14
Haziran
2025
Cumartesi
BİLİM TEKNOLOJİ

THE YES MEN: DÜNYAYI KURTARAN İKİ ADAM

Sahte web siteleri hazırlayıp politikacılar, büyük şirket temsilcileri kılığında toplantılara katılıyorlar. Yaptıkları biraz gonzo aktivizim, biraz şovmen toplumsal muhalefet. 15. Gezici Festival'de filmleri gösterilecek olan The Yes Men ekibi dertlerini ve bu sistemin dermanını anlatıyor

Onlar yaptıklarına ‘kimlik tashihi’ diyor. Yaptıkları biraz gazetecilik, biraz şovmenlik, biraz politik aktivizm. Her şey oğul Bush’un ikinci seçim döneminde açtıkları sahte www.gwbush.com un şöhretiyle başladı. Bush’un gerçek kimliğini ifşa etmekti gayeleri. Sonra Dünya Ticaret Örgütü adına (WTO) açtıkları sahte web sitesi vesilesiyle sahte temsilci olarak toplantılara katıldılar.

En büyük çevre felaketlerinden sayılan Hindistan, Bhopal’da yaşananların sorumlusu Dow adına açtıkları web sitesi ise işleri büyüttü. Çünkü Dow Chemical sözcüsü olarak BBC’ye, 300 milyon insanın karşısına çıkarak felaketin sorumluluğun kabul ettiklerini ve mağdurlara tazminat ödeneceğini açıkladılar. Ortalık karıştı tabii...

Serbest piyasayı tersinden eleştirebilmek için bir Milton Friedman belgeseline soyundular, görmek istedikleri haberlerden müteşekkil sahte The New York Times’ı sokaklarda dağıttılar, Survivaball isimli absürt buluşlarının terör korkusuna nasıl iyi geldiğine inanamadılar.

Biraz zıpırlık, biraz yeni bir muhalefet dili... The Yes Men, Andy Bichlbaum ve Mike Bonanno takma isimleriyle ünlenen Jacque Servin ve Igor Vamos’un marifeti. Şimdiye kadarki icraatları iki filmde toparlanmış: 2003 tarihli ‘The Yes Men’ ve 2009 tarihli ‘The Yes Men Fix the World’ (The Yes Men Dünyayı Kurtarıyor). Bu iki film, bu yıl 15’incisi düzenlenen Gezici Festival (www.festivalonwheels.com) programında. İlk durak Ankara, sonra Artvin ve Üsküp...
Bu vesileyle dünyayı kurtarmaya niyetli bu iki adama ulaştık. Hem kendilerini anlattılar, hem de benzerlerini türeten bu taze toplumsal harekete dair merak ettiklerimizi cevapladılar.

İlk motivasyonunuz ne kadar politikti? Yoksa daha çok beklenmeyeni yapmaktan mülhem bir eğlence peşinde miydiniz?
Motivasyonumuz her zaman hem politika yapmak, hem eğlenmek oldu. Bu ikisinin birbirini dışladığını düşünmüyoruz ve baştan beri de bunun peşindeyiz. Zaten politik kısmı olmasa yaptıklarımız o kadar da komik olmaz, hatta gereksizleşir.

Finansal kaynağınız nedir? Bağış kabul ediyor musunuz? Nasıl geçiniyorsunuz?
Evet, bağış kabul ediyoruz. Bazı sanatsal fonlardan yararlandık. Ama bu işi mali açıdan döndüren temel şey, tam mesai çalıştığımız işlerimiz. İkimiz de farklı üniversitelerde profesörüz.

The Yes Men niye bu kadar erkek bir grup? İki filminizde de grup adına konuşan sadece bir kadın gördüm;
o da sahte The New York Times’ı yapan kalabalık ekipten biri...
Doğru, şimdiye kadarki organizasyonlarımızda kadınlar dikkat çekmeyecek kadar azdı. Ama ileride göreceğiz... Sonuçta bütün zamanını, üstelik hiç para almadan verip de başından beri bu işin içinde bulunan bir tek ikimiz varız. Kadın olsun, erkek olsun, bir işe kendini böylesine vakfedebilmek, genel olarak insanlar için zor zaten. Yoksa katılmak isteyene tabii ki kapılarımız açık. Hatta bir süre önce çatkapı gelip tam zamanlı çalışmak istediğini söyleyen bir kadın oldu. Pek yakında kendisini Yes Men’in vitrin yüzlerinden biri olarak görebilirsiniz.

Adına eylem mi denir, organizasyon mu; her işinizin bir bulunduğunuz o salon, muhatabı olan insanlar açısından etkisi var, bir de filmlerle bunları milyonlara ulaştırıp etkiyi katlıyorsunuz. Ama bu tarz aktivizmin gerçekten bir sonucu var mı? Gerçekten değişmesine etki ettiğiniz bir şey söyleyebilir misiniz?
Biz aslen aktivistlerin uğraştığı meselelerin halkla ilişkilercisi gibi davranıyoruz. İşler bu şekilde yürümeseydi, koca koca şirketler her yıl PR için milyonlar harcamazdı. Daha somut konuşmak gerekirse evet, etkimiz olan bir şeyden söz edebilirim. Bir defasında Amerikan Ticaret Odası’ndan bir yetkili kılığında beyanat vermiş, iklim değişikliği mevzuatına karşı tavrımızı değiştirdiğimizi, Kongre’de yasayı destekleyeceğimizi duyurmuştuk. Tabii anında bizi bu yüzden dava ettiler ama iki hafta sonra kamuoyundan ve kendi üyelerinden gelen baskı yüzünden gerçekten de tavırlarını değiştirmek zorunda kaldılar. Amerikan Ticaret Odası yasaya destek verdiğini açıkladı.

İlk filminiz ‘The Yes Men’, çekim tarihine kadar yapıp ettiklerinizin belgelendirilmesi gibiydi. İkinci filminiz ‘The Yes Men Fix The World’ de belgeleme kaygısı taşıyorsa da ara çekimlerde bir mizansen, bir kurgu var. Orada Hollywood yıldızları gibisiniz. Meşhur gerillalar olup The Yes Men’in de Jackass’in politiğine dönmesinden korkmuyor musunuz?
Evet, böyle bir tehlike var. Fakat bu durumun avantajları, doğuracağı tehlikelerden daha fazla... 10 milyonlarca Amerikalı Jackass’i seyrediyor ve o sert mizahtan da hoşlanıyorlar. Gerçekten izleyenlerini bir nebze de olsa harekete geçirmeye çalışsalar, zekice bir politik denge de kurabilseler, ülke olarak Amerika daha iyi bir yer olur.

Yüzleriniz gittikçe bilinir hale geliyor, yani teknik olarak da buna mecbur kalıyor olmanız lazım, ama siz inatla The Yes Men’i iki kişilik bir gösteri olarak sürdürüyorsunuz. The Yes Men, en azından kamera önünde niye büyümüyor? İki adam dünyayı düzeltmeye yeter mi?
Kalabalıklaştığımız da oluyor, sahte The New York Times hazırlama işi böyleydi mesela. Büyümememizin en mühim sebebi baştan böyle bir altyapıyı kaldıracak şekilde organize olmamamız. Bir de tabii, aynı zamanda tam mesaili işlerde çalışmamız... Daha geniş bir örgütlenme yapısı kurmak, hem de bunu hiyerarşik olmayan bir şekilde hayata geçirmek gerçekten ciddi zaman, emek ve iletişim ağı istiyor. Şimdiye dek bunu inşa etmeye vaktimiz olmadı. Yine de uğraşıyoruz. Belli konularda bizim yöntemlerimizle çalışmak isteyen insanları bir araya getiren bir ‘Yes Tank’ kurabilmek için para biriktirmeye uğraşıyoruz.

İnternet temelli sosyalleşmenin yeni bir dil, iletişim gereçleri ve yeni bir toplumsal muhalefet anlayışı doğurduğu kesin. Sizin akademik alanınız da medya olduğu için soralım. Gelişmekte olan bu yeni ‘şey’, kapitalist sistemi düzeltmeye, zorlamaya muktedir mi? Yoksa doğduğu yer kadar geçici birliktelikler mi bunlar?
Medya bağlantılı hiçbir şey kapitalizmi düzeltmeye muktedir değil. Bizim gerçek bir dip dalgasına, kendi içinde çeşitlilikler barındıran bir harekete ihtiyacımız var. Kaldı ki dünyanın büyük bir kısmı da bizim ihtiyacımız olan yana doğru eğilimli şu aralar. Eski modeller artık işlemiyor, sokağı kazanmamız ve alternatiflerimizi getirmemiz gerekli.

Tam da bundan söz ederken neden filmlerinizin yayın hakları var? Neden mümkün olduğunca fazla kişiye yayılabilmesi için ‘copy-left’ yapmadınız, ticari haklarından vazgeçmediniz?
Gerçekten film yapmaya ve bunları herkesin ücretsiz faydalanabileceği şekilde yaymaya bütçemiz olsaydı, bunu yapardık ama ne yazık ki yok. Bizim bu işlerden zengin olduğumuzu düşünen insanlar var. Ama vaziyet tam tersi, bu işler yüzünden borç içindeyiz.

Biri sahte bir The Yes Men web sitesi açsa ve sizin adınıza orada burada konuşsa ne dersiniz? İki ihtimal var. Mesela Dow Chemical gibi sahte sitelerini yaptığınız bir şirket intikam olarak, The Yes Men’i böyle harcamayı deneyebilir. Ya da belki güzel bir şey olur, sahte The Yes Men olarak ama sizin ilkelerinize ters düşmeyecek gruplar türeyebilir...
O örnekten gideceksek, mesela Dow bunu hayatta yapmaz. Bu onlar için fazla riskli bir hareket. Ama her türünden böyle eğlenceli bir gösteriye hayır demeyiz, güzel olur elbette...

Sonraki eylemlerinize dair ipuçları alabilir miyiz?
Önümüzdeki hafta Kopenhag’da olduğumuzu söyleyebilirim, orası gayet bereketli geçecek... Survivaball deliliği sürecek. Az evvel söz ettiğim ‘Yes Tank’ için uğraşacağız. Daha fazlası sırada...

Pınar Öğünç - Radikal
Yayın Tarihi : 5 Aralık 2009 Cumartesi 19:40:21


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?