18
Mayıs
2024
Cumartesi
BİLİM TEKNOLOJİ

DİJİTAL DAVUT, OTORİTER CALUD'A KARŞI...

Çin'le ABD'nin Google tartışması, evrensel bilgi özgürlüğünün meşru sınırlarını muktedirlerin belirleyemeyeceğini bir kez daha gündeme getirdi. Bu tartışma bir dijital soğuk savaştan ibaret değil sadece; internet üzerindeki sınırlamalar konusunda küresel bir tartışmaya ihtiyaç var...

Google için dört kez ‘yaşa yaşa yaşa yaşa’. Google, Çin internet piyasasındaki uzun vadeli muazzam kâr potansiyelini kaybetmeyi göze alarak, çağımızın büyük davalarından biri adına sıkı bir darbe vurdu. O davanın adı, küresel bilgi özgürlüğü. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, “Herkesin, bütün medya üzerinden ve sınırlara bakmaksızın bilgi ve fikir arama, alma ve verme hakkı vardır” diyor. İnsanların büyük bölümü pratikte bu hakkı hâlâ kullanamıyor; bunun kısmi nedeni felce uğratan yoksulluk ve eğitim eksikliği, fakat aynı zamanda hükümetler de onları engelliyor.

Bu harika yeni iletişim ve bilgi teknolojilerinin zaferi çantada keklik değil. Dijital Davut’un otoriter Calud’a karşı her küçük zaferinde havalara uçuyoruz (bu kimi zaman İran’da cep telefonu kullanan bir protestocu oluyor kimi zaman da Çin’de VPN (Virtual Private Network-Sanal Özel Ağ) kullanan bir blogçu), fakat Calud kendisini bugüne kadar gayet etkili biçimde savunuyor. Gerçek hayatta Calud’u alt etmek için bir başka Calud gerekebilir; işte size ‘Çin’e karşı Google’ın büyüsü.

Akla Berlin Duvarı geliyor
Ya da aslında mesele ‘Çin’e karşı ABD’ mi? ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton geçen hafta ülkesinin tavrını gayet açık ortaya koydu. Teknolojilerin özgürlük ve ilerleme mücadelesinde taraf tutmadığını, fakat ABD’nin tuttuğunu söyledi ve şöyle devam etti: “Biz, bütün insanlığın bilgiye ve fikirlere eşit ulaşım imkânına sahip
olduğu tek bir internetten yanayız.” Ve İran, Suudi Arabistan, Vietnam, Mısır ve, evet, Çin gibi çok çeşitli ülkelerde internet kullanıcılarının sansüre ve cezalara maruz bırakılmasını açıkça eleştirdi. Eski ABD başkanı Ronald Reagan’ın Berlin Duvarı’nın önünde durup Sovyetler Birliği’nin son lideri Mihail Gorbaçov’a yönelik zikrettiği cümle meşhurdur: “Sayın Gorbaçov, bu duvarı yıkınız.” Clinton, böyle sert bir üslup kullanmaksızın, Çin Devlet Başkanı Hu Jintao’ya fiilen şunu söylemiş oldu: “Sayın Hu, bu Büyük Firewall’u (güvenlik duvarı) yıkın.”

ABD savundukları uğruna para harcamaktan geri kalmıyor. Bugün dışişleri bakanlığının küresel bilgi özgürlüğünü destekleyen girişimler için mütevazı bir fonu var. Bu dolarların bir kısmı engelleri aşmanın teknik yollarını
bulmaya çalışan insanlara veriliyor.

Bu ‘atlatma teknolojileri’ internet üzerindeki görece kolay bloke edilebilen IP’lere dayanan geleneksel sitelerin ötesine geçiyor; iletişim ve bilgi yayımının ‘bilgisayardan bilgisayara’ bağlantı, cep telefonu veya uydu televizyonu gibi yakalanması daha zor biçimlerini hedefliyor.

Meselenin kilit noktası şu: Siberduvarda, idealist, bilgiye aç internet vatandaşı için açtığınız her gedik, çocuk pornocuları, teröristler, nefret vaizleri ve sibersuçlular için de potansiyel bir açık kapı teşkil ediyor. Clinton konuşmasında, özgür toplumların kendilerini savunmak istediği kötülükler bulunduğunun farkında
olduklarını söyleyerek, Avrupa Konseyi’nin sibersuç anlaşmasından dem vurdu. Bu anlaşma çocuk pornografisini yaymayı cezalandırıyor ve depolanmış bilgisayar verilerinin buna karşı mücadelede paylaşılmasını öngörüyor. Fakat yine aynı soru gündeme geliyor: Bir demokrasi tarafından pedofilleri tespit etmek, sansürlemek, yakalamak ve hapse atmak için kullanılan teknolojinin aynısının diktatörlükler tarafından muhalifleri tespit etmek, sansürlemek, yakalamak ve hapse atmak için kullanılmasını nasıl engelleyebilirsiniz?

Şunu da unutmayın: Li Çangçun gibi biri için (kendisi Çin’de medyadan sorumlu politbüro üyesidir), Amerikalıların ‘özgürlük’ dediği şeyden ve Tiananmen Meydanı’ndaki ‘katliamdan’ söz etmek, çocuk pornografisinin siyasi muadili olabilir pekâla. Ona göre bu, toplumun ruh sağlığını bozmak için ‘hasım güçler’ce propaganda edilen ‘yozlaşmış bir düşünce’, ABD politikası da kınanması gereken ‘bilgi emperyalizmi’. Bu Çin’le ABD arasındaki bir dijital soğuk savaştan ibaret değil sadece, tıpkı önceki soğuk savaşın ABD’yle Sovyetler arasında düz bir jeopolitik yarıştan çok daha fazlası olması gibi.

‘Huntington çözümü’ sorunlu
Buradaki daha kapsamlı ideolojik argüman şöyle özetlenebilir: Samuel Huntington’ın hayaletiyle Google’ın ruhu arasında bir boks maçı tahayyül edin. Huntington ‘medeniyetler çatışması’nın ancak rakip ‘medeniyetlerin çekirdek ülkeleri’ dediği (sözgelimi Çin ve ABD) ülkeler birbirlerine nüfuz alanları dahilinde kendi bildikleri gibi iş görmesine izin verdiği takdirde engelleyebileceğini savunuyor. Bu, birçok çokuluslu şirketin uyguladığı bir kural: Çin’deysen Çinliler gibi iş gör.

Google-Çin çatışmasına verdikleri ilk tepkilerde Microsoft’tan Bill Gates ve Steve Ballmer bu yönde tutum sergilemiş görünüyor. Ve Yahoo, muhalif bir Çinli Yahoo kullanıcısını Çinli yetkililere fiilen gammazladığında bu ilkeyi utanç verici bir hadde vardırdı. Söz konusu muhalif 10 yıl hapse çarptırıldı. Zira Avrupa’nın ticari rekabet içindeki ülkeleri, yanı sıra rakip şirketleri arasında Çinli otoriteler böl-yönet taktiğini uygulayabiliyor.

Diğer tutumuysa gerek siyasi gerekse estetik açıdan Google’da tüm çıplaklığıyla müşahade edebiliyoruz. Bu, liberal evrenselcilik ruhudur. Google, hiçbir devletin veya ‘medeniyet’in gem vurma imtiyazına sahip olmadığı bazı evrensel haklar olduğunu söylüyor; ve bunlar arasında özgürce bilgi edinme hakkı da var.
Tıpkı bir ülkedeki ifade özgürlüğünde olduğu gibi, bu herkesin herkese istediği her şeyi söyleyebilmesi anlamına geliyor. Daima sınırlar var - ve bu sınırlardan bazıları başka uluslararası anlaşmalarda belirtiliyor. İhtiyaç duyduğumuz şey, bu sınırların ne olması gerektiğine dair küresel bir tartışma. Herkesin hemfikir olduğu noktada belli sınırlamalar olacaktır. Sözgelimi, dünyada çocuk pornografisinin özgürce yayılmasını savunacak tek bir ülke var mı? Fakat herkesin aynı düşünmediği sınırlamalar da gündeme gelecektir.

Davos iyi bir başlangıç noktası
Bu fikir ayrılıkları sadece ülkeler ve medeniyetler arasında değil, onların içinde de hüküm sürüyor. Bazı Çinliler tüm kalpleriyle Google’la aynı fikirde; bazılarıysa Li Çangçun’la. Bazı Amerikalılar Google ve Clinton’a katılıyor; bazıları da Huntington ve Yahoo ile hemfikir. İki eğilim de Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda tezahür ediyor, ki bu yüzden Davos iyi bir başlangıç noktası olacaktır.

Bu tartışmayı derinleştirin. Ve lütfen eski Soğuk Savaş Batısı ve onun geleneksel müttefiklerinin ötesine genişletin. Küresel bilgi özgürlüğünün sınırlarının ne olması gerektiğiyle ilgili ciddi bir tartışma gerekiyor. Fakat otoriter muktedirlerin açıkça tartışmaya neden bu kadar gönülsüz olduğunun sorulması gerekiyor. Kendi sistemlerinin daha iyi olduğunu düşünüyorlarsa neden bunu savunmuyorlar? Böyle yaparak kendi vatandaşlarını ve internet kullanıcılarını bile mecburen kendilerini yönetenlerin ışıktan korktuğu duygusuyla baş başa bırakıyorlar.

‘Googlecı’ liberal evrenselciler olan bizlerin kabul edemeyeceği tek şey, bu tartışmanın ilkesel olarak gayrımeşru sayılması gerektiği, çünkü bilgi özgürlüğünün meşru sınırlarının belirli bir ülkede belirli bir zamanda muktedirlerin söylediği yerde olduğu tezidir. Küresel ifade özgürlüğünün en güçlü karşıtlarının öne sürmek istediği fikir işte tam bu. İlk kazanmamız gereken tartışma, bu argümanı kabul etmek zorunda olup olmadığımızdır. Belki de işin en zor kısmı bu.

TImothy Garton - The Guardian

Radikal
Yayın Tarihi : 31 Ocak 2010 Pazar 20:38:59


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?