21
Mayıs
2024
Salı
ANASAYFA

Gül Powell'ı savundu

Dışişleri Bakanı Gül, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel’ın “Türkiye bir İslâm Cumhuriyeti’dir” sözlerinin doğru olmağını açıkladı. NATO’nun 7 yeni ülkeye doğru genişlemesi münasebetiyle düzenlenen törene katıldıktan sonra basına açıklamalar yapan Abdullah Gül, Türkiye ile İslâm’ın yan yana getirilmesinden niçin rahatsızlık duyulduğu ve alınganlık gösterildiğini anlamakta güçlük çektiğini söyledi.

Türkiye’de tenkit ve tepkilere yol açan ve Powel’ın bir Alman televizyonunda sarf ettiği iddia edilen sözleri Abdullah Gül’ün Brüksel’de düzenlediği basın toplantısında gündeme getirildi. Powel, Türkiye’yi İran’a benzetircesine bir İslâm Cumhuriyeti diye mi tanımlamak istemişti? Gül, Amerikalı meslektaşını savunmakla kalmadı, gazetecileri bir karşı soruyla yanıtladı: 'Türkiye ile İslâm’ın yan yana getirilmesi niçin rahatsızlık yaratıyor?' Abdullah Gül şöyle konuştu:

"Konuştuk bunları ama Türkiye İslâm Cumhuriyeti'dir demedi ki. Türkiye Müslüman bir ülke. Müslüman bir ülkenin içerisinde bir İslâm demokrasisi, Müslüman demokrasisi denirken, nüfusu Müslüman olan bir ülkenin demokrasiyi gerçekleştirdiği söyleniyor. Buradaki alınmayı da anlamıyorum. Türkiye ile Müslümanlık veya İslâm yan yana gelince niye insanlar rahatsız olur. Bunu anlamakta da zorluk çekiyorum doğrusu. Bu bir gerçek değil mi? Bunlar çok zorlama şeyler, herhalde bunu hiç yapmayacak kişi Amerikalıdır önce. Böyle bir şey söylemedi ki."

NATO’ya yeni üyelerin katılması münasebetiyle düzenlenen törenin konsey toplantısı bölümünde ve yemekli çalışmada gündeme gelen günümüzün önemli konularından biri de Washington’un genişletilmiş veya büyük Orta Doğu diye adlandırılan tasarısıydı.. Dışişleri Bakanı Gül, bu konudaki konuşma ve temaslarında üzerinde önemle durduğu noktayı şöyle vurguladı.

"Bu konunun önemli olduğunu Türkiye olarak biz bu konularda çok daha önce inisiyatif alıp, bu projelerin aslında Müslümanlar tarafından gerçekleştirilebileceğini söyledim. Ama, bunun doğru anlaşılması gerektiğini , özellikle bölgede yaptığımız temaslarda büyük bir tedirginliğin olduğunu da anlattım. Bu konuların bölge liderleri ve bölge aydınlarıyla paylaşılarak, onların sahiplenmesiyle gerçekleştirilmesinin doğru olacağını ve ayrıca, burada bir başarının Arap-İsrail sorununun çözümüne de bağlı olduğunu uzun uzun bunları anlattım. Irakla ilgili gündem vardı. Bu görüşlerimizi dile getirdim."

İslâm dini, Orta Doğu bağlamında, Türkiye’yi de yakından ilgilendiren uluslar arası bir mesele de terörle mücadele idi. Başbakan Erdoğan da Avrupa Birliği’nin son Brüksel zirve toplantısında üzerine vurgu yapmıştı. Dışişleri bakanı da aynı doğrultuda konuştuğunu söyledi. Rusya ile yapılan toplantıda ayrıca, ittifakın genişlemesinden Kremlin’in kuşku ve endişe duymasının da yersiz olduğuna dikkat çektiğini ifade etti:

"ama terörizm ile mücadele ederken, teröre sebep olan veya terörün kaynaklandığı, terörün istismar ettiği bir çok konular var, bu konuların da dikkatli bir biçimde incelenmesi gerektiği ve özellikle bazı sorunların çözülmesinin/ terörizmin önünü keseceğini, teröristlerin bunları istismar edemeyeceğini anlatma imkânı oldu. Son olarak Rusya-NATO Platformunda Rusya ile ilişkilerin bugünkü noktada olmasından duyduğumuz memnuniyeti anlattık ve NATO’nun genişlemesinin Rusya’ya karşı bir olay olmadığını bir kez daha anlatma imkânı oldu. İttifakın genişlemesi, büyümesi NATO’nun daha güçlenmesi bugün gerçekleşmiş oldu. Bu da tarihi bir olaydı. Türkiye başındanberi NATO’nun genişlemesini desteklemektedir. Bundan sonra da “açık kapı” politikasının devam etmesi gerektiğini söylemektedir. Balkanlar’daki diğer ülkelerin de NATO’ya üye olma teşebbüslerini desteklemektedir."

Kıbrıs Gül’ün Brüksel’deki temas ve konuşmaların odaklandığı bir başka konu oldu. Basın toplantısında Gül’e Türk kamuoyunun duyarlı davrandığı hususlar üzerine sorular yöneltildi. İstisnalardan taviz mi verildi? Rum tarafı referandumda hayır derse Türkiye ve Kıbrıslı Türkler üzerindeki yansıması ne olacak? Rauf Denktaş’ın karşı kampanya izlemesi rahatsızlık yaratır mı? Gül bu soruları da şu şekilde yanıtladı.

"Plândaki istisnalar, Anan’ın 3.Plânındaki gibi değildir. İsviçre’de yaptığımız görüşmelerde onların da nitelikleri tamamen değişmiştir. Önemlerini muhafaza etmemektedirler. Eğer Rum tarafı hayır der, Türk tarafı evet derse ondan sonra ne yapabilir ki? Tabii o zaman Türk tarafı bütün Dünya’da hak ve hukukunu korumak için çok meşru bir zemin elde etmiş olur. Zaten Kıbrıs AB’nin bir şart değildi ama bir realite olarak bunun siyasi etkisi konuşuluyordu. Dolayısıyla böyle bir problem Türkiye’nin önünde kalmamıştır. Ne çıkarsa çıksın. Nasıl bir cevap verirlerse versin, saygı göstereceğiz. Bu saatten sonra Türkiye’nin yapacağı hiçbir şey yoktur. Hayır derlerse elbette AB’ne gireceklerdir. Ama Türkiye’nin önünü engellemek mümkün değildir. Mümkün olan her şey alınmıştır. Mümkün olan her şey yapılmıştır. Biz bir tehlike görmüyoruz. Her şey bir şeye evet diyecek değil. Elbette açık toplumlarda tenkit eden de olacaktır, savunan da olacaktır. Benim gönlümden geçen bağımsız KKTC’nin tanınması ve BM üye olmasıdır. Bunun gerçekleşmeyeceği görülmüştür. Bu ikinci en iyidir. Mümkün olan en iyi ilk budur. Bugünkü statükoyu devam ettirmek mi daha iyidir, çıkarınadır Kıbrıs Türkleri ile Türkiye’nin, yoksa buna evet mi demek daha çıkarınadır aklıselim sahibi olan herkes artıları, eksileri koyacak ve ona göre karar verecektir. Sayın Denktaş da öyle yapacaktır."

İsviçre’de eleştirilerin odak noktalarından biri de Avrupa Birliği’nin Verheugen tarafından temsil edilmesiydi. Dışişleri Bakanı Gül’e göre genişleme yetkilisinin gelmesi söylenenlerin tam tersine yararlı oldu:

"Verheugen’ü İsviçre’ye ben davet ettim. Bizden izin aldı. Biz de şimdi gelme başbakanlar gelince gelirsin dedik. Oraya geldiği de iyi oldu. AB meseleleri ile ilgili konuları ikili görüştük. Ama bir müzakereci hüviyeti yoktu. Bu anlaşma ile Türkçe resmî dil olarak başlayacak hemen. 5 yıl içinde diye yazmışlar. Bunu kiminle konuşacağım? Çağırdık, niye 5 yıl. O zaman oturduk, onlar için teknik imkânlar tamamlanınca ama onun dışında teknik imkânların elverdiği konularda Türkçe hemen başlasın dedik. O cümle değiştirildi. Eğer orada bir imza töreni olsaydı, o da imzalayacaktı. AB adına bütün bunları."

NATO üyesi ülkelerin dışişleri bakanları İstanbul zirvesi öncesinde son toplantılarını dün Brüksel’de yapmış oldular. Gündemi belirlediler. Hazırlıkları gözden geçirdiler. 26 üyesiyle genişlemiş büyük NATO’nun liderler düzeyindeki ilk zirve toplantısını Haziran ayı sonunda kültürleri buluşturan bir noktada yapması ve hem de Avrupa Birliği’nin tam tarihi bir karar almaya hazırlandığı sırada gerçekleştirmesi Türkiye açısından elbette büyük önem taşıyor. Dışişleri Bakanı Gül de zaten duyduğu heyecan ve memnuniyeti dışa vurmaktan kaçınmıyor.
sansursuz.com
Yayın Tarihi : 3 Nisan 2004 Cumartesi 22:36:44


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?