19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Erdoğan: AB ilişkilerinde Kıbrıs gölgesi kabul edilemez

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği üyesi ve aday ülkelerin büyükelçileri onuruna verdiği dönem sonu yemeğinde Türkiye'nin AB üyeliği ile ilgili çarpıcı bir konuşma yaptı. Erdoğan konuşmasında, AB Dönem Başkanlığı'nın İrlanda'dan Hollanda'ya geçeceği bu ayki zirvede, Türkiye'nin, gerek müzakereler için ön şart olan siyasi kriterlerde, gerek Kıbrıs konusunda attığı adımların, layıkıyla değerlendirildiğini görmek istediklerini belirtti. Erdoğan, beklentinin, 2005 yılının ilk aylarında müzakerelerin açılmasına imkan tanıyacak kararın Aralık'ta alınması olduğunu söyledi.
Başbakan Erdoğan, AB üyesi ve aday ülkelerin büyükelçileri onuruna Başbakanlık Resmi Konutu'nda dönem sonu yemeği verdi. Yemeğe, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Devlet Bakanı Beşir Atalay, eski Dışişleri Bakanı ve AKP Düzce Milletvekili Yaşar Yakış, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Uğur Ziyal ve bazı bakanlık bürokratları da katıldı. Erdoğan, yemekte yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, 1999 Helsinki Zirvesi'nden bu yana "Zamanı kovalamayı değil, zamanın kendisini kovalamasını" amaç edindiğini söyledi. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği yolunda hedeflediği noktaya henüz gelmediğini vurgulayan Erdoğan, çok önemli dönemeçleri geçtiklerini, keskin virajları bir daha geçmemek üzere arkada bıraktıklarını ifade etti. Erdoğan, Türkiye'nin çabalarına destek veren AB Komisyonu'na ve üye ülkelere teşekkür etti. AB Dönem Başkanı İrlanda ile son derece verimli mesai yürüttüklerini anlatan Erdoğan, 1 Temmuz'dan itibaren Dönem Başkanlığını devralacak olan Hollanda ile de aynı yakın ve yapıcı işbirliğini sürdüreceklerinden şüphe duymadığını belirtti. Başbakan Erdoğan, AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'nin önümüzdeki hafta toplanacağını hatırlatarak AB Komisyonu'nun Türkiye'ye ilişkin rapor ve tavsiyesinin yayınlanmasından önce Türkiye'ye yönelik siyasi desteğin vurgulanması için zirvenin son fırsat olacağını vurguladı. Başbakan Erdoğan, müzakerelere ilişkin asıl karar ve değerlendirmenin Aralık ayında yapılacağına işaret ederek, Haziran Zirvesi'nde gerek müzakereler için ön şart olan siyasi kriterlerde, gerek Kıbrıs konusunda atılan adımların layıkı veçhile değerlendirildiğini görmek, hissetmek istediklerini, zira müzakerelerin başlaması için alınacak kararın, nihayetinde siyasi bir karar olacağını herkesin bildiğini vurguladı.

"AB ÜYELİĞİ YOLUNDA 7 KAPSAMLI PAKETE İMZA ATTIK"
Başbakan Erdoğan, 1999 yılından bu yana Türkiye'nin AB'ye uyum sürecini çabuklaştırmak amacıyla yapılan yasal düzenlemeler hakkında bilgi vererek, bu çerçevede 7 tane kapsamlı uyum paketi çıkarıldığını hatırlattı. Erdoğan, AİHM kararları doğrultusunda kapatılan DEP'in eski milletvekillerinin yargılandığı davanın da aralarında bulunduğu 19 davada yeniden yargılanma hakkının tanındığını, kültürel haklar alanında cesur adımlar atılarak, Türkçe dışındaki dil ve lehçelerin öğrenilmesi için kurslar açıldığını, TRT'nin bugünden itibaren Türkçe dışındaki 5 ayrı dil ve lehçede yayına başladığını anlattı. İşkencenin önlenmesi, tutuklama ve gözaltı yönetmeliği alanlarında da önemli ilerlemeler sağlandığına dikkati çeken Erdoğan, işkence ve kötü muamele ile mücadelede ilkelerinin sıfır tolerans olduğunu belirtti. Erdoğan, bu bağlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yapılan başvurularda da gözle görülür düşüş olduğunu dile getirerek, başvuruların sayısının diğer Avrupa ülkelerinin seviyesine gerilediğini kaydetti. Başbakan Erdoğan, kadın-erkek eşitliği, basın hürriyeti, DGM'lerin kaldırılması, YÖK gibi konuları içeren Anayasal değişikliklerinin de geçen ay yapıldığına işaret ederek, hükümetin bu değişikliklerin uygulamaya yansıtılmasını yönelik mevzuat hazırlıkları içerisinde olduğunu bildirdi.

"BEKLENTİMİZ MÜZAKERE YOLUNUN AÇILMASI KARARININ ARALIK'TA ALINMASIDIR"
AB'ye aday diğer ülkelerin yarattığı örneklere bakıldığında müzakerelerin başlaması tavsiyesi için benimsenmiş standart bir yöntem görülemeyeceğini dikkati çeken Erdoğan şöyle konuştu:
"Bir grup ülke için bu tavsiye, 'siyasi kriterleri karşılamıştır' tespitine dayandırılmıştır, başkaları için ise 'siyasi kriterleri karşılamıştır ama...' denilerek, müzakere sürecinde tamamlanması beklenen hususlar sıralanmıştır. Esasında, 'Kopenhag siyasi kriterlerini karşılıyor' denilen hiçbir adayın karnesinde, 'yapılması gerekenler' hanesi boş bırakılmamıştır. Tabii ki herkes gibi bizim de eksikliklerimiz olabilecektir ve bunlar ortaya konulacaktır. Önemli olan müzakerelerin başlaması için karşılamamız istenen hususlarda yeterli azim ve ilerlemeyi gösterip göstermediğimizdir. Beklentimiz, 2005 yılının ilk aylarında müzakerelerin açılmasına imkan tanıyacak kararın, Aralık ayında alınmasıdır. Komisyon'un da 2002 Kopenhag Zirvesi'nde belirlendiği gibi Ekim ayında bu yönde sarih bir tavsiyede bulunmasını bekliyoruz. Tekrarladığım ve haklılığına sonuna kadar inandığım bir husus var: Türkiye'nin sesi, bağırmamıza gerek bırakmayacak kadar güçlü çıkacaktır. Yeter ki kendisine dost kulaklar bulabilsin."

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin, birleşik bir Kıbrıs'ın Avrupa Birliği'ne (AB) girmesi için üzerine düşen tüm sorumluluğu yerine getirdiğini, ancak aynı bilinç ile davranmayan tarafın şu anda AB üyesi olduğunu belirterek, Türkiye'nin AB ile ilişkilerinin, Kıbrıs konusunun gölgesinde tutulmasının kabul edilemez olduğunu kaydetti.
Başbakan Erdoğan, AB üyesi ve aday ülkelerin büyükelçileri onuruna Başbakanlık Resmi Konutu'nda dönem sonu verdiği yemekte yaptığı konuşmada, dış politika ve ekonomik konulara da değindi. Türkiye ekonomisinde yaşanan dönemsel sıkıntıların, müzakerelerin başlatılması önünde engel olarak öne sürüldüğünü ifade eden Erdoğan, "AB Komisyonu, kanımca çok da objektif olmayan bir yaklaşımla, Türkiye'yi işleyen piyasa ekonomisi olarak kabul etmemekle ısrarlı davranmaktadır. Bu tür yaklaşımların sadece Türkiye'ye değil, AB'ye de zarar verdiğine inanıyorum. IMF'nin 2003 verilerine göre, dünyanın 22. büyük ekonomisi olan ve bazı üye ülkeleri dahi geride bırakan Türkiye'nin potansiyelini görmezden gelenler, AB ekonomilerine dinamizm kazandırma çabalarını unutmuş görünmektedir. Ekonomimizin tüm sorunları aştığını söylemiyorum ancak uluslararası kuruluşların, ekonomiyi güçlendirmek için atılan adımların hakkını teslim ediyor" dedi.

"TÜRKİYE AB ÜYESİ OLMANIN SORUMLULUĞU VE BİLİNCİ İÇİNDE"
Türkiye'nin AB üyesi olmanın sorumluluğu ve bilinci içinde bulunduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Bu konudaki en iyi göstergelerden birisi, Kıbrıs konusunda izlenen tutumdur. Türkiye, Kıbrıs sorununun AB'ye ithalini önlemek için elinden gelen çabayı göstermiştir. 1 Mayıs'taki referandumda birleşik bir Kıbrıs'ın AB'ye girmesi için Türkiye, üzerine düşen tüm sorumlulukları yerine getirmiştir. Aynı bilinç, irade ve sorumluluk ile davranmayan taraf, maalesef şu anda AB üyesidir. AB, uluslararası bir sorunu, kendi içine ithal etmiştir. Gelinen noktada, kimin çözümden, kimin çözümsüzlükten yana olduğu anlaşılmıştır. Bu çerçevede, önceliğimiz çözüm isteyen Kıbrıs Türk tarafının, daha fazla cezalandırılmasına izin verilmemesidir. Kıbrıs Türkleri'nin tecridinin giderilmesi için etkin ve cesur tedbirler alınmalıdır. Türkiye'nin AB ile ilişkilerinin Kıbrıs konusunun gölgesinde tutulması kabul edilemez. Tüm tarafların sorumlu ve gerçekçi politikalar benimsemesini bekliyoruz. Geçtiğimiz Nisan ayında kabul edilen tüzük, Kuzey'in tecridinin giderilmesi yönündeki beklentimizi, maalesef büyük ölçüde karşılamamıştır. Daha etkin ve cesur adımlara ihtiyaç vardır" diye konuştu.

"TÜRKİYE, HİÇBİR ZAMAN OLMASI GEREKENİN ÖTESİNİ TALEP ETMEMİŞTİR"
Başbakan Erdoğan, bundan önce de Hıristiyan ve İslam medeniyetleri arasında soğuk savaş yaratılmak istendiği ve Türkiye'nin AB ile bütünleşmesinin bunu engelleme yönünde katkılar yapacağı yönünde tespitlerde bulunduğunu vurguladı. Erdoğan, şöyle devam etti:
"Yanılmış olmayı istediğim bu tespitlerimde her geçen gün, yaşanan gelişmeler karşısında haklı olduğumu üzülerek görüyorum. Dine dayalı, her tür gruplaşmanın, tarihe gömülmesi için işbirliği ve diyalog zeminini güçlendirmeye, bugün çok daha fazla ihtiyacımız var. Çağdaş dünyamızda din, sistem ve coğrafyalara değil, bireye aittir, öyle olmalıdır. Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği, Hıristiyan ve Müslümanlar arasındaki birlikte yaşama inanç ve iradesini hiç şüphesiz güçlendirecektir. Lütfen, Türkiye'nin farklılıklarını dile getirirken, bu farklılıkların esasında başlı başına birer zenginlik olduğunu unutmayınız. Bunları tek başlarına değil, AB'ye katabilecekleri artı değerlerle birlikte düşününüz. Hiçbir zaman, karşınıza tutamayacağımız sözlerle çıkmadık. Taahhütlerimizi, suya yazılmış yazılar olarak görmedik. Türkiye, hiçbir zaman olması gerekenin ötesini talep etmemiştir. Türkiye, kendi performansını değerlendirirken, gerçekçilikten sapmamıştır. Kendi kendimize, kimliğimize, yapabileceklerimize sınırlar biçmedik. Önce kendimizi, güç ve zaaflarımızı doğru tanımladık. Hiçbir zaman kaydettiğimiz ilerlemenin rehaveti içine düşmedik, tam tersine yaptıklarımızın, yapacaklarımızın teminatı olarak bilinmesini istedik. Türkiye olarak, sorumluluklarımızdan asla korkmadık. Aralık ayında AB'dan da sadece ve sadece aynısını bekliyoruz."

ANKARA-(İHA)
Yayın Tarihi : 8 Haziran 2004 Salı 00:40:44
Güncelleme :8 Haziran 2004 Salı 18:51:52


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?