29
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Elinde tespih 2.5 saat anlattı

Milliyet Yazarı Can Dündar, Savcı Zekeriya Öz ile 6 ay önce yaptığı görüşmeyi ilk kez dünkü köşesinde yazdı. Ocak sonu kaleme aldığı "İkinci Öz" başlıklı yazısında Savcı Öz’ü hedef gösterdiği gerekçesiyle Beşiktaş’taki Cumhuriyet Savcılığı’na ifade vermeye gittiğini belirten Dündar, Öz’le yaptığı görüşmenin ayrıntılarını okurlarına aktardı.

Can Dündar, Ergenekon soruşturmasının ayrıntılarını anlatan savcının davanın bu kadar yoğun bir aşamasında kendisine 2.5 saat ayırmasına şaşırdığını, kendisinin az konuştuğunu ve gözünü Öz’ün sürekli çektiği tespihinden ayıramadığını yazdı. 1 ay sonra soruşturmadan aklandığını belirten Dündar köşe yazısında şunları anlattı:

OCAK sonu bu köşede ’İkinci Öz’ başlıklı bir yazı yazmıştım. ’Ergenekon sorgulaması’nın başına Zekeriya Öz getirilince soyadlarının aynı olmasından yola çıkarak, 30 yıl önce benzer bir davayla Doğan Öz’ün uğraştığını hatırlatmıştım.

’Şiddet eylemlerini kışkırtan bir örgütün devlet aygıtını kendi amacına uygun bir şekilde dönüştürmeye çalıştığını’ söyleyen bu aydın savcı, Kontrgerilla’yı keşfettikten 2 ay sonra öldürülmüştü. 30 yıl kaybeden Türkiye’nin önünde yeni bir şans vardı şimdi...

Beni hedef göstermişsiniz

Yazım yayımlandıktan 1 ay kadar sonra savcılığa davet edildim. 26 Şubat’ta Beşiktaş’taki cumhuriyet savcılığına ifade vermeye gittim. Tanıştığımızda Savcı Öz, oturduğu koltukta dosya okuyordu. Dosyanın içinde ’İkinci Öz’ yazım olduğunu fark ettim. Memnuniyetsiz bir yüz ifadesiyle doğrudan lafa girdi:

’Beni hedef göstermişsiniz’ dedi. ’Tersine’ dedim, ’...geçmişteki deneyimler ışığında ve bu davanın selameti açısından iyi korunmanız gerektiğini düşünüyorum. Bunun Türkiye için bir umut olabileceğini yazdım.’ Yazının niyeti konusunda aynı görüşte değildi. Dışişleri Bakanı’nın ’Bu davaya dikkat’ demecinden sonra Ergenekon savcılığına atandığı yolundaki (daha sonra düzelttiğim) satırlarımı da iddiasına kanıt olarak gösteriyordu. Ama ilginçtir, oraya bu konu için davet edilmediğimi söyledi. Asıl davet gerekçesi, bugün soruşturduğu çetenin adını taşıyan bir kitaba 10 yıl önce imza atmış olmamdı. Celal Kazdağlı ile birlikte yaptığımız ’Ergenekon’ araştırmasıyla ilgili bilgi almak istiyordu. ’Ne biliyorsak, hepsini kitapta yazdığımızı’ söyledim. Orada yazılı olanları kısaca özetledim.

Mahrem bilgileri o gün dinledim

Laf açıldıkça, bir savcı ile bir avukatın da tanıklık ettiği bizim ’ifade’, ’derin’ bir sohbete dönüştü. Ben az konuştum. 2.5 saat süren bu sohbetin yaklaşık 2 saatinde Savcı Öz, Ergenekon soruşturmasının ayrıntılarını anlattı. O gün için 125 klasörü bulmuş bu davanın en hummalı safhasında bana 2.5 saatini ayırabilmesine şaşarak ve gözümü 2.5 saat boyunca sürekli çektiği tespihinden ayıramayarak anlattıklarını dinledim. Veli Küçük’ün gözaltına alınmasından Emniyet’in tavrına, ’AKP içine yerleştirilen casus’tan yabancı istihbarat örgütlerinin ajanı olarak fişlenen gazetecilere, bayrak mitinglerinin ardındaki isimlerden Danıştay saldırısının tahkikatına, Sabancı cinayetinden Dink suikastına, örgütün TV kanalı açma ve kimyasal silah üretme projesinden, mafya içindeki bağlantılarına, üs haline getirilmiş kiliseden, ’iddianame açıklanınca kopacak kıyamet’e kadar uzandı sohbet... Savcı Öz’ün anlattıkları sayesinde 6 ay sonra ancak bugün ortaya çıkacak bazı mahrem bilgilere, o gün sahip olma şansına kavuştum. Bir gazeteci için ne büyük fırsat... Ama orada gazeteci mi, zanlı mı olduğumun henüz ayırdına varamamıştım.

2 kitabı birbirine karıştırmış

Nitekim sohbetin bir yerinde ’tanık’lıktan ’zanlı’lığa doğru evrildiğimi hissettim. Savcı Öz, tutuklulardan birinin ’O kitabı Can Dündar’a, Veli Küçük yazdırtmış’ dediğini söyledi. Hayret dolu bir gülümsemeyle ’Neden yazdırtmış bana?’ diye sorabildim. ’Örgütü olduğundan küçük göstermek için...’ dedi. Vay canına! ’Amaç buysa nasıl oluyor da bu kitapta dönemin Başbakan’ın ’kirli işler’ için kurduğu bir özel bürodan, örgütün ordu ve Emniyet içindeki bağlantılarından, İçişleri Bakanı’na uzanan kollarından, Cumhurbaşkanı’nı teslim alan derin ilişkiler ağından söz edilebiliyor?’ diye sordum. ’Biz de o iddiayı ciddiye almadık zaten’ dedi, ama suçlama devam etti: ’Burada tutuklu bulunanlardan birkaçıyla da kitap için röportaj yapmışsınız.’ ’Kimmiş onlar?’ dedim. Hatırlayamadı. Kitapta röportaj yaptığımız isimleri saydım, ’Yok, onlar değil’ dedi. Sonra ’Belki Hulki Cevizoğlu’nun kitabıydı’ diye düzeltti. Yanlış hatırlanan bir kitaptan dolayı suçlanmaktan kıl payı kurtuldum böylece... Herhalde yorgun olduğundandı.

Soruşturma bütün hayatını değiştirdi

Günlerdir dosya okumaktan bitap düşmüştü. Koca soruşturmayı 3 savcı götürüyorlardı. Başka bir hayatı kalmamıştı. Bu arada annesinin kalp rahatsızlığına çok üzülmüştü. Ayrılırken kolaylıklar diledim. Bir ay sonra soruşturmadan aklandığımı öğrendim. Savcılıktan çıkarkenki fikrim, girerkenki tahminimden bir hayli farklıydı."

Hürriyet
Yayın Tarihi : 6 Temmuz 2008 Pazar 06:39:28


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
mamo IP: 82.238.121.xxx Tarih : 6.07.2008 16:41:30

adı ahmet olup tebihi tanimiyan adam tesbih islamda ipe duzulup cekilen sey degil tesbih allahi kalbin ve dilinle anmaktir elde cekilen tesbih 33 olabilir 99 olabilir ihtiyarlar sayiyi tam olmasiicin cekerler TURKUN OZUNDE TESBIH SITIRES ATMAK ICIN ENIYI YONTEMDIR avurpada sitires topu urettiler yosa sayin savci tesbihle degilde elinde toplami belgerle sohbet etse idi hakiki tesbih ceken yalan soylemez keske herkes tesbih cekse


ahmet IP: 88.245.246.xxx Tarih : 6.07.2008 11:20:03

memleket ne hale geldi koskoca savcı elinde tespihle ifade alıyor . 20 yüzyıl ülke manzaraları eski kadı sistemli dönemleri anımsatıyor


alibaran IP: 88.231.166.xxx Tarih : 6.07.2008 15:52:32

alla alla savcıda neticede bir insan değilmi ya. tesbih çekmek çok kötü bişimiki. siz şimdi merak edersiniz acaba 99 luk müslüman tesbihimiydi? yoksa 33 lük bilmem kim tesbihimiydi. birileride sorar acaba oltu taşındanmı tesbih. komik olmayın ya 21.inci yüzyılda tesbih yasaklandımıki