19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Hoş geldik de bakalım hoş bulduk mu?

Avrupa Komisyonu’nun İlerleme Raporunda Türkiye’nin üyelik müzakerelerine başlanmasını tavsiye etmesiyle ilgili haber tüm dünya basınında ayrıntılı olarak yeraldı ve kararın yankıları hala gündemin ilk sıralarında. Dünya basınının Brüksel’deki temsilcileri Türkiye raporunun ve Komisyon tavsiyesinin açıklanması sürecini nasıl talip etti, kamuoyuna aktardı? BBC Türkçe Servisi’nden Murat Nişancıoğlu süreci "Hoşgeldik de Bakalım Hoşbulduk mu?" başlıklı bir yazıda anlattı:

Murat Nişancıoğlu
BBC Türkçe Servisi, Brüksel


Brüksel’de Türkiye raporunun ve Komisyon tavsiyesinin açıklanması öncesindeki günlerde gazeteci ordusu arasında, özellikle de Türkiyeli gazetecilerde gergin bir bekleyiş hakimdi.

İlerleme Raporu, Avrupa Parlamentosu’nda Verheugen ve Prodi tarafından açıklandı

Bu gerginliği, sonuca ilişkin merakla karıştırmayın. Gerginlik asıl olarak raporun değişik bölümlerinin basına ne zaman sızacağından ve bunlara nasıl ulaşılacağından kaynaklanıyordu.

Yıllardır Brüksel’de çalışan gedikli muhabirler Avrupa Birliği bürokrasisi içindeki bağlantılarının peşinde koşarken, benim gibi, yerleşik olmayan, Brüksel’in işleyişine yabancı gazeteciler de deneyimli meslektaşlarının kuyruğundan ayrılmıyordu.

Giderek sabırsızlanan bazıları, Komisyon’un günlük basın brifinglerinde Günter Verheugen’in sözcüsünün ağzını aramayı bile deniyordu.

“Raporun taslaklarını diğer komisyon üyelerine ve yetkililere ne zaman göndereceksiniz?”

Sözcü Jan Christoph Filori istifini hiç bozmadan yanıtlıyordu, “Avrupa Komisyonu içindeki gizli bağlantını aramaya başlamak için benden tarih beklemiyorsun herhalde.”

Ben geçtiğimiz hafta sonu Brüksel’e varmadan önce Türkiye’nin gelecekteki üyeliğinin Avrupa Birliği’ni nasıl etkileyebileceği hakkındaki rapor basına sızmıştı bile.

Geldiğim günün akşamı ise, Türkiyeli bir meslektaşım 150 küsur sayfalık İlerleme Raporu taslağını kucağıma bırakıverdi. “Birkaç saat önce elime ulaştı. Haberini gazeteye geçtim bile.” Hemen davrandım. “Bir kopya fotokopisini yapıp getireyim” diyerek harekete geçerken arkadaşım hemen yolumu kesti. “Yok, kusura bakma. Raporu bana sızdıran kişiye söz verdim, başkalarına kopyalamayacağım diye. İstediğin kadar okuyabilirsin, inceleyebilirsin, not alabilirsin, ama fotokopisini çekmek yasak.”

Brüksel’deki gazetecilerle, Avrupa Birliği içindeki bağlantıları arasında böyle, ilk başta insana garip gelebilen bir güven ilişkisi var. “Adam nasılsa raporu sızdırmış, bir kopya daha yapılsa ne olur ki” diye düşünebilir insan. Ama, gazetecilerle kaynakları arasındaki bağlantının sürebilmesi için verilen sözlere bağlı kalmak ve kaynağınızın kimliğini korumak son derece önemli.

Hemen gözüme çarpıyor, 150 küsur sayfalık raporun her sayfasının altında belgeyi sızdıran kişinin kullandığı faksın numarası var. Birer birer bu numaraları karalamak için harcayacak saatlerimiz de yok.


Raporun açıklanması öncesinde Sözcü Filori ser verip sır vermedi

Ben geceyi arkadaşımın oturma odasındaki koltukta geçirmeye hazırlanırken telefon çalıyor. Brüksel’in bir başka gediklisi, “İlerleme raporu elimde. Bir kopyasını ister misiniz?” diye soruyor. “Tamam hemen geliyoruz” diyoruz. Sonunda arkadaşım kaynağına verdiği sözü tutmuş oluyor, ben de peşinde olduğum belgeye ulaşıyorum.

Hemen göz atıyorum. Her sayfanın altındaki faks numarası karalanmış.

Pazartesi sabahı Avrupa Parlamentosu’ndaki basın merkezinde hummalı bir faaliyet var. Avrupa Komisyonu’nun 1 Kasım’da işbaşına gelecek yeni üyelerinin Avrupa milletvekilleri tarafından sorgulanması sürüyor. Öğleden sonra da genişlemeden sorumlu yeni üye, Finlandiyalı Olli Rehn ter dökecek. Ama birçok gazeteci asıl olarak Türkiye hakkında çıkacak karara kilitlenmiş durumda.

“İlerleme raporu sızmış haberiniz var mı?”, “Ohoo, o herkeste var. Strateji belgesi çıktı mı sen ondan haber ver.” Herkes telefonlarının başında bağlantılarını yokluyor, yeni belgelere ulaşmaya çalışıyor.

İlerleme raporunu bana gösteren arkadaşımın kaynaklarına güveni tam. Bir şey çıkarsa kendisine haber vereceklerini biliyor. Rahat rahat işine bakıyor. Benim aklım ise raporlarda. İkide bir gidip soruyorum. “Yeni birşey var mı?”

Benim arkadaş sonunda dayanamadı işi alaya almaya başladı. O da arada bir yanıma geliyor, sesini iyice alçaltıp “Yeni birşey ele geçirdim” diye fısıldıyor ve ceketinin arasından bir tomar kağıt gösteriyor. Ben oltayı yutup, “Aman!” diye fırlayınca bu sefer kahkahalara boğuluyor. Beni bir kez daha kandırmanın keyfiyle masasına dönüyor.

Elinden kurtulmak için kantine gitmeye karar verdim. Yolda bu kez BBC’den bir meslektaş karşıma çıktı.

“Strateji belgesi elimde. Gel sana da bir kopya yapalım.” Az sonra, ceketimin iç cebinde strateji belgesi, bu kez ben arkadaşımın başına dikiliyorum. “Size isterseniz bir strateji verelim.”

Aklınca benle dalga mı geçiyorsun gibi bir ifadeyle bakıp yine kahkahalara boğuluyor. Ceketimin içinden kağıtların ucunu gösterince bu kez telaşlı bakışlarla, “Sus, öyle ortalıkta herkese gösterme” diye beni hemen kenara çekiyor.


Hoşgeldik ama bakalım hoşbulduk diyecek miyiz?

Biz, aday ülkelerin bundan sonra ne tür bir müzakere süreciyle karşılaşacağını anlatan strateji belgesini incelerken, parlamentonun bir toplantı salonunda da, genişlemeden sorumlu komisyon üyeliğini Verheugen’den devralacak Olli Rehn’in parlamenterler tarafından sorgulaması başlıyor.

Oturumun başlangıcında bir açılış konuşması yapan, Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu başkanı Elmar Brok kızgın. “Bu komisyon da eleğe döndü artık. Bu komediye bir son vermek lazım.” diyor. “Belgelerin üzerine gizli damgası yapıştırıyoruz. Gizliyse buna uymak zorundayız. Ama belgeler yayınlanır yayınlanmaz sızdırılmaya başlanıyor. Bu raporlar parlamenterlere dağıtılmış değil. Bende yok ama herşey gazetecilerin elinde. Sonunda gidip bir gazeteciden isteyip fotokopiledim. İsteyen varsa gelip benden alsın.”

Elmar Brok’un uyarılarına rağmen, belgelerin sızması ertesi gün de devam etti.

Büyük kararın açıklanacağı Çarşamba günü, sabahın erken saatlerinde Avrupa Parlamentosu’na gittiğimizde, artık sonucu biliyoruz: Türkiye Kopenhag kriterlerini yeterince yerine getirdiği için üyelik müzakerelerine başlayabilir.

Yoğun bir çalışma temposuna girerken, uzun zamandır görmediğim Yunanlı bir gazeteci dostumla karşılaşıyorum. “Oo, hoşgeldin, gel bir kahve içelim.” “Başım kalabalık belki sonra” diye geçiştiriyorum.

Ne yazık ki o günün koşuşturması içinde buluşma fırsatı bulamıyoruz. Akşamın geç bir saatinde artık herkes yavaş yavaş basın merkezinden ayrılırken, Yunanlı gazeteci arkadaşım veda etmek için yanıma geliyor ve elimi sıkarken, “hoşçakal” yerine “hoşgeldin” diyor.

Arkasından bakarken düşünüyorum “Hoşgeldik de bakalım hoşbulduk diyebilecek miyiz?”
BBC TÜRÇE SERVİSİ
Yayın Tarihi : 10 Ekim 2004 Pazar 14:11:23
Güncelleme :10 Ekim 2004 Pazar 15:24:36


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?