19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Uyuyor muyuz zannediyorsunuz?

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, NTV'de katıldığı canlı yayında soruları yanıtladı.

İstanbul'da düzenlenen ve kendisinin de katıldığı Hukuk ve Medya Bağlamında İslamofobi Konferansı'nda, İslamofobi ve medya konusunun da ele alındığı belirtilerek "Sizin öngörünüz nedir, bu konuda sadece medya üzerine yüklenmek ne kadar yararlı olacak" sorusu üzerine Arınç, konferansta İslamofobi'nin sadece medya değil, hukuk bağlamında da tartışıldığını söyledi.

İslamofobi'yi Avrupa'nın, ABD'nin, Türkiye'nin hatta iki milyara yakın nüfusuyla tüm İslam aleminin günlük meselesi olarak nitelendiren Arınç, "Böyle bir gün çok şükür yok. Siyaset adamlarından medyaya kadar, sokak gösterilerinden bir başka toplantıya kadar nefret söylemleriyle ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslam korkusuyla dünyada bir hareket var. Son yüz yıl içinde maalesef giderek de güçlendiğini, barışı tehdit ettiğini görüyoruz" diye konuştu.

Bu bizim için bir vecibeydi

Konferanstaki oturumlar ve ele alınacak bazı konular hakkında da bilgi veren Arınç, şunları söyledi:

"Bizim AB ilerleme raporları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletlerin bazı kararları 'nefret suçu' diye bir suçun tanımlanması gerektiğini ifade ediyor. Nefret saikiyle yapılmış ve işlenmiş suçların da ağır bir şekilde cezalandırılmasını öngörüyor. Biz özellikle son akil insanların ülke çapındaki gezilerini, halkla ilişkilerini ve onların bir rapor olarak hükümetimize sunulmasını da esas aldık. Elimizdeki hukuk dökümanlarını da dikkate alarak bu şimdiki gelebilecek demokratikleşme paketi içerisine de nefret suçunu ayrıca tanımlamak yerine Türk Ceza Kanunu'ndaki bazı maddelerin içerisine kasıt eğer nefretse veya insanların dili, dini, ırkı, mezhebi, siyasal düşüncesi, felsefesi, yaşam biçimi amaçla işlenmişse onun cezasını fevkalade artıracak bir düzenleme yapacağız."

"Anladığımız kadarıyla nefret suçu bu demokratikleşme paketinde yer alacak" denilerek pakete ilişkin başka verebileceği bilgilerin sorulması üzerine Arınç, "Sadece bunu verdim. Yeri geldiği için bunu söyledim" diye konuştu.

Arınç, şunları kaydetti:

"Ben sadece bu işin bu boyutuyla ilgili gelişmeleri söyledim. Çünkü bu bizim için bir vecibeydi, bunu yapmamız gerekiyordu. Hukukun üstünlüğüne inanan ve bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimizin farklı düşüncelerin bir arada özgürce yaşamasını temin etmek için tedbirler alması gerekiyor. Bugüne kadar kanunumuzda bazı maddeler, hükümler var ama bunların yeterli olmadığı anlaşılıyor. Çünkü bu İslamofobi, ırkçılık, yabancı düşmanlığı arttıkça sadece Almanya'daki Türkler zarar görmüyor, Türkiye'de farklı inanç grupları da zarar görebilir. Yaşam biçimlerine müdahale olarak da algılayabilirler. İnsanlar neye inanıyorsa onu kanunların çizdiği sınırlar içerisinde özgürce yaşayacaklar. Zan, tehdit, töhmet altında kalmayacaklar."

Türkiye'de rahip cinayetlerinin olduğunu, başka inanç gruplarına karşı Zirve Yayınevi ve Hrant Dink cinayetlerinin yaşandığını hatırlatan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu tür suçlar ki başta odur kasten öldürme fiili, eğer felsefi inanç, dil, din, ırk, cinsiyet, renk, felsefi farklılıklar sebebiyle ayrıca işlenmişse, ben eski bir ceza hukukçusuyum, bizim zamanımızda taammüdle işlenen suçlarda idam cezası vardı, sonra ağırlaştırılmış müebbete döndü. Taammüdü de 'bilerek, isteyerek ve soğukkanlılıkla' diye tarif ederlerdi. Burada da kasten öldürme suçu bir insanın düşüncesine, inancına, yaşantısına, fikrine kızdığımız için ve nefretle işlenmişse o ceza daha büyük bir sonuca katlanmış olacak. Bunu ben ileri bir hukuk başarısı olarak görüyorum. Bunu inşallah Ekim ayı içerisinde yasalaştırmış olacağız.

Günlük yaşamı kolaylaştıracak

Genel olarak Türkiye'de yine insanların günlük yaşamlarını kolaylaştıracak, dinlerı, inançları itibarıyla, laikliği gerçek anlamda din ve vicdan özgürlüğü olarak kabul ediyorsak, laik bir yaşamın şartlarını hazırlama noktasında da başka maddeler olacak. Eminim ki bir kısım insanlar bunu bile azımsayacaklardır. 'Dağ fare doğurdu' diyeceklerdir ama bu tür düzenlemeleri biz 2002'den bu yana yapıyoruz. Bir kısmını AB standartları için yaptık, anayasa değişiklikleri ve ona uygun paralel düzenlemeler, bir kısımını temel haklar noktasında yaptık. Bir kısmını Türkiye'nin geldiği noktada özgürlüklerin alanının genişletilmesi bakımından yaptık. Yoksa bunun 'terör örgütünün istekleriydi, çözüm süreciydi, baskılardı, aba altından sopa göstermekti, döndük geri geliyoruz çatışmalar yeniden başlayacak' bunlarla ilgisi yok. Şartlar oluştuğunda zamanı geldiğinde hükümetimiz başka şeyler de yaptığı gibi demokratikleşme noktasında da elinden gelen gayreti gösterecek."

Ruhban okulu

Pakette ruhban okulu ile ilgili birşeyin olup olmadığının sorulması üzerine Arınç, "gündemimizde" karşılığını verdi.

Konunun daha önce de gündemlerinde olduğunu anımsatan Arınç, "Bu pakette henüz siyasi bir karar verilmedi o konuda" dedi.

Demokratikleşme paketinde anadilin eğitim dili olarak kabul edilmesi konusu yok

"Demokratikleşme paketinde anadil konusunun nasıl yer alacağına" ilişkin soru üzerine, Arınç, anadilin öğrenilmesi konusunda şu anda bütün mevzuatın müsait olduğunu belirterek, "Anadilin bir eğitim dili olarak kabul edilmesi noktasında Türkiye'de BDP dışındaki bütün siyasi kurumların da bütün bürokratik kurumların da sadece anayasal engel değil ayrıca bunun serbest olması halinde dahi uygulanabilmesi noktasında itirazlar var. Dolayısıyla gündemimizde o konu yok" diye konuştu.

"Demokratikleşme paketinde Alevi yurttaşlar için düzenleme olup olmayacağına yönelik soruyu yanıtlayan Arınç, "Olacak mutlaka. Alevi yurttaşlarımız da toplumumuzun bir parçası. Onların da şüphesiz haklı taleplerine demokratik bir hukuk devleti bigane kalamaz. Demokrasi de zaten böyle bir şey" diye konuştu.

Çözüm süreci

Terör örgütü PKK'nın yurt dışına çıkışları durdurmasının çözüm sürecini nasıl etkileyeceğine ilişkin soruya Arınç, daha önce terör örgütünün elebaşlarından Cemil Bayık'ın açıklamalarına karşı kendisinin ne diyeceğinin sorulduğunu hatırlatarak, "Bunu kendim için doğrusu çok ayıp buluyorum. Yani Cemil Bayık bir örgütün belli noktasındaki bir insandır. Bu örgütün de hangisi olduğu ve Türkiye'de neler yaptığı herkes tarafından bilinmektedir. Şimdi onun sözüne karşı Türkiye Cumhuriyetinin Başbakan Yardımcısının ne düşündüğü soruluyor. Bunu ben kabul edemem. Ben onun muhatabı değilim. Dolayısıyla Duran Kalkan şöyle demiş, Cemil Bayık böyle demiş, falan kişi şöyle konuşmuş, bunların hiçbirisine cevap verme noktasında biz istekli değiliz" ifadelerinu kullandı.

İnandıkları ve başlattıkları bir çözüm süreci olduğuna işaret eden Arınç, şunları kaydetti:

"Bu çözüm sürecinin aktörlerinden birisi de örgütüne 'Silahları bırakın, yurt dışına çıkın ve bundan sonra siyaset ve fikir konuşun' dedi. Biz bunu esas alıyoruz. Bu örgüt, bu liderini dinler mi dinlemez mi, hazirana kadar çıkmadı eylüle kadar çıkar mı, çıkmazsa ne olur, bunlar ayrı bir konu. Biz hala o çizgi üzerindeyiz. Yani 21 Mart'ta, nevruzda mektubu okunan kişi, kendi örgütü üzerinde söz sahibiyse o örgüt de 'Bizim irademiz Öcalan'ın iradesidir' diye baştan ifade etmişse bunun sonuçlarını görmemiz lazım. O size 'çıkın' diyor, siz ayak sürüyorsunuz, ya çıkacaksınız ya çıkmayacaksınız. Çıkarsanız liderinizin, iradenizin bağlı olduğu kişinin sözünü yerine getirmiş olacaksınız. Çıkmazsanız hiçbir bahaneniz yok, o zaman 'O da kim oluyor' anlamına gelecek birtakım sözler konuşacaksınız. O sizin sorununuz bizim sorunumuz değil. Biz işimizin başındayız. Hükümet olarak da güvenlik güçlerimiz olarak da terörle mücadele noktasında hiçbir gün zaafiyet içinde olmayacak şekilde işimizin üzerindeyiz. Görev size düşüyor, iş size düşüyor, talimat size verildi. Eğer sözleriniz gerçekse bunu haziran, temmuzda Türkiye içinde sayılarını sizin de bizim de çok iyi bildiğimiz bu militanların çıkması gerekirdi, çıkmadı. Kendi ifadenizle 600 kişi, bizim ifademizle biraz daha az. Yani 2 bin kişi kabul edersek Türkiye içerisinde niye siz hala 600 kişi çıktınız ve bu çıkan kişilerin nitelikleri nedir? Biz gözümüzü mü bağladık, uyuyor muyuz zannediyorsunuz. Herbirinizi tek tek kontrol edebilecek, nerede bulunduğunuzu bilebilecek bir güce sahibiz. Önce kendi işinizi yapın. Bu lafların hiçbirisinin bizim açımızdan bir değeri yoktur. Onları istihbaratımız değerlendirir, doğru mudur, yanlış mıdır, buna karşı ne yapacaklardır ne yapmayacaklardır, onlar, devletin birimleri bu konu üzerinde çalışırlar. Bizim bunlara laf yetiştirmek veya muhatap almak gibi bir düşüncemiz yok."  

AA
Yayın Tarihi : 12 Eylül 2013 Perşembe 14:39:23


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?