24
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

’Türkiye üzerinde oynan oyun’

Mersin’de önceki gün Türk bayrağı yakılmak istendi. Olaya tepkiler giderek büyüyor.

Kürtler ’provakasyon’ derken, Ankara’dan siyasiler ile askerler "terör örgütü PKK’nin ve destekçilerinin işi" diyor.

Türk basınında da genel kanı, "politikaları Ankara ile çatışan ABD ve Türk karşıtlığına teslim olan Avrupa’nın PKK kartını açtığı" yönünde.

Akşam gazetesi gelişmeleri yorumlarken, "Amaç, Apo’yu diriltip Türkiye’yi korkunç bir kaosa sürüklemek. Apo tekrar yargılanırsa, müebbet hapis kararı kaçınılmaz. Asıl tehlike yargı safhasında yaşanacaklar. Dağılma sürecindeki PKK, bu fırsatı kullanacak. Kitlesel gösterilerle terörü siyasi zemine taşımaya çalışacak." ifadelerini kullandı.

Türk basınında bazı yazarların gelişmelere ilişkin değerlendirmelerini alıntılayarak aktarıyoruz:

Kürt eli

Hadi Uluengin / Hürriyet


DOĞRUSU, içimden ‘dangalaklık’ ve ‘ahmaklık’ deyimlerini kullanmak geçiyor ama, hadi, bir bölüm yurttaşımızı incitmemek kaygısıyla bu sıfatlara başvurmayayım.

Fakat o halde, aşağıdaki formülasyonla şunu mutlaka vurgulamak zorundayım:

Ülkemizdeki ‘Kürt Hareketi’nin ‘olgunluk yoksunluğu’ göz çıkartıyor!

‘Reşit’ olmayan Kürt eksenli siyasetçilerin ‘sorumsuzluğu’ hazin manzara sunuyor.

Ve, biraz ‘dost acı söyler’ misali, kendi Türk kimlik ve hissiyatına rağmen en netámeli günlerde bile hakim inkárcılığa karşı ‘öteki’nin ‘aidiyet dürtüsü’nü cesurca ve dürüstçe savunmuş birisi olarak da, böyle sert bir eleştiri getirmek hakkına bilhassa sahibim.

* * *

EVET evet, ‘Kürt hareketi’, daha doğrusu ‘Kürt milliyetçiliği’ son derece ‘ilkel’; veya daha ‘bilgiç’ (!) deyimle son derece ‘anakronik’ bir görünüm arz ediyor.

Pazar günkü Nevruz kutlamaları da bunu göz çıkartır biçimde tekrar ortaya koydu.

Dobra dobra söyleyeceğim, Apo Bey’in hemşiresinin elini öpmek için ‘kuyruğa girmek’ bönlüğüne ben ancak ‘elinin körü’ derim. O kadar!

Bu kuyruğu, ‘canım, işte maziden kalma kuyruk acısıdır’ falan diye hoş göremem.

Yukarıdaki eblehliğe kalkışanlar şimdi sakın bana, ‘gelenek ya da ‘hürmet’ diye özrü kabahatinden bin defa daha büyük ‘açıklama’ getirmeye çalışmasın!

O ‘gelenek’teki (!) feodal cüceliği görmezden gelsem dahi, yahu ‘İmralı Palas’taki ikamet eden muhterem kimmiş ki sizler bir de, muhtemelen kendi halinde insanlar olan familya mensuplarını ‘peygamberleştirmek’ (!) girişiminde bulunuyorsunuz?

Nasıl oluyor da, ruhen psikanalitik ‘klinik vaka’ arázları yansıtan; siyaseten ise Pol Pot-Hitler melezi rotaların Ortadoğu varyantına denk düşen birinden ‘feyz alıyorsunuz’?

Artık anlayın ki, Marmara adasından Diyarbakır kalesine giden o yamuk yumuk ‘pipe line hattı’nı önce bizzat kendiniz dinamitleyip; sonra da hırdavat borunun içindeki ideolojik sefaleti son damlasına dökmediğiniz takdirde, boynunuza istediğiniz kadar ‘Kürt hareketi’ yaftası asın, ‘hareket kabiliyeti’niz sıfıra sıfır, elde var sıfır olarak kalmaya mahkûmdur!

* * *

SONRA, demokratik haklar açısından eleştirmiyorum ama yine de siyasi perspektifte bu ne gaflettir ki, ‘el öpme’ şaklabanlığı yetmiyormuş gibi Nevruz’u bir de, Apo Bey’in portresine ek olarak Irak Kürdistanı bayrağı taşımaya yeltenenerek ‘kutluyorsunuz’?

İnsaf, ortak yurdumuz Türkiye’de ve eşit kimlikte kucaklaşabilmek için Ankara hiç yabana atılmayacak mesafe katetmişken, böylesine provokasyonlar hezeyanın daniskasıdır!

Kör müsünüz, söz konusu ilerlemeye rağmen ‘hakim milliyetçilik’ tetikte bekliyor.

Oysa, coğrafi mekánlara Kürtçe isim uydurmaktan ‘kurucu mitos’ palavrasyonları üretmeye aslında yukarıdakinin kötü kopya ve ‘anakronik’ bir çömezi olan sizler şimdi de tahrikçilikte çizmeyi tam aşarak, sırf kendinizinki değil, tüm ülkenin ufkunu karartıyorsunuz.

‘Statüko’nun ‘hákim milliyetçiliği’ bardağın taştığına hükmettiği an hálá öyle bir gazaba gelebilir ki, alimallah sen, ben, bizim oğlan tüm demokrasi güçlerinin canına okur.

* * *

SONRA hezeyanda ikinci perde, hasımlarla çevrili, liman yoksunu ve hayat seviyesi çok düşük o Irak Kürdistanı’nın, başta Batı şehirleri, ülkemizin dört bir yanına dağılmış milyonlarca Kürt yurttaşımız için ‘cazibe merkezi’ olabileceğini mi hayal ediyorsunuz?

Üstelik, demokrasilerde bile başka bayrağı ‘özlemek’ (!) en azından terbiyesizliktir.

Ve kimse korkmasın, çünkü ancak intihara götüreceği ve ezici çoğunluğu eşit ve sivil kimlikli bir Türkiye’de refah isteyen Kürt vatandaşlarımız da asla uçuruma atlamayacak kadar akıllı, öngürülü ve ‘Tür-ki-ye-li’ olduğu için, avanak ‘Kürt milliyetçiliği’ nal toplayacaktır. El öpenleriniz çok olsun demiyorum ve budalalığa tekrar ‘elinin körü’ diyorum.1
===========

Türkiye’yi köşeye sıkıştırdılar
Serdar Turgut / Akşam

serdarturgut@superonline.com

Sevgili okurlar bilmem farkında mısınız ama ben bu köşede bir süreden bu yana Türkiye üzerine oynanmakta olan bir ’büyük oyundan’ bahsetmekteyim. Bu tür yazılar yayımlandığında bazı insanlar bu ’büyük oyunun’ benim hayal ürünüm olduğunu söyleyerek, yine komplo teorileriyle alay etmeye çalışırlardı.

Buyrun, işte yine eğlenin bakalım eğer utanmıyorsanız, buyrun işte büyük oyunun son perdesi de açıldı, güçlü devletler adeta bir satranç oyunundalarmış gibi Türkiye ile oynadılar ve son olarak Apo’yu öne sürerek bize ’şah mat’ dediler.

Aslında bu oyunun temelleri Amerika tarafından Apo Türkiye’ye teslim edildiği gün atılmıştı. Uzun vadeyi göremeyen siyasilerimiz Amerika’nın atmış olduğu oltaya hemen gelerek kısa vadeli çıkarlar için çalışmışlar ve Apo’yu hapse koymayı da büyük bir zafer gösterisi haline getirmişlerdi. Ancak ABD’nin hesaplarını yaparken en küçük ayrıntıyı bile gözardı etmeyeceği maalesef görülememiş ve AKP Hükümeti Irak Savaşı öncesinde ABD’ye kafa tutma ucuz kahramanlığına soyunmuştur. ABD’nin o günlerde kendilerine kapanan bazı kapıların öcünü alacağı ve o kapıları bir daha kapanmayacak şekilde açacağı bekleniyordu. Sonunda Amerika’dan onay almadan bir operasyona girişmesi zor olan Avrupa Birliği, ’ABD onaylı Türkiye’yi dize getirme’ operasyonunu başlatmıştır. Şimdi gelinen noktada Türkiye’ye ’Apo’yu yeniden yargıla’ denmektedir. Bunu yapmanın bir iktidar için siyasi intihar anlamına geleceği bilindiği halde olayın üstüne gidilmektedir. AKP yargılamayı tekrar yaptırmadığı takdirde o zaman da, ’Türkiye’de yargılama yolu kapalı’ diyen bölücü güçler kaba kuvveti deneyeceklerdir.

Her halukarda Türkiye’deki milliyetçi güçlerden büyük tepki gelecek ve bu tepki iktidarı iyice bir sallayacaktır. Açıkça söyleyeyim; bugün Türkiye’de Apo’yu yeniden yargılayıp de serbest bırakacak bir mahkeme olması mümkün değildir, ancak burada önemli olan süreçtir. İçine girilmesi kaçınılmaz olduğu belli olan süreçte sonunda Apo tekrar aynı cezayı da alsa, önemli olan yargılanma sürecinde Türkiye’yi destabilize etmeyi hedefleyen tüm güçlerin harekete geçecek olmalarıdır.

Girilen bu süreç benim için sürpriz değildir. Türkiye Irak Savaşı öncesinde Amerika ile anlaşmazlığa düştüğü günden bu yana bu işin faturasının Türkiye’ye kesileceği ve Kürtlerin bölgede Türkiye’ye alternatif bölgesel güç olarak güçlendirilecekleri çoktan belliydi. Hükümet ’aman oyuna gelmeyin’ uyarılarını sürekli olarak dikkate al-

mayarak hem kendi iktidarını hem de daha da önemlisi Türkiye’yi tehlikeye attı. Bu işten Türkiye’nin yara almadan çıkması mümkün gözükmüyor ne yazık ki. Böyle bir oyunun pençesine düşebilmek Türkiye gibi tecrübeli bir devlette nasıl olabildi, bunu da anlayamıyorum; sonunda Türkiye’de devletin otoritesini tamamen ortadan kaldıracak, Türkiye’yi yönetilemez durumdaki bir ülke haline getirecekler. O zaman da ülkemiz ile tam anlamıyla oynamaya başlayacaklar, nerede ve ne zaman da duracakları bilinemez. Ben Türkiye’nin bölünmesine oynanıyor dediğimde gülmeye çalışanlar o zaman da gülebilecekler mi bilemiyorum.

Bir yanda Avrupa’dan korkan hükümet, öte yandan da milliyetçi tepkiden korkuyor. Onlara arkadaşça tavsiyem ’Avrupa’yı bırakın, milliyetçi tepkiden korkmaya başlayın’ olacak... Türkiye’ye büyük acılar çektirmiş olan bir katil üzerine oyun oynanmasına izin veren bir hükümetin Türkiye’de ayakta kalması da pek mümkün değildir ve tabii ki bundan asıl zararı görecek de yeni krizleri zor kaldıracak durumdaki Türkiye olacaktır. Oynanan oyunun zamanlaması öylesine ince ayarlanmıştır ki her olası karmaşanın turizm mevsiminin başlangıcına denk gelmesi bile hesaplanmıştır. AKP’nin bu olan bitenlerden bir ders çıkaracağını ve bir daha büyük oyunların hedefi haline gelmeyeceğini umuyorum. Bu badireden az zararla kurtulabilmemizin tek yolu milliyetçi tepkileri kontrol altında tutmak ve soğukkanlı davranmakla olabilir. Soğukkanlı olursak ancak o zaman oyunu tersine çevirip bizimle oynamaya çalışanlara karşı oynamaya da başlayabiliriz.
==========

Nevruz!

Emin ÇÖLAŞAN / Hürriyet

ecolasan@hurriyet.com.tr

PAZAR günü ve dün Türkiye’nin dört bir yanında ‘nevruz kutlamaları’ yapıldı. Abdullah Öcalan posterleri açıldı. Bu şahıs için övgü dolu sloganlar atıldı.

Leyla Zana ve saz arkadaşları, medyanın önünde güzel pozlar verip bu şahsın kız kardeşinin elini öptüler.

DEHAP isimli partinin genel başkanı miting kürsüsünde ‘Sayın Öcalan’ diye haykırıyordu.

Bunlar artık suç değil. AKP iktidarı tarafından çıkarılan AB yasaları uyarınca Apo posterleri açmak, onun lehine sloganlar atmak suç olmaktan çıkarıldı.

Türk milleti bunları yiyip yutmakla, hazmetmekle yükümlü. Yapacak bir şey kalmadı.

Bu eseri (!) sırf AB’ye yaranmak için yaratanlar kına yaksın.

Dahası, yine AB’nin istemi ve baskısıyla çok yakında ‘Sayın Öcalan’ı yeniden yargılamaya hazırlanıyoruz.

* * *

Şimdi işin bir başka boyutuna gelelim ve Türkiye’de Kürtçü takımın bazı beyinleri nasıl yıkadığını, olayların nerelere sürüklenmek istendiğini somut bir biçimde görelim. Bu çok daha vahim ve utanç verici.

Pazar günü düzenlenen Nevruz gösterilerinde Mardin’de Türk bayrağını indirmeye yeltendiler.

Mersin gösterilerinde birileri ellerindeki Türk bayrağını ayakları altında çiğnemeye çalıştı.

Bunların peşine takılan bir sivil polis bayrağı ellerinden aldı. Polis haklı olarak ateş püskürüyordu.

Bayrağı çiğnemeye kalkışanlar doğal olarak yakalanmadı! Bıraktılar gitti! Niçin?..

Çünkü polis artık korkuyor. En ufak bir sertlik sergilediği takdirde açığa alınacağını, görevinden uzaklaştırılacağını, çoluk çocuğu ile birlikte aç kaldığında hiç kimsenin umursamayacağını çok iyi biliyor.

Eser sahipleri, yarattıkları bu tablolarla da gurur duysunlar!

* * *

Sakın ola ki hiç kimse bu olanları hafife almaya, bireysel bir olaydır diyerek küçümsemeye çalışmasın. Bu gibi işler böyle başlatılır. Önce ufaktan denemeler yapılır. Bir bakarsınız bundan sonraki haftalarda ya da Nevruz günlerinde onlarca, yüzlerce Türk bayrağını ayaklar altında çiğnenirken, yakılırken görürüz.

Sonra giderek alışmaya başlarız! Zaten yapılmak istenen de bu.

Bunlar birer uyarıdır ama anlayana! Anlamak isteyene!

Bu ülkenin ekmeğini yiyen belli bir Kürtçü kesimin nasıl ihanet içinde olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti’ne nasıl kin ve nefret duyduğunu şimdi daha net bir biçimde görüyoruz.

Ama milyonlarca insanımızın bireysel ve örgütsüz tepkisi dışında hiçbir yetkili kişi ve kuruluştan inandırıcı bir tepki yok. Şu yapılanların üzerine giden bir tek parti, örgüt, devlet kurumu yok.

Türkiye’yi yönetenleri göstermelik sözleri dışında biraz daha ciddi ve duyarlı olmaya davet ediyorum.

Eğer bunu yapamıyorlarsa, hiç değilse Türk bayrağına saygı gösterme adına (göstermelik bile olsa) bir tepki vermelerini rica ediyorum.

HOCAM!

BAŞBAKAN Çanakkale’de. Genelkurmay Başkanı da Çanakkale’de. Başbakan Genelkurmay Başkanı’na hitap ediyor:

‘Hocam!’

Böyle bir hitap tarzına, hem de medyanın ve herkesin önünde ilk kez tanık oluyoruz.

Kim kime ‘hocam’ der?

Sizin öğretmeninizdir, hocanızdır. Ya da mesleği gerçekten hocalıktır. Özkök öğretmen değil. Recep Tayyip Erdoğan’ın hocası hiç değil.

Camideki hocaya, imama ya da tarikat şeyhinize de ‘Hocam’ diye hitap edilir.

Başbakan, Genelkurmay Başkanı’na durup dururken herkesin içinde ‘Hocam’ diyorsa elbette bir bildiği vardır.

Bence ya imam veya tarikat şeyhi ile karıştırıp dil sürçmesi sonucu söylemiştir, ya da Genelkurmay Başkanımızı kendisine çok yakın gördüğü içindir.

Hangisi olduğunu bizim bilmemiz elbette mümkün değildir!

===========

Etnik milliyetçilik ve demokrasi

Taha Akyol / Milliyet

t.akyol@milliyet.com.tr

NEVRUZ gösterilerinde Türk bayrağını yakmaya kalkmaları... Ayrı bayrak açmaları... Bu ülkenin insanlarını bir arada tutacak değerlere saldırmaları...

Bunlar demokrasi içinde "kimliğini ifade hürriyeti"nin kullanılması değildir, "Kürt milliyetçiliği"nin "etnik ayrılıkçılık" hareketidir.

Hem bir ülkenin vatandaşı olmak, hem o ülkenin bayrağına saldırarak ayrı bir bayrak açmak, birlikte yaşamayı tahrip eder. Birlikte yaşama iradesinin kamu hukukundaki adı olan "vatandaşlık" değerlerine bir saldırıdır bu!

Bu davranışlar belli bir dozu aşarsa, bu defa da "Türk milliyetçiliği"nin bu "ayrılıkçı" tahriklere karşı "Madem öyle, peki gidin..." duygusuna kapılmasını önlemek çok zorlaşır.

Etnik çatışma felaketleri böyle tırmanmaların eseridir daima.

* * *

DAHA geçenlerde eski DEP’li Orhan Doğan, arkadaşımız Derya Sazak’a yaptığı açıklamada, "Türkiye’de Türklerle Kürtlerin iç içe geçtiğini, federasyonun düşünülemeyeceğini" söylüyor ve "vatandaşlık bağı"nı savunuyordu. (Milliyet, 24 Şubat 2005)

Federasyonlarda bile tek milli bayrak olur. Hatta yerel otonomiler tanıdığı halde, İspanya hem "tek bayraklı", hem "tek millet"li bir üniter devlettir; bu üst değerlere bağlı olarak demokrasi ve kültürel çoğulculuk söz konusudur.
Doğan gibi Kürt politikacılar ’söz’le ifade ettikleri şekilde Türkiye’nin bütünlüğüne, vatandaşlık bağına ve kader birliğine inanıyorlarsa, bu üst değerlerin kutsal simgesi olan milli bayrağa sahip çıkmaları, saldırıları kınamaları gerekir.

Ama susuyorlar... Elbette ’susma hakkı’ var ama öyle konuşup sonra da böyle susmaları, konuşmalarının güvenilirliğini tahrip ediyor.

* * *

ÇAĞIMIZDA etnik, kültürel ve dinî kimliğin ifadesi ve "özel hukuk" alanında kurumlarının oluşturulması demokratik bir haktır. Bu hak, aynı zamanda "vatandaşlık" sadakatini, ve bu sadakatin milli sembollerine, bu arada milli bayrağa saygı gerektirir.

Bunun ötesinde, "kamu hukuku" alanında etnik bölünmeler isteyen, mesela ayrı bayrak açan hareketlerin adı "etnik milliyetçilik"tir. Hem etnik milliyetçilik yapmak, hem de "Türkiye partisi olacağız" demek samimiyetten uzaktır.
Etnik milliyetçilik her şeyden önce, yurdun her tarafına dağılmış Kürt kökenli vatandaşlarımızı nasıl "ayrı bir bayrak" altında toplayabileceğinin vicdanî ve aklî bir muhasebesini yapmalıdır: Dünyadaki tecrübeler gösteriyor ki, etnik ayrışma yaşanır da Türkiye’nin birkaç vilayeti ’Kürdistan’ olursa, kalan tamamı ’Türkistan’ olur! Hindistan-Pakistan ayrışmasının faturası 2.5 milyon ceset olmuştu!

"Etnik Eterya" gibi çağın gerisinde kalmış etnik milliyetçi dernekler kurarak, Türkiye’nin bir bölümüne ’Kuzey Kürdistan’ diyerek, bizi bir arada tutan kutsallara saldırarak yapılan tahriklere bütün sağduyulu vatandaşlarımız karşı çıkmalıdır. Sağduyulu iseler DEP’liler ve HADEP’liler herkesten önce karşı çıkmalıdır.

=============
KENTHABER
Yayın Tarihi : 23 Mart 2005 Çarşamba 01:09:23
Güncelleme :23 Mart 2005 Çarşamba 01:12:15


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?