DYP, hükümetin, "Türkiye’nin anlaşmalardan kaynaklanan haklarını büyük ölçüde kısıtlayan ya da kaldıran Annan Planı’nın aceleye getirilerek referanduma sunulmasını, peşinen aldığı bir siyasi kararla, kabul etmek suretiyle Millet ve Tarih önünde suç işlediğini" bildirdi.
DYPGenel Merkezi'nden yapılan yazılı açıklamadı, "Hükümet, gerek New York, gerek İsviçre görüşmelerinde taraflar arasında bir uzlaşma sağlanamamasına rağmen, Türkiye’nin anlaşmalardan kaynaklanan haklarını büyük ölçüde kısıtlayan ya da kaldıran Annan Planı’nın binlerce sayfalık ekleri ile birlikte bir bütün halinde aceleye getirilerek referanduma sunulmasını, peşinen aldığı bir siyasi kararla, kabul etmek suretiyle Millet ve Tarih önünde suç işlemiştir" dendi.
Açıklamad, Planda yer alan Kurucu Sözleşme Taslağının 3 numaralı ekinde yer alan “Kıbrıs Deniz Sahası” na ilişkin Federal Kanun hükümlerinin, Türkiye’yi bugüne değin onaylamadığı Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesine Türkiye’yi taraf haline getirdiği vurgulanan açıklamada, şöyle devam edildi:
"Dışişleri Bakanımız teknik içerikli rutin düzenlemeler olarak nitelendirdiği Plan eklerinin uzmanlar tarafından incelendiğini ve Türkiye’nin çıkarları ile çelişen hususlarda gereken önlemlerin alındığını ifade etmekle yetinmiş, ancak bu önlemler hakkında bilgi vermekten kaçınmıştır.
Korkarız ki, bu konuda verilen güvenceler de, AB yetkililerinin Birincil Hukuk konusunda verdikleri ve sonradan bir çırpıda dönüş yaptıkları güvencelerden öteye geçemeyecektir."
Rum AKEL Partisinin son iki haftadan bu yana uygulamakta olduğu ve "şantajı anımsatan taktikle" BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ı istekleri doğrultusunda derhal harekete geçirebilmesinin de ibretle izlenmesi gereken bir olay olduğu vurgulanan açıklamada, "Türk tarafının AB Birincil Hukuku konusundaki ısrarlı girişimlerinin ciddi bir destek vermek için bugüne değin hiçbir özel çaba harcamayan Genel Sekreter, AKEL’in isteklerini süratle işleme koymuş olup, İngiltere’nin bu konuda oluşturduğu Karar Tasarısı halen BM Güvenlik Konseyinde görüşülmektedir" görüşüne yer verildi
Açıklamada, şöyle dendi:
"Türkiye’nin ve Türk tarafının aleyhine olan ve Rumların, 1 Mayıs’tan sonra da, Annan Planı’nın uygulamasında Genel Sekreteri ne denli yönlendirebileceklerinin açık bir göstergesini oluşturan bu girişimler karşısında Hükümetimiz seyirci kalmakta ve Dışişleri Bakanı bu girişimi küçümsemek gibi sakıncalı bir tutum izlemektedir.
Rum tarafının, bugüne değin kendilerine sürekli destek veren AB’nin genişlemeden sorumlu komiseri Günter Verheugen’i dahi isyan ettiren ve “kendimi Rumlar tarafından aldatılmış görüyorum” dedirten taktiklerinde cesaretlendiren en önemli faktörün Yunanistan’a olan güvenleri olduğunu ve Kıbrıs Rum tarafı ile Yunanistan arasında bu hayati konuda,Türk tarafında olduğu gibi bir ikiye bölünmüşlük yaşanmadığını vurgulamak gerekir.
Bizim Hükümetimiz ise, daha işin başında, Sayın Denktaş’la ters düşen ve ipleri koparma aşamasına gelen bir politika izlemek suretiyle bölünmüşlüğü açıkça sergilemiş olup, halen de aynı basiretsiz ve tehlikeli politikayı, AB’ne hoş görünme çabası içinde sergilemeyi sürdürmektedir."