20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Rüzgarın denizle oynaştığı yer

Çevreciler 20 yıldır bas bas bağırıyor, “küresel ısınma” tehlikesine dikkat çekiyor, ama yönetici koltuklarında oturanlar, nedense pek umursamıyordu. Son iki yıldır, tehlike kapıyı “kırarcasına” çalınca birileri yeni yeni uyanmaya başladı. İş işten geçmedi, ama pek çok anlayış değişime uğrama yolunda. Bunların başında da tatil anlayışı geliyor. Küre ısındıkça, tatile çıkmaya hazırlanan çalışanları bir düşüncedir alıyor.

Nasıl almasın?.. Eskidendi o “deniz-kum-güneş” üçlemesi... Denizi kumu tamam da, ah o güneş yok mu!.. Açık havada çalışanlar zaten güneşten kavruluyor. Bürolarda çalışanlarsa klimalı ortamın dışına çıkmamak için bin bir takla atıyor. Kafasını pencereden uzatan, yüzüne çarpan sıcaklığı hissedince, tehlike anında kabuğuna çekilen kaplumbağa gibi hemen kapağı içeri atıyor. İşte o anda bir düşüncedir alıyor, “Ya tatilde ne yapacağım?” diye. Ege’nin Akdeniz’in “cennet” yakıştırması yapılan beldeleri tatil için ideal yerler, ama ya “cehennem” sıcakları... Küre ısındıkça, zaten sıcak olarak bilinen bu kesimler, daha da yanıyor. Öyleyse varış noktasını iyi belirlemeli. Şöyle rüzgarlı, püfür püfür esen bir yer olsa...

İşte öyle bir yer: Alaçatı.

Nefes aldırıyor

O zaman, şarkıyı biraz değiştirerek “Kapıldım gidiyorum Alaçatı rüzgarına” diye mırıldanmanın zamanıdır. Çeşme’nin kabuğunu sonradan kıran beldesi Alaçatı, yaz ortası sıcağında “esintili” bir tatil geçirmek isteyenleri kendisine çağırıyor. Burasının rüzgarı, dünyaca ünlü. Burasının rüzgarı, klima satıcılarına dükkanını siftahsız kapattırır! Zaten İzmir-Çeşme yolunun sonuna doğru Alaçatı‘ya saptığınızda sizi ilk karşılayan rüzgar santralleri. İlçe girişindeki tarihi yel değirmenleri de rüzgarın geçmişten günümüze önemini vurguluyor.

Kış aylarında genelde lodostan esen rüzgar, beldeyi bu zamanlarda “ılıman” kılarken, yaz aylarında esen poyraz, Alaçatı‘ya nefes aldırıyor. Beldede rüzgarlı gün sayısının yılda 330’u geçtiği belirtiliyor. Zaten Alaçatı‘yı “Alaçatı” yapan ilk unsur rüzgarı. Çünkü, buraya ilk dadanan turistler, dünyanın önde gelen rüzgar sörfçüleri. 1990’lı yıllarda onların burayı keşfetmesiyle Alaçatı tam bir sörf beldesi haline dönüşmüş. Karadan denize doğru esen bu sporun profesyonelce yapılması için uygun ortamı hazırlıyor. Denizin sığlığı da yeni öğrenenler için olanak sağlıyor.

Arap atı gibi

1990’lı yıllar, Türkiye’de turizmin patladığı günlere denk geliyor. Ancak bu patlama sırasında hemen her sahil beldesine akın eden yatırımcılar, ikinci konut tarlaları diken müteahhitler, doğayı ve tarihi yapıları ne yazık ki pek gözetmedi. Bu nedenle, eskinin “gözde” turizm merkezlerinin büyük bölümü, bugünlerde “kriz” geçiriyor. Alaçatı ise geçmiş yıllardaki bu patlamadan nasibini almadı. Deyim yerindeyse “Arap atı gibi” sonradan açıldı!

Aslında bu gecikmişlik, Alaçatı’nın en büyük şansı oldu. Çünkü buradaki taş evler, sörfçülere ev sahipliği yapan pırıl pırıl kumsal, bozulmadan bugüne kadar gelebildi. Böylelikle, Alaçatı turizm anlamında “ayrıcalıklı” bir belde oldu. Bünyesindeki değerler keşfedilince de, işte turizm asıl o zaman patladı. Bu süreçte, yörenin tarihi dokusunu korumaya özen gösteren yerel yönetimler, beldeyi sahiplenen yerel halk, dışarıdan yerleşen yatırımcılar, başkanlığını Zeynep Öziş’in yaptığı Alaçatı Koruma Derneği gibi sivil toplum örgütleri, kısacası tüm “Alaçatı sevdalıları” korumacı anlayışlarıyla burasının yıldızının parlamasında önemli rol oynadı. Şimdiden sonra da 2006’da hazırlanan koruma amaçlı imar planı ve Alaçatı‘nın eski yerleşim alanını kapsayan “kentsel SİT” kararları, bu anlayışın geleceğe aktarılmasında güvence görevi görüyor.

2000’li yıllarla birlikte adı duyulmaya başlayan Alaçatı, son dönemin en gözde turizm merkezlerinden birine dönüştü. Bu süreçte önemli görev üstlenen Alaçatı Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç, burada geliştirdikleri anlayışla turizmde “Alaçatı modeli” oluşturduklarını söylüyor. Dalgıç, gelecekte Alaçatı’da turizmin üç ana koldan, yani sörf, golf ve termal üzerinden yürüyeceğini söylüyor:

“Sörf, Alaçatı’yı Alaçatı yapan ve her zaman en önde giden lokomotif olacak. Sörfün yanına, golf gelecek. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yapılan planlar neticesinde Alaçatı sınırlarında yaklaşık 90 bin dönüm alanda 3 - 4 golf alanı oluşturulacak. Bunların yanı sıra bölgenin sahip olduğu termal kaynaklar değerlendirilecek. Alaçatı’nın kurulacak kaliteli tesislerle termal turizminde de önemli bir yer edinmesi planlanıyor. Dünya turizminin gelecekte daha da önem kazanacağına kesin gözüyle bakılan sağlık turizmi konusunda gerekli altyapı oluşturuluyor.”

Muhittin Dalgıç, “Alaçatı modeli”nin Türkiye’de turizmin geleceği açısından büyük önem taşıdığını vurguluyor: “Bugün, Türkiye’nin en önemli döviz kaynaklarından biri olan turizm sektörü için tehlike çanları çalmaya başladı. Bu yıl da patlayan turizm haberleri göreceğiz ve hepimiz çok sevineceğiz fakat yaklaşan tehlikeye dikkat etmeliyiz. Orta ve özellikle uzun vadede sürdürülebilir turizm için çok dikkatli hareket etmeliyiz.

Türkiye turist sayısını hak ettiği noktaya çıkarabilmiş değil ayrıca daha fazla turist çekmek için atılan adımlar; örneğin, “her şey dahil sistemi”, “düşük fiyat politikası”, ne yazık ki geri tepti. Gelen turist istendiği kadar artmadığı halde kişi başına elde edilen gelirde düşş yaşandı. Sektörün en büyük korkusu, bu gidişin yönünü değiştirememek ve Türkiye’nin kitle turizminin ağır yükünü çok düşük kar marjıyla taşıyan bir ülke haline gelmesi. Bu bir kısır döngü ve tehlikenin en büyüğü kar marjlarının düşmesiyle, kalitenin düşmesi ve hizmet sektörü için vazgeçilmez bir unsur olan kalitenin düşmesiyle gelen pazar kaybı. İşte bu noktada, Türk turizminin yaşadığı sorunların çözümü için ortaya atılan bir model var; Alaçatı modeli. Alaçatı özellikle son yıllarda, sunduğu kaliteli hizmetiyle, marka değerini sürekli yükselten ve fiyat politikasından taviz vermeden pazar payını arttıran bir turizm beldesi oldu.

Ege’nin bu küçük kasabası, dalgalar üzerinde uçan sporcularla doldu. Onları, şehirden kaçanlar izledi. Tarihi dokusu çok iyi korunmuş olan Alaçatı, son dönemde etkisi iyice artan yeni tatil trendlerinin birçoğuna yanıt veren bir çekim merkez haline geldi. Tatilde koşuşturmak istemeyen, rahat, sakin ve huzurlu zaman geçirip bu arada gittiği yerin kültürel yapısını tanıyıp, yaşamak isteyenlerin tercihi haline geldi. Alaçatı, sahip olduğu özellikleri iyi korumanın ve ödün vermemenin karşılığını iyi bir biçimde aldı. Butik oteller teşvik edildi, taş sokakları giyimden restorana ve birçok sanat galerisine ev sahipliği yapmaya başladı. Turizmde Alaçatı modelini yaratan Alaçatılılar, sahip olunanı dikkat ve özenle korumaya dayalı bu sistemin birer gönüllü savunucusu.

Alaçatı kanunları

Dalgıç öncülüğünde bir de “Alaçatı kanunları” belirlenmiş. Bunlar iki başlık altında toplanıyor. İlki “Alaçatı‘da bulamayacaklarınız” başlığı altındaki ilk etap kanunlar şöyle: Alaçatı “kentsel sit” alanıdır. Mevcut yapılar aynen korunmak zorunda. Geleneksel mimariye uygun olmayan, çok katlı yeni bina yapılması kesinlikle mümkün değil. Kent merkezi içinde planlamaya uymayan yapılaşma yasak. Kent sınırları içinde ‘taş ev’ dışındaki yapılaşmaya izin verilmiyor. Alaçatı’da çevrede koku ve görüntü kirliliği yaratan tüm yiyecekler yasak. Kafeteryalarda, restoranlarda plastik sandalyeler, masalar, rengarenk, çirkin şemsiyeler de yasak. Sabahlara kadar yüksek sesli müzik yayınına, bar veya diskotek açılmasına izin verilmiyor.” “Alaçatı’da bulacaklarınız” başlığı altında toplanan maddelerse, beldenin güzelliklerini vurguluyor:

“Bozulmadan korunmuş, neredeyse en genci 100 yaşında olan taş evlerde konaklama olanağı. Bu taş evler birer birer onarıldı; küçük oteller, restoranlar açıldı. Alaçatıda Türkiye’nin en güzel küçük otellerinde konaklayabilir, restoranlarında en güzel yemeklerini yiyebilirsiniz. Klasik müzik, canlı performanslar ve doyasıya sanat… Sokaklarda mini Mozart dinletileri sizi şaşırtmasın. Alaçatı’da, sokak aralarından rüzgarla birlikte güzel bir keman ya da arp sesi duyabilirsiniz. Alaçatı‘da, sanatın her dalında en güzel örnekleri kısa bir gezinti esnasında rahatça bulabilirsiniz. 10 bin nüfuslu bir yer için sizleri şaşırtacak ama dokuzu özel, biri de belediyeye ait 10 sanat galerisi. Hepsi birer sanat eseri olan tabelalar... Alaçatı Belediyesi, Alaçatı’ya özgü güzellik ve dekorasyon açısından tüm levhaları güzel sanatlar fakültesinden gelen öğrencilere yazdırıyor.

Arnavut kaldırımları, Alaçatı’nın parke sokakları da taş evleri gibi 100-150 yıllık bir tarihi yaşatıyor. Alaçatı’da Akdeniz’in en temiz denizini ve en güzel plajlarını, en önemlisi rüzgar sörfü için en ideal ortamı bulacaksınız. Eğer haziran, temmuz, ağustos aylarında Alaçatı’ya gelirseniz Dünya Rüzgar Sörfü Şampiyonası, Avrupa Şampiyonası ve Türkiye Şampiyonası’nı da izleyebilirsiniz.

Hepsinden önemlisi Alaçatı insanının sıcaklığı. İlk kez gelmiş bile olsanız, Arnavut kaldırımlı daracık sokaklarda yürürken karşılaştığınız herkesin içten selamını bulacaksınız. Yaşamını sokakta geçiren; yemeğini, içkisini, eğlencesini sokakta yapan, Akdeniz kültürünü yaşayan ve sizin de yaşamanıza olanak sağlayan bir belde bulacaksınız.

Yok yoz pazarı

Yazları kalabalıklaşan bölgelerin özellikle kadınlar için en önemli unsuru pazarlar. Cumartesi günleri kurulan Alaçatı pazarı, yarımadanın dört bir yanından ziyaretçi akınına uğruyor. Burada mevsimin taze sebze meyvelerini, tekstil ürünlerinin bin bir çeşidini bulmak mümkün. Ancak Alaçatı‘daki tek pazar bu değil. Kiliseden dönüştürülmüş olan Pazar Yeri Camisi’nin bulunduğu meydanda cumartesi ve pazar günleri “antika pazarı” kuruluyor. “Eskiye rağbet olsa, bit pazarına nur yağardı.” diyenlerden değilseniz, Anadolu’nun dört bir yanından geçmişe ait yapıtların yağdığı bu pazar ilginizi fazlasıyla çekecektir. Bunun dışında süs eşyaları ve benzeri ürünlerin satıldığı bir pazar da restoranların yoğunlaştığı bölgede her gün açık durumda.

Alaçatı, görsel dokusu itibariyle tarih kokan bir belde. Beldenin neredeyse tamamı taş evlerden oluşuyor. O evlerden sarkan begomviller, rengarenk çiçekler dar sokaklara hoş kokular yayıyor. Gezinti sırasında insanın aklına bir “keşke” düşüyor, “Keşke şu evlerin birinde oturuyor olsam.”

O evlerden birinde belki oturamayabilirsiniz, ama konaklama olanağınız var. Çünkü burada beş yıldızlı devasa tesisler yerine, küçük ölçekli butik otellerde konaklama olanağı sunuluyor. Onlar da eski taş evlerin restorasyonu, ya da eskiyi örnek alarak yapılanlardan oluşuyor.

Aslına bakarsanız, sayıları çoğaldıkça özelliğini yitiren butik otel kavramı, burada gerçek anlamını buluyor.

Neredeyse hiçbiri, “pansiyondan bozma” butik oteller gibi değil. Karşılığı pahalı olabilir, ancak doğru düzgün hizmetleri, ince zevkleri yansıtan dekorasyonları, ayrıntılara verilen önemle buradaki butik oteller, konuklarını “ayrıcalıklı“ hissettiriyor.

Alacaat

Tarih kokan Alaçatı’nın tarihi, arkaik döneme dek uzanıyor. Antik Çağ’da “Agrilia” olarak biliniyor. On iki İyon kentinden biri olan Erythrai, bugün Ildırı adını taşıyor ve Alaçatı’nın bir mahallesi. Osmanlı’nın ilk dönemlerindeyse burası yaya (piyade)-müsellem (süvari) köyü olarak anılıyor. Alaçatı’nın bugünkü adının o dönemlerde buraya yerleşen Alacaat Aşireti’nden aldığı belirtiliyor. Bölgenin taş evlerinde Rum mimarisinin etkisi büyük. Bölgeye gelişleri, 1830’larda Sakız Adası’ndaki bir depremden sonra oluyor. O dönemde bölgenin ayanı olan, bugün adı Alaçatı’nın bir mahallesinde yaşayan Hacı Memiş Ağa, Sakız’da yoksullaşan Rum nüfusu çeşitli işlerde çalışmak üzere bölgeye davet eder. Özellikle bağcılıkta ve kanal inşaatında çalışan Rumlar, bugün birer birer restore edilerek yeniden yaşama katılan evleri oluştururlar. Rumların bölgeye verdiği ad “Alatzata”dır.

Alaçatı‘nın gece yaşamı, klasik yazlık eğlence anlayışının dışında. Burası öncelikle, mükellef bir akşam yemeği vaat ediyor. Ana caddede sağlı sollu sıralanan restoranların neredeyse tamamı ayrı bir yazı konusu. Buralarda bölgenin taze sebzelerinden yapılan mezelerden deniz ürünlerine dek damağınızı tatlandıracak lezzetler bulabilirsiniz. Ancak ayrıntı sunumda gizli. Restoranlar öyle zevkli döşenmiş, masalar öyle güzel düzenlenmiş ki, daha sofraya oturduğunuzda, en azından görsel olarak, doyuyorsunuz. Gecenin ilerleyen saatlerinde hareketli eğlence arıyorsanız, yönünüzü gündüz sörf yapılan bölgeye doğru çevirmeniz yeterli olacaktır. Görsel ve işitsel renkler, ilk algıdan itibaren rotanızı belirleyecektir.

Beldenin her adımda göze çarpan ayrıntılarının arkasında hatırı sayılır ölçüde “kadın eli” var. Birçoğu büyük kentleri terk edip burayı mesken tutan kadınlar, açtıkları işletmelerle buranın havasının değişmesine kendilerince katkıda bulunmuş.

“Rüzgar beldesi” Alaçatı, tatilinizin bütününü kapsayan bir “son durak” olabileceği gibi, Çeşme Yarımadası turunuzun duraklarından biri de olabilir. Eğer Alaçatı merkezli bir tatil düşünüyorsanız, yakın çevreyi gezmeye karar verdiğinizde ilk durağınız Çeşme olacaktır. Burada özellikle eğlenceye yönelik tesisler, meraklılarının ilgisini çekebilir.

Yakın çevre

Çeşme’yle Alaçatı arasında yer alan Ilıca sahilinin uzunluğu iki kilometreyi aşıyor. Tam bir “halk plajı“ görünümdeki sahil, özellikle hafta sonlarında “iğne atsan yere düşmez” doluluğa ulaşıyor. Tabi Alaçatı‘nın hemen dibindeki, sörf parkurunun ilerisindeki kumsalın, Piri Reis’in deyimiyle “mayasız hamur gibi” denizini kuzeyde bulmak pek mümkün değil.

Ilıca plajının kuzeydoğusunda yer alan Şifne ve Paşa Limanı koyları plajları ve özellikle kaplıcalarıyla ilgi çekiyor. Hatta Şifne’de denizden kaynayan su, soğuk kış aylarında bile sıcak denize girmenize olanak sağlıyor.

Yakın çevredeki yerlerden kuzeydeki Dalyan, özellikle “rakı-balık” ikilisini tercih edenlerin akşam buluşma mekanı. Dalyan’a bitişik Sakızlı Koy da görülmesi gereken yerler arasında.

Çeşme Yarımadası‘nda eğlence sektörünün yoğunlaştığı bölgelerin başında Aya Yorgi Koyu ve civarı. Buralardaki “kulüpler” gündüz eğlencesini geceye bağlıyor.

Yarımadanın güney ve güneybatısındaki plajlar, kuzeye göre daha sakin. Bu nedenle Çiftlikköy’e doğru bir yolculuk kaçınılmaz. Altınkum ve Pırlanta plajları adlarının haklarını verir nitelikte.

Çeşme Yarımadası‘nı bir bütün olarak önümüzdeki sayılarda ele alacağımızdan Alaçatı‘nın yakın çevresi için bu kadar bilgi sanırım yeterlidir. Zaten değerini bilene Alaçatı tek başına yetecektir. Çünkü Alaçatı, bütünsel bir güzelliğe sahip. Her yerde karşınıza çıkabilecek ufak tefek rahatsızlıklar burada en aza indirilmiş durumda. Ancak belde, “her güzel şeyin bir bedeli vardır” sözünü de doğrular nitelikte.

Doğruyu söylemek gerekirse, burada konaklamak için de, havasını soluyup yemek içmek için de standartların üzerinde bütçeye sahip olmak gerek.

Ancak umutsuzluğa yer yok, yine de “araştırmacı turistler” bütçelerine uygun mekanlar bulabilir. Bunun için gayret göstermeye değer, çünkü Alaçatı‘nın rüzgarına birkaç günlüğüne de olsa kapılmak, yaşamınıza renk katacaktır!

Hakan Dirik - Cumhuriyet
Yayın Tarihi : 9 Temmuz 2008 Çarşamba 05:38:32
Güncelleme :9 Temmuz 2008 Çarşamba 06:06:52


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?