22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Soframız alarm veriyor

Ankara Ticaret Odası (ATO) ’’hileli gıdalar’’ın ardından hormonlu gıdalar, tarım ilaçları, katkı maddeleri, antibiyotikler, genetiği değiştirilmiş gıdalar ve kimyasal gübreleri tartışmaya açtı.
ATO’nun ve Türkiye Ziraatçılar Derneği’nin (TZD) hazırladığı ’’Sofradaki SOS’’ raporuna göre, hormon, tarım ilacı, antibiyotik, katkı maddesi ve kimyasal gübreler ölçülü kullanılmaz ve denetimi iyi yapılmazsa insan sağlığını tehdit ediyor, hastalıklara, sakatlıklara, erken ölümlere davetiye çıkarıyor.
Rapora göre, Türkiye’de 27 bin gıda sanayi işletmesinin 10 bini denetlenemiyor. Çünkü bunlardan sadece 17 bini Tarım Bakanlığı’nın gıda siciline kayıtlı. Yaklaşık 400 bin gıda satış ve toplu tüketim yeri olduğu dikkate alındığında insan sağlığının ne denli bir tehdit altında olduğu ortada.

HORMONLU KAZANÇ UĞRUNA

Gıdalarda hormon kullanımı, halk arasında en çok tartışılan konuların başında geliyor.
Rapora göre, Türkiye’de ’’domates, patlıcan, patates, kabak, üzüm, elma, kavun, buğday, arpa, yulaf, çavdar ve çeltik’’te hormon kullanılıyor.

Hormon kullanımı ile ilgili pek çok rapor, iddiaların aksine salatalık ve çilekte hormon kullanılmadığını söylüyor.

Raporlara göre, piliçte de hormon kullanılmıyor.

Tıp çevrelerindeki yaygın görüşe göre, hormonlu bitki ve etler, sürekli tüketildiğinde vücuttaki hormon dengesini bozuyor. Vücudun bağışıklık sisteminin bozulması, şişme ve yağlanma, hücrelerin zayıflayarak kanser hastalıklarına davetiye çıkarması gibi kanıtlanmamış ancak ciddi şüphelere yol açan sonuçlar bulunuyor.

Rapora göre, domates çekirdeksiz ve içi vıcık vıcıksa, patlıcan içi süngerimsi ve çekirdeksizse, kabak çekirdeksizse, biber aşırı büyük ve etliyse, çekirdek evi boş, etli kısmı sertse, patates şekilsiz ve patates yumruları yapışıksa, içinde kararmalar varsa, karpuz çekirdek yerleri boşsa hormonlu olduğu anlamına geliyor.

ATO ve TZD tarafından hazırlanan raporda, 15 Ekim-10 Kasım ve 10 Nisan-5 Mayıs tarihleri arasında domates, 15 Kasım-15 Mayıs tarihleri arasında patlıcan ve 1 Kasım-15 Mayıs tarihleri arasında kabak yenmemesi öneriliyor.

TARIM İLAÇLARI

Rapora göre, kanser vakalarının artışında, ’’pestisitler’’ adı verilen ’’tarım ilaçları’’nın ’’aşırı’’, ’’zamansız’’ ve ’’uygunsuz’’ kullanımının da büyük payı var.

Türkiye’de tarım ilaçlarının ciddi bir sorun oluşturduğu, yaş sebze ve meyve ihracatında yaşanan sıkıntılar sayesinde su yüzüne çıktı. İlaç kalıntısı nedeniyle yurtdışına ihraç edilemeyen yaş sebze ve meyvenin imha edilmeyip iç piyasaya sürüldüğü iddiaları endişeleri artırdı.
Türkiye’de zirai mücadelede 1250 çeşit ilaç kullanılıyor. Araştırmalara göre, gerek piyasada satılan et ve süt ürünlerinde, gerekse anne sütünde tarım ilacı kalıntısına rastlanıyor. Özellikle Çukurova gibi yoğun tarım ilacı kullanılan bölgelerde, anne sütünde dikkat çekici oranlarda ilaç kalıntısı görülüyor.

Tarım Bakanlığı verileri, özellikle yer fıstığı, incir, fındık ve antep fıstığında ’’alfatoksin’’, biberde ’’kükürtdioksit’’, üzümde ’’parafin’’, greyfurt ve biberde ’’pestisit’’, zeytinyağında da bazı ’’hidrokarbon’’ kalıntılarına rastlandığını ortaya koyuyor.

Hasat zamanından belirli bir süre önce kullanımı durdurulmayan tarım ilaçlarının etkisi, yıkamayla yok olmuyor.

Bilinçsiz kullanılan tarım ilaçları, saç dökülmesinden kansere kadar pek çok sağlık sorununa kapı aralıyor. Sadece insan sağlığına değil toprağa, suya ve diğer canlılara da zarar veriyor.
Tarım ilaçlarının gelişigüzel değil reçeteyle satılması öneriliyor.

SORUN UYGULAMADA

Bu tehlike bilinmesine karşın, dünyada her yıl 2.5 milyon ton tarımsal mücadele ilacı kullanılıyor. ABD’de yılda 293 bin, İtalya’da 43 bin, Fransa’da 41 bin, İngiltere’de 30 bin, Almanya’da 25 bin, Yunanistan’da 32 bin ton, Türkiye’de 13 bin ton ’’zirai mücadele ilacı’’ toprağa ya da bitkiye uygulanıyor. Sorun uygulamada ortaya çıkıyor. Sebze ve meyvelerde hasadın yaklaştığı dönemlerde kalıntı süresi kısa olan ilaçlar kullanmak gerekiyor.
Rapora göre, Tarım Bakanlığı çiftçilerin bilgilendirilmesi konusunda etkisiz kaldığı için ilaç firmaları ve bayileri gereksiz ve yanlış ilaç kullanımını pompalayarak bilinçsiz çiftçiyi ticari açıdan sömürüyor.

KATKI MADDELERİ VE ANTİBİYOTİKLER

15 bin çeşidi aşkın katkı maddesi bulunuyor. Asesülfam K, Kafein, Aspartam, Antioksidan, Olestra, yapay renk maddeleri, Nitrit ve Nitratlar, yüzlerce ürüne uygulanan katkı maddelerinin başında yer alıyor.

Hazır gıdalardan dondurmalara, çikolatadan gofrete, dondurulmuş ürünlerden konserve balıklara kadar binlerce gıdaya katkı maddesi konuluyor. Katkı maddelerinin yanlış kullanımı ve zararsız limitlerin üzerine çıkılması, kalp hastalıklarından kansere, cilt hastalıklarından sindirim bozukluklarına kadar tüyleri diken diken eden hastalıkların yanısıra, uykusuzluk, kaşıntı, mide bulantısı, sinirlilik ve alerjiye yol açabiliyor.

Hayvanlarda antibiyotiklerin kontrolsüz kullanılması da tıpkı tarım ilaçları gibi zararlara neden oluyor. İlaç olmaları nedeniyle insan üzerindeki etkileri fazla.
Antibiyotik daha çok kanatlı ve büyükbaş hayvanların yemine katılıyor. İlaç hayvanı hastalıklardan koruyor ya da hasta hayvanları iyileştiriyor.

Antibiyotikler, kullanıldığı canlının vücudunda uygun bir dozda kullanılmadığında dışarı atılamıyor ve tüketim sırasında doğrudan insana geçiyor. Bunun için hayvanların kesiminden belli bir süre önce antibiyotik kullanımına son verilmesi, örneğin piliçlerde antibiyotik kullanımının kesimden bir hafta önce sonlandırılması gerekiyor.

Antibiyotikler insan üzerinde iki önemli etki bırakıyor. Birincisi alerjik etkiler. Diğer önemli etki ise, hayvansal ürünler yoluyla sürekli antibiyotik alan bir insanın, bir hastalık halinde antibiyotik kullanması gerektiğinde antibiyotiğin bir işe yaramaması.

GÜBRE KULLANIMI

Türkiye’de gübre kullanımı da son derece kontrolsüz yapılıyor. Bu da toprakta ve bitkide birikmeye, toprağın özelliğini ve rejimini yitirmesine sebep oluyor.
Gübrelerin olumsuz etkilerinden korunmak sadece yıkama ve mekanik yollarla mümkün. Kesin çözüm ise, organik gübrelerin klasik gübre ile karıştırılarak ya da mümkünse sadece organik gübre kullanılması.

Bir başka öneri ise gübrenin tıpkı ilaç gibi reçeteyle satılması. Böylece hangi toprağa ve ürüne ne tür ve ne miktarda gübre kullanılacağı tarım il müdürlükleri kanalıyla saptanabilecek.

FRANKEŞTAYN GIDALAR

İnsan sağlığını tehdit eden bir diğer sorun da Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO). Raporda, ’’genleriyle oynanmış tohumların Türkiye’ye girmesi yasaklandı ancak hayvan yemi olarak ülkemize ithal edildiği biliniyor’’ deniliyor.

Tüketici Hakları Derneği de farklı ortamlardan aldığı 20 numuneyi İsviçre’deki laboratuvarlarda kontrol ettirdiğini, mısırdan soyaya pek çok ürünün genleriyle oynandığını tespit ettirdiklerini iddia ediyor.

Tüketici Dernekleri Federasyonu da ’’Mısır ve soya yağı, glikoz şurubu içeren gıdalar almayın’’ uyarısı yaptı.

100’e yakın üretici ve tüketici örgütünü bünyesinde bulunduran ’’GDO’ya Hayır Platformu’’ Türkiye’ye 1996 yılından bu yana kontrolsüz GDO’lu ürünler girdiğini, tüketicilerin bu ürünleri bilmeden tükettiğini iddia ediyor. İddia bununla da kalmıyor. Platform sözcüleri kaçak GDO’lu tohumların Türkiye’de ekim alanı bulduğunu da söylüyor.

SİNAN AYGÜN

Rapora ilişkin değerlendirmelerde bulunan ATO Başkanı Sinan Aygün, sahte içki kullanımı sonucu ortaya çıkan ölümlerin ardından Türk halkının tükettiği gıdaları daha çok sorgulaması gerektiğini dile getirdi.

Aygün, şunları kaydetti:

’’Gıdadaki tehlikeler belki had safhada değil ancak varlığı da inkar edilemez boyutlarda. Halk merdiven altında üretilen gıdalara itibar etmemelidir. Hormon, tarım ilaçları, katkı maddeleri, antibiyotikler sonuç itibariyle toksit maddelerdir. Bu maddelerin hepsinin insan vücuduna zararlı olduğunu söylemek yanlıştır. Önemli olan ne dozda, hangi zamanda, ne şekilde kullanıldığıdır. Denetim görevi ise Tarım Bakanlığı’nındır. Gıda maddeleri gözle ya da sözle değil, bilimsel yöntemlerle denetlenmeli ve bu denetim sonuçları da halka açıklanmalıdır. Gıda laboratuvarlarını yurt sathına yaymak zorundayız.’’

İBRAHİM YETKİN

TZD Başkanı İbrahim Yetkin ise şunları söyledi:

’’Üretim aşamasında denetim söz konusu olduğunda, en önemli konulardan biri ilaç konusunun reçeteye bağlanmasıdır. Bu sağlanmadığı sürece, çiftçinin gelişigüzel ilaç kullanımı ve buna bağlı olarak gündeme gelen sorunların çözülmesi çok güç olacaktır.’’

ANKARA
Yayın Tarihi : 19 Mart 2005 Cumartesi 17:40:04
Güncelleme :20 Mart 2005 Pazar 13:18:02


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?