Türk-Amerikan ilişkilerindeki gerilim sürerken, Bush yönetiminin neo-con (yeni muhafazakâr) çekirdiğini oluşturan Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi adlı düşünce kuruluşu, Amerikan Senatosuna, Türkiyenin son dönemde izlediği politikaların AKPnin çelişkilerinden kaynaklandığını öne süren bir sunumda bulundu.
Kuruluşun yöneticisi ve Geçiş Sürecindeki Demokrasiler Projesi başkanı Bruce Jacksonın 8 Martta Senato Dış İlişkiler Komitesi Avrupa Alt Komitesine yaptığı sunumda, AKPdeki bir kötüye gidişin söz konusu olduğu da öne sürülerek, bunu tanımlayan unsurlar, güçlü anti-Amerikancılık, kültürel olarak Avrupa karşıtlığı ve yeniden canlanan yabancı düşmanlığı olarak sıralandı.
Karadeniz Bölgesinde Demokrasinin Geleceği başlığıyla yapılan sunumun Türkiye ile ilgili bölümleri şöyle:
Karadeniz bölgesi yüzyıllardır geniş Ortadoğu bölgesine kapı olarak görülmüştür. Bölgedeki demokrasilerin sınırları Suriye, Irak, İran ve Hazar Denizinin kıyılarına kadar ulaşır. ABDnin 1 Mart 2003 tarihinde dehşet içinde fark ettiği üzere, Karadeniz bölgesi ülkelerinin, Türkiyenin işbirliği olmaksızın, Ortadoğunun kuzey sınırlarına yaklaşması kolay olmayacaktır.
Karadeniz bölgesi giderek Avrupanın parçası haline gelmektedir. Türkiye, 17 Aralık 2004te ABnin nihayet üyelik görüşmelerini başlatma kararıyla tarihi bir dönüm noktasına ulaşmıştır. Türkiyenin Avrupa kaderinin teyit edilmesine karşın, milli ve jeopolitik kimlik krizini geride bırakmaktan uzak olduğuna dair güçlü işaretler vardır. Bu nedenle Türkiye zor ve sorunlu bir döneme giriyor olabilir.
AKP kötüye gidiyor
İçeride, AKP hükümeti için işlerin kötüye gitmeye başlaması, güçlü anti-Amerikancılık, kültürel olarak Avrupa karşıtlığı ve yeniden canlanan yabancı düşmanlığı ile tanımlanabilir. (Türk polisinin, siyasi haklar için şiddet içermeyen bir gösteri yapan genç kadınları zalimce dövmesini gösteren dünkü BBC görüntüleri, olumsuz örneklere en son örneği teşkil etmiştir.)
İsrail örneği
Dış politikada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan döneminde Türkiye, İsrail ile stratejik ilişkisini sessizce koparmış, Ermenistanla sınır kapısı açılması için görüşmelere başlamayı reddetmiş (böylece Dağlık Karabağ müzakerelerinin başlamasını engellemiş ve ABDden Iraktaki Kürt nüfusa yönelik baskıcı muamele talebinde bulunmuştur.) Diplomatik ifadeyle, Türkiyenin tutumu yardımcı olmamaktadır".
Belki de en endişe verici olanı, Türkiye ve Rusyanın, bölgedeki daha küçük, Avrupa yanlısı demokrasilerin harcanması pahasına Karadeniz bölgesinde eşgüdüm içinde bir politika icra etme görüşleridir. Türkiyenin bu olumsuz bölgesel tutumunun altında, klasik bir Büyük Güç tedirginliği ve modern Avrupa bünyesindeki ekonomik ve demografik belirsizlik sonucunda Türkiyenin belirgin kimliğini yitireceği korkusu yatmaktadır.
Türk siyasetindeki bu olumsuz eğilimin Ortadoğudaki altüst oluşlu ve bir laik İslami hükümetin Avrupa ile bütünleşmedeki çelişkilerine bağlı olduğunu ve Karadeniz etrafında yeni demokrasilerin (Ukrayna ve Gürcistandan sunum boyunca söz ediliyor) doğuşuna bir tepki olmadığını umuyoruz. Her halükârda, Türkiye hem kendisi, hem ABD-Türk ilişkileri açısından ciddiyetle dikkat edilmesi gereken, tehlikeli bir döneme girmiştir.
Montreux değiştirilsin
Jackson, sunumunun yapılması gerekenler kısmında ise hem AKP iktidarı, hem de Türkiyenin canını sıkacak önerilerde bulunuyor. Örneğin, Türkiyenin Karadeniz ve Boğazlar rejimini belirleyen 1936 tarihli Montreux Sözleşmesinin yeniden ele alınabileceği ve Ermeni sorununun Türkiye ile apaçık konuşulması gereğinden söz ediyor:
NATO ve AGİT gibi kurumlar Karadeniz bölgesi çevresinde demokrasiye hizmet edecek şekilde düzenlenmeli. NATOnun Etkin Gayret tatbikatının Karadeniz bölgesini kapsayacak şekilde genişletilmesinin önlenmesi yeniden gündeme getirilmeli ve bazen NATOnun Boğazlardan geçiş izlemesi yapmasının önlenmesi amacıyla kullanılan günü geçmiş Montreux Sözleşmesi geçersiz kılınmalı.
Türkiye destek vermeli
Rusya ve Türkiye ile yüzleşmeliyiz. Karadenizde yapmak istediklerimiz, uygulamaları kabul edilebilir olmanın ötesine geçen Rusya ile karşı karşıya gelmeyi göze almadan gerçekleştirilemez. Öte yandan Türkiyeye de dürüstçe anlatmalıyız ki, bölgedeki ihtilaflara barışçı çözümler bulmak için dost ve müttefiklerimizden bölgedeki diğer demokrasilere destek vermesini bekliyoruz. Geçen yüzyılın ilk yıllarında Osmanlı yetkililerinin Ermeni sivillere karşı yürüttüğü soykırımsal kampanyadan söz etmemiz Türk yetkililerini huzursuz etmesi, demokratik müttefikler arasında tarihi konularda zor konuların tartışılmayacağı anlamına gelmemeli.
...
Yayın Tarihi :
23 Mart 2005 Çarşamba 01:30:59
Güncelleme :23 Mart 2005 Çarşamba 12:11:36