21
Mayıs
2024
Salı
ANASAYFA

YÖK hükümetle ipleri kopardı

YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç, yükseköğretim yasa taslağı çalışmalarına yeniden başlamaları konusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın hakemliğinin söz konusu olmayacağını söyledi.
      Teziç, Rektörler Komitesi toplantısı başlamadan önce yükseköğretim yasa taslağı çalışmalarını yürütmek üzere YÖK ile Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) oluşturduğu komisyondan çekilmeleri nedeniyle yaptığı açıklamanın ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
      Komisyon çalışmalarını yürütürken ''bir anlaşmazlık çıkması halinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın hakemlik yapacağı yönünde daha önceden açıklamalarda bulunulduğunun'' anımsatılması üzerine Teziç, şöyle konuştu:
      ''Bu aşamadan sonra Başbakan'ın bir hakem olma konumu artık söz konusu olmayacaktır. Olduğunu varsaysak bile şunu söylemek istiyorum; Başbakanımız eski bir sporcu. Sporda bir kural vardır, taraf hakem olmaz. Başbakan bir taraftır. Hükümet kanadı ve Milli Eğitim Bakanlığı bir taraftır. Onun için sayın Başbakan'a böyle bir teklif götürülse dahi sayın Başbakan'ın bunu bir eski sporcu olarak kabul edebileceğini hiç sanmıyorum. Bunun centilmenlik kurallarıyla pek bağdaşır yanı yok.
      O bakımdan, burada hakemlik söz konusu olamaz. Bir uzlaşma zeminidir, uzlaşma zemininde taraflar uzlaşabildikleri kadar uzlaşırlar, uzlaşamadıkları taktirde gerekçelerini yazarlar. Nihayet konu parlamento genel kurulunda tartışılırken, o farklı görüşler tartışmalara zemin oluşturur.
      Onun için ben bu konuda, bir Kıbrıs politikasının çözümünde olduğu gibi bir hakemlik yoluyla ya da Annan Planı'nda olduğu gibi bir şeylerin Başbakan tarafından önerilerek kabul edileceği yönündeki eğilimin hiç de isabetli olmadığını düşünüyorum. Zaten Başbakan bu konuya yanaşmayacaktır. Bu, centilmen bir sporcunun kurallarıyla bağdaşmaz.''
     
     ''BUNDAN SONRAKİ TERCİH MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI'NIN''

      ''YÖK nihai olarak görüşmelerden çekildi mi, görüşmelere tekrar başlanabilir mi, yoksa hükümet kanadının taslağının meclise gelmesini mi bekleyeceksiniz?'' şeklindeki soru üzerine de Teziç, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu'nda bazı maddelerde değişiklik yaparak bu çalışmalarını hükümete sunduklarını anımsattı.
      Teziç, ''Ancak bundan sonra ne olacağına ilişkin cevap bugün MEB'in bir açıklamasında yer alıyor. MEB diyor ki; biz bundan sonraki çalışmalarımızı Danışma Kurulu ile yürüteceğiz. Demek ki daha önceden hazırlanmış bir alternatif var, o alternatifi kullanıyorlar. Tercih yapılmıştır. Bundan sonraki tercih MEB'indir'' diye konuştu.
      Bir başka soru üzerine Teziç, MEB'in çalışma sürecinde değişik çevrelerden görüş alabileceğini, böyle bir yol izlenmesinde isabet bulunduğunu kaydetti.
      ''Ancak MEB eğer böyle bir ihtiyaç duyuyor idiyse görüşme sürecimizde karşılıklı otururduk, bana bir bilgi verilirdi'' diyen Teziç, bunun yerine bir emrivakiyle karşılaştıklarını ifade etti.
      Teziç, bir başka soru üzerine de, Danışma Kurulu oluşturulduğunu basından öğrendiğini kaydetti.
      YÖK'ün görüşmelerden çekilmesinin YÖK'ün yapısında yapılacak değişikliklerden kaynaklandığı yönünde iddialar olduğunun anımsatılması üzerine Erdoğan Teziç, Danışma Kurulu oluşturulmasına kadar görüşmelerin gayet iyi gittiğini anlattı. Kendisinin rektörlere bile çalışmalarla ilgili bilgi vermediğini kaydeden Teziç, metin tamamlandıktan sonra bilgi vermeyi uygun gördüğünü söyledi.
      ''Sizin tasvip etmeyeceğiniz birtakım değişiklikler öngörülerek taslak meclise sevkedilirse, bu durumda ne yapacaksınız?'' sorusu üzerine de Teziç, ''Demokratik toplumda hepimiz görüşlerimizi söyleriz. Görüşlerimizi ortaya koyma hakkımız da var'' dedi. YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, sözlerini şöyle sürdürdü:
      ''Yükseköğretim konusu, Anayasamızdaki konumumuz nedeniyle bizim inisiyatifimizle, girişimimizle ele alınmalıydı. Bunu defalarca söyledim. Bugün Türkiye'de asıl sorun ortaöğretimdeki programların uygulanmasından kaynaklanan sorundur. Üniversitelerin önüne yakın gelecekte 4 milyon öğrenci yığılırsa, bunun çaresini bulamamış olan bir bakanlık ortaya çıkar. Biz üniversitelerle ilgili düzenlemeleri yaparız. İki konuyu birbirinden ayırmalıyız.
      Kamuoyuna sesleniyorum bir baba olarak konuşuyorum; evlatlarımızın hepsinin bu ülkede akla dayalı, rasyonel temellerde oluşan bir eğitim sürecinden geçme zorunluluğu var. Cumhuriyet, verdiği eğitimle temellerini atar. Bu eğitimin temeli de laik eğitimdir. Yavrularımızın geleceği düşünülürken sadece bir konu üzerinde odaklanmak, seçim meydanlarında bunu seçim malzemesi yapmak hiç isabetli olmamıştır.
      Biz ağzımızı açmadık. Biz ahde vefa ilkesi uyarınca hiçbir konuda taslak bitene kadar açıklama yapmamayı tercih ettik. Ama seçim meydanlarında hep meslek okulları ve bunun arkasında saklı olan imam hatipliler dile getirildi. İmam hatip liselerindeki çocuklar da bu ülkenin çocukları ama meslek okullarıyla liseye gidecekler arasındaki ayırımın isabetli yapılamadığı bir ortamda bu tartışmalar hep demagojik ve siyasi boyutlarda devam edecektir.''
     
     ''MEB ÜNİVERSİTELER İLE UĞRAŞACAĞINA...''

      Üniversitelerin meslek okulları olmadığını vurgulayan Teziç, herkesin üniversitede okumasının şart olmadığını ifade etti.
      Üniversiteye gidecekler ile meslek okullarına gideceklerin birbirinden ayrılması gerektiğini, bunun bütün dünyada böyle olduğunu dile getiren Teziç, üniversite kapısına yığılan gençlerin sorunlarının çözümünün şimdiden düşünülmesi gerektiğini belirtti.
      ''MEB, üniversiteler ile bu kadar uğraşacağına, danışma kurullarıyla zaman kaybedeceğine bir an önce ortaöğretimin sorunlarını çözme gayretine girsin'' diyen Teziç, MEB'in ortaöğretimle ilgili yapacağı çalışmalara gönüllü olarak katılacaklarını söyledi. Teziç, şöyle konuştu:
      ''Burada hepimizin evlatları söz konusu. O evlatların sahipliği söz konusu. Ama, herkes üniversiteye yerleşsin dediğimiz zaman, çözüm istemiyoruz. Mutlak eşitlik, eşitsizliğin daniskasıdır. Bunu bilelim ve ne olur üniversitelerimizi araştırma kurumu olarak görelim, meslek okullarımızı meslek okulu olarak görelim. Üniversiteler meslek okulu değil. Eğer bu bakış açısıyla devam edecek olursak, üniversiteler kendi kimliklerini bulamadan meslek okuluna dönüşmeye başlarlar.
      Siyasiler tatmin olabilir, seçmen karşısında çok büyük oy potansiyeli elde edebilirler. Ama, bugün inandırıcı olan sizin izleyeceğiniz olumlu politikadır, tatmin edici çözümlerdir. Yoksa seçmenlerden oy almak uğruna izleyeceğiniz politikalar bir gün ters dönüp, çok açmazlara götürebilir. Türkiye, siyasi hayatımız bunun örnekleriyle dolu...'' Parlamento rejiminin bugün iki partili bir yapıda sürdüğüne işaret eden Teziç, şunları kaydetti:
      ''Hatta o hale geldi ki çok büyük bir çoğunluğun olması, şimdi anayasada yapılmak istenen, başkanlık sisteminden de daha güçlü bir mekanizma karşımıza çıkarmıştır. Parlamenter sistemin, zayıf muhalefet karşısında iktidar, muhalefet dengesi bozulmuştur. Türkiye'de bu denge devlet iktidarıyla parti iktidarı arasındaki dengeye dönüşmüştür. Onun için biz sorunlarımıza yaklaşırken, içinde bulunduğumuz bu politik bütünlüğü, konteksi görmezden gelemeyiz.
      Birbirimizi dinleyelim. Siyasi iktidar üniversiteleri dinlesin, biz de siyasi iktidara nasıl bir çözüm bulmaları gerektiği konusunda bütün gayretimizle görüşlerimizi içtenlikle ortaya koyalım. Söz konusu olan gelecek seçim değil, istikbalimiz olan çocuklarımız...''
     
     DANIŞMA KURULU KABUL EDİLEMEZ

      YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç, yükseköğretim yasa taslağı çalışmalarının ''bir tür centilmenlik anlaşmasıyla yürütüldüğünü'' belirterek, Milli Eğitim Bakanlığı'nın Danışma Kurulu oluşturmasının kabul edilemeyeceğini söyledi.
      Rektörler Komitesi, YÖK Başkanı Teziç başkanlığında YÖK'te toplandı. Toplantı başlamadan önce Teziç, gazetecilere açıklama yaptı.
      Teziç, açıklamasında, YÖK ile Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) yükseköğretim yasa taslağı ile ilgili oluşturulan komisyondan çekilme nedenlerini anlattı. YÖK'ün yükseköğretim yasa taslağıyla ilgili çalışmasını 22 Ocak 2004 tarihinde Cumhurbaşkanı ve Başbakan'a sunduklarını anımsatan Teziç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmelerinde bu konuda çalışmak üzere YÖK ile MEB'in ortak bir komisyon oluşturmasının kararlaştırıldığını anlattı.
      ''Hatta sayın Başbakan (hocam bu komisyonun başında siz olun) dedi'' diyen Teziç, ertesi gün Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'i ziyaret ettiğini anımsattı. Bu görüşmede de komisyon kurulmasının kararlaştırıldığını kaydeden Teziç, ayrıca taslak tam şekilleninceye ve MEB ile YÖK arasındaki temaslar sonuçlanıncaya kadar bir açıklama yapılmaması kararı da alındığını anlattı. Çalışmaların böylece başladığını ve bir hayli de mesafe alındığını ifade eden Teziç, şunları kaydetti:
      ''Ben bir süre yoktum. Ayın 17'sinde yurda döndüğümde basında çıkan haberleri incelerken MEB'in bir Danışma Kurulu ile çalıştığı haberini gördüm. Ele alınan maddeler de değerlendirilmişti. Böyle bir şey görünce birden (ne oluyoruz) sorusu aklıma geldi ve Komisyonda yer alan arkadaşlarımı aradım ve bundan haberleri olup olmadığını sordum. Onlar da böyle bir çalışmanın yapıldığını söylediler. Bunun üzerine burada görevli arkadaşlarla da görüş alışverişinde bulunarak, bu aşamada karşımızda alternatif bir kurulun bulunmasından rahatsızlığımı, bu şekilde çalışmalara devam etmenin isabetli olamayacağını söyledim, bir görüş birliğine vardık. Derhal bu açıklamanın yapılması gerekiyordu.''
     
     ''DANIŞMA KURULU OLUŞTURMANIN AMACI BELLİ''

      Danışma Kurulu oluşturulmasının YÖK ile MEB arasında belli bir ''centilmenlik anlaşmasıyla'' yürüyen çalışmaları değişik bir boyuta götürdüğünü belirten Teziç, şunları söyledi:
      ''Bu kurul alternatif bir Kurul. Buna katlanmak, hiçbir şekilde hiçbirimizin kabul edemeyeceği bir husustu. Onun için de görüşmelerin bizim açımızdan devam etmesinin isabetli olmayacağını düşünüyorum. Çünkü MEB'in, güvenemediği bir YÖK ile güvenmek istediği bir başka Danışma Kurulu ile arada nasıl bir politika izlemek istediğini anlamak mümkün. Gerekirse YÖK ile görüşmem ama alternatif başka bir heyetle devam ederim deniliyor. Bizim çekilmemizin temelinde yatan budur. 22 Ocak tarihinde başlayan bir çeşit centilmenlik anlaşmasıyla yola devam ediliyordu. Bu anlaşma bozulunca artık bunun üzerinde bizim ısrarcı olmamız mümkün olamazdı. Çekilmekten başka bir çare de söz konusu olamazdı.''
     
     BURSLARIN TEK ELDE TOPLANMISININ TEHLİKESİ

      Teziç, üniversite öğrencilerine verilen bursların tek elde toplanmasının siyasi iktidarların kendilerine yakın kadro oluşturmasına zemin hazırladığını belirterek, bunun Türkiye için çok tehlikeli olduğunu vurguladı.
      Prof. Dr. Teziç, rektörler toplantısı başlamadan önce toplantıda görüşülecek konulara ilişkin gazetecilere açıklama yaptı.
      Teziç, toplantıda, Vakıflar Kanunu'nda yapılan değişikliklerle üniversite öğrencilerine verilen bursların tek elde toplanmasının üniversitelerde yaratacağı sıkıntıların ele alınacağını söyledi.
      Vakıflar Kanunu'nda yapılan düzenlemeyle bundan böyle dernek ve vakıfların hiçbir şekilde bağış alamayacaklarını belirten Teziç, üniversite vakıflarının Medeni Kanun hükümlerine göre kuruldukları için bu konuda büyük sıkıntılar yaşanacağını anlattı. Pek çok üniversitede sosyal etkinliklerin vakıfların desteği ile yürüdüğünü, ancak bu destek ortadan kalktığı için bu tür etkinliklerin düzenlenmesinin artık zorlaşacağını belirten Teziç, personel konusunda da sıkıntılar yaşanacağını kaydetti. Teziç, sıkıntıları gidermenin devlet olanaklarıyla mümkün olmadığını da dile getirdi.
      Teziç, bir-iki hafta önce üniversite öğrencilerine çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından verilen bursların bundan böyle sadece Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu'nca verilmesi yönünde düzenleme yapıldığını anımsattı. Teziç, bursların tek elden dağıtılmasının iki büyük tehlikesi bulunduğunu belirterek, şöyle konuştu:
      ''Bunlardan bir tanesi siyasi iktidarların kendilerine yakın genç bir kadro oluşturma ve böyle bir politika izlemelerine zemin hazırlamasıdır. Bu, Türkiye için çok tehlikeli. Yandaş hazırlama gibi bir hedefe doğru yönelinebilir. Bunun altında yatan nedenin ne olduğunu bizim ortaya açıkça koymamız lazım.
      Bir de, çıkarılan kanunla öğrencilerin değişik yerlerden burs almalarının önlenmek istendiği söyleniyor. Peki, belediyeler neden devreye giriyor da, üniversiteler devreden çıkıyor. Burs vermeyi merkezileştirdiğiniz zaman verilen burs miktarına dikkat ederseniz ki, 90 milyon lira burs veriliyor, taşradan gelen bir gencin kentte öğrenim görmesi bu maddi olanaklarla çok zor. Bu zor durumda kalan öğrenciler küçük meblağlarla değişik yerlerden burs alıyorlar. Bu kapıyı açık tutmak lazım. O bakımdan bursların tek elden verilmesi değişik burs dilimlerinin kullanılmasını engelleyecek bir anlayışla yola çıkıldığı zaman onun getireceği sıkıntılar öğrenciler için çok büyüktür.
      İkincisi ve asıl önemlisi de, kurumlar mezunlarıyla kimlik kazanır. Eğer tek elden verilirse korkarım bundan böyle burs verme eğiliminde olanlar artık buna tenezzül etmeyecek. Bundan da devlet zarar görecek. Bütçeye yeni yükler gelecektir.''
     
     'ARAŞTIRMA FONLARINDA SORUN YOK''

      Teziç, konuşmasında üniversitelerin 2003 yılında kullanmadıkları araştırma fonu bütçelerinin ödenek kaydedilmesinden kaynaklanan üniversitelerde yaşanan sorunlara da değindi. Sorunun çözülmesi için Maliye Bakanlığı ile görüşmelerde bulunduklarını anımsatan Teziç, bu çerçevede, araştırma bütçesini kullanmak isteyen 31 üniversitenin başvurduğunu bildirdi. Bu üniversitelerin dosyalarını Maliye Bakanlığı'na gönderdiklerini kaydeden Teziç, ''Bunların ödenmeyeceğine ilişkin bugüne kadar bir açıklama gelmedi. Onun için konuya iyimser bakıyoruz, cevabı bugünlerde alacağız'' diye konuştu.
MİLLİYET GAZETESİ
Yayın Tarihi : 19 Mart 2004 Cuma 18:25:22
Güncelleme :19 Mart 2004 Cuma 18:37:55


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
BİLGE ÖZDEMİR IP: 85.99.64.xxx Tarih : 6.08.2007 16:58:59
ben bilge özdemir.gelecek kaygısı taşıyorum çünkü ailem okul masraflarımı karşılayamıyor.aksaray üniversitesi saglık yüksek okulu hemşirelik bölümünde okuyorum.ben burs istiyorum.