19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Türkiye’nin önünde iki büyük engel

Avrupa Birliği’nin, Türkiye ile ilgili müzakere tarihini açıklayacağı tarihi zirveye saatler kaldı.
Ankara, zirve öncesi Bürksel’e adeta çıkarma yaptı.
Zirveden çıkacak sonuç ne olursa olsun, Türkiye’nin tam üyeliği pek olanaklı görünmüyor. Tam üyeliğe giden yolda en büyük engellerden birisi “serbest dolaşım“ diğeri de “din“ faktörü.
Avrupa’daki internet haber sitelerinin okuyucu forumlarına bakarsanız, bunu daha net biçimde göreceksiniz.
Avrupa halkının büyük bölümü Türkiye’yi “Avrupalı“ saymıyor.
Açıkça dile getirmeseler de, Avrupalı politikacıların büyük bölümü de aynı görüşte.
Onlara göre, “Türkiye’nin sadece küçük bir bölümü Avrupa sınırlarında. Bu yüzden de Avrupa’dan çok Asyalı bir toplum.“
Serbest dolaşım ise en büyük korkuları.
AB ortak para birimine geçilmesinden sonra yaşanan ekonomik sıkıntılar ve giderek artan işsizlik, Türkiye konusundaki “korkuları“ iyice artırmış.
Sokaktaki insanın konuşmalarından, gazete sütunlarındaki yorumlara kadar her yerde, Türkiye’nin tam üye olması halinde 35 milyon Türk’ün Avrupa’yı “istila edeceği“ endişesinin altı çiziliyor.
Almanya eski Başbakanı Schimdt’in “Almanya ya yabancı işçi getirmek hataydı“ açıklaması, aslında bir anlamda Avrupa halkının da düşüncelerine tercüman oldu. Sıradan Avrupa vatandaşının büyük bölümü benzer görüşü paylaşıyor:
“Türkiye AB üyesi olursa, Anadolu’nun işsizleri buraya akın edecek. Bizim işsizimiz bize yeter, bir de milyonlarca Türk’ü kaldıramayız...“
Tam üyelik önündeki diğer önemli faktör ise din.
AB ile tüm sorunlar aşılsa bile, din faktörü ve özellikle laiklik konusunda ilerleyen dönem içinde Türkiye’nin “başının ağrıyacağına“ kesin gözüyle bakılıyor.
Avrupalıların büyük bir bölümü, “Müslüman Türkiye“yi aralarına almaya sıcak bakmıyor.
Önyargılılar.
Vatikan’ın, “Müslüman Türkiye’nin Hristiyan Avrupa’da yer alamayacağı“ görüşünde ısrarlı olması da bu önyargının yayılmasında büyük etken.
11 Eylül ve İspanya’daki saldırılar ve Hollanda’daki Teo van Gogh cinayeti sonrası, Avrupa’da ortaya çıkan Müslümanlara yönelik tepki, Türkiye’nin AB yolculuğunda ayak bağı oluyor.
Avrupa’daki Türk işçileri üzerinde tarikatların sürekli artan etkisi, Avrupa’nın ortasında türbanlı, çarşaflı Türk kadını görüntüleri de bu önyargılara hizmet ediyor.
Çoğu Avrupalı’ya göre, Türkiye hala “fesli, kara çarşaflı“ Osmanlıların ülkesi.
Öncek akşam Hollanda Televizyonu üçüncü kanalında Türkiye’nin Avrupa yolculuğunu özetleyen “Başka Zamanlar“ adlı bir belgesel yayımlandı.
Belgeselde, Atatürk’ün isteğiyle, 1926’da Karadeniz gemisinin devrimleri anlatmak üzere Batı’ya yaptığı yolculuk anlatıldı. Yolculuğu sırasında Amsterdam limanına da uğrayan gemideki orkestra, Hollandalılara nefis bir konser vermiş. Ertesi günü bu olayı işleyen gazeteler, “Schubert çalan fesli Türklerin müziği herkesi büyüledi“ yorumunu yapmışlar.
Programın sunucusu, “Oysa“ dedi, “Gemideki hiçbir erkekte fes yoktu. Ama ’Hollandalılar tahta takunya giyer’ önyargısı gibi ’fesli Türkler’ önyargısı da yıkılamamıştır...“
Belgeselde görüşlerine yer verilen gazeteci Mehmet Ali Birand’da, görüştüğü Avrupalı liderlere, Türkiye’ deki bir kesimin “AB Hristiyan Kulübü, bizi almazlar“ görüşünü anımsattığını belirterek, “Tüm liderler, bizim için önemli olan demokratikleşmedir. Din faktörü etkili olmaz demişlerdi. Şu anda kendimi kandırılmış gibi hissediyorum“ dedi.
Fransa ve Almanya gibi AB’nin “lokomotif“ ülkeleri, okullarda, resmi dairelerde türbanı yasaklıyorlar. Radikal İslamcı örgütlere yönelik önlemlerini artırıyorlar. Durum böyleyken, türbanlı, laiklikten uzaklaşan görüntü sergileyen bir Türkiye’ye de sıcak bakmıyorlar.
Tarihi zirve öncesi, Avrupa’dan bakınca Türkiye böyle görünüyor.
Umarım, bu önyargı duvarını aşmayı başarırız.
YUSUF ÖZKAN - AMSTERDAM
Yayın Tarihi : 16 Aralık 2004 Perşembe 13:46:40


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?