24
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Özal, Öcalan’ı siyasete çağırmış

2 Mart 1994’te TBMM’de yaşananlar, belleklere sivil bir polisin başına bastırarak arabaya soktuğu Orhan Doğan fotoğrafıyla kazındı. O fotoğrafın çekilmesinin ardından 10 yıla yakın bir süre, hatta cezaevinden çıktıktan sonra da suskun kalan Orhan Doğan, ilk kez konuştu, düşüncelerini Hürriyet gazetesi yazarlarından Faruk Bildirici’ye anlattı.

Alıntılayarak aktarıyoruz:

Faruk BİLDİRİCİ / Hürriyet

İşte eski DEP milletvekili Orhan Doğan ile yaptığımız söyleşi ve sorunlara çarpıcı yaklaşımı:

Türkiye, cezaevinden daha farklı mı görünüyordu?

- Farklı bir hayat bulduk dışarda. Türkiye’de siyaset 10 yıl önce -ve tabii Kürtler için de- bu kadar kirlenmemişti. Biz çatışma döneminde içeri girdik. Dolayısıyla o dönemin koşulları ile Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecindeki koşulları arasındaki farkı zaten gözlemleyebiliyorduk. Bizim için sürpriz yoktu. Ancak demokratik Kürt siyasetinde bir tıkanma vardı.

Sadece tıkanma mı, kirlenme de var mıydı?

- Belki kirlenmeden çok, karşıtına benzeyen bir siyaset etme tarzı vardı. Kürtler, özgün bir siyasal organizasyona SHP’nin 1989’da Paris Kürt Konferansı’na giden Kürt milletvekillerini ihracıyla yöneldiler. Eğer o ihraçlar olmasaydı, Kürtlerin HEP’ten bugüne kadar gelen farklı örgütlenme arayışı belki hiç olmayacaktı. Sistem dışlamıştı. Adına düşük yoğunluklu çatışma da dense, savaş da dense o kirlendikçe, o zeminde siyaset yapan siyasal kurumlar da bundan etkilendiler.

PKK’YI İNDİREMEDİK

PKK’nın bu tıkanmada rolü yok mu peki?

- Bu tıkanmanın nedeni PKK’nın varlığı değil bence. Kürtler demokratik alanda çok başarılı siyaset yapabilselerdi belki de PKK’nın dağdan indirilip siyasal yaşama entegre edilmesi mümkün olabilirdi. Demokratik siyasi hareket bir kanal açabilmeliydi.

Bu tıkanma, PKK’daki çözülme ve dönüşümle aynı döneme mi rastladı?

- Bakın PKK’de de bir kırılma yaşandı. PKK bu kırılmayı yeni bir arayışla gidermeye çalıştı. Ne yaptı? Kadek’e dönüştü. Kadek değişimi okuyamadığı için de Kongra-Gel’e dönüştü. Kongra-Gel yapılanması PKK’nin kendi geçmişine yönelik özeleştirisidir.

Özeleştiri derken terör yöntemlerine ilişkin bir özeleştiri mi?

- O yöntemlerin benimsenmesinden tutun da iç yapılanmalarında demokratik bir tarzın oluşturulmasına kadar her hatanın gözden geçirilmesidir. Abdullah Öcalan, Roma’da bir TV konuşmasında ‘Tarihte bana bir örnek gösterin ki, kendi örgütüne yenilmiş bir lider olsun benim dışımda’ demişti. Çünkü onun öngördüğü PKK, o dönemin PKK’si değildi.

BEKAA’YA NEDEN GİTTİK

Silahlı mücadeleyi de bırakmış bir parti miydi öngördüğü?

- Evet, silahlı mücadeleyi bırakmış, kendi içinde demokratik işleyen bir organizasyon öngörüyordu. Hiç unutmuyorum, 1993’te Özal’ın isteği üzerine Bekaa’ya gitmiştik. O zaman PKK ateşkes ilan etmişti. Özal, ben, Mahmut Alınak ve Selim Sadak ile yaptığımız görüşmede aynen şunu söylemişti: ‘Çocuklar gidin ona söyleyin, ateşkesi uzatsın...’

‘Ona’ mı dedi?

- Evet evet ‘ona’ dedi. ‘Ateşkesi uzatsın ki ben ikna edemediğim generalleri de ikna etme şansı bulabileyim. Dağdan gençlerimizi indirecek bir formül üzerinde uzlaşabiliriz. Dağda ne yapıyor o adam? Gelsin Ankara’da siyaset yapsın’ dedi. Daha ileri bir şey söyledi: ‘Gelsin seçimlere girsin, arkasında halk varsa, bakan da milletvekili de olsun. Artık Türkiye bu savaşı taşıyamıyor. Size de büyük bir rol düşüyor.’

GAZETECİLER DE İLETMİŞ

Gidip aynen söylediniz mi bu sözleri?

- Biz gittik, tabii bu mesaj birkaç gazeteci üzerinden de iletilmiş. Belki inanmayacaksınız ama İmralı sürecinde ortaya koyduğu, cumhuriyetin demokratikleştirilmesi, bağımsız devlet hedefinden vazgeçilmesi, silahlı mücadele ve şiddetin reddedilmesi tavrını 1993’te bize aynen anlattı. Türkiye’nin bütünlüğü vurgusuna, Kemalizm çözümlemesine hayret etmiştim.

Ama silahlı gücü 1993’ten sonra da devam etmişti.

- Evet ama Öcalan’ın Roma’da anlattığı ‘örgütüne yenilen lider olma’ derken kastı buydu. Devlet içinde nasıl değişime direnen statükocu bir anlayış varsa bu PKK içinde de vardı. ‘Yenildim’ sözündeki vurgu, işte örgüt içindeki o statükoydu.

ÖRGÜTTE ETKİSİ SÜRÜYOR

Silahlı gücü sürdüğüne göre örgüt içinde etkili olamıyor.

- Etkili. Etkili olmasaydı, silahlı militanları ülke sınırları dışına çekebilir miydi? Bizler de dahil olmak üzere bölgeden seçilen bütün milletvekilleri, bölgedeki bütün Kürt aydınları ‘Dağdan inin’ dese bir tek silahlı militanı Türkiye sınırına çekemezdi.

Şimdi durum nedir?

- Kongra-Gel, son basın açıklamalarında Türkiye’nin toprak bütünlüğünü kabul ettiklerini, demokratik özgür yurttaş çerçevesi içinde çözümün mümkün olduğunu, açılım olması halinde silahlı güçlerin silahlarından arındırılıp demokratik siyasi hayata katılımlarının güçlü bir beklenti olduğunu vurguluyor. Dolayısıyla PKK ya da Kongra-Gel içerisinden bir HAMAS çıkmaz. Ama son altı ayda El Kaide bağlantılı dinsel bir örgütlenmenin yavaş yavaş bölgede başladığını gözlemliyoruz.

DAĞDAN İNENLER TÜRKİYE’Yİ BİZDEN DAHA ÇOK SAVUNUYOR

Hareket illa karşıdan mı gelmeli? Kendileri silah bırakamaz mı?

- Bakın bundan beş altı yıl önce PKK, Avrupa’dan da dağ kadrosundan da iki grup gönderdi. Bu barışçıl bir girişimdi. ‘Siz Türkiye’de siyasetin önünü açarsanız, biz dağda silahlı güç bırakmayız’ mesajını içeriyordu. Bakın onlardan üç kişi tahliye oldu. Geçen gün kendileriyle görüştüm. Türkiye’yi bizden çok savunuyorlar. Ama onların çoğu hala cezaevinde. Artık birbirini sınamaya devam etmek yerine güven ilişkisi kurmak gerek.

Devletin ya da AKP’nin yaklaşımıyla sorayım; ‘Devlet, bir terör örgütüyle nasıl güven ilişkisi kuracak?’

- AKP ve devleti birbirinden ayırıyorum. AKP, Kürt sorununu çözümsüz bırakarak orduyla Kürtleri karşı karşıya getirmiş oluyor. Bu bilinçli yapılmıyorsa bu anlayışın hemen değişmesi lazım. Çünkü bu politikalar sorunu çözmüyor. AKP önce yeni bir sayfa açtığını deklare etmeli.

Peki sizler yeni bir sayfa açtınız mı?

- Biz Batman’da şehit ailesine ziyarete gittik. Yine gideriz. İkisine de gittik. Biz yine gitmeye çalışıyoruz. Önümüz açılsın, sivil toplum kuruluşları bize öncülük yapsınlar, biz bütün asker ailelerini ziyaret edelim.

GÖZYAŞININ RENGİ YOK

Asker aileleri bunu kabul eder mi?

- Kamuoyu isterse hazırlanabilir. TV’lerin iki saatlik yayını motive eder. Altyapı oluşturmadan gidersek belki bir provakasyon olur. Bize öncülük edilirse biz gideriz. Çok güzel bir söz vardır. Gözyaşının rengi yoktur. Acının dini, dili, etnisitesi olmaz. O asker çocuğudur, o PKK çocuğudur, ona üzülmeyeyim buna üzüleyim olmaz. İnsan bizim için çok önemli.

Cezaevinden çıktıktan sonra insanlar size nasıl davranıyor?

- İnsanlar bize çok sempatiyle yaklaşıyor. ‘10 yıl neden yattınız anlamış değiliz’ diyen pek çok insanla karşılaştık. ‘Yazık oldu’ diyorlar. Bunu şoför, tezgahtar, işadamı söylüyor. Şu ana kadar bir tek olumsuz tepki almadık.

SON ALTI AYDA KAN DAVALARI NİYE ARTTI

PKK çökünce alanı bu örgütlenmeler mi dolduruyor?

- Hayır, PKK’nin boş bıraktığı alan değil. PKK’nın, Kongra-Gel’in üzerine gidildikçe ve demokratik kanalların önü tıkandıkça dinsel arayış tetikleniyor. Bu ciddi bir tehlike. Bakın son altı ayda kan davaları da yeniden başladı.

Kan davalarını PKK önlüyordu, mantıklı bir açıklama mı?

- Şunu söylemek istiyorum. Eğer demokratik mücadele yapmak isteyen aktörlerin önünü kaparsanız farklı arayışlar gündeme gelir.

Şimdi demokratik arayışların önü kapalı mı?

- Kapalı olduğu söylenemez ama önünün açık olduğunu da söylemek mümkün değil. Bakın Erdoğan da dahil olmak üzere hükümetin Kürt sorununda çözüme ilişkin en ufak bir açıklaması olmamıştır.

SİLAHLARI BIRAKIN DESEK, NE DERLER

Size düşen rol de terörden uzaklaşmalarını sağlamak değil mi?

- Nasıl sağlayacağız? Şimdi biz onlara silahı bırakın desek bize diyecekler ‘Peki biz ne yapalım?’ Bu çok insani bir sorun.

Silahı bırakıp demokratik mücadele yapabilirler.

- Nasıl gelecekler? Yok, ona imkan yok. Son çıkan kanuna af demek mümkün değil. İki kavramı reddetmeliyiz. Bir pişmanlık diyerek bir tarafın onurunu incitiyoruz. Af diyoruz başka bir duyarlılığı tetikliyoruz. O halde pişmanlık da, af da demeyelim.

BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN İSTEMEYEN PKK’LILAR

Hálá insanlarda PKK ile gizli saklı ilişkiniz olduğu kuşkusu var.

- Nasıl gizli saklı ilişkimiz olabilir ki? Mesela Zübeyir Aydar, Remzi Kartal. Benim milletvekili arkadaşlarım, birlikte seçildik. Bana telefon açıyor, bayramın kutlu olsun diyor.

Ama Zübeyir Aydar şimdi bölücü örgütün lideri.

- Ama benim de arkadaşım. Arkadaşlığımı yok mu sayayım?

Peki konuşmanız sadece bayram kutlaması ile sınırlı mı kalıyor?

- Hayır, elinizden geldiğince demokratikleşmenin önünü açın diyoruz. Onlar da farklı düşünmüyor, aynı şeyi söylüyorlar. ‘Biz silah bırakmaya hazırız. Misaki Milli’yi tartışmayacağız. Türkiye aleyhine faaliyet göstermeyeceğiz, siyaset yapacağız’ diyorlar. Neden bundan korkuluyor? Bakın, cezaevinden çıkan 3 bine yakın PKK’lının çoğu bağımsız Kürdistan şiarından vazgeçmiş.

DTH’nin amacı ne

DTH olarak size düşen rol ne burada?

- Biz bu hareketin Türkiyelileşmesinde bir köprü olmak istiyoruz. Bizim önümüz açıldıkça hareket kendisini daha iyi ifade edebilecektir.

Kürt tabanı dışına çıkabilecek misiniz?

- Biz 10 yıl önce cezaevine girdiğimizde farklı bir yerdeydik. Çıktığımızda çok daha etkin olduğumuzu gözlemledik Kürtler üzerinde. Aslında Kürt ve Türk halkının entegrasyonunda bir sorun yok.

HÜRRİYET GAZETESİ
Yayın Tarihi : 23 Şubat 2005 Çarşamba 13:10:17
Güncelleme :24 Şubat 2005 Perşembe 00:11:23


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
ismet Muhtar IP: 195.87.229.xxx Tarih : 24.02.2005 08:53:10
Orhan Doğan ve arkadaşları, Bunların hiç biri samimi itirafları değil, Bunlarda çok iyi biliyorlarki Türkiye'de kürt meselesi diye bir şey yok, Bu ülkede yaşıyan her Türk Vadandaşına her kapının açık olduğunu bile bile hala PKK ya Tereö demeyen bu insanların samimiyetine ne kadar güvenilir. Kürt Milletvekilleri ve iş adamları (aydın geçinenler) neredesiniz siz bu mevkilere gelirken sizleri engelleyenmi oldu. gelin hep beraber doğunun kalkınması için el ele verelim. Doğunun bağrından çıkmış iş adamlarına sesleniyorum, çıktığınız bu topraklarn ne yatırım yaptınız, neden hala PKK korkusundan bunların eteklerinin altına saklanıyorsunuz. Çıkın haykırın biz de kürdüz diye. Bu topraklar hepimizin bu topraklar üzerinde yaşayan her Türk vatandaşı, ister kürt,ister ermeni, ister abaza olsun herkes eşittir diye ne zaman haykıracaksınız.İşte o gün bu topraklarda kan akmayacak ve avrupa bizden korkacaktır. saygılarımla.....