18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Prof. Manisalı: Mağlubiyet, zafer gibi sunuluyor

Ankara hükümeti, “Boşlukları dolduracak ve referanduma onunla gidilecektir” diye Washington ve Brüksel’in adamı Annan’a “Al, Kıbrıs’ı istediğin gibi AB’ye ve Yunan’a ver” diye teslim etmiş oluyor. Bu meselenin görülmemesi, işin bu yanının anlaşılmaması için “Annan Planı” zafermiş gibi sunularak halk kandırılıyor.

Röportaj: Selami Çalışkan

* Sayın Manisalı, TBMM ve Milli Güvenlik Kurulu’ndan “Annan Planı bu haliyle kabul edilemez” kararı çıktıktan sonra Kıbrıs’la ilgili planda ne değişti ki Erdoğan, Genel Kurmay’a, MGK’ya, TC Dışişleri Bakanlığı’na ve Cumhurbaşkanı Sezer’e, KKTC Başkanı Denktaş’a, kısaca herkese teşekkür ediyor?

– Gerçekten Kıbrıs politikasına hükümetin nasıl baktığını anlamak için AKP’nin iktidara gelişine bakmak lazım. Önce Abdullah Gül’ün Başbakan oluşu, Siirt’te seçimlerin iptal edilişi, Tayyip Erdoğan’ın milletvekili ve Başbakan oluşu ve daha sonra Kıbrıs’a ilişkin açıklamalarını iyi okumak lazım. 3 Kasım seçimlerinden sonra, Tayyip Erdoğan daha başbakan bile olmadan, Kıbrıs’ı diline dolamışsa, Kıbrıs konusunda AKP ile Batı odakları arasında bir yakınlaşma ve uyum söz konusu demektir. Batının Kıbrıs üzerindeki talepleri açısından ilk iş olarak; başka mesele yokmuş gibi, “Kıbrıs’ta çözüm” diyor ve Sn Erdoğan arkasından şunu ekliyor. 1- “40 yıllık Kıbrıs politikamız değişecek. 2- Bu iş Denktaş’la olmaz. 3-Apayrı bir dış politika izlemeye başlayacağız. 4- Kıbrıs’ta köklü değişimler istiyoruz” biçiminde, mevcut yapıyı adada tamamen değiştiren bir zihniyet.

* Adada mevcut yapı nedir?

– Rum kesimi ve KKTC’nin bulunmasıdır. Türk ordusunun etkili ve geniş bir biçimde KKTC’de bulunması ve oradaki sınırı çözmüş olmasıdır. Daha en baştan itibaren Sn. Erdoğan’ın Kıbrıs’a ilişkin açıklamalarının tamamen Brüksel’in ve Washington’un bakış açısına ve yaklaşımlarına uyum halinde görüyoruz. O zaman burada AKP’nin iktidara gelişiyle Batının Türkiye ve Kıbrıs üzerindeki talepleri bir yaklaşma ve örtüşmenin de aynı zaman dilimi içinde ortaya çıkmaya başladığını görüyoruz.

* Sn. Erdoğan’ın New York’taki görüşmeleri ve Annan Planı’nın kabulünü zafer gibi göstererek herkese teşekkür etmesini nasıl yorumluyorsunuz? Bu bir zafer midir?

– Annan Planı’nın bu haliyle kabul edilmesinin zafer gibi sunulması; mağlubiyeti zafer göstermektir. 1995’te Tansu Çiller’in Avrupa Gümrük Birliği Anlaşmasını imzalaması da, zafer kazanıyormuş havasında kamuoyuna sunuldu. Aslında bu; yeni kapitülasyon anlaşması imzasıydı. Yani; Türkiye’nin ipotek altına alınmasının imzasıydı. Türkiye’nin tek yanlı bağlanmasının imzasıydı. AKP hükümeti açık bir şekilde Annan’a otorite vermekte, yani “Boşlukları Annan dolduracaktır. Ondan sonra reforma gidilecektir” demekle Annan üzerinden Kıbrıs’ı Yunan’a vermiş oluyor. Yani önce Kıbrıs işini Annan’a teslim ediyor. “Türkiye olarak ben yokum. Ankara yok. Anlaşılamayan bütün noktaları Annan dolduracaktır” diye TBMM’nin yetkisi Annan’a verilmiş oluyor.

Kofi Annan, Batı kapitalizminin adamıdır

* Annan kimdir?

– Annan; Washington ve Brüksel’in, yani Batı kapitalizminin adamıdır. İsveçli Musevi karısının Başkanı olduğu vakfa Yunanlıların ve Rumların para akıttığı biliniyor. Ankara hükümeti, “Boşlukları dolduracak ve referanduma onunla gidilecektir” diye Washington ve Brüksel’in adamı Annan’a “Al, Kıbrıs’ı istediğin gibi AB’ye ve Yunan’a ver” diye teslim etmiş oluyor. Bu meselenin görülmemesi, işin bu yanının anlaşılmaması için “Annan Planı” zafermiş gibi sunularak halk kandırılıyor.

* İstanbul Ticaret Üniversitesinde bir genç Mehmet Ali Birand’a: “Annan Planı kabul edilirse adadaki Türk askeri çekilecek. İngiliz üsleri kalacak mı?” diye sordu. Birand “Kalacak” dedi. Aynı gencin “O zaman bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna “Gençler biraz geniş ufuklu olun” karşılığını verdi. Adadaki Türk askerinin çekilmesine razı olmak geniş ufukluluk mudur?

– Mehmet Ali Birand gibi konuşanlar Brüksel ve Washington’un adamlarıdır. Onlar gibi düşünüyorlar. Onlar gibi konuşuyorlar. Farklı bir şey beklemeyin. Annan’ı bu şekilde pazarlamaları normal. Çünkü “Kıbrıs’tan Türk askeri çekilsin” diyen gayr-i milli sermaye çevreleri burda “Amerikan askerleri çekilsin, İngiliz askerleri çekilsin” veya “İran askerleri çekilsin” demiyorlar. Batı’nın askerlerinin bulunmasını istiyorlar. “Türk askeri çekilsin” diyorlar. Yani Kıbrıs meselesine Türkiye’nin gözüyle değil, Brüksel ve Washington’un gözüyle bakıyorlar. Aslında Kıbrıs’a barış ve huzuru hep biz götürmüşüz. 1571’deki fetihten önce adadan 2 tane Ortodoks papaz İstanbul’a gelmiş. Osmanlı padişahına: “Ne olur, bizi korsanların zulmünden kurtarın” demişler. O zaman orası bir korsan adasıymış. Hatta Müslüman Araplar tarafından Hz. Osman devrinde Kıbrıs fethedilmiştir. Peygamber Efendimizin Süt halası, Hala Sultan’ın türbesi Larnaka’da bulunmaktadır. O türbedeki kitabeyi ve orda bulunan Sultan 2. Selim’in tuğrasının fotokopisini buldum. O fotokopiyi getirip mermercilere işlettim. Bu mermerlerden birisini KKTC devlet arşivine, diğerini de orada bir evin bahçesine koydurttum.

* 1974’te Kıbrıs’a çıkarma yapılmasına karar veren hükümette önemli hizmetleri olan Milli Görüş Lideri ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Kıbrıs’la ilgili konuşmalarında, “Türkiye’nin Kıbrıs meselesi halledilmiştir. Adada 2 tane bağımsız devlet vardır. 30 yıldır kimsenin burnu kanamamıştır. T.C. hükümetlerine düşen KKTC’yi tanıtmaktır” diyor. Sayın Erbakan’ın bu görüşüne katılıyor musunuz?

– Sayın Erbakan o zaman Türk-Yunan dengesinin gereği olarak bir Türk devletinin, bir Rum devletinin bulunmasının, adada Türkiye ile Yunanistan arasındaki bir dengeyi böylece sağlayacağını ifade etmiş oluyordu. Aynı şey 1964’te Fransa Başbakanı De Goulle tarafından “Adada tek çözüm yolu vardır. O da Türkiye ile Yunanistan arasında taksimidir. Mantık da bunu gerektirir zaten” şeklinde ifade edilmişti. “Çözüm” adı altında adanın bugün AB’ye alınmak istenmesi, Türk askerinin adadan tasfiye edilmesidir. Türk Askeri, Annan Planı ile adadan tasfiye edilmek istenmektedir. Çünkü ileride AB, Türkiye’yi tam üye olarak içine almayacağı için, dışarıdaki Türkiye’nin varlığının ve askerlerinin adada bulunmasını istemiyorlar.

* Peki ne istiyorlar?

– AB ve Batı, ada AB’nin bir parçası olsun, Kıbrıs Cumhuriyeti AB’ye girsin. Ondan sonra ada AB’nin bir iç meselesi haline geliyor. Artık adayla ilgili siyasi, iktisadi, askeri kararlar AB’nin kurumları tarafından, AB’nin komisyonu, Avrupa Parlamentosu ve diğer organları tarafından verilmeye başlanıyor. Ordaki askeri kararları AGSP yani Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası belirleyecektir. Niye? Ada AB’ye girdiği zaman AB’nin bir parçası olacaktır. AB de kendi kurumları olan geleceğin Avrupa Birleşik Devletleri yolunda ilerleyen bir kurum olduğuna göre bu adayla ilgili iktisadi, siyasi, askeri kararları kendi parçası olduğu için, o kurumlar verecektir.

 

Erol Manisalı kimdir?

"Uluslararası Entegrasyon Teorileri ve Gümrük Birlikleri" , "İktisadi Kalkınma", "Dışsal Ekonomiler ve Ekonomik Gelişme", "İktisada Giriş", "Survey of Turkish Tourism Industry", "A.E.T" Karşısında Dayanıklı Tüketim Malları", "G.A.P", "Avrupa Birliği'ne Alınmayan Türkiye'yi Gümrük Birliği'nde Bekleyen Sorunlar" gibi kitapları bulunan Prof. Dr. Erol Manisalı, halen İ.Ü. İktisat Fakültesi'nde Öğretim Üyeliği yapmaktadır ve aynı kurumun Avrupa ve Ortadoğu Araştırmaları Merkezi'nin başkanıdır. İngiltere, ABD, Japonya, Almanya, İsviçre, Hollanda, Belçika, Avusturya, Norveç ve Mısır'da çok sayıda konferans vermiş ve uluslararası konferanslarda aktif katılımcı olarak bulunmuştur. Türk ekonomisi ve AB ilişkileri içeren raporları bulunmaktadır.

MİLLİ GAZETE
Yayın Tarihi : 29 Şubat 2004 Pazar 05:47:02


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?