23
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Yılmaz’dan ’devlet içinde çete’ itirafı

Eski Başbakan Mesut Yılmaz, Türkbank ihale sürecinde kendisinin en ufak bir müdahalesinin, temasının olmadığını ileri sürerek, "Başbakan olarak benim dışımda cereyan eden ihale sürecine fesat karıştırdığımı söylemek, akla, vicdana ve hukuka aykırıdır. Bu ancak siyasi saikle mümkün olabilir" dedi.

Türkbank ihalesine fesat karıştırma suçlamaları ile ilgili olarak Yüce Divan’da ifade veren Yılmaz, ”Çetelerin devlet içindeki bağlantıları nedeniyle yetkili organları kullanmak sonuç vermeyecekti” diye konuştu.

Yılmaz, Yüce Divan’da öğleden sonraki duruşmada savunma yapmaya başladı.

Bu davanın Türk hukuk tarihi literatürüne gireceğini, 1962’deki Yassıada Mahkemesi sayılmazsa ilk kez bir başbakanın Yüce Divan’da yargılandığını söylemenin doğru olacağını kaydeden Yılmaz, usule yönelik itirazların kayda geçmesinde zorunluluk olduğunu, Yüce Divan’ın yargılamaya devam yönünde verdiği kararı da memnuniyetle karşıladığını söyledi.

Bu meselenin tarafsız ve bağımsız mahkeme önünde görülmesi istemini kendisinin soruşturma komisyonunda da dile getirdiğini belirten Yılmaz, daha sonra Türkbank ihale sürecinin nasıl geliştiğini anlattı.

Kamuya ait Türkbank hisselerinin 1990’lı yıllarda iki kez satışının söz konusu olduğunu, ilk satışın organize suç örgütü mensuplarının tehdidi nedeniyle gerçekleşemediğini anlatan Yılmaz, 1997’de Türkbank’ın yüzde 85 hissesinin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) geçtiğini anımsattı.

Yılmaz, TMSF’nin 1998 yılı Mayıs ayında bu hisseleri blok satış yöntemiyle ihaleye çıkarma kararı verdiğini, ihalenin de televizyonların canlı yayınında 4 Ağustos 1998’de açık artırmayla yapıldığını söyledi.

Merkez Bankası’nın Türkbank’ın yüzde 85’lik hissesinin 250 milyon dolar olduğu yönünde tespit yaptığını, ihalenin 600 milyon dolara Korkmaz Yiğit İnşaat Firması’nın üzerinde kaldığını anlatan Yılmaz, savunmasına şöyle devam etti:

’’Bu gelişmeler benim tamamen dışımda, en ufak bir yetkim olmamıştır. Bu süreçte TMSF icra kurulu yetkilidir. Fon idaresinin belirlediği ihale komisyonu ihaleyi yapmıştır. Kamu tüzel kişiliği statüsüne sahip olan Merkez Bankası ihale işlemlerinde yetkilidir. Benim başbakan olarak bu ihale sürecine en ufak bir müdahalem, temasım olmamıştır. Soruşturma komisyonundaki raporda aksine beyanlar bulunmaktadır. Yani, benim bu ihaleye bir temasım olduğunu, müdahalemi gösteren herhangi bir emare yok. Başbakan olarak benim dışımda cereyan eden ihale sürecine fesat karıştırdığımı söylemek, akla, vicdana ve hukuka aykırıdır. Bu ancak siyasi saikle mümkün olabilir.’’

Yılmaz, ihale sürecinde Başbakanlığa bağlı Hazine Müsteşarlığı’nın iki türlü yetkisi bulunduğunu, bunlardan birincisinin ihaleye katılacaklara ön izin verilmesi, ikincisinin ise ihale sonuçlandığında Türkbank’a ait hisse devir işlemlerini onaylamak olduğunu anlattı.

Hazine Müsteşarlığı’nın bu yetkilerinin daha sonra Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’na devredildiğini anımsatan Yılmaz, ’’Aynı olay, bugün de olsa hükümetin bu olayla hiçbir ilgisi olmayacaktır’’ dedi.

’’Türkbank ihalesine fesat karıştırdığı’’ iddiasıyla Yüce Divan’da yargılanan eski Başbakan Mesut Yılmaz, ’’600 milyon dolara varan bir kamu varlığının satışı, ekonomik boyutu itibariyle Türkiye’de her zaman bir başbakanın ilgi alanı içerisine girer. Onun için ben bu konuyu yakından takip ettim’’ dedi.

Yılmaz, Yüce Divan’daki savunmasında, Türkbank’ın ihale sürecinin 1998 yılı Mayıs ayında başladığını ifade ederek, bu sürece ilişkin bilgi verdi.

İhale süreci başladığında emniyetten istihbarat notları geldiğini, bu notlarda organize suç örgütü lideri olan birinin Türkiye’de bazı kişileri telefonla aradığı ve ihalenin Korkmaz Yiğit’e verilmesi yönünde baskıda bulunduğunun bildirildiğini kaydetti.

Yılmaz, bu durumu dönemin Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı Güneş Taner’e aktardığını ve Yiğit’e ön izin verilmemesini istediğini aktardı.

Yılmaz, bir önceki hükümet döneminde aynı şahsın Bank Express’i devraldığını ve Hazine Müsteşarlığı’nın bunu onayladığını öğrendiğini ifade ederek, ’’Böyle bir durumda bu şahsa ön izin vermemek suretiyle ihaleye girmekten men etmemiz halinde, mevcut bankasına bir hücum söz konusu olacaktı. Bu da Türkiye’deki mali dengeleri altüst edecekti’’ diye konuştu.

Emniyete gelen istihbarat notlarının sadece duyuma dayalı bilgiler içerdiğini dile getiren Yılmaz, bu süreçte Korkmak Yiğit’in çeşitli kanallardan kendisinden randevu istediğini, ancak randevu vermediğini anlattı.

Eski DTP Genel Başkan Hüsamettin Cindoruk’un kendisini aradığını, Yiğit’le görüşmesinin faydalı olacağını dile getirdiğini belirten Yılmaz, şöyle konuştu:

’’Yiğit ile Meclis’te 10 dakika görüştük. Görüşmede Cefi Kamhi de orada bulunuyordu. Yiğit görüşmede üç konuyu dile getirdi. Kendisinin suç örgütü lideri olan kişiyle teması olmadığını, çocukları üzerine yemin ederek söyledi. Bu bilgilerin kendisini saf dışı etmeye yönelik olduğunu, kendisinin ihaleden uzaklaştırılmasının amaçlandığını anlattı. İhalenin, başka bir gruba verilmesi yönünde yaygın söylemler olduğunu ifade etti. Yiğit, ayrıca kendisinin bankaya sahip olmak için yeterli mali kaynağı olduğunu belirtti. O tarihten sonra meydana gelen gelişmeler gösterdi ki bu üç hususta doğru değildir. Gerçek dışıdır.’’

Görüşmede Yiğit’in ayrıca Halit Cıngıllıoğlu ve Kamuran Çörtük’e bankayı ortak almak için teklif götürdüğünü ancak teklifinin kabul görmediğini anlattığını söyleyen Yılmaz, Korkmaz Yiğit’in muteber bir işadamı olduğunu, her türlü incelemeye açık olduğunu, emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya’nın dostu olduğunu ve kendisinin Oramiral Erkaya’dan sorulabileceğini anlattığını aktardı.

Yiğit’in daha sonra yanına gelerek ’’Bundan sonra ne yapayım?’’ diye sorduğunu kendisinin de ’’teklifini ver’’ dediğini kaydeden Yılmaz, ardından Güneş Taner’i arayarak bunları anlattığını ve Yiğit ile ilgili incelemesine devam etmesini söylediğini kaydetti.

Yılmaz, MİT Müsteşarı ile yaptığı ikili görüşmede de Alaattin Çakıcı ile Korkmaz Yiğit arasında olduğu söylenen ilişkiyle ilgili bilgi istediğini, ancak MİT’ten, böyle bir çalışmanın olmadığını kendisine söylendiğini anlatan Yılmaz, emniyet genel müdürünün de istihbarat notlarının hukuki anlamda delil olmadığını, bunların hukuki delillerle desteklenmesini gerektiğini söylediğini aktardı.

Çabalarından sonuç elde edemediğini ifade eden Yılmaz, ’’İhaleden iki ay sonra dönemin İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın kendisi ile yaptığı görüşmede Korkmaz Yiğit’in böyle bir ilişkiyi ikrar ettiğini öğrendim’’ diye konuştu. Yılmaz, şöyle devam etti:

’’5 Ekim 1998’de Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit ile Başbakanlık Konutu’nda yaptığımız toplantıda, öteden beri şüphelendiğimiz ilişki nedeniyle ihalenin durdurulması konusunda TMSF’ye yazı yazılmasını kararlaştırdık. Güneş Taner ABD’de bir toplantıdaydı. Kendisini telefonla aradım. Verdiğimiz kararı anlattım ve hazırlık yapmasını istedim. 3 gün sonra bir basın mensubundan ilk defa Korkmaz Yiğit-Alaattin Çakıcı arasındaki kasetin varlığını öğrendim. Emniyeti sıkıştırınca kasetin deşifre metnini gönderdiler. 13 Ekim 1998’de Taner’in ABD’den dönmesinin ardından ihalenin durdurulması ve DGM’ye suç duyurusunda bulunulmasını istemlerini içeren yazı TMSF’ye gönderildi.’’

’’KONUYU YAKINDAN TAKİP ETTİM’’

Dava konusu ihale sürecinin 5 ay sürdüğünü belirten Yılmaz, savunmasında, şu görüşleri dile getirdi:

’’Bu süreç ile ilgili bana yöneltilen suçlama ihaleyle neden bu kadar yakından ilgilendiğim ve görüşmeleri neden bizzat yaptığım konusudur. Bunu, günün şartlarına göre değerlendirmek gerekir. O dönemde Uzakdoğu’da ve Rusya’da ekonomik kriz vardı. Türkiye’de de ekonomik hassasiyetin arttığı bir dönemdi. Böyle bir durum söz konusu olmasa bile 600 milyon dolara varan bir kamu varlığının satışı, ekonomik boyutu itibariyle Türkiye’de her zaman bir başbakanın ilgi alanı içerisine girer. Onun için ben bu konuyu yakından takip ettim.’’ Türkbank’ın bankacılık sektöründe önemli bir yeri olan banka olduğunu, bu bankanın içine konulan önemli miktardaki kamu kaynağına rağmen sürekli zarar ettiğini ifade eden Yılmaz, acil tedbir alınmadığı taktirde bunun Türk finans sektörüne sirayet edeceğini söyledi. Yılmaz, ’’Bu da 2000 yılında yaşadığımız bankalar krizinin 2 sene önce yaşanması demekti. Bütün bunlar benim bu olaya özel olarak ilgilenmem gerektiğini göstermektedir. Ama asıl ilgimi artıran husus bana bu konuda emniyetten gelen istihbarat notlarıdır’’ diye konuştu.

’’ÇETE LİDERLERİ TEKER TEKER YAKALANDI’’

Olayın yaşandığı dönemin, çetelerle mücadelenin öncelikli hedeflerinden biri olduğu söyleyen Yılmaz, bu kapsamda MİT ve emniyet içerisinde uzman kişilerden oluşan ortak çalışma grubu oluşturulduğunu ve bu grubun gizlilik içerisinde çalıştığını anlattı. Yılmaz, ’’Özellikle başbakanlık olarak sağladığımız özel imkanlar sayesinde 1-2 ay içinde o tarihe kadar yurtdışında bulunan bütün çete liderlerinin teker teker yakalanarak Türkiye’ye getirilmiştir ve adalete teslim edilmiştir’’ diye konuştu.

’’Bütün bunlar başbakanın yapması gereken işler değildir. Bunları yapacak kurumlar vardır’’ denebileceğini dile getiren Yılmaz, bunun Türkiye gerçeklerine uymayacağını, çetelerin devlet içindeki bağlantıları nedeniyle bu hareket tarzının sonuç vermeyebileceğini ifade etti.

Yılmaz, ’’Nitekim aylardan beri gazetelerin manşetlerinden düşmeyen bir takım bağlantılar var. Heyetiniz de bunları takip ediyordur. Zannediyorum bu olaylar da bu gerçeğin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır’’ dedi.

Yılmaz, işadamı Korkmaz Yiğit ile organize suç örgütü elebaşı Alaaddin Çakıcı arasındaki Türkbank ihalesi öncesi yapılan telefon görüşmelerine ilişkin kaydının, mahkeme kararıyla yapıldığını, ancak bu dinlemenin kendisinden ve dönemin Emniyet Genel Müdürü’nden gizlendiğini söyledi.

Yılmaz, ’’Bu kaset, bize değil ama Fikri Sağlar’a verilmiştir, o da bu kaseti açıklamıştır’’ dedi.

Yılmaz, savunmasında, dosyadaki en önemli delillerden birinin İstanbul Emniyet Müdürü’nün talebi üzerine, İstanbul DGM Başsavcılığı’nca işadamı Korkmaz Yiğit’in telefonlarının dinlenmesi talebinde bulunulduğunu, bu talebin hakimlik tarafından kabul edilmesinin ardından, bir ay süreyle Korkmaz Yiğit’in telefonlarının dinlenmesi kararının çıktığını anımsattı. Telefon görüşmelerinin deşifresine göre, 21 Mayıs 1998 tarihli konuşmada, Yiğit ile Çakıcı arasında suç işlendiğini gösteren tespitler yapıldığını anımsatan Yılmaz, ancak bu tespitin kendisine Ekim 1998’e kadar ulaşmadığını kaydetti.

Dinleme izninin bir ay olduğuna işaret eden Yılmaz, ’’Bu suç deliline ne oldu? DGM Savcılığı’na, mahkemeye gönderilmedi. Ne zaman DGM’ye gönderildi? O zaman milletvekili olan Fikri Sağlar açıkladıktan sonra 2 Kasım 1998’de DGM’ye ulaştırıldı. Bu kaset, bize değil, ama Fikri Sağlar’a verilmiştir, o da bu kaseti açıklamıştır’’ dedi.

Dönemin Emniyet Genel Müdürü Necati Bilican’ın soruşturma komisyonuna verdiği ifadeden, bu kasetten kendisinin de bilgisinin olmadığının anlaşıldığını belirten Yılmaz, kendisinin harekete geçmesi için elinde delil olması gerektiğini, ancak bundan sonra tasarrufta bulunabileceğini, böyle bir delil elinde olmadığı için dönemin eski Devlet Bakanı Güneş Taner’e de bir talimat veremeyeceğini anlattı. Yılmaz, 4 ay boyunca Türkbank ihale sürecine ilişkin iddialarla ilgili hem resmi, hem de özel kanallardan delil aradığını kaydetti.

Yımaz, ’’Kesin delil aradım, bana vermediler. Bana vermelerine de gerek yoktu. Mahkemeye, savcılığa vermeleri gerekirdi. Zaten vermiş olsalardı, ihale yapılmazdı. Savcılıktan bize böyle bir bilgi gelseydi, ihaleyi durdururduk. Bu delil gizlenerek, siyasi komploya malzeme yapıldı’’ diye konuştu.

’’MEDYA GÜCÜNÜ OLUŞTURMA’’

Soruşturma komisyonunun raporunda kendisine yönelik ’’medya gücünü oluşturma’’ iddiasının da bulunduğunu, ’’bunun mantık dışı ve gülün璒 olduğunu öne süren Yılmaz, ’’Benim böyle bir şeye ihtiyacım yok. Benim medya patronlarıyla iyi ilişkilerim olduğunu söylerler’’ dedi.

İşadamı Korkmaz Yiğit’in hedefinin bir bankanın yanında, bir medya organına da sahip olma yönünde olduğunu ifade eden Yılmaz, Türkbank ihale sürecine ilişkin gelişmeler hakkında bilgi aldığı özel kanallar arasında bir işadamı ile emekli bir başbakanlık müşaviri amiralin de bulunduğunu söyledi. 11 Ekim 1998’de Antalya’da, Yiğit ile Çakıcı arasındaki görüşmeye ilişkin kasetin kendisine ulaştırıldığını belirten Yılmaz, bunun üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat ve Kaçakçılık Daire başkanlarından bilgi aldığını kaydetti. Dönemin İstihbarat Daire Başkanı’nın ’’İstanbul Emniyeti’nden bilgi geldi, hayati bir konu olmadığını söylediler, kaset unutulmuş, kasıt yok’’ dediğini aktaran Yılmaz, ’’O ihmal veya hata, konunun bu safhaya gelmesine neden olmuştur’’ diye konuştu.

Bütün görüşmelerini Başbakanlık Resmi Konutu’nda yaptığını ifade eden Yılmaz, savunmasına şöyle devam etti:

’’Benim bu işe müdahalem kamunun hakkını koruma noktasında olmuştur. Ben açıkça her yerde bunu söyledim. Bu ihaleye mafya bulaşmışsa ve 500 milyon doların altında satılırsa, ihaleyi onaylamayacağımı açıkça söyledim. Bu, ihaleye fesat karıştırmaksa ben bunu kabul ediyorum. Bu ihale sürecinde biz olmadık ama ihaleyi onaylayacak olan bizdik. Sonuçta ihale 500 milyon dolarla sonuçlanmıştır, başbakan olarak o olayla benim sorumluluğum yok, hiç müdahalem olmadı, yetki aşımı ve kanuna aykırılık yok. Zaten hiç karışmasaydım, bu dava olmazdı, ancak o zaman da sorumluluğumun gereğini yapmamış olurdum. Ben bir bataklığı, bir kuruluşa tahsis ettiğim için de hakkında soruşturma açıldı. Yüce Divan’a sevk kararı verildi, ancak TBMM Genel Kurul’u bunu reddetti. İşte o yatırım bugün Türkiye’ye 2 milyar Dolar kazandırıyor.

Başbakan olarak, çetelerin bu işe girdiğini öğrendiğimde yetkimi kullandım, eğer kullanmasıydım, başbakan olarak başım derde girmezdi, ama olaylar da aydınlığa çıkmazdı. Ben, başbakan olarak idari tasarrufta bulunurken, kendimi hukuken de güvence altına almak zorundayım. Bergamalı köylüler hakkımda tazminat davası açtı ve Yargıtay’da kararı onayladı ve 50 milyar lira da tazminat ödedim. Hala da niye ödediğimi anlamadım. Başbakanların tasarruflarına karşı dava açılıp, iptal edilebilir veya tazminat davası açılır. Bugün de bu davaya hiç tanımadığım ve davayla ilgisi olmayan birisi müdahil olarak katılmak istemişlerdir.’’ Yılmaz, bütün bu ihale sürecinde kimseyi yetkili kılmadığını, kimseye de yetki vermediğini, Genç TV’nin satışıyla ilgili en ufak bir ilgisi ve bilgisinin de bulunmadığını savundu. Korkmaz Yiğit’in işadamı Kamuran Çörtük’e Genç TV’yi sattığını söylediğini, ancak bu satışın hangi şartlarda ve nasıl olduğu konusunda bilgi sahibi olmadığını anlatan Yılmaz, ’’Kendi gücünü artırmak için televizyon satışına aracılık ettiğim iddiasını reddediyorum’’ diye konuştu.

Yılmaz, tanıkların dinlenme aşamasında ve deliller değerlendirilirken ayrıntılı olarak açıklamalarda bulunacağını belirtti.

ZORLU VE ÇÖRTÜK’LE YAPILAN GÖRÜŞMELER

Yüce Divan Üyesi Ahmet Akyalçın, Yılmaz’ın ifadesine atıfta bulunduktan sonra, ihale yapılmadan bir gün önce işadamı Ahmet Nazif Zorlu ile görüşmesi ve aynı gün Kamuran Çörtük ile görüşmelerine ilişkin soru sordu.

Yılmaz, Zorlu’nun bu ihaleye giren 5 firmadan biri ve aynı zamanda büyük bir elektronik firmasının da sahibi olduğu belirtti. Zorlu’nun kendisinde AB Komisyonu’nun firmasıyla ilgili olarak ’’damping soruşturması başlattığını ve bu konuda yardım istediğini’’, kendisinin de bu konuda yardım ettiğini anlatan Yılmaz, Zorlu’nun ziyaret nedeninin bu olduğunu, Türkbank ihalesine girmesiyle ilgili olarak da ’’Hayırlı olsun’’ dediğini kaydetti.

Zorlu’ya ’’Bu ihaleyle ilgili bazı laflar geliyor, mafya liderinin müdahalesi var mı?’’ diye sorduğunu ifade eden Yılmaz, Zorlu’nun da kendisine, ’’İstanbul’da bunu bilmeyen yok’’ dediğini belirterek, bundan rahatsız olduğunu dile getirdi.

Aynı gün Kamuran Çörtük’ün de kendisini 3 ya da 4 kez aradığını, görüşmelerinde, Çörtük’ün Pakistan’daki otoyol ihalesiyle ilgili yaşadığı sıkıntıları aktardığını anlatan Yılmaz, ’’Zorlu’nun bana aktardığı bilgilere göre ’Bu işi iptal ederiz’, dedim. ’Ben, başbakan olarak kamu malından siyaseten sorumluyum. Dediğim gibi bu işe mafya girmeyecek ve 500 milyon Dolar’dan az miktarda satılmayacak. Korkmaz Yiğit ile Kamuran Çörtük kendi aralarında görüşmüşler. Ne görüşmüşler bilemem. Ama ben Çörtük’e ’Bu ihaleyi onaylamayız’ dedim’’ diye konuştu.
Yaklaşık 45 dakika savunma yapan Yılmaz’ın ardından söz alan avukatı Uğur Alacakaptan, müvekkilinin gerçeği açıkladığını, anlattıklarının tamamen doğru olduğunu savunarak, daha ayrıntılı savunmayı sonra yapacaklarını belirtti. Alacakaptan, müvekkilinin savunmasına şu aşamada ekleyecek bir şeyi bulunmadığını kaydetti.

Duruşmada daha sonra diğer sanık dönemin Devlet Bakanı Güneş Taner savunma yapmaya başladı.

Yüce Divan Başkanı Mustafa Bumin, rahatsızlığını hatırlatarak, isterse oturduğu yerden savunma yapabileceğini söyledi, ancak Taner savunmasını ayakta devam etti.

"HAYATIMDA TRAFİK SUÇU BİLE İŞLEMEDİM"

Eski Devlet Bakanı Güneş Taner, Türkbank zarar ettiği için ihaleye çıkıldığını, ihale sonuçlandıktan sonra Merkez Bankası’na Emniyet’ten bir yazı geldiğini, bu yazıyı kendisinin görmediğini ifade ederek, “Utanç duymuyorum, iddiaların hiç biri doğru değil” dedi.

Yüce Divan’da savunmasını yapan Güneş Taner, hayatında trafik suçu bile işlemediğini, farklı muamele istemediğini ifade ederek, ”Karşınızda olmaktan memnunum” dedi.

Taner, açıklamalarının, Mesut Yılmaz’ın ihale sürecine ilişkin ifadeleriyle örtüştüğünü söyledi.

Türkbank zarar ettiği için ihaleye çıkıldığını anlatan Taner, ihale sonuçlandıktan sonra Merkez Bankası’na Emniyet’ten bir yazı geldiğini, bu yazıyı kendisinin görmediğini ifade etti.

Bu yazıyı görseydi ihalenin sonuçlanmasına neden olan ön iznin verilmesini geciktireceğini ve inceleme yapılmasını sağlayacağını kaydeden Taner, yazıyı görmedikleri için ön izni verdiklerini dile getirdi.


AA
Yayın Tarihi : 17 Şubat 2005 Perşembe 01:26:50
Güncelleme :17 Şubat 2005 Perşembe 17:15:19


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?