Başbakan'ı ABD'de 53'ü Türkiye'den olmak üzere 90 kadar gazeteci takip edecek. Bugünkü gazetelerde yayımlanan yorumlardan bir derleme şöyle:
MİLLİYET GAZETESİ
Erdoğan - Bush buluşması
YASEMİN ÇONGAR
Çarşamba günü, tarihi bir gün olacak. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda bile Çankaya Köşkü'ne buyur edilmeyen başbakan ve bakan eşleri, 28 Ocak'ta Beyaz Saray'da ABD'nin First Lady'si Laura Bush tarafından ağırlanacaklar. Washington'a en son, siyasi yasağı nedeniyle seçimlere girememiş bir lider olarak gelen Recep Tayyip Erdoğan da, Aralık 2002'de kendisini, 'başbakan olması gereken kişi' diye ağırlayan Başkan George W. Bush'un karşısına bu kez başbakan olarak çıkacak. Beyaz Saray'da hanımların ve beylerin buluşmasını yansıtacak fotoğraflar, Türkiye'nin değişim sancılarının da belgeleri olacak aynı zamanda.
NATO'da Kıbrıs kutlaması
Erdoğan - Bush buluşmasının önemi, sadece bu simgesel mesajlarında değil kuşkusuz. Başbakan, yarın Washington'a, bütün diğer özelliklerinden daha önemli ve öncelikli olarak, 'Kıbrıs sorununu, önümüzdeki dört ay içinde çözüme ulaştırma ve çözümü referanduma sunma iradesini dünyaya açıklamış bir lider' kimliğinde gelecek. Beyaz Saray buluşması da, bu iradenin hayata geçmesini zorlaştırabilecek unsurlara karşı birlikte mücadele edilmesinden Kıbrıs'ta çözümün Türkiye'nin Avrupa yolunu açmasını sağlamaya yönelik çabalara kadar çok boyutlu bir işbirliği planlamasına sahne olacak.
Bush yönetimi haziran sonunda İstanbul'da yapılacak NATO Zirvesi'ni başından beri, Türkiye'deki iktisadi ve siyasi reformlar ile çok renkli kültürel birikimin hem AB, hem de Büyük Ortadoğu nezdinde bir anlamda 'vitrine çıkarılacağı' bir ortam olarak görüyor. ABD'li yetkililer aylardır Türkiye'yi en iyi nasıl vitrine koyabileceklerini, kendi kullandıkları deyimle nasıl 'showcase' edebileceklerini düşünüyorlar.
Bush yönetiminin Erdoğan ziyaretine yönelik hazırlıkları bazında da, NATO Zirvesi hep ön plandaydı. ABD'li yetkililer, Kıbrıs'ta mayısa dek çözüm sağlanabilmesi ve bu çözümün taraflarca referandumda kabul edilebilmesi durumunda, Kıbrıs Anlaşması'nı kutlamak için ideal ortamın, İstanbul'daki NATO Zirvesi olacağına, bunun zirvedeki AB liderleri başta olmak üzere herkese, Türkiye'nin 'çözümün yolunu açan güç' olarak bir kez daha lanse edilmesini sağlayacağına karar verdiler.
28 Ocak'ta Başkan Bush'un, NATO Zirvesi için İstanbul'a gelirken Ankara'ya resmi ziyaret yapma niyetini Erdoğan'a bildirmesi de, zirveyi Kıbrıs için bir kutlamaya dönüştürme umudunu dile getirmesi de sürpriz olmayacak.
Washington, AB'ye bastıracak
Ancak asıl önemli olan, Bush'un önümüzdeki dört ayda Kıbrıs'ta çözüm çerçevesinde sağlayacağı somut destek.
Washington, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın da uygun görmesi halinde, müzakerelerin arabuluculuğunun bir ABD'li tarafından üstlenilebileceğini belirtiyor, ancak böyle bir angajman söz konusu olsa da olmasa da, üst düzey ABD'li yetkililerin önümüzdeki dönemde Kıbrıs için devreye girmesine karar verildi.
Başkan Bush, çarşamba günü Erdoğan'a, Dışişleri Bakanı Colin Powell'ı, Kıbrıs diplomasisi için bizzat devreye sokacağını, Türk tarafının girişiminin Rumlarca karşılıksız bırakılmaması için Lefkoşa ve Atina nezdinde diplomatik çaba göstereceklerini, ayrıca bütün AB başkentlerine, Türk tarafının çözümden yana irade belirttiğini anlatacaklarını söyleyebilir.
Dahası, daha önce de yazdığımız gibi, Bush'un Erdoğan görüşmesinin hemen ardından telefona sarılarak Tony Blair ve Gerhard Schröder gibi Avrupalı liderleri arayıp Kıbrıs'ta çözüm ve Türkiye için destek istemesi gündeme gelebilir.
Bu noktada, Bush'un ve diğer ABD'li yetkililerin AB'ye vermek istedikleri mesajın ayrıntısı da önemli. Washington, Türk hükümetinin Kıbrıs'ta çözüm konusundaki iradesine destek olma amacıyla, AB'nin Ankara'ya müzakere tarihi yönünde işaret vermesini istiyor. Başka deyişle, müzakere tarihi için kararın açıklanacağı Aralık 2004 öncesinde, teşvik edici, moral verici ve açıkçası Kıbrıs'ta çözümün ardından tarih vaad edecek bazı somut açıklamaların AB'den, hem de hemen önümüzdeki aylarda gelmesi, ABD'nin dileği.
TSK'ya yakın takip
Bush yönetimi, bir yandan da Kıbrıs konusunda atılan bu yeni adımın, Türk iç siyasetini nasıl çalkalayacağını yakından izleyecek.
Gerek Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinden, gerekse 'milli davanın sonsuza dek çözümsüz bir milli dava' olarak kalmasının 'milli çıkarlara uygun' olduğuna inanmış bazı sivillerden gelen itirazların sürebileceği; çözüm yanlısı iradeyi, KKTC'deki seçim sonuçlarını da kolayca gözardı ederek 'hainlik' sayanların bol bol konuşacakları bir dönem bizi bekliyor.
ABD, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kıbrıs konusundaki tavrını çözümü zorlaştırıcı buluyor. Annan Planı'na karşı, bazı ABD'li yetkililerin 'kör muhalefet' olarak niteledikleri itirazların son MGK toplantısında, planı 'çerçeve' olmaktan 'bir referans' olmaya indirgeyen pazarlığı belirlediği Washington'da biliniyor.
Şimdi Bush yönetimi, Erdoğan ile Annan arasında Davos'ta yapılan olumlu görüşmenin devamının gelebilmesi ve 'mayıstan önce referandum' taahhüdünün hayata geçmesini sağlayabilecek hızda bir ilerlemenin kaydedilebilmesi için, hem Erdoğan hükümetinin hem de KKTC'de Mehmet Ali Talat liderliğindeki koalisyonun elinin güçlendirilmesine çalışacak.
ABD, Türkiye'nin kendi stratejik önemini zaman zaman abarttığı, Irak Savaşı öncesinde bu abartının bir kez daha ortaya çıktığı ve Kıbrıs konusunda da aynı yanlış hesabın özellikle TSK bünyesinde yapıldığı fikrini taşıyor. Kıbrıs'ta çözümü güçleştirme potansiyeli taşıyan, çözüm yönünde çalışanları 'ihanet' ile suçlamaya varan çıkışlar da, Washington'a göre hep bu yanlış hesabın yansımaları.
ABD'li kaynaklar gerekirse, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in de Kıbrıs için bizzat devreye girebileceğini, örneğin Türk Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ile bütün bu duyarlılıklar çerçevesinde bir telefon diplomasisi yürütebileceğini belirtiyorlar.
***
Bugünkü yazıyı hep Kıbrıs'a ayırdık.
Ancak 28 Ocak Beyaz Saray görüşmesi, geçen hafta bu sütunda okuduğunuz başlıklarda, örneğin Kuzey Irak'taki PKK varlığına karşı bahar sonu ya da yaz başında bir askeri operasyon planlanmasından Kerkük'ün statüsünde geçici dönemde bir değişikliğe gidilmemesine, tekstilsiz nitelikli sanayi bölgesi dayatmasından Ermenistan sınırının açılması talebine, Türkiye'nin Barış İçin Ortaklık ülkelerini terörle mücadele konusunda eğitmesinden Türk helikopterlerinin Afganistan'a ABD uçaklarıyla taşınıp taşınmayacağına kadar uzanan geniş bir kapsamda gerçekleşecek. Bu kapsamın ayrıntılarını, önümüzdeki günlerde birlikte izleyeceğiz.
************************
ABD'nin Erdoğan'a bakışı
DERYA SAZAK
Başbakan Erdoğan'ın ABD gezisi öncesinde Fransız düşünür Olivier Roy'un Davos'ta yaptığı açıklamalar, Batı'nın AKP'ye bakışında etkili olan 'İslamın demokratikleştirilmesi' tezinin Türkiye'deki gelişimine dikkat çekiyor.
Siyasal İslam üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Olivier Roy'a göre AKP'nin Avrupa'daki Hıristiyan Demokratlar'dan farkı yok. ABD yönetimi ise Irak'ta 1 Mart tezkeresiyle yaşanan krize rağmen Erdoğan yönetimine güveniyor. Başbakan Erdoğan'ın ziyaretini ilişkilerin düzeltilmesi için fırsat olarak görüyor.
Olivier Roy'un AKP yorumundan önce Beyaz Saray sözcüsü Ari Fleicher'in savaş sırasında söylediği Irak için en iyi modelin Türkiye'de uygulanan 'İslami demokrasi' olacağına ilişkin değerlendirmesini anımsamakta yarar var.
Roy, ABD'nin İslam dünyasına bakışını şöyle anlatıyor:
"ABD'nin İslama saldırmak gibi bir politikası yok. Amacı kendince iyi Müslümanlar ile kötü Müslümanlar arasında ayırım yapmak. Bu çerçevede ABD'nin Türkiye'ye ihtiyacı var. Washington Türkiye ile ilişkileri onarmak istiyor. Bunun iki nedeni var: Birincisi Türkiye'nin stratejik konumu. Amerika, ayrıca radikal Müslüman ülkelere karşı ılımlı Müslüman ülkelerin yükseltilmesini istiyor. Başbakan Erdoğan Amerika'nın tarifine çok uyuyor.
Geçmişte ABD için en iyi seçenek salt kendi çıkarları nedeniyle Bülent Ecevit gibi liderler, laik milliyetçilerdi.
ABD şimdi, ılımlı Müslümanların hükümette olmasını tercih ediyor ve bunun diğer Müslüman toplumlara ve ülkelere de cazip geleceğini düşünüyor. Erdoğan iktidara geldiğinde onun İslamcı olduğu ve Batı'ya karşı hareket edeceği korkusu vardı. Amerikan yönetimi bunu bir sorun değil, fırsat olarak gördü."
11 Eylül sonrası Davos toplantılarının 'dayanışma' amacıyla New York'a alınması üzerine ABD'ye gelen AKP yöneticilerinin İkiz Kuleler'in enkazına giderek ölenler için saygı duruşunda bulunmaları Bush yönetiminde Erdoğan'ı Erbakan'dan ayıran 'değişim'in önemli bir işareti sayıldı.
Olivier Roy'a göre Tayyip Erdoğan değişti, bugünkü pragmatik görüşleriyle 20 yıl önceki ideolojisi arasında dağlar kadar fark var. Buna rağmen AKP'nin Türkiye'de İslami bir yönetim kurma konusunda 'gizli gündemi' olduğuna inananların sayısı hayli fazla.
'Siyasal İslamın İflası' adlı yapıtın yazarı Roy, 'Buna inanmıyor!' Türkiye'de demokrasinin geleceğinden kuşku duymuyor:
"Türkiye'de demokrasi olmasa Erdoğan'ın ideolojisinde hiçbir değişim olmazdı ve siyasi yaşama da katılmazdı. Türkiye'nin en büyük avantajı demokrasiye sahip oluşu. Bu da demokrasinin İslamcılıktan daha güçlü olduğunu gösteriyor."
Erdoğan'ın ABD gezisinde düşünce kuruluşlarında yapacağı konuşmalar, AKP'nin 'muhafazakâr demokrasi' tanımına ışık tutacak.
-------------------------------
MİLLİ GAZETE
Ha Kasımpaşa ha Amerika...
Mustafa KURDAŞ
Mustafa YILMAZ
Tayyip Erdoğan yine Amerika yollarında. 28 Ocak’ta Beyaz Saray’da Büyük Patron’la bir araya gelecek. Tayyip Erdoğan tabii ki Kasımpaşa kadar olmamak kaydıyla Amerika’yı iyi bilir. Çünkü çok sık gidip gelmişliği var. Son 10 yıldır neredeyse ihmal etmediği yıl yok. Hatta bazı yıllar iki defa gitmiş. Nisan 1995, Kasım 1996, Aralık 1996, Mart 1998, Temmuz 2000, Temmuz 2001 ve Şubat 2002. (Bu arada kurmaylarının ziyaretlerini yazmıyoruz. Çünkü safya yetmez)
Temmuz 2000’deki Amerika Jewish Commitee’nin (Amerikan Yahudi Komitesi) özel davetlisi olarak. Biliyorsunuz yazdık, bu gidişinde aynı komite kendisine Cesaret Ödülü verecek.
Temmuz 2001’deki ise Amerikanın kuruluş yıldönümünü kutlamalarına özel davetli olarak...
2004 ve Yine ABD’de. Ama bu seferkinde önemli bir fark var. Bu sefer ilk kez Başbakan olarak gidiyor. Yani bir partiyi ya da bir belediyeyi değil, bu sefer devleti temsil ediyor. Bir başka ifadeyle artık imza yetkisine sahip. Hangi imzalar atılır şimdiden kestirmek zor. Dönüşünde belli olacak. Kıbrıs olabilir mesela.. Çünkü daha gitmeden Davos’tan yaptığı açıklamalarda sanki bunun işaretini verir gibiydi.
Bir de ilginçtir her ABD ziyaretinin arkasından önemli değişiklikler olmuş. Yani Tayyip Erdoğan’ın daha RP Beyoğlu ilçe Başkanlığı döneminde başlayan ABD ile sıcak teması Başbakanlığa kadar uzanan süreçte sıkı bir benzerlik arzediyor. Gitmiş gelmiş Yenilikçi hareket hortlamış, gitmiş gelmiş AKP kurulmuş, gitmiş gelmiş Siirt seçimleri iptal olmuş, gitmiş gelmiş Başbakan olmuş.. Anlayacağınız ABD’ye gittikçe kısmeti açılmış.
Daha önceki görüşmelerinde ihmal etmediği isimler vardı. “Ilımlı İslam” kavramının fikir babası Graham Fuller, Irak savaşının hızlı şahinlerinden Richard Perle (Ki adamın Amerika’daki ünvanı bile Karanlıklar Prensi), Türkiye Masası Şefleri’nden Alan Makovsky...Tabii taa Beyoğlu ilçe başkanlığı dönemine uzanan bir dostluğa sahip olduğu Morton Abromowitz’i de unutmamak lazım.
Ama dedik ya, bu sefer Başbakan olarak gidiyor. Ve bu yüzden daha önceki gidişlerle kıyaslamamak lazım. Bu gidişin gelişi daha öncekilerle kıyaslanmayacak önemli değişikliklere neden olabilir.
============================
HÜRRİYET GAZETESİ
Kulağını çekin
Sedat ERGİN
Irak'taki pürüzlü dosyaların başında, Bağdat'taki işgal otoritesinin başında bulunan Paul Bremer'in Türkiye'yi dışlayan tutumu geliyor. Ankara'nın Washington ile vardığı mutabakatlar, çoğunluk Bremer'in uygulamalarına yansımıyor.
Erdoğan'ın, Bush'tan da Bremer'in ‘‘dikkatinin çekilmesini’’ istemesi beklenebilir.
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan'ın bugün başlayacak olan ABD gezisi sırasında Bush yönetimi ile yapacağı görüşmeler, Türkiye ile ABD'yi ilgilendiren bir dizi kritik ve hassas gündem maddesi üzerinde geçecek. Özellikle çarşamba günü Beyaz Saray'da yapılacak olan Bush-Erdoğan görüşmesinin ana hatları şöyle özetlenebilir:
1. KAZADAN AÇIK SEMALARA
Türk-Amerikan ilişkileri, TBMM'nin geçen yıl 1 Mart tarihinde ünlü tezkereyi reddetmesiyle tarihinin en ağır bunalımına girmişti. Ardından ABD'nin Irak'ta Türkiye'yi cezalandıran tutumu Süleymaniye baskını gibi olaylarla birleşince, ilişkiler tam bir enkaza dönüşmüştü. Bu ilişkinin ne ölçüde onarılabileceği merak konusuydu. Erdoğan'ın Başkan Bush tarafından davet edilerek Beyaz Saray'da önüne kırmızı halı serilecek olması, karşılıklı çıkarların son tahlilde yine baskın çıktığını ve ilişkilerin dibe vurduğu bu kriz döneminin kısa zamanda atlatıldığını gösteriyor. Bush'un vereceği mesajlar, yeni dönemde Türkiye'ye verdiği önemin kuvvet derecesini de gösterecek.
1 NUMARADA KIBRIS VAR
Gündem listesinde bir numarada Kıbrıs dosyası yer alıyor. Erdoğan, hafta sonunda sergilenen önemli diplomatik açılımın hemen ertesinde Bush'un karşısına kuvvetli bir zeminde çıkıyor. Washington, bu açılımdan fazlasıyla memnun. Erdoğan, Türk tarafının Annan Planı'nda yapılmasını istediği iyileştirmelerin kabul edilmesi için, Bush'un BM nezdinde Türkiye'ye yardımcı olmasını isteyecek. Erdoğan, ayrıca görüşmelerde taraflar arasında arabuluculuk yapması için önemli bir Amerikan şahsiyetini görevlendirmesini de Bush'tan isteyebilir. Bush, görüşmelerde başarı şansı gördüğü takdirde, bir seçim döneminde kendi prestijine de yardımcı olacağı için kendisini Kıbrıs dosyasına angaje edebilir. Bush'un çarşamba günü ‘‘görüşmelerin başarısı için kendisinin şahsen devreye gireceği’’ yolunda bir açıklama yapması şaşırtıcı olmamalı.
KERKÜK'E DİKKAT EDİN
Erdoğan, Irak'ta kurulacak federasyonun etnik temeller üzerine inşa edilmemesi ve Kürtlere makul olmayan ölçülerde bir özerlik tanınmaması yolundaki Türk görüşlerini bir kez daha anlatacak. ABD'nin son günlerde frene basarak Kürt grupları dizginlemek üzere ağırlığını koymuş olması, Türk tarafını rahatlatmış gözüküyor. Erdoğan, ayrıca Kerkük'ün statüsünü de gündeme getirecek. Erdoğan'ın bu çerçevede Kürt grupların kentin demografik yapısını değiştirmeye dönük hareketlerinin durdurulmasını, ayrıca kentin nüfus yapısının belirlenebilmesi için bir sayım yapılmasını istemesi şaşırtıcı olmamalı. Ayrıca, iki ülke arasında Irak konusunda yakın bir diyalog mekanizmasının kurulması beklenebilir. Bir de yılan hikáyesine dönen PKK'nın Kuzey Irak'tan çıkartılması konusunda ABD'nin verdiği sözü yerine getirmesi beklentisi Erdoğan tarafından bir kez daha dile getirilebilir.
BREMER'İN KÖTÜ TAVRI
Irak'ta başka pürüzlü dosyalar da var. Bunların başında Bağdat'taki işgal otoritesinin başında bulunan Paul Bremer'in Türkiye'yi dışlayan tutumu geliyor. Ankara'nın Washington ile vardığı mutabakatlar, çoğunluk Bremer'in uygulamalarına yansımıyor. Erdoğan'ın, muhtemelen Bush'tan da Bremer'in ‘‘dikkatinin çekilmesini’’ istemesi beklenebilir. Bremer'in Irak'taki ihaleleri dağıtırken Türk şirketlerine şans tanımaması bir başka şikáyet konusu. Bu çerçevede, Erdoğan Irak'ın yeniden yapılanmasında Türk özel sektörünün önünün açılmasını isteyecek.
ERMENİSTAN KAPISINI AÇIN
Beyaz Saray da Amerikan tarafının masaya koyması beklenen bir konu, Türkiye'nin Ermenistan sınır kapısını açması talebi olabilir. Ermenistan'ın Azerbaycan toprakları üzerindeki işgali sürdüğü müddetçe bu kapının tek taraflı açılması güç gözüküyor. Ancak son dönemde İstanbul'dan Erivan'a charter uçak seferlerinin başlaması, üçüncü ülkeler üzerinden yürüyen ticaret aslında ambargonun önemli ölçüde delindiğini de gösteriyor. Dışişleri Bakanı Gül, bir süredir Azerbaycan ve Ermenistan arasında sessiz bir diplomasi yürütüyor. Erdoğan, bu sessiz diplomasinin ulaştığı aşamayı Başkan Bush'la paylaşabilir ve 2004 içinde sonuç alınabilmesi için yardımını isteyebilir.
QIZ'LER NE OLACAK?
Amerikan yönetimi, Türkiye'nin ABD'ye ihracatını teşvik etmek üzere üçüncü ülkelerde doğrudan Amerikan pazarına dönük üretim yapmak üzere ‘‘Geliştirilmiş sanayi bölgeleri’’ (QIZ) projesini ortaya atmıştı. TBMM, tezkereyi reddedince bu proje de suya düştü ve ABD Kongresi'ndeki yasa kadük oldu. Erdoğan, Bush'a bu tasarının yeni yasama döneminde Kongre'ye yeniden getirilmesi beklentisini açabilir.
MOTOROLA'YA YARDIMCI OLUN
Amerikan tarafının da kendi özel sektörünün Türkiye'deki yatırımları ile ilgili talepleri var. Bunların başında Türkiye'de yapay şeker üretimi alanında yatırım yapan Cargill firmasının karşılaştığı hukuki sorunların aşılması geliyor. Benzer şekilde Uzan Grubu'yla Telsim nedeniyle davalı olan Motorola'nın sorunları da Amerikan tarafınca açılabilir. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in iki yıl önceki ABD gezisinde Motorola dosyası Başkan Yardımcısı Dick Cheney tarafından açılmıştı.
HELİKOPTER İŞİ UZAMASIN
Türkiye'nin 1.5 milyar doların üzerinde bir maliyete çıkacak olan taarruz helikopteri ihalesinde King Cobra helikopterini üreten Bell-Textron firmasıyla müzakereleri sonuçlandırması beklentisi de, yine ABD tarafınca masaya getirilebilir. Türkiye, halen Bell-Textron ile ihalede ikinci en iyi teklifi veren İsrail-Rus konsorsiyumu arasında fiyat kızıştırmaya dönük bir strateji izliyor. Yaklaşık 100 helikopterlik ihalede ABD şirketi 1 milyar 750 milyon dolar isterken, Rus-İsrail konsorsiyumu 300 milyon dolar altında bir teklifte duruyor.
--------------------------------
SABAH GAZETESİ
Washington gezisi Avrupa vizyonu
Ergun BABAHAN
Erdoğan'ın Washington'da gerçekleştireceği temaslar, özellikle de Bush'la görüşmesi Türkiye'nin yakın geleceğinin ana hatlarını çizme açısından kritik bir öneme sahip. Küreselleşmenin temposunu giderek artırdığı bir dönemde, dış dünyanın bu presini daha fazla demokrasi ve daha adil bir gelir dağılımı yönünde kanalize edebildiğimiz takdirde Türkiye'nin gelecek kuşakları daha insanca koşullarda yaşayabilecek.
Başbakan Erdoğan bugün siyasi yaşamının tarihi önem taşıyan bir gezisine başlıyor. Erdoğan'ın Washington'da gerçekleştireceği temaslar, özellikle de Bush'la görüşmesi Türkiye'nin yakın geleceğinin ana hatlarını çizme açısından kritik bir öneme sahip. Kuzey Irak'tan Kıbrıs'a, 8.5 milyar dolarlık ekonomik yardım paketinden Avrupa Birliği üyeliğine kadar birçok önemli konu masaya yatırılacak.
AB'nin eşiği Kıbrıs oldu
Popülaritesi Irak'taki gelişmelerle bir çıkıp bir inen Başkan Bush'un Irak'ta Türkiye'nin desteğine, en azından köstek olmamasına ihtiyacı var. Türkiye açısından önem taşıyan konu ise Kıbrıs. Avrupa Birliği önünde bir eşik haline gelen Kıbrıs'ın çözülmesi Washington'ın uzun yıllardır mücadelesini verdiği konu. Ankara son çıkışı ile çözüm yolunda hep engel oluşturan taraf görüntüsünden kurtulmak için önemli bir adım attı. Annan Planı'nın masaya yeniden konulması, Powell gibi güçlü bir ismin arabulucu
görevini üstlenmesinin talep edilmesi Ankara açısından önemli çıkışlar.
Washington temaslarının Türkiye'nin Avrupa Birliği yolundaki son engeli de kaldırması hepimizin ortak temennisi.
Kıbrıs ABD için de önemli
Soğuk Savaş döneminde her türlü anti-komünist sistem ve rejimin destekçisi olan Amerika'nın günümüz sistemini tüm dünyaya yayma çabası, bugün Washington'ı demokrasi meleğine çevirmiş durumda. Serbest piyasa ekonomisine dayalı liberal demokrasiyi her ülkede başat kılmak isteyen, komşuları için tehdit oluşturan rejimleri birer birer tasfiyeye çalışan Washington yönetimi, bölgemizde sorunlu ülke kalmasını istemiyor. Bu nedenle Kıbrıs sorununun çözümü Amerika açısından gittikçe artan bir önem taşıyor.
Küreselleşmenin temposunu giderek artırdığı bir dönemde, dış dünyanın bu presini daha fazla demokrasi ve daha adil bir gelir dağılımı yönünde kanalize edebildiğimiz takdirde Türkiye'nin gelecek kuşakları daha insanca koşullarda yaşayabilecek. Washington gezisi, bu yolculukta önemli bir dönüm noktası olarak öne çıkacağı için de önemli bizce.
--------------------------
Frekans tutturmak
Aslı AYDINTAŞBAŞ
Başbakan Tayyip Erdoğan bundan yaklaşık bir yıl önce Washington'a ayak bastığında resmi metinlerde sıfatı 'parti lideri' diye geçmişti. Bir yıl sonra bugün Başbakan olarak ABD'ye geri dönerken, Türk-Amerikan ilişkilerinde en çalkantılı baharını, karşılıklı hayal kırıklıkları ve diklenmeleri geride bırakmış olarak, ABD'yle 'temiz sayfa'dan başlamak için geliyor.
En azından Washington bu geziyi öyle okuyor. Üst düzey bir yetkiliye göre artık 'kıran kırana pazarlık' zamanı bitti; iki ülke arasında ne karşılıklı alınacak ne de verilecek şeyler eskisi gibi elzem.
Amerikalılar'a göre bu gezinin asıl amacı, 'büyük tablo' üzerine ortak düşünebilmek, iki müttefik olarak yeni stratejik bir vizyona yürümek. Tüm bu ağdalı ifadeler safsata gibi gelebilir.
Ama son bir yılda yaşanan bunca inişçıkıştan sonra, Türk-Amerikan ilişkilerine pazarlık yerine bir adım geriye gidip yeni ortaklık zemini yaratabilmek, şu anda Bush ve Erdoğan'ın yapabileceği en iyi şey.
Siyasi vizyonlar olgunlaştı
Washington'da bir süredir Türkiye'nin Amerikan yönetimine 'yalnız şikayet ve talep listesi' ile yaklaştığı konusunda hükümetin çeşitli kanatlarında bir rahatsızlık var. Ben bu imajın bu gezide değişeceğini düşünüyorum. Aslında 'büyük tablo' deyince Türkiye ve ABD'nin örtüşen hedefleri az değil.
Eğer Ankara'nın 'Kuzey Irak'ta Kürt devleti kuruluyor' ya da 'Kıbrıs satılıyor' evhamlarıyla ABD ve Avrupa'ya mesafeli, izole ve üçüncü dünyacı bir siyaset izlemesini savunuyorsanız, yazının kalanı zaten sizi ikna etmeyecektir.
Ama Batı'yla entegre olduğu ölçüde siyasi ağırlığını arttıran ve Irak'tan Çin'e kadar dış politika konularında 'hırçın' değil rasyonel siyasetler geliştirebilen bir Türkiye arzusundaysanız, Beyaz Saray'daki görüşmenin kimyası, önümüzdeki dönemde son derece faydalı olacak. Bush ve Erdoğan geçen yıl bir araya geldiklerinde frekansları pek tutmamıştı.
Ne Bush'un Putin'le hissettiği sıcaklık, ne de Tony Blair'le yakaladığı ortaklık duygusundan eser vardı. Oysa aradan geçen dönemde, iki lider de siyasi vizyonlarını olgunlaştırma fırsatı buldu.
Türk Amerikan ilişkilerinde karşılıklı beklentiler (ve haliyle stres) azaldı. Müslüman dünyasında demokratikleşme, Kıbrıs'ta çözüm, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi, iki liderin de deklare ettiği ortak hedefler.
Powell arabulucu olabilir
Türkiye açısından Beyaz Saray toplantısındaki en önemli başlık, Irak değil Kıbrıs olacak. Erdoğan Mayıs'a kadar çözüm amacıyla Bush'un desteğini isterken, çözüm lobisi yapan taraf olmanın verdiği güvenle masaya oturuyor. Davos'tan gelen haberler ABD hükümetini pek keyiflendirdi.
Türkiye yalnız çözüm kararlılığı göstermekle kalmıyor, referanduma "evet" diyerek Kofi Annan ve uluslararası camiayı ikna da ediyordu. Bu durumda Erdoğan'ın Beyaz Saray görüşmesinde umduğu desteği alacağını tahmin etmek zor değil. Türkiye arzularsa ve Annan kabul ederse Bush, Colin Powell'ı Kıbrıs'ta arabulucu atamaya hazır. Ortadoğu'da demokratikleşme derseniz, ABD tarafının Türkiye'den özel bir talebi yok.
Zaten Erdoğan ve Gül'ün son dönemde uluslararası forumlarda yaptığı demokratikleşme çağrısı, Bush yönetiminin vizyonundan çok farklı değil. Amerikalılar'a göre Türkiye isterse bu konuda daha aktif davranıp Müslüman dünyasında ağırlığını arttırabilir, bu bölgelerin sınıf atlamasına, demokratikleşmesine yardım ederek tarihi bir rol üstlenebilir. İstemezse de yapmaz tabii...
----------------------------
Amerika'ya son ihracat: Eğitim
Yavuz DONAT
Enver Yücel... Giresunlu bir matematik öğretmeni... Bu hafta Washington'da bir "dershane" açıyor... Kutluyoruz... Ve bugünü "yüzünü bile görmediğimiz bu Giresunlu'ya" ayırıyoruz. Geçenlerde Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süheyl Batum aradı: - Ocak'ın son haftasında müsait misiniz? - Hayırdır hocam? - Siz böyle şeyleri seversiniz... Amerika'da bir Türk dershanesi açılıyor... Biz gidiyoruz... Siz de gelmek ister misiniz?
***
Daha sonra Ankara Sanayi Odası Başkanı Zafer Çağlayan aradı: - Bir Türk, Amerika'da eğitim konusunda yatırım yapıyor... Siz böyle şeyleri seversiniz... Haydi, birlikte gidelim.
***
"Nasıl bir yatırım... Kim yapıyor" diye araştırdık. Dediler ki "Enver Yücel yapıyor." Enver bey "Uğur Dershaneleri"nin sahibi. Bu dershane "37 yaşında." 36 şubesi var: Diyarbakır, Van, Bursa, İzmir, Denizli, Adana, Giresun, Ordu, Trabzon, Samsun......... Ve "42 bin" öğrencisi. Enver bey daha sonra "Bahçeşehir Koleji" ni kurmuş (1994). Ardından da "Bahçeşehir Üniversitesi" ni (1998). Onun dünyası eğitim.
***
Dershanecilik ABD'de "çok büyük bir sektör." Yıllık "üç milyar dolarlık" bir pazar. Amerika'da üniversite çok. "İyi üniversiteye" girmek isteyenlerin bir bölümü "kursa gidiyor."
***
"Washington Uğur Eğitim" ilk yıl 500 öğrenci kapasiteli olacak. Hocalar "ABD'den." Sadece "matematik hocaları" Türk olacak. Daha şimdiden "öğrenciler hazır... Hocalar hazır." Tek iş "düğmeye basmak." "Törenle" dershaneyi açmak.
***
Enver Yücel aradı: - Sizi açılış törenimize davet ediyoruz... Gelecek misiniz? "Maalesef" dedik: - Başka programımız var... Erzurum'da olacağız... Ama söz... Daha sonra ABD'ye gideceğiz... Göreceğiz.
***
Uğur Dershaneleri Ohio'da da bir "eğitim yatırımı" yapmış. Arora Lisesi'nde. Hazırlık kursu (Sat) açmış. Eğitim "bu Mart" başlıyor. Oraya da talep "olağanüstü" imiş.
***
Enver Yücel'e sorduk: - İlgilendiğiniz başka alanlar?.. Başka sektörler? "Benim işim eğitim" dedi: - Eğitimle yatar, eğitimle kalkarım... Eğitimden kazandığımı eğitime harcarım... Benim felsefem, herkes bildiği konuyla uğraşmalı... Ben, bildiğim işi yapıyorum.
***
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan "önemli bir devlet ziyareti için" ABD'de. Seyahate çıkmadan önce Başbakan'a sorduk: - Bir Türk, Washington'da eğitim yatırımı yapıyor... Dershane açıyor... Biliyor musunuz? Tayyip bey "evet, biliyorum" dedi: - Açılışı, ben ABD'de iken yapacaklarmış... Katılmamı istediler. - Katılacak mısınız? - Programım çok yoğun... Zamanım yok. "Bir fırsat yaratsanız" dedik: - İki program arasına sıkıştırıp, uğrasanız... Konu eğitim olunca... Destek vermelisiniz. Başbakan "doğru" dedi: - Sıkıştırmaya çalışacağım.
***
Giresunlu matematik öğretmeni Enver Yücel'i kutluyoruz. "Böyle insanları" teşvik etmek şart. Anadolu'yu gezdikçe görüyoruz, pek çok hayırsever insanımız bir "aferin"le Kars'a, Van'a, Siirt'e, Konya'ya, Erzurum'a, Kayseri'ye öyle çok, öyle güzel okullar yapmışlar ki.
----------------------------------
ZAMAN GAZETESİ
Washington Erdoğan’ı beklerken
Ali ASLAN
ABD Ankara eski büyükelçilerinden biri, Başbakan Erdoğan’ın bu haftaki Amerika ziyaretini ‘şimdiye kadarki diğer başbakan düzeyindeki ziyaretlerin çoğundan daha önemli’ olarak nitelendiriyor. Peki bu geziyi önemli kılan ne?
Onu da muvazzaf bir ABD Dışişleri yetkilisinden dinleyelim: ‘Türkiye için bir momentum yılı olacak ve tarihi hadiselerin yaşanacağı 2004’ün başında ABD ve Türkiye arasındaki ilişkileri ön plana çıkarma adına bir fırsat.’
Gerçekten de 1 Mayıs’ta Kıbrıs dahil birçok ülkenin AB’ye girmesi, NATO’nun haziranda İstanbul’da yapılacak zirvesi, G–8, ABD–AB zirveleri ve aralıktaki AB zirvesi, doğrudan ve dolaylı yansımalarıyla Türkiye’nin kaderini derinden etkileyecek hadiseler. Washington, hem bu kritik yılda Türkiye’ye özellikle AB sürecinde destek olmak, hem de ‘Avrupa’dan genişletilmiş Ortadoğu’ya kadar Türkiye’yi kuşatan bölgelerde Türk–Amerikan ilişkilerinde ortak bir vizyon oluşturmak’ istiyor.
Amerikalı kaynaklarımız, bu ziyarette 8,5 milyar dolarlık kredi konusu dahil hiçbir ‘dramatik’ gelişme ya da açıklama beklememek gerektiğini söylüyor. ‘Barış anlaşması falan imzalayacak değiliz!’ diye espri yapıyor birisi. Ziyaret, meyve toplamadan ziyade, 2003 Mart’ında yaşanan don vurma hadisesinden sonra yeni mahsul yılı ve sonrası için ortak stratejik tarlamızı yeniden tohumlama vesilesi olarak görülüyor.
ABD’nin öncelikli gündem maddeleri Türkiye’ninkilerle örtüşüyor: Kıbrıs ve Irak. Washington, ‘Kıbrıs’ta mümkün mertebe ilerleme kaydetmeyi, Irak’ta da karşılıklı anlayışımızı derinleştirmeyi’ ümit ediyor. Türkiye’nin sorunun parçası değil, çözümün parçası olması arzulanıyor.
Kıbrıs’ta bize ifade edilen Amerikan resmi tutumu şu: Tarafların Annan Planı’na uyacaklarını ve referanduma gidileceğini taahhüt etmeleri gerekiyor. Taahhüt oranında, BM Genel Sekreteri Kofi Annan müzakereleri başlatmaya razı olabilir. Türk tarafı için 1 Mayıs öncesinden daha iyi bir anlaşma tarihi olamaz. Aksi ispat edilene kadar, 1 Mayıs’a dek çözüm temelinde hareket etmeliyiz. Dikkatler Erdoğan’ın ziyaretinden dolayı Türkiye’ye yoğunlaşıyor diye, Yunan tarafına çözüm için bastırmayacağımız sanılmasın. Bu, tek yönlü bir yol değil.
Peki Amerikalılar Kıbrıs konusunda Ankara’dan duymak istediklerini duyuyor mu? Hükümetin görüşmelerin başlamasına ilişkin son beyanları ‘çok iyi’ bulundu. Bazı çevrelerden çıkan çatlak seslerin Ankara’daki genel tutumu yansıtmadığını, özellikle MGK toplantısından sonra, Erdoğan’ın Washington’a üzerinde tüm yetkili kurumların üzerinde anlaştığı bir ‘Türk görüşü’ ile geleceğini düşünüyorlar.
Bush ve Erdoğan arasındaki görüşmenin kilit noktalarından biri, Beyaz Saray’ın çözüm sürecine ne seviyede müdahil olacağı. ‘Taahhütlerin ne kadar güçlü olduğuna bakacağız. Eğer taraflar gerçekten çözüme ulaşmak istiyorsa, bizim kolaylaştırıcı rol oynayacağımız muhakkak’ diyor bir yetkili.
Gelelim Irak’ta Amerikalıların bizden ne duymak istediğine. Hükümetin Irak’a artık sırf Kuzey Irak ya da Kürtler çerçevesinde değil bir bütün olarak baktığını ifade etmiş olması ‘çok önemli’ bulunuyor. Türk tarafının Kürt otonomisi konusundaki kaygılarını gündeme getirmesini beklediklerini ve ‘istedikleri kadar detaya inerek’ görüşmeye hazır olduklarını kaydediyorlar. ‘Bizim görüşümüz Irak’ın toprak bütünlüğünden ve etnik değil coğrafi federasyondan yana. Hangi adı alırsa alsın PKK örgütünün de Irak’ı terör yatağı olarak kullanmasına son verme sözümüzü tutacağız. Fakat ne zaman yapacağımızı söyleyemeyiz.’
En hararetli konulardan biri olacak Kerkük’te ise, Amerikalı yetkililer fazla renk vermekten çekiniyor: ‘Bu, Irak’taki ilgili tüm tarafların daha uzun süreli anayasa ve federalizm sürecinde müzakere edeceği bir konu.’
Türk–Amerikan ilişkilerinin sırf Irak’a indirgenmesini doğru bulmayan Washingtonlular, ‘Çok geniş bir gündemimiz var. Ve gündemin en tepelerinde Türkiye’nin AB ile üyelik müzakerelerine başlamasının temini bulunuyor.’ diyor. Bu çerçevede, ekonomik ve siyasi reformların devamı, uygulamadaki aksaklıkların giderilmesi, insan haklarının daha da iyileştirilmesi konularını da vurgulamayı planlıyorlar. Ticari ilişkilerin iyileştirilmesini savunurken, dış yatırımların (FDI) artması için Türk kanun ve mevzuatlarında daha çok değişikliğe ihtiyaç olduğunu kaydediyorlar. Türkiye’de iş yapan Motorola gibi bazı Amerikan firmalarının hukuki sorunlarını da gündeme getirmeyi düşünüyorlar.
Tercümeden kaynaklanacak zaman kaybı da göz önünde bulundurulursa, yemek dahil bir buçuk saat sürmesi beklenen Bush–Erdoğan görüşmesinde detaylara inilmeyecek, bu konular teknik heyetlerarası müzakerelere havale edilecektir. Cumhuriyetçiler başkanlık seçimlerini ve AK Parti yerel seçimleri kazanırsa, Bush ve Erdoğan en az önümüzdeki dört–beş yıl beraber çalışacak. Dolayısıyla çarşamba günkü Beyaz Saray buluşmasında asıl önemli olan, zirvedekilerin geçen seneki duygusal yıpranmayı iyice üzerlerinden atıp kişisel sinerjiyi yakalamaları. Umarım dindarlıkları, kan uyuşmasını kolaylaştırır.
Sansürsüz.com
Yayın Tarihi :
26 Ocak 2004 Pazartesi 11:47:48