18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Mumcu, Amerika’nın Sesi’ne konuştu

Isparta milletvekili Erkan Mumcu, dün hem Kültür ve Turizm Bakanlığı görevinden, hem de Adalet ve Kalkınma Partisi’nden istifa etti. Mumcu, akşam saatlerinde kabineden istifasını Başbakan Vekili Abdullah Gül’e, partiden istifasını da Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na gönderdi. Mumcu’nun istifasıyla AKP, Anayasa’yı değiştirecek çoğunluk olan 367’nin altına düştü. Mumcu’nun istifası sonrasında AKP’nin milletvekili sayısı 366 oldu. Meclis’te CHP 171, Doğru Yol Partisi 5, Bağımsızlar da 7 sandalyeye sahip. Bir milletvekillği de boş bulunuyor.

İstifasını “Çıkış noktam Türkiye’nin önüne yeni seçenekler oluşturmak” diyerek açıklayan Mumcu, sürpriz kararının ardından arkdaşımız Fuat Kozluklu’nun sorularını yanıtladı. Mumcu’ya sorularımız ve verdiği yanıtlar şöyle:

VOA: Zor alınmış bir karar mı istifanız?

MUMCU: “Hiç şüphesiz zor alınmış bir karardı. Uzun zamandan beri süregelen görüş ayrılıkları vardı. Görüş ayrılıklarının olması doğaldır bir hükümet yapısı içinde. Bunların müzakere edilip tartışılması ve doğrudan yana bir tavır alınması gerekir. Bu tavrı almak durumunda olan da hiç şüphesiz Sayın Başbakan’dır. Çünkü sorumluluk taşıyan da O’dur. Ancak bu görüş ayrılıkları öyle bir yoğun noktaya vardı ki, özellikle ülkenin geleceğini ilgilendiren stratejik konulardaki tercihlere katılmadığım halde imza atmam, sorumluluğunu üstlenmem beklenemezdi. Ve iletişimini kurmaya çalıştığım konuları anlatamadığımı ve artık bu yöndeki girişimlerimin biraz anlaşılma, anlama gayretiyle değil de tahammülle karşılanmaya başlandığını gördükten sonra yapılabilecek bir şey kalmamıştı.”

VOA: Stratejik konularda dediniz. Burdan neyi kastediyorsunuz?

MUMCU: “Yani dış politikadan ekonomiye, ülkenin iç barışından birey hak ve hürriyetlerine kadar pek çok konuda; özellikle sorun haline gelen konuların nasıl yönetileceği, nasıl çözüme kavuşturulacağı konusunda yöntem yaklaşımları her şeyden önce bizi ayıran şeydir. Bu tabi farklı siyasi birikimlerden geliyor olmamızın ya da birikimlere sahip olmamızın getirdiği bir sonuç olabilir. Ancak işin özü şudur; eğer içerde söyleyerek etkili olamıyorsanız dolayısıyla çözüme bir katkıda bulunamıyorsanız bunu çıkar dışarda söylersiniz. Dışarda söyledikleriniz kamuoyunun kritiğine açıktır. Kamuoyu bunları değerlendirir. Haklılığına veya haksızlığına karar verir. Eğer kamuoyu haklılığına karar veriyorsa bu, kamuoyunun benimsediği bir görüş olarak bir yaptırım gücüne sahiptir ve dolayısıyla Türkiye için doğrular tercih edilmiş olur. Ancak hem içerde konuşup hem dışarda konuşmak ahlaki bir tutum değildir. Ben bunu yapamayacağım için ve içerde konuştuklarım da artık sonuç alınabilir durumda olmadığı için, bu imkan kalmadığı için bir siyasetçi olarak sorumluluğumun gereğini yapmaya karar verdim.”

VOA: Türk siyasi yaşamında hayli genç isimler arasında yeralıyorsunuz ve Anavatan Partisi’ndeki (ANAP) göreviniz sırasında da yaptığınız çıkışlarla dönemin konjoktörüne pek alışık olunmadık sözlerinizle dikkat çektiniz. Şimdi bu son sözleriniz arasında stratejik ve iç barış gibi iki önemli vurguda bulundunuz biraz önce... Sizce Türkiye böylesine tek parti iktidarını uzun yıllardır ilk kez yaşarken, AB ile bütünleşme sürecinde kimilerine göre çok büyük bir zafer elde etmişken sizin ayrılışınız ve öne sürdüğünüz gerekçeler kamuoyunda gerçekten zemin bulabilir mi? Bu konuda bir kaygınız ya da bir yoklamanız var mı?

MUMCU: “Kamuoyunda karşılık bulur ya da bulmaz. Ben bulacağı kanaatindeyim. Çünkü ben sağduyunun sesini seslendirdiğimi düşünüyorum. Sağduyulu ve çözüm olabilecek öneriler getirdiğimi düşünüyorum. Ee bulmazsa da zaten bunun böyle olmadığı anlaşılır. Önemli olan bu iletişimin kapalı kapılar ardında kurulan bir iletişim olmaktan çıkıp toplumun da izleyebildiği, dolayısıyla kendi değer yargılarıyla katıldığı veya karşı çıktığı bir sürecin konusu olmasıdır. Benim yapmaya çalıştığım şey bu...”

VOA: İç barış tehlikeli bir düzeyde mi şu anda. Tehlikeli bir gelişmede mi?

MUMCU: “Şimdi bakınız; Türkiye’de üniversite öğrencilerinin başörtüsü sorunu kim ne derse desin kamuoyu vicdanını yaralayan bir sorun. Ve çözümü bekleyen bir sorundur. Ben Türkiye’nin çözüm bekleyen sorunları konusunda ve çözme gayreti konusunda hükümeti eleştirmiyorum. Yani çözmek arzusu konusunda hükümeti eleştirmiyorum. Ancak bunun nasıl yapılacağı konusunda, doğru yöntemin ne olduğu konusundaki yaklaşımlarımızın farklı olduğunu açıklıkla ifade etmek istiyorum. Onun dışında zamanın maliyeti dediğimiz bir kavram var; zaman, gelişen şartlar size her zaman aynı fırsatları getirmez. Ülkenin önüne her zaman aynı fırsatları getirmez. Bu fırsatların doğru değerlendirilmesi gerekir. Önce fırsatın fırsat olarak görülmesi, anlaşılması ve yönetilebilir kılınması gerekir. Eee bütün bunlar bir siyasi kültür sorunudur. Bir vizyon sorunudur. Ben kendi vizyonumdan görebildiklerimi ülke yararına çözüm olabilecek önerilere dönüştürerek aktarmaya çalıştım. Bunları aslında tek tek konuşmak sayıp dökmek de mümkün. Ama ben bi taraftan da ülkenin istikrarına son derece büyük önem veriyorum. Sonuç itibarıyle polemik yaratmak değil benim amacım. Bu konular Türkiye’nin gündemine geldikçe bu konulara ilişkin görüşlerimi, önerilerimi kamuoyuyla paylaşacağım. Kamuoyu bunlara hak verecek ya da vermeyecek. Bunları hep birlikte göreceğiz.”

VOA TÜRKÇE
Yayın Tarihi : 16 Şubat 2005 Çarşamba 14:35:08
Güncelleme :16 Şubat 2005 Çarşamba 14:39:47


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?