22
Mayıs
2024
Çarşamba
BİLİM TEKNOLOJİ

Dünyayı paylaştıklarımız nasıl yaşıyor

Mesleği veteriner hekim olan Samira Alasgarova dünyayı beraberce paylaştıımıız canlılara dikkati çekmek istiyor... Samira Alesskerova önce uçamayan kuşlar ve sonra da köpekbalıkları hakkında belki bilmediğimiz, bilsek de unuttuğumuz bilgileri bize dergi toplu sunuyor...


UÇAMAYAN KUŞLAR


Penguenler koşup uçamıyorlar, ama çok iyi yüzücüdürler. Bazı penguenler 6,6 km/saatte 130 mt. suyun derinliklerine inebiliyorlar. Gün içinde ortalama 27 km. gibi bir mesafe geçip 80 dakika kadar suyun 3 mt. derinliğinde beslenebiliyorlar. Karada penguenler sağa sola sallanarak enerji tasarrufu sağlamak için sarkaç benzeri bir yürüyüş sergilerler. Penguenlerin bacakları kısa ve şişman ve 4 parmaklılar. Yorulduklarında göğüs bölgesi üzerine düşüp kayma şeklinde karanın ta derinliklerine ilerleyebiliyorlar. İçlerinde en büyük İmparator pengueni 117 cm. boyunda 35-40 kg. ağırlığındadır, en küçüğü ise 40 cm. kadardır. 

Penguenlerin geografik yayılımı büyük ölçüde okyanusun ısı derecesine göre değişiyor. Penguenler hayatlarının 2/3nü suda geçiriyorlar. Güney Kutbu, Yeni Zelanda, Avustralya, Güney Amerika, Güney Afrika ve hatta Galapagos kıyılarında yaşarlar. Kuzey Kutbunda bulunmazlar . Kanatları kırılmadığı için uçmaya yaramazlar, ama yüzmek için çok büyük yüzgeç görevi yaparlar. Üreme mevsiminde yumurtlamak için karaya çıkaralar, onları koruyan ve vücutlarını örten tüy yapısı ile deri altındaki yağ doku penguenleri Antarktika’nın sıfırın altındaki dondurucu soğuğundan korurlar. Penguenlerin normal vücut ısısı 40derece kadardır, gerektiğinde vücut otokontrol mekanizmasıyla -40 derecelik Antarktika ısısına uyum sağlayabiliyor. Bazıları açlığa dayanıklılar, üreme döneminde 4 aya yakın açlığa dayanabiliyorlar. Penguenler tek eşliler , üreme dönemi yüz binlerce bireyden kuluçka kolonileri oluşur. 2-3 yumurta yapanlar yuva yaparlar. İmparator (Aptenodytes forstei) ve kral penguen (Aptenodytes patagonica) ise yuva yapmaz, birer yumurta yumurtlar ve tek yumurtalarını ayakları üzerinde ve karınlarının altındaki gerçek kuluçka derisinin altında muhafaza ederek soğuktan korur. İmparator penguenlerinin kuluçkaya yattıkları dönem kutup kışına denk gelir. Erkek penguen yumurta üzerinde kuluçkadayken, dişisi doğacak olan yavrusu için besin bulmaya gider. Kuluçka yeri ile en yakın besin kaynağının arasındaki mesafe bazen 100 kilometreyi geçer. Anne penguen yavru yumurtadan çıkana kadar geçen 4 aylık süre içinde sürekli dolaşarak yavrusu için kursağında besin biriktirir. Anne yumurtadan çıkan yavruyu devreldığında, baba penguen uzun sürecek olan yürüyüşe çıkar Yuva yapanların erkekleri, dişilerine çakıl taşları hediye ederek kur yapar. Dişi, karlar eridikçe bu taşlarla yuvasının seviyesini yükseltir. Erkek ve dişi sırayla kuluçkaya yatar. Kuluçka devresinde bir şey yemezler. Yavrular anne ve babaları tarafından birlikte bakılır ve ısıtılır.


KÖPEKBALIKLARI

Köpekbalıkları 400 milyon yıldır yaşamını sürdürmektedir. Bu özellikleriyle kemirgen ve hamamböcekleriyle birlikte yeryüzünde en fazla yaşamayı başarmış canlılardandır. Dünyada yaklaşık 395 köpekbalığı türü yaşamaktadır. İçlerinden en saldırgan köpekbalığı türü Boğa köpekbalığıdır. Açık denizlerde yaşayan köpekbalıkları nefessiz kalıp boğulmamak için uyurken bile yüzmek zorundadırlar. Gövdesindeki alt deriye ait dişe benzer çıkıntılar köpekbalığı ile su arasındaki sınır katmanını ayırıp, su direncini azaltarak suyu gövdenin çevresine yöneltir. Böylece köpekbalıkları yüzerken çok az enerji sarf ederek su içinde kayıp giderler köpekbalıkları asla hastalanmaz ve kansere yakalanmazlar, bağışıklık sistemleri güçlü olduğundan en ciddi travma ve hastalıkları kolaylıkla atlatabiliyorlar, bir diğer ilgi çekici husus hayatları boyunca dişleri yenilenebiliyor. Dişlerinin kökü yoktur, dişler çeneye sıkıca yapışıktır. Hayatları boyunca 24 000 kere diş değiştirirler. Köpekbalıklarında iskelet yapısı kireçlenmiş kıkırdaktan oluşuyor, kemik yoktur. Bu özelliklerinden dolayı suda çok kolay hareket edebiliyorlar. En büyükleri Balina köpekbalıklarıdır. Balina köpekbalıkları 21 ila 25 °C su sıcaklığını tercih eder ve bu yüzden dünyanın bütün tropik ve subtropik denizlerinde bulunurlar. Bazen mevsimsel olarak fazla plankton bulunan bölgelerde sayıları daha yüksektir. 

Deniz suyunu aktif olarak içlerine çekerler ve yine kendi güçleriyle süngere benzeyen bir filtre sistemine sahip olan solungaçlarından dışarıya bastırırlar. Böylece her gün tonlarca plankton, diğer küçük deniz hayvanları ve küçük balıkları sudan filtreleyerek yüksek gıda ihtiyaçlarını giderirler. Vücutlarının büyük bölümü (%30) karaciğerden oluşmaktadır. Karaciğerleri zengin A vitamini kaynağıdır. Köpekbalıklarının duyuları çok keskindir. 

Köpekbalıklarının genel olarak gelişmiş 8 adet duyu organı bulunur ki, bunların bazılarında ulaştığı hassasiyet bütün canlılardan üstündür.
Köpekbalıklarının en gelişmiş duyu organı kokudur. Uzak mesafelerde bile canlıların varlığından haberdar olabilirler. Bazı köpekbalığı cinsleri sudaki bir damla kanın kokusunu 3-5 km. uzaktan algılayabilecek kadar bu duyusunu geliştirmiştir. Suda ses karadakinden dört kat hızlı yayılır. Köpekbalıkları çok uzaklardan sesi duyabildikleri gibi, bunun yerini de tespit edip saldırıya geçebilmektedir. Özellikle rif köpekbalıkları(Sandbar’lar da bu türe girmektedir) scuba tüplerinden gelen seslere karşı çok tepkili olmaktadır. Bazıları bu sesten ürkerken, bazıları da tam tersine bu sesi tahrik edici bulmakta ve saldırmaktadır. Görme duyusunun diğer organlarına göre çok daha az gelişmiş olduğu bilinmekle birlikte, özellikle derinlerde yaşayan türlerinin tam tersine çok gelişmiş görme yetenekleri kazandığını biliyoruz. Yakınlarında olan cisimlere karşı burunlarıyla veya dişleriyle dokunarak ne olduğunu anlamaya çalışırlar. Eğer bu bildikleri birşeyse doğrudan dişleri ile olur fakat tanımadıkları cisimlere yan yüzgeçleri veya burunları ile dokunurlar. Bazı cinsleri tam bir çöplük gibidir(Kaplan Köpekbalığı gibi) fakat genellikle damak zevki olan hayvanlardır. Ağızlarına aldıkları yiyeceğin tadını beğenmediklerinde fırlatıp bırakırlar. İnsanlara olan saldırılar da genellikle ağızla bir dokunma şeklinde olur ve sonra kemikli ve alışmadıkları bir tat olan bu eti yemek istemezler. Fakat bu saldırı sırasında hayati organlara gelen ısırmalar nedeniyle genellikle kan kaybından ölümler meydana gelir. Yan Çizgi Algılayıcıları: Sudaki vibrasyonları çok uzaktan algılamaya yarayan ve solungaçlarının hemen yanından başlayarak kuyruk bölümüne doğru uzanan algılama organları vardır. Bu organ sayesinde sudaki olağanüstü hareket titreşimlerini, örneğin yaralı bir balığın çıkardığı titreşimleri algılayabilir. 

Lorenzini Ampülleri: Burunlarının hemen ucunda bulunan küçük delikler şeklindeki bu algılayıcılar sayesinde, suda canlılardan gelen elektrik akımlarını algılayabilmektedirler. Bizim ancak çok gelişmiş cihazlar kullanarak tespit edebileceğimiz bu elektriksel alanlardan canlının türünü dahi anlayabilmektedirler. Özellikle gece ve dipte avlanmayı seven türlerinde bu algı organları daha fazla gelişmiştir.
Manyetik Alan Algılayıcıları: Bazı köpekbalıkları çok uzun seyahatler yapabilmektedir. Özellikle doğdukları yerlere geri gelme konusunda bu algılayıcıları kullanmaktadırlar. Bu sayede 3000 Km. uzaklıktaki bir yeri bile rahatlıkla bulabilmektedirler. 

Köpekbalıkları üç değişik şekilde üremektedir. Birincisi yumurtalarını dışarıya bırakanlar(Ör:Çekiçbaş), ikincisi yumurtalarını hemen vücudunun altında ve dışında taşıyanlar, üçüncüsü ve en gelişmişi yumurtalarını karnının içinde taşıyanlar. Anne karnında 1-14 arası yumurta taşır, bunları 8-12 aylık gebelik periyodundan sonra canlı olarak karnından çıkarır. Anne karnından çıkan yavrular bire bir annesinin kopyası şeklinde olup, boyutları 50-70cm. arasında değişmektedir. Üreme periyodu iki yılda birdir.


Samira Alasgarova /kenthaber
Yayın Tarihi : 7 Mart 2007 Çarşamba 14:31:50
Güncelleme :7 Mart 2007 Çarşamba 15:36:34


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?