Türk’ü fizik sözcüğüne yakınlaştıran CERN deneyi, ekipteki memleketli bilim adamlarıyla da sempatimizi kazandı. Peki ama hayat oradaki dev tünelin içinde nasıl akıyor? Dr. Kerem Cankoçak, içeriden sırlar verdi...
Lisede fizik dersini kâbus belleyip arka sıralarda tatlı rüyalara dalanlar, fizik deyince en fazla ‘dış görünüş’ü aklına getirebilenler bile geçen yılın eylül ayından beri ‘hadron çarpıştırıcısı’, ‘atom çekirdeği’, ‘parçacık fiziği’ gibi kavramlara aşina. Fizik, İsviçre’de konumlanan dünyanın en büyük parçacık fiziği deney laboratuvarı CERN’le birlikte popülerleşti, daha anlaşılır hale geldi. Bilim tarihinin bu en büyük deneyinde Türk bilim adamlarının da çalışıyor olması da konuyu bize yaklaştırıyor. İşte o bilim adamlarından Dr. Kerem Cankoçak’a İsviçre-Fransa sınırındaki dev laboratuvarda günlerin nasıl geçtiğini sorduk.
CERN’de eylül ayında yapılan deneyden önce evden helalleşip çıkanlar, çocuklarını okula göndermeyenler olmuştu. Neden böyle yanlış bir algı oluştu insanlarda?
Bu işte bizim sorumluluğumuz olduğu kadar, medyanın kullandığı dilin de payı var. Hindistan’da deney öncesinde intihar eden genç bir kadın vardı mesela. Onun ölümünde hepimizin sorumluluğu var. Hem halkın fiziğe yabancı oluşu hem de yaptığımız işleri halka duyuran medyanın bilgi yetersizliği neden oldu sanırım buna. Oysa patlama sırasında ortaya çıkan enerji bir kelebeğin kanat çırpışı kadardı. Maalesef bilime uzak olan insanlar deneyi yanlış anladı. Bu yanlış haberlerden sonra fizikçilere medya çalışanlarıyla nasıl konuşmaları gerektiğini anlatan seminerler verildi.
Peki şimdi biraz anlatalım o zaman. CERN’de tam olarak ne yapılıyor? Deneyin amacı ne? Fizikle uzaktan yakından ilgisi olmayan birine nasıl anlatırsınız yaptıklarınızı?
CERN bir laboratuvar. Dünyanın en büyük parçacık fiziği laboratuvarı. Biz orada maddenin en küçük yapıtaşı olarak bilinen atom çekirdeğinden daha küçük bir yapıtaşı var mı, onu araştırıyoruz.
Var mı?
Bunu henüz bilmiyoruz. Deneyin sonuçlanması yıllar alacak. Medyanın CERN’le ilgili verdiği yanlış bilgilerden biri de buydu mesela. Hemen sonuç alınacak gibi yazıldı. Halbuki bu yıllar süren bir deney. Bir de bu deney ilk kez yapılan bir şey gibi gösterildi. Halbuki madde Aristoteles’ten bu yana araştırılıyor. CERN bu araştırma için büyük ve iyi bir laboratuvar yalnızca. Teoride atom çekirdeğinden daha küçük bir yapıtaşı olduğunu düşünüyoruz. Bu da bizi Dünya’nın oluşmasını sağlayan ilk maddeye götürebilir.
Ve bu da Dünya’nın nasıl oluştuğuyla ilgili son ve kesin bilgi olacak...
O kadar iddialı değil tabii. Bizim aradığımız maddeye ‘God particle’ (Tanrı parçacığı) dendi, biz şimdi buna esprili olsun diye ve işin bu tarafından bunaldığımız için ‘God damn particle’ diyoruz. Yani Tanrı’nın cezası parçacık!
Geçen hafta deneyin eylül sonuna kadar yine ertelendiği açıklandı. Şu anki durum ne, çalışmalar tamamen durdu mu?
Hayır, tamamen durmadı. İşsiz kalmadık yani (Gülüyor). Sadece elektrik üreten aletlerden biri bozuldu ve ara verildi. Ama başka çalışmalar yapılıyor.
CERN’in, dolayısıyla fizik ve fizikçilerin yani sizin popülerleşmeniz hoşunuza gidiyor mu?
Gidiyor tabii ki. Bu sayede 10 yıl önce çok duyduğumuz ‘Fizikçi ne yapar?’ sorusunu daha az duyuyoruz. Bilimin popülerleşmesi, halkın anlayacağı hale gelmesi güzel bir şey. Bizi daha karizmatik yaptığı da aşikâr. Eskiden bir barda yanınıza gelen kadınlara fizikçi olduğunuzu söylediğinizde hepsi dağılırdı. Sanırım bunu sıkıcı buluyorlardı. Şimdi CERN’de çalışıyorum deyince, yanınızdaki kadın sayısı artıyor.
Toplam kaç kişi var ve bunların kaçı Türk?
Sürekli orada bulunan altı arkadaş var. Ama bunlar yabancı üniversiteler adına calışıyor. TAEK Başkan Yardımcısı’nın verdiği bilgilere göre Türkiye’deki üniversitelerde çalışıp CERN’deki deneylere kayıtlı olan 60 civarında fizikçi var. CERN’de 2 bin 500’ü sürekli orada olan toplam 8000 kullanıcı var.
CERN’de Türk olmak nasıl bir duygu? Türklere has durumlar oluyor mu?
Perşembe toplantılarımız var ama fizik konuşuyoruz. Sizin dediğiniz türden karikatürize edilebilecek bir durum yok. Türkler olarak sürekli birlikte gezmiyoruz. CERN’de her milletten insan var, kaynaşmış bir topluluk olduğunu söyleyebilirim. Ama dediğim gibi sohbetlerimiz hep fizik üstüne oluyor. Bir de CERN’de çok fazla Türk kadın fizikçi var. Bu durum yabancıların da dikkatini çekiyor. Genel olarak kadın çalışan sayısı fazla. İlk yıllarda yüzde 3-4 olan kadın çalışan oranı artık neredeyse eşitlenmiş durumda.
Türkiye, CERN’e üye mi?
Hayır değil. Ama şöyle bir yanlış anlaşılma da oluyor. CERN’e üye olan ülkelerdeki bilim insanları CERN’de daha çok çalışıyor gibi. Öyle değil. ABD de üye değil ama ABD’li çok fazla bilim insanı var. Önemli olan bireysel ya da üniversite olarak CERN’deki deneylere nasıl katkılarda bulunacağınıza dair bir proje hazırlamanız. Projeniz uygun bulunursa davet edilirsiniz.
‘Laf dönüp dolaşıp yine fiziğe geliyor’
‘The Big Bang Theory’ diye bir dizi var fizikçilerle ilgili. Onların sosyal hayatta ne kadar başarısız olduğundan dem vuran bir öyküsü var. Sosyal hayatta başarısız mı oluyor fizikçiler?
O diziyi ben izleyemedim bir türlü ama izleyen arkadaşlar var, anlatıp duruyorlar. Ben de izleyeyim bari. Biraz öyle bir algı var tabii. Bilim insanı deyince eğlenmeyen, sosyal olaylardan habersiz bir karikatür çiziliyor. Ama hepimiz de öyle değiliz.
Neler yapıyorsunuz eğlenmek için?
Mesela perşembe akşamları muhakkak toplanırız. Oradaki Türk arkadaşlarla toplanma günümüzdür o gün. Ama toplantılarda konu dönüp dolaşıp fiziğe geliyor, başka bir şey konuşamıyoruz. Onun dışında cuma günleri CERN’in kafesinde ücretsiz içki verirler, eğleniriz. Bizim CERN’de sigara odamız bile var. Bazen dışarıya çıkamadığımız, saatlerce orada kaldığımız da oluyor tabii. Başka bir işte çalışan bir kişiye göre daha az eğlendiğimiz doğru. Eşinin doğum yapacağı günü unutanlar biliyorum. Sonra epey azar yemişti tabii.
Öğrencileri anlatıyor: Peçeteden çalışıyoruz!
Kerem Cankoçak’ın CERN’de birlikte çalıştığı öğrencisi Sercan Şen, ne konuşmaya başlarlarsa başlasınlar konunun dönüp dolaşıp fiziğe geldiğini anlatıyor. “Kerem Hoca bazen beni CERN’in kafesine kahve içmeye davet eder. Nihayet dinlenip biraz sohbet edebileceğiz derken, hoca birden formüller üretmeye, fizikten konuşmaya, masanın üstündeki peçeteleri alıp notlar yazmaya başlar ve kendini durduramadan bir şeyler çözer. O kahve sohbetleri sırasında hep de önemli şeyler çıkar, ben de o peçeteleri atamam. Şimdi çalışma notlarım arasında bir sürü peçete var. Yani peçeteden ders çalışıyorum.”
Kerem Cankoçak’ın öğrencilerinden biri de Müge Karagöz. CERN’in yüksek güvenlik önlemlerini anlatan Karagöz, “CERN’de her kapıyı açan çipler var. Yani içine girdiğinizde ne yapacağınızı bilmediğiniz bir yere giremiyorsunuz. Eğitim alıp o kapıyı açan çipi yaka kartınıza eklettirebilirseniz girersiniz” diyor. “İçeride ne yapacağınızı bilmemek derken?” sorumuzaysa, “Örneğin bir tüp patlar, sızıntı olur ve sizin hayatta kalmak için o gazın özelliklerini bilip ona göre davranmanız gerekir. Bazı gazlar havadan hafiftir. Bu durumda sürünerek çıkmanız gerekir. Ya da hangi düğmeye basmanız ya da basmamanız gerektiğini bilmelisiniz” diye yanıt veriyor. Karagöz’e “Radyasyona maruz kalıyor musunuz, yani birazdan Hulk olacak mısınız?”diye de soruyoruz. “Yakamızda radyasyon ölçen kartlar var. Eğer ortamdaki radyasyon miktarı normalden fazlaysa uyarı veriyor. İnsan sağlığına zararlı olacak kadar değil aldığımız radyasyon ama rutin sağlık kontrolünden geçiyoruz” diyor.