18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

'Zinayı yasaklar değil eğitim çözer'

Prof. Dr. AYSEL EKŞİ*

14 Eylül'de TBMM'de görüşülmeye başlanacak olan Türk Ceza Kanunu taslağı, kadınların insan haklarını ihlal eden ve demokratik hukuk devleti normlarıyla uyuşmayan düzenlemeler içeriyor.

Şimdi tartışılan konu, tasarı Türkiye'nin uluslararası taahhütlerini göz ardı ederek, bu haliyle yasalaşırsa, kadınlara uygulanan ayırımcılık ve insan hakları ihlallerinin devam edip edemeyeceği noktasında toplanıyor.

Zina eylemi yeniden yasalar gözünde suç sayılmalı mıdır, bu tartışılıyor.

Bu çok çok yönlü konuya ben iki açıdan yaklaşıyorum. Önce, yasak ve günah kavramlarının günümüzde neyi, ne kadar çözdüğü konusunda bazı İslam ülkelerinden somut birkaç örnek vermek, sonra bir psikiyatrist olarak konuyu erkeğin zinası olarak ele almak istiyorum.

İslam ülkelerinde zina yasaktır. Ama Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 1992 raporlarına göre Arap ülkelerinde AIDS hastalığı çoktur, utanç konusu olduğu düşünüldüğü için, resmi makamlara bildirilmemektedir. Çünkü zinanın yasak olduğu Suudi Arabistan, Arap Emirlikleri gibi ülkelerde erkekler, düzenlenen seks turları ile Uzakdoğu'nun belli merkezlerine gitmekte, hayat kadınlarıyla cinsel ilişki yaşamakta ve AIDS kapmaktadır. Dönüşte eşlerine ve dolaylı olarak çocuklarına da AIDS bulaştırmaktadır.

Uyuşturucu patlaması

İslam ülkelerinde alkol ve uyuşturucu madde kullanımı günahtır ve şiddetle yasaktır. Ama örneğin Suudi Arabistan'da her ikisinin kullanımı da sorun niteliğindedir. İlk kez 1987 yılında sadece uyuşturucu madde bağımlısı erkeklerin tedavisi için Riyad'da Al-Amal Hastanesi açılmış ve bir yılda 18 bin 321 bağımlı tedavi edilmiştir. Bu hastalarda yüksek oranlarda nüks görülmüş, taburcu edilenlerin yüzde 60'ı tekrar tekrar uyuşturucu bağımlılığı nedeniyle hastaneye yatırılmıştır.

Alkol içilmesinin kesinlikle yasaklanmasına rağmen, alkol bağımlılığı en yüksek oranlardadır. Kadın alkol ve uyuşturucu madde bağımlıları doğrudan Cidde'de psikiyatri hastanesine alınmaktadır. Buna göre kadınlarda bağımlılık oranı yüzde 2.7'dir.

Pakistan'da intihar yasaktır, bu nedenle intiharla ölüm oranları bilinmemektedir ama girişim özellikle genç kızlarda ve erken yaşta evlenen kadınlarda yüksek oranda oranında görülür. İranlı gençler arasında da intihar 3'üncü ölüm nedenidir ve gençler arasında uyuşturucu madde kullanımı son yıllarda ciddi bir sorun haline gelmiştir, en sık kullanılan madde esrardır. Tıp öğrencilerinin yüzde 43'ü yaşamları süresince bir maddeyi en az bir kez olmak üzere kullandıklarını bildirmiştir.

Bu örneklerde yasakların ve günah kavramlarının günümüzde neyi, ne kadar çözdüğü konusu somut olarak ortadadır. Bu örneklere eşcinsellik ve ailede bireylerin özellikle çocuklarla cinsel ilişkisini içeren ensest ilişkiler konusundaki sayısız araştırma bulgularını da ekleyebilirsiniz.

Çapkınlık övünç kaynağı

Madalyonun bir de ters tarafına bakalım: Zina kavramının nedense hep kadının zinası olarak yorumlandığını gördük. Oysa erkeğin zinası, eşine ihaneti, özellikle kuma denilen ve ikinci evlilik dışı kadınların aynı eve getirildiği veya onlar için ayrı evlerin tutulduğu ve hatta imam nikâhı denilen nikâhların yapıldığı durumları da içermek üzere, ülkemiz kadınları ve gençleri için derin bir yaradır.

Bütün bunlara son yıllarda maço bir erkeklik gösterisi, bir övünç vesilesi haline getirilen kaçamak ilişkiler modasının eklendiğini görüyoruz. Bu, ülkemizde tekstil sanayi gibi bazı alanlardaki hızlı gelişmeler uzantısında ya da magazin basınında birden ün, para ve güç kazanan erkeklerimiz arasında bir yarışa, gösteriye dönüşmüş görünüyor. Sonra 'Kadınlar zina yapan eşlerini affetmeli mi' tartışması magazin sayfalarından günlük yaşantımıza taşınmış görünüyor.

Tamer Karadağlı adlı oyuncunun 'Bunu herkes yapıyor' anlamındaki sözlerini 'Erkektir bu, bütün erkekler yapar' biçiminde onaylayanlar ve hoşgörenler de var kuşkusuz. Ben ruh sağlığı ile ilgili bir uzman olarak, pek çok kadının bu gibi problemler nedeniyle bizlere başvurduğunu söylemek isterim.

Biz psikiyatristler ne kadar deneyimli olursak olalım, ihanete uğrayarak yaralanan bir kadının sorununu çözmede çaresiz kaldığımız zamanlar çok olur.

İhanete uğrayan bir kadın için çıkar yol nedir?

Eşinin kaçamaklarını doğal kabul etmesi mi, umursamayıp aldırmaması mı, bilmezden gelinmesi mi, asıl korkulması gereken ciddi bağlılıklarsa, bu aşamada teselli bulması mı?

Yoksa suçu geleneklere yüklemesi veya İslam dininin erkeklere bahşettiği iddia edilen 'birden çok kadınla ilişkiyi' tartışmasız sineye çekmesi mi?

Her kadının güçlü olması ve bu konuyu gereğine göre çözebilmesi kuşkusuz idealdir. Ancak her kadından aynı derecede güçlü olmasını bekleyemezsiniz. Kendisi de kolayca kaçamak ilişkilere girebilen bir kadının eşinin kaçamakları karşısında daha hoşgörülü olması doğaldır.

Eğitim düzeyi yüksek olan, çalışan, yapacak çok fazla işi olan kadının tepkilerini kontrol altına alması ya da sorununa çözüm bulabilmesi daha kolaydır.

Kocasıyla zaten duygusal veya cinsel bağları kopuk olan bir kadın da bundan etkilenmeyebilir.

Ancak kendisi hep tek- eşli kalmış, erken yaşta evlenmiş, tüm yaşamını evine ve eşine adamış kadınların bu gibi durumlarda derinden yaralandığını, aşağılanmış ve dışlanmış hissettiğini, kendine güvenini ve eşine sevgisini yitirdiğini söylemek abartı zannedilmemelidir.

Bu duygusal tepkilerin yol açtığı çeşitli ruhsal bozuklukları sadece İstanbul'da değil, örneğin Trabzon'da ya da Adana'da yaşayan ve ruhsal sorunlarının tedavisi için her yöreden getirilen ihanete uğramış kadınlarda görmekteyiz.

Kolayca kaçamak ilişkilerde bulunan erkeklerdeki en yaygın mazeret, 'herkesin yaptığı' ya da 'erkeklerin nefsine hâkim olamadığıdır.' Otururken eteklerine sahip çıkmadığı için eşine kızan ve eve dönüşte problem çıkaran ülkemiz erkekleri, eşlerinden kendi kaçamaklarının hafife alınmasını bekler. Ülkemiz erkekleri, kadının içinde isyan ve öfke dalgalarının büyüdüğünü genelde görmezler.

Hatta bazı erkekler, otel makbuzları, iki kişilik uçak biletleri gibi kaçamaklarıyla ilgili somut kanıtları, eşlerinin ütüleyeceğini bildikleri pantolon-ceket ceplerinde unutur. Bu 'unutma'nın ardında herhalde 'Sana saygı duymuyorum, sen suçluluk duymama bile değmezsin' mesajının yattığını kadın anlar. Ya da 'Ben bencil adamın biriyim, suçluluk filan duyacak değilim, bu ilişkileri de zaten hafife alıyorum' demektir bu.

Kaçamaklarını hafife alma eğilimindeki bazı erkekler ise eşlerinin içinde biriken öfke ve nefret tepkilerini dikkate almaksızın, ondan cinsel isteklerine yanıt vermesini bekler. Oysa kişiliğine ve kendi bedenine saygısını kaybetmiş bir kadından, cinsel duygularının canlanması beklenemez. Bu nedenle ihanete uğradığı duygusundaki kadınların en büyük sorunu bu kez cinsel sorun haline dönüşür ve genellikle bu noktada ruh hekimlerinde çare aranır...

Çocuklar da etkileniyor

Kuşkusuz bu tip sorunları sürekli yaşayan ailelerde çocuklar da zaman zaman sorun çıkarır. Ne kadar gizli tutulmaya çalışılırsa çalışılsın, aile yaşamından kopuk olmayan bir gencin evdeki gerginliği hissetmemesi olanaksızdır. Bu durumlarda gençlerin çoğu kez babaya büyük öfke duyduğu, ona saygıyı kaybettiği iyi bilinir. Bazı çocukların annelerinin duygularıyla özdeşim yaparak, ileriki yıllarda diğer kadınlardan nefret ettiğini ve kadınlardan tamamen uzaklaştığını görürüz. Bir kısmında, tıpkı babaları gibi, cinsel içgüdülerini kontrol yeteneği gelişmemiş, ileriki yaşantılarında kadın karşısında hep zayıf kalmışlardır.

Ülkemizde son yıllarda kaçamak ilişkilerin maço bir erkeklik gösterisi ve övünç vesilesi şeklinde moda haline getirilmesinde, basının kuşkusuz rolü büyük. Magazin basınında şarkıcı ve mankenlerin yaşantıları, TV dizileri ve filmlerde, çoğunlukla karşılıklı duygu içermeyen kolay ilişkiler sergilenmekte ve basit bir eğlence gibi hafife alınmaktadır. Bireyler bu düşünceye şartlandırılmakta ve gizliden gizliye özendirilmektedir.

Oysa bizde düşünüldüğünün aksine son yıllarda ABD ve diğer Avrupa ülkelerinde, bireylerin cinsel yaşamında çok daha tutucu ve tek eşle ilişki eğilimleri ağırlık kazanıyor. Bunun temel nedeni özellikle AIDS kapma ve evlilik dışı bebek doğumundan korku olabilir. Ama sonuçta hem kız, hem erkek gençlerin evlilik öncesi cinsel deneyime başlama yaşı son 10-15 yıldır belirgin şekilde düşmüştür.

Rastgele bireylerle hemen ilişkiye girilmesi yerine, tek arkadaşla beraberlik önem kazanmıştır.

Ülkemizde yaygın olarak 'gelişmiş ülkelerde kızların bekâretinden utanç duyduğu' söylenirken, 2002 yılı araştırmaları, 19 yaşındaki kızların yarıdan fazlasının cinsel deneyim yaşamadığını gösterir. Çünkü bir süredir gençlerde intihar, uyuşturucu madde kullanımı, evlilik dışı bebek doğumu ve depresyon oranları artmakta olduğu için, etkin eğitim programları yapılmakta ve tek- eşli cinsel yaşam desteklenmektedir. Bu etkin programlar gençler üzerinde şimdiden etkisini göstermeye başlamış görünüyor.

Özellikle Amerikalı gençlerin neredeyse yarısının, yüksek ya da orta derecede risk altında olması ruh hekimlerini harekete geçirmiş bulunuyor.

2000 yılı Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, diğer gelişmiş 28 ülke ile karşılaştırıldığında, depresif belirtiler, yaşamdan zevk alamama, endişe ve sıkıntılar en yüksek oranlarda ABD'deki gençlerde bulunmuştur.

Yılda bir milyondan fazla bekâr genç kız hamile kalmıştır. Ancak hamile kalan bu bekâr kızların en büyük bölümü zencilerdir ve çok düşük toplumsal düzeyden gelmişlerdir. ABD'de sosyal güvenliği ve ekonomik gücü olmayan bu kızların çok ciddi sorunlarla karşılaştığı konusu devamlı meslek dergilerimizde vurgulanmıştı.

Basının sorumluluğu büyük

Bütünüyle, son yıllarda ülkemizdeki yapay eğilimlerin aksine, ABD ve diğer Avrupa ülkelerinde, bireylerin cinsel yaşamında çok daha tutucu ve tek eşle ilişki eğilimleri cesaretlendiriliyor, en azından rastgele ilişkilerin engellenmesi yönünde çaba gösteriliyor. Çocuk ve gençlerin cinsel kaynaklı davranış ve sorunlarının nedeni olarak medya da büyük ölçüde suçlanıyor. Çünkü eğlence medyası bireylerin rastgele cinsel yaşamının 'doğal olduğu' mesajını veriyor. Medyada bir sonuç beklenmeyen, karşılıklı duygu içermeyen kolay ilişkiler basit bir eğlence gibi hafife alınıyor, bireyler bu düşünceye şartlandırılıyor ve özendiriliyor. Magazin basınının 'Herkes bunu yapıyor' şeklindeki onaylayıcı, hafife alıcı ve cesaretlendirici sözlerini bu nedenle tehlikeli buluyorum.

*: (İstanbul Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü Adolesan Bilim Dalı öğretim üyesi)
RADİKAL GAZETESİ
Yayın Tarihi : 5 Eylül 2004 Pazar 14:31:41


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?