Almanyada sosyal sorunlar Schröder hükümetini zorluyor. Muhafazakârlar da hükümetin Türkiye politikasına karşı. Schröderin Kuzey Ren Vestfalya seçimleri öncesi çıktığı Türkiye ziyaretini, iç politika açısından tehlikeli ve bu nedenle cesur bir hareket olarak nitelemek mümkün.
GÜRAY ÖZ / OSMAN ÇUTSAY
FRANKFURT - Türkiyeye iki günlük bir ziyaret yapacak olan Alman Başbakanı Gerhard Schröderin kendi ülkesinde başı dertte. Sosyal Demokrat-Yeşiller koalisyon hükümetinin bundan sonraki seçimleri kazanması zor görünüyor. Her hafta yenilenen kamuoyu yoklamalarına bakılırsa muhafazakâr CDU-CSU bloku önde gidiyor.
Cumhuriyet gazetesinde Güray Öz ve Osman Çutsay imzalarını taşıyan Gerhard Schroderin Türkiye seyahatine ilişkin haber-yorumu alıntılayarak aktarıyopruz:
Başbakan Schröderin partisi Sosyal Demokrat Parti (SPD) son seçimlerde oylarını ancak ABDnin Iraka saldırısına karşı çıkarak ve savaşa katılmama sözü vererek koruyabildi.
Koalisyon hükümetinin yeniden kurulabilmesi ise Yeşillerin oylarındaki küçük artışla sağlandı. Schröder hükümetinin bundan sonraki seçimlerde başarı sağlayabilmesinin ancak yeni bir mucize ile mümkün olabileceği söyleniyor. Schröder hükümetinin, Alman Sosyal Demokrat Partisinin zor durumdan çıkmak için son zamanlarda neoliberal politikalara karşı çıkmaya başlaması, özellikle SPDnin medyada antikapitalist olarak tanımlanan bir üslup kullanmaya başlaması, bir yandan yaklaşan ve genel seçimler için büyük önem taşıyan 22 Mayıstaki Kuzey Ren Vestfalya eyalet seçimleri için bir taktik olarak değerlendiriliyor, diğer yandan da neoliberal politikaların iflası olarak görülüyor.
Son genel seçimlerden bu yana uyguladığı politikalarla işçileri, işsizleri ve emeklileri oldukça zor durumda bırakan Schröder hükümetinin, bundan sonra attığı adımları geri alıp almayacağı ise bilinmiyor.
Büyük firmalara tepki
SPD Genel Başkanı Franz Müntefering in büyük firma patronlarını, işveren örgütlerini ve neoliberalizmi eleştiren sözleri ciddi bir tartışma yarattı. Kamuoyu yoklamaları halkın büyük çoğunluğunun sosyal hakların budanmasından büyük firmaları ve uygulanan politikaları sorumlu tuttuğunu gösteriyor. Geçen hafta Der Spiegel dergisi tarafından yaptırılan bir araştırma, halkın yüzde 95inin, büyük firmaların yüksek kârlar elde etmelerine rağmen işsizliğin en büyük nedeni olduklarına inandığını ortaya koydu. SPDnin yeni anti-kapitalist söyleminin ise halkın yüzde 57si tarafından bir seçim taktiği olarak algılandığını, sadece yüzde 30unun SPDnin eleştirilerin gereğini yerine getireceğine inandığını gösterdi.
Schröder hükümeti dünya çapında gelişen neoliberal politikaların dışında kalamadı. Almanyanın yaşlanan ve artmayan nüfusu, yeniden yapılanan ve işsiz üreten sanayisi ve hemen hemen tüm Avrupa ülkelerini saran neoliberal politikaların kurtarıcı olarak görünmesi, işsizliğin artmasının temel nedenleri oldu.
İşsizlik 2 katına çıktı
16 yıllık Helmut Kohl hükümetini işsizliğe çare bulacağı sloganıyla yenilgiye uğratan Schröderin döneminde işsizlik neredeyse iki katına çıktı. Kohl döneminde 3 milyona yaklaşan işsizlik şimdi 5 milyon oldu. İşverenler ise kârlarını ikiye, üçe katladı. İşverenlerin faaliyetlerini işçi ücretlerinin düşük olduğu ülkelere kaydırma tehditleri ve kimilerinin gerçekten ülkeyi terk etmesi de Schröderi zor durumda bıraktı. İşçilerin sosyal hakları budandı. Çalışma saatleri arttırıldı, reel ücretleri düştü. İşsizlere verilen işsizlik paraları sınırlandırıldı. Sendikalar duruma uyum göstermekle birlikte SPD-Yeşiller koalisyonunun bu politikalarından hoşnut olmadılar. Sendikaların Schröder hükümeti tarafından uygulanan ve Volkswagen firması yöneticilerinden Hartz tarafından hazırlandığı için Hartz reformları denilen programlara şiddetle karşı çıkıyorlar. Alman ekonomisinin zor durumda olduğu iddialarını ise uydurma olarak nitelendiriyorlar.
Sendikalar bu yıl 1 Mayıs törenlerinde büyük tekellerin yüksek kârlar elde ettiklerini, firma yöneticilerinin yüksek paralar aldıklarını, firmaların ödedikleri vergilerin ise yüzde 42 oranında düşürüldüğünü, Alman ordusuna bütçeden 25 milyar Euro ayrıldığını, hükümetin ödenen vergilerin yarısını işverenlere ve savaş araçlarına harcadığını vurguladılar.
1 Mayıs törenlerinin sloganı Kapitalizme ve savaşa hayır oldu. Bu söylem gecikmiş bir şekilde Schröderin partisi ve partinin genel başkanı tarafından da dile getiriliyor. Partinin eski başkanlarından ve maliye bakanlarından, etkili politikacı Oscar Lafontaine in kendi partisine yönelttiği eleştiriler ve SPDden ayrılan bir gurubun kurduğu seçim ittifakı ile dayanışma göstermesi de SPDyi zorluyor.
Dış politika da sıkıntılı
Schröder hükümetinin sıkıntıları yalnızca iç politika alanında değil. Avrupa Birliğinin yönlendirici ülkesinin başbakanı olarak Schröderin önünde, AB Anayasasının oylanması, Almanyanın Birleşmiş Milletler de daha etkin bir role sahip olmasının sağlanması, ABDnin doğu Avrupaya yerleşmesine karşı Almanyanın da bölgede etkinliğini arttırma çabalarını yoğunlaştırması gibi sorunlar duruyor.
ABD yönetiminin özellikle Almanyayı Irakta ve Afganistanda daha fazla rol almaya zorlaması ise halka savaşa karışmama sözü vermiş olan Schröderi zor durumda bırakıyor. NATO çerçevesinde Irak polisinin ve ordusunun eğitilmesine katılma kararı bile seçmenlerde hoşnutsuzluk yarattı.
Schröderin Türkiye politikası da hem muhafazakâr muhalefet tarafından sert bir şekilde eleştiriliyor hem de kamuoyu yoklamalarına göre halk tarafından beğenilmiyor. Muhafazakâr CDU-CSU bloku, Türkiye ile AB arasında müzakerelerin başlamasını sağlayan karardan Schröderi sorumlu tutuyor. CDU Başkanı Angela Merkel ve Bavyeradaki Hıristiyan demokratların partisi CSU Başkanı Edmund Stoiber , Türkiye politikasını 2006 seçimlerinde ana tema yapmakta kararlılar.
Muhafazakârlar, Türkiye konusunda ise üyelik bir yana müzakereleri engellemekte de kararlı görünüyorlar. Bu nedenle Schröderin Kuzey Ren Vestfalya seçimleri öncesi gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretini iç politika açısından tehlikeli ve bu nedenle cesur bir hareket olarak nitelemek mümkün.
Almanya Başbakanı yeni istekleri iletecek
Türkiye hangi hükümetle yönetilmiş olursa olsun, Almanyadaki sosyal demokrat hükümetler döneminde hep AB konusunda iyi bir destekçi buldu. Zaman zaman gidip gelmekle birlikte, Schröder hükümeti de Türkiyenin AB üyeliğine sürekli destek verdi.
16 Aralıktan sonra uzun bir vadeye yayılmış olan üyelik müzakerelerinin bundan sonraki dönemi, bir mucize olmazsa SPD yönetiminde değil, Türkiyenin üyeliğine kategorik karşı çıkan muhafazakâr liberal koalisyon döneminde devam edilecek. Bu da Türkiyenin müzakerelerde daha büyük zorluklarla karşılaşması, daha büyük tavizlere zorlanması, hatta müzakerelerin tıkanması ve muhafazakârların tam üyelik yerine ayrıcalıklı ortaklık formülüne geri dönülmesi anlamına geliyor.
Bu nedenle Schröderin iktidarda kalması Türkiyenin AB üyeliğini savunanlar açısından önem taşıyor. Schröder genel seçimlerde belki de en fazla Türkiye konusunda köşeye sıkıştırılmak istenecek. Geri adım atması da mümkün.
Fransada AB Anayasasının oylanması da yine Türkiye ile bağlantılı olarak Schröder açısından sıkıntılı bir sorun. Eğer AB Anayasası Fransada reddedilirse bu yalnız Chirac için değil, Schröder için de bir darbe olacak.
Schröderin, Türkiyede ABnin yeni isteklerini dillendireceğine kesin gözüyle bakılabilir. Avrupa Birliği Türkiyenin reformları hayata geçirme temposundan rahatsız. Alman basınına göre yeni isteklerle Türkiyenin kapısını çalan ABnin isteklerini Schröder Ankaraya iletecek.
Ermeni sorunu ile ilgili olarak geri adım atılmasını, Kürt sorunu konusunda yeni bazı gelişmeler sağlanmasını istemesi, Kıbrıs konusunda ise sorunun artık bir AB sorunu olduğunu vurgulaması olasılıklar içinde. Türkiyedeki Hırıstiyan azınlığın sorunları, Ruhban Okulunun açılması gibi isteklerin Schröderin çantasında bulunduğu ise zaten biliniyor.
Schröder nazikçe reddedecek
Yeşillerin muhalefeti nedeniyle bir türlü gerçekleşmeyen Leopar 2 tankları konusu da gündeme gelebilir. Türkiyenin Almanyada yaşayan Türklerin çifte vatandaşlık ve benzeri sorunları konusundaki isteklerinin ise Schröder tarafından nazikçe reddedileceğini söyleyebiliriz. Türk vatandaşlarına uygulanan vize konusunda da herhangi bir olumlu gelişme sağlanması beklenmemelidir.
Schröderin çantasında başka neler var? Türkiyenin ABDye sağladığı yeni askeri kolaylıklardan sonra, Schröder, Ankaranın NATOda sahip olduğu veto yetkisini kullanmamasını isteyebilir. Ayrıca Türkiyenin Avrupa ordusuna sağlayacağı katkının niteliği de ele alınacak dosyalardan birinin adı olabilir. Hiç kuşkusuz iki ülke arasındaki ekonomik işbirliği, bu ziyarette en fazla sözü edilen konu olacaktır ve zaten bu konuda pek bir sorun da bulunmamaktadır.