18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

’Haberden önce borsayı arayan gazeteciler’

Avrupa Birliği’nin 17 Aralık Brüksel zirvesini izleyen ve aralarında sigara devi Marlboro’nun desteğiyle "görev yapan" Türk gazetecilerden bazılarının, çalıştıkları basın kuruluşlarına haber vermeden önce İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nı arayıp-aramadıkları gündeme geldi. Konuyu Sabah gazetesi yazarlarından Umur Talu köşesinde ele aldı.

Talu’nun yazısını alıntılayarak aktarıyoruz:

Umur Talu-BRÜKSEL

Not etmek

Birinci not, beş insanın canına mal olan bir olayın not edilmesine dair. Türkiye, ABD işgali altındaki bir ülkeye vatandaşlarını yollarken ne tür güvenceler alıyor? Çoğu kamyon şoförü, 60’tan fazla vatandaşının katledilmesi üstüne, beş "özel harekat" mensubunun da yaylım ateşte öldürülmesinin ardından bu soru "devlet" meselesidir.
Bir yandan, "savunmasız" insanların ticaret adına korumasız bırakılması, rasgele yollanan "savunma görevlileri"nin cehennemde savunmasız kılınması açısından...
Diğer yandan, oradaki işgal gücünün ve elinin altındaki Iraklı kuvvetlerin kayıtsızlığı, hatta...


Anlaşılıyor ki, hükümet değilse bile, Genelkurmay Başkanı’nın ağzından değilse bile...
1. Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon’un ağzından gelen açıklama ciddi bir kuşkuyu içeriyor: Öncelikle, "olayın dost ve müttefik bildiğimiz ve öyle tanımladığımız bir ülkenin kontrolü altında bulunan bir yerde cereyan etmiş olması" sözüyle, ABD "sorumlu" tutuluyor.
Belki doğrudan, açıkça olayın "şüpheli failleri"nden biri olarak değil ama kayıtsızlık, ilgisizlik, sorumsuzluk bakımından.
Hafızasında "çuval olayı" bulunan Silahlı Kuvvetler’de, Orgeneral
Tolon’un "Musul’da beş şehit" için "not ettik" demesi, defterin kabarmaya başladığını gösteriyor.
"Bildiğimiz... tanımladığımız" gibi ifadeler, kuşkunun, hayal kırıklığının boyutunun...
"Kontrolü altında" ifadesi ise, "işgalci" diyememe, ama öyle demeye getirmenin göstergesi.
Kuzey Irak Kürtlerini, özellikle ABD’nin müttefiki Barzani’yi işaret eden, "besle kargayı oysun gözünü" tepkisiyle birlikte.
Ancak bir de şu not edilmeli: Olaya bir "terör, suç, cinayet" zaviyesinden genellemeyle bakılmasının dışında, hükümetin tavrı nedir? Gözyaşı, üzülmek, lanetlemek, takipçisi olmak... tamam.
Ama, Orgeneral Tolon’un bakışıyla aynı mıdır yoksa ABD’yi daha da üzmemek için derinden farklı mıdır?


İkinci "not" vakası, bir başka kuşkuya dair.
Dün Yeni Şafak’ta Taha Kıvanç değinmişti: Brüksel’deki AB müzakerelerinin gelgitleri arasında, "burada" birilerinin, oradan anında elde ettikleri haberlerle "Borsa operasyonları"na giriştikleri kuşkusu yaygındı.
Bir "not" da ben ileteyim: Aynı minvalde bir kuşku da, müzakerelere bizzat yakın bazı şahsiyetlerin, gidişatın dalgalanmaları arasında, bazen haber vermek, bazen diplomasi yürütmek için kullandıkları cep telefonlarını, iki arada bir derede "kendi çıkarları" için de kullanıp kullanmadıkları.
Yani, "müzakerenin çöktüğü"ne dair, kendilerinin de kaynağı oldukları haberlerle Borsa düşüp dolar çıkarken de... Hemen ardından, bu kez "sorunun çözüldüğü" bilgisiyle Borsa henüz yükselmeden ve mutlu haberlerle yükselirken de oradan yetişip yetişmedikleri.
"Objektif haberler"in aynı zamanda manipülasyon elçisi gibi çalışıp çalışmadıkları.
Ben de oralardaydım ama vallahi bilmiyorum! Başbakan, Brüksel’deki nihai basın toplantısında "gümbürtü Borsa’dan geldi" dediği sırada, kim neden çok sevinçliydi, ayırt etmek mümkün değildi ki!
"Tarihi bir olay"a tanık olduğunu düşünen herkes, "talihli olaylar"ın farkında olamıyor tabii! Zaten kanıtlamak zor, zaten suç sayılmıyor.
Ama çok çirkin, çok ayıp ve yamyamlık demek kafi olur mu?
KENTHABER
Yayın Tarihi : 22 Aralık 2004 Çarşamba 00:58:45
Güncelleme :22 Aralık 2004 Çarşamba 11:05:36


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?