17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

'PKK ile mücadeleyi Özal engelledi'

Emekli Tümgeneral Osman Özbek, bölücü terör örgütü PKK’nın gafletle başlayıp ihanete dönüşen öyküsünün bilinmeyen yanlarını anlattı. Özbek, “Dönemin Başbakanı Özal, PKK’nın büyümesi için TSK’yı 10 yıl devreye sokmadı. Sıkıyönetimi kaldırmak, PKK büyüsün anlamına gelir” dedi. “Tarihi uykudan uyanmanın vaktidir” diyen Özbek’in olay yaratacak açıklamaları, usta gazeteci yazar Hulki Cevizoğlu’nun “Ya Sev Ya Sevr” isimli kitabıyla gün yüzüne çıktı. Avrupa ve Amerika’dan her türlü desteği gören terör örgütü PKK’nın Meclis’teki uzantılarına kadar bilinmeyen olaylar...


‘PKK’nın büyümesi için TSK’yı devreye sokmadı’

Usta gazeteci yazar Hulki Cevizoğlu’nun piyasaya çıkan son kitabı ‘Bir gafletin büyümesi, Ya Sev ya Sevr’, Türkiye’nin içine düşürüldüğü kaosun iç yüzünü tüm ayrıntılarıyla ortaya koyuyor. Bugüne kadar kamuoyunun gündeminden saklanan tarihi ve bir o kadar acı gerçekler, Cevizoğlu’nun ‘Ya Sav Ya Sevr’ isimli kitabıyla gün ışığına çıkıyor. Bugün Türkiye üzerinde var olan tehditlerin, hangi iç ve dış odaklarca tezgahlandığı dönemin yakın şahitleri tarafından delilleriyle birlikte ortaya konuluyor. İşte, kitapta öne çıkan ve Türkiye’yi sarsacak konulardan bazıları:

Emekli Tümgeneral Osman Özbek, dönemin Başbakan’ı Turgut Özal’ın PKK büyüsün diye Türk Silahlı Kuvvetleri’ni 10 yıl devreye sokmadığını iddia etti. Dönemin “Kürt” olduğunu söyleyen ve “federasyon”dan söz eden Cumhurbaşkanı Özal, terörist Öcalan tarafından şu sözlerle takdir edildi:

“Bizi en iyi Özal anlar. Bize biraz da olsa sempati ile bakıyor. Belki beni aramayı bile düşünüyordur.” Cumhurbaşkanı Özal, PKK’yı iyi anladığını ortaya koyan adımı atmakta gecikmedi ve Başbakan Demirel’e, “GAP televizyonundan Kürtçe yayın yapın” teklifinde bulundu.
Aradan yıllar geçtikten sonra, 12 Mart 2004’te emekli Tümgeneral Osman Özbek Paşa katıldığı Ceviz Kabuğu programında, Özal’ın, PKK büyüsün diye PKK’yı on yıl devreye sokmadığını iddia ederek şunları söyledi: “Siz normal bir durumda değilsiniz, sıkıyönetimi kaldırıyorsunuz, PKK büyüsün anlamına geliyor bu biraz. Ve Silahlı Kuvvetler 1993’e kadar devreye girmedi, 9 yıl, 10 yıl devreye girmedi. Bu Silahlı Kuvvetler’in istemediğinden değil, siyasi iktidarın olayı küçümsemesinden veya başka kötü niyetleri de olabilir. Türk Hükümetleri, TSK’yı göreve sokmadı. Eğer Silahlı Kuvvetler PKK ile mücadeleye girmeseydi, kesinlikle jandarma ve polis bunu önleyemezdi. Çünkü gücümüzü aşan bir olaydı.”


ABD’NİN PKK’YA YARDIMI

Türkiye’yi bölmek isteyenler yalnızca iktidar ortağı partinin içindekiler miydi? 14 Ocak 1992 tarihli Sabah Gazetesi’nin manşetinde yer alan bir habere göre, Amerika Birleşik Devletleri de Türkiye’yi bölme girişimlerine büyük destek veriyordu.

Ülkede “şok” yaratan habere göre, PKK’lılar ABD tarafından hava köprüsü ile “besleniyorlardı.” 11 yıl sonra, 23 Ocak 2003’te bir başka fotoğraflı belge Can Dündar imzası ile Milliyet’te yayınlandı. Bu fotoğrafta, Kuzey Irak’taki kamplardan birinde PKK’lılar (PKK Başkanlık Konseyi Üyesi Botan kod adlı Nizamettin Taş, Ebubekir kod adlı Halil Ataç, Fuat kod adlı Ali Haydar Kaytan ve Dursun Ali) ile oturup konuşan ABD’liler görünüyordu. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Marc Grossman aynı gün öğlen saatlerinde NTV televizyonunun canlı yayınına katılarak bu fotoğrafı yalanladı.

Genelkurmay, Cudi Dağı’nda kıstırılan PKK militanlarına Diyarbakır’dan kalkan Amerikan helikopterlerinden malzeme atıldığını tespit etmişti. Cudi’de kıstırılan PKK militanlarına karşı 10 Ocak tarihinde askeri operasyon sürerken, saat 10.10’da Irak sınırındaki Damlacı Karakolu, bir Amerikan helikopterinin Irak’tan gelip Hizan Çayı’nı izleyerek iç kesime doğru uçtuğunu gördü. Karakol, bunu hemen üst askeri makamlara bildirdi. Damlacı Sınır Karakolu komutanı, büyük nakliye helikopterinin Bisi Yaylası üzerinde alçalarak aşağıya malzemeler attığını belirledi.

Bir askeri tim, helikopterin malzeme attığı yere PKK militanlarından önce ulaşarak 27 çuval dolusu yardımı ele geçirdi.

ABD DOĞRULADI

Başbakan Demirel’in yine geçiştirdiği bu olayı, bu kez Amerikalılar doğruladılar.
Ankara’daki büyükelçilik yetkileri, “Olayı kabul ettiler” ama “yanlışlıkla meydana geldiğini” belirttiler. İfadelerine göre, “pilot yolu şaşırmış ve yardım malzemelerini Türk topraklarında atmıştı!”Ancak bu yanıt, helikopterde çok gelişmiş uçuş aletleri bulunduğunu bilen Türk Genelkurmayı’na ve kamuoyuna inandırıcı gelmedi. Çünkü bu helikopterler, 1991 Körfez Savaşı’nda “nokta hedefleri” bile çok büyük isabet kaydederek elleriyle koymuş gibi bulup, imha ediyordu.

Türk Genelkurmayı PKK militanlarından ele geçen silahların da Amerikan malı olduğunu belirledi. Bu, ikinci şoktu. Silahların “seri numaralarını” belirleyip Amerikan yetkililerine bildiren Genelkurmay’a aylarca “yanıt” verilmedi. Türk topraklarındaki Amerikan askerleri, Türk insanını, Kürt insanını, çoluk çocuğu hunharca katleden PKK militanlarını böyle besliyordu.

ABD’nin PKK’ya yardımı gazetelere yansıyordu ama, bu tür haberler “gazetecilerin kendi istihbaratı” olarak kalıyordu. Olayların içindeki bir komutan ya da kurumsal olarak Genelkurmay Başkanlığı bunu resmen doğrulamıyordu.
Ta ki, yıllar sonra benim sorularıma yanıt veren iki önemli generalin açıklamalarına kadar.

Bölgedeki terörün önlenmesinde, biri bizzat cephede diğeri de planlama düzeyinde büyük ve başarılı mücadele vermiş iki general emekli olduktan sonra, tam anlamıyla şok yaratacak “tarihi açıklamalar” yaptılar.

İşte bunlardan ilki. 1993/95 yılları Hakkari’de Dağ ve Komando Tugayı ve Güvenlik Komutanlığı yapan Tümgeneral Osman Pamukoğlu’nun sorularıma verdiği dehşetli yanıtlar.

Osman Pamukoğlu: “Bizim bölgede, benim sorumlu olduğum dönemde böyle bir şey olmadı. Fakat Şırnak bölgesi için, coğrafi referans budur, hem pilotlardan, hem piyade ve komando subaylarından bu tip yardımı bizzat gözleriyle gördüklerine ilişkin onlarca anlatım dinledim.
Ben kendi subaylarıma inanırım.”

İNANILMAZ ŞEYLER

Kendi komutanlarından bilgileri alan Tümgeneral Pamukoğlu’nun yanısıra, genel sekreterliğini yaptığı sırada Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’ten benzer gerçekleri duyan Tümgeneral Osman Özbek de “inanılmaz” şeyler anlatıyordu. Osman Özbek: “Ankara’daydım. Jandarma Genel Komutanı da, anımsayacağınız gibi rahmetli Orgeneral Eşref Bitlis idi. Ben Eşref Bitlis’in görev dönüşünde, mesela birkaç defa şuna şahit olmuştum, çok üzgün olduğunu görmüştüm. İncirlik’te Amerikalılar’ın kullandığı ilaç ve gıda torbalarının PKK kamplarında bulunduğunu Komutan bizzat bize anlatmıştı.

Güneydoğu’ya denetlemeye gittiğinde, oradaki kamplarda İncirlik’teki Amerikalı askerlerin kullandığı gıda ve ilaç torbalarının boşlarının veya yarı dolularının Kuzey Irak’taki kamplarda bulunduğunu üzelerek bize anlatıyordu ve bunu tabii ki ilgili makamlara da bildiriyordu, son derecede üzülüyordu bundan. (...)”

KOLTUK SEVDASI

Erdal İnönü’nün koltuk sevdası vatanın bölünmesine neden olacaktı. İlk skandal, DYP-SHP koalisyonu kurulmadan önce 6 Kasım 1991 Çarşamba günü TBMM’de yapılan yemin töreninde yaşandı..
SHP listesinden milletvekili seçilen HEP’li 7 milletvekili yakalarındaki sarı-kırmızı-yeşil renkli mendiller ve PKK rozetleri ile meclis kulislerinde büyük bir şova başlamışlardı. Leyla Zana İstiklal Marşı okunduktan sonra Genel Kurul Salonuna girdi. Yemin töreni başladı. Kürt milletvekillerinden kürsüye ilk çıkan Diyarbakır milletvekili Hatip Dicle oldu. Dicle, “Ben ve arkadaşlarım bu metni, anayasa baskısı altında okuyoruz” dedikten sonra yemin metnini iki kere ve her seferinde eklemeler yaparak okudu. DYP Milletvekilleri masalara vurarak Dicle’nin propagandasını engellemeye çalışırken, SHP ve ANAP sıralarının tepkisizliği dikkat çekiyordu.

Bir DYP milletvekili fırlayarak, Hatip Dicle’nin yakasındaki kürt bayrağını çıkarmasını istiyor, “Nedir senin yakandaki. Burası Türkiye Cumhuriyeti” diyordu. Leyla Zana kürsüye çıkarak kürtçe yemin etti ve kürtçe sloganlar attı. Bu olay meclis tutanaklarına, “Leyla Zana anlaşılamayan bir dilde bazı kelimeler kullandı” şeklinde geçiyordu. Uyarılardan sonra ikinci kere kürsüye gelen Zana, başında kürt bayrağını temsil eden bandı ile yemin etti. Partisinin erimesini önlemek için, ne pahasına olursa olsun koalisyona girmeye çalışan ve yaklaşan kongrede güçlü rakibi Deniz Baykal karşısında koltuğunu koruyabilmek için bir oya bile muhtaç durumda olan SHP Genel Başkanı Erdal İnönü, HEP’ten transfer ettiği milletvekillerine şirin gözükmek için elinden geleni yapıyor ve ülkenin bütünlüğü aleyhindeki gösterilere göz yumuyordu.

SHP Milletvekilleri, PKK militanlarının şov biçimindeki cenaze törenlerine katılıyorlar, Leyla Zana ve Sırrı Sakık kameralara terör örgütü başı Apo’nun annesinin elini öperken poz veriyor ve hükümet ‘geliyorum’ diyen bölücülük tehdidini görmezden geliyordu.

1991 RUHU DA NE?

Leyla Zana ve arkadaşlarının Ulucanlar cezaevinden tahliyesinin ardından bazı gazeteciler ve eski milletvekilleri tarafından geri çağrılan 91 ruhu PKK’nın Güneydoğu’da ve bunun yanısıra kent merkezlerinde süren katliamlarını, çekinmeden “Bir Kürt Devleti kuracağız”, “Türkiye’nin gelip bizimle görüşmesi lazım. Silahlı gerillayı destekliyoruz!” açıklamaları yapan milletvekillerini, Ankara’da bu milletvekillerinin verdiği PKK renklerindeki “kardeşlik çiçeği” ile mutlu olan ve şiddeti giderek artan terörü seyretmekten öteye geçemeyen siyasi iktidarı ifade ediyordu. İnönü’nün meclisteki yardımcısı Mahmut Alınak’ın, kürt sorununun çözümü için getirdiği ve “91 ruhu”nu özetleyen şok öneriler şöyleydi:

1-Generallerin bölgedeki fiili etkinliklerine son verilmeli.

2-Milli Güvenlek Kurulu kaldırılmalı

3-Genel Kurmay Başkanı ve Komutanlar, Parlamento tarafından görevden alınabilmeli

4-Valilik ve kaymakamlıklar kaldırılıp, Bölge Meclisleri oluşturulmalı

5-Genel bir af çıkarılmalı.

1991 ruhunu geri getirmek isteyenlerin asıl talebi, kaldıkları yerden devam ettikleri Kürdistan’ı kurma mücadelesi için Türkiye’de gerekli siyasal zeminin yaratılmasıdır.

Sevr Anlaşması’nın 62, 63 ve 64. maddeleri ile Kürtlere, ‘kendi kaderlerini tayin hakkı’ tanınıyordu. Türkiye Fırat’ın doğusundaki bölgede egemenlik haklarından vazgeçecekti. Türkiye Büyük Millet Meclisi 2003 yılında onayladığı İkiz Yasalar ile ‘halkların kendi kaderlerini tayin hakkı’ olduğunu kabul etti ve gereğini yapmak konusunda birçok uluslararası sözleşmeye imza attı. Böylece “Kürtler için iflas” olarak yorumlanan Lozan yürürlükten kalktı, umutları olan Sevr hükümleri yeniden hakim kılındı.

YENİ ÇAĞ
Yayın Tarihi : 8 Temmuz 2004 Perşembe 18:42:05
Güncelleme :9 Temmuz 2004 Cuma 15:11:01


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?