bıkmış durumda.Hepinize yıllık ürününüzün bedelini verelim,bu yeşilliği,dağı,denizi çöp yığınları ile dolduralım,şu toprağı tamamen yakıp kavuran ısırganotu ilacını alın,gönüllü bağa,bahçeye dökün denilse,büyük çoğunluk buna çok sevinir.Karşı çıkan olursa Av.Cihan Eren'i öldürdükleri gibi öldürürler.Hoca saklı cenneti ihbar etmiş,kısa sürede yok olduğunu da görür.
Yıllar sonra Giresun'dak köyüme gittim.Derin ormanların, çağlayanların fındık,elma,armut bahçelerinin,mısır tarlalarının içinde bıraktığım köyümde dedem,babaannem,dereler,ormanlar,mısır tarlaları yok olmuştu.Haziran ortasında bütün bitkiler yanmış kavrulmuştu,her yer Halepçe'yi andırıyordu.Fındık bahçemize giridim,bizim bahçede de bir gariplik vardı(komşu bahçelere atılan zehirden etkilenmiş),ama,asıl gariplik komşu bahçelerde idi,çeşit çeşit,renk renk bitkiler alışılmadık biçimde oldukları yerde çürümüş ve kurumuştu.Köyün ortasında akan,hayvanları sulamanın yasak olduğu Çöte deresi lağım kanalına dönüşmüş pis pis akıyordu.Ama,ekvator ormanları gibi gür bitkiye sahip çayır çimenin başına gelen felaketi çözemiyordum.Komşum Fikret Kaçar adlı gence sorunca felaketi öğrendim,bir süredir,dalından düşen fındık otların arasında yitmesin diye,fındık bahçelerine ağır bir kimyasal olan,askeri alanların işaretlenmesi,tren raylarının bakımı gibi alanlarda,ısırganotu gibi yabani otların yanmasını,büyümesini engelleyen,toprakta her türlü canlıyı yakıp kavuran,soyunu tüketen ISIRGANOTU İLACI denen bir kimyasal kullanıyorlarmış.Açıkgöz akrabalarım,açıkgöz hemşehrilerim bu kimyasalı Tarım İl Müdürlüğünden, piyasadan bolca satın alabiliyormuş,sonrdan öğrendiğime göre bütün Doğu Karadeniz'de bu kimyasal yaygın biçimde kullanılıyormuş.Tüylerim ürperdi,yamaç araziler kıpkızıl toprak görünüyordu.Yağmura gerek yok,rüzgarla bütün toprak yokuş aşağı derelere akıyordu.Derelerin kenarında da uyduruk ,sağlıksız çarpık yapılar yükseliyordu,Giresun Valiği'ne şikayet ettim,valilik soruşturma açtı ama,dinleyen olmadı,kendimiz çaldık,kendimiz oynadık.Karadeniz'de doğal bitki örtüsü yok ediliyor.