16
Mayıs
2024
Perşembe
EĞİTİM

MÜLKİYE'NİN 150 YILI

Aralık ayı başında Mülkiyeliler toplanır, mektebin kuruluşunu kutlarız. Doğrusu her yıl 3 Aralık gününün dışında bu büyük ocağın ne olduğu, nereye gittiği gibi dertler de kimseyi pek fazla meşgul etmez. Aslında okul bu yıl 150'nci yılını kutluyor. Fakat Mülkiyeliler 150'nci yılı resmen iki yıl sonra kutlayacaklar. 

Her şey bir yana; Türkiye'nin 20'yi aşkın tarihçisinin yetiştiği camiamızın okulunun tarihini bilmemesinden ileri gelen bir hata; zira rahmetli Ali Çankaya'nın "Mülkiyeliler Tarihi" adlı dev eserinin ilk cildindeki evrak ortada. Sonradan Uygur Kocabaşoğlu'nun yazdıkları da... Benim rastladığım Başbakanlık Arşivi İrade tasniflerindeki muallim tayinlerinden anlaşılıyor ki, okulun tarihi iki yıl evveline gidiyor. Hulasa tarihimizi bilsek de bilmesek de hepimize 150'nci yıl hayırlı olsun. 

Tanzimat döneminde medresenin kendisini ancak hukukçu yetiştirme alanında zamana uydurabildiği görüldü. Kurulan medrese yani Medreset'ül kudad (Kadı Medresesi) gerçekten Avrupa hukuk fakültelerindeki eğitim ve ders düzenini taklit edebildi ve hakim yetiştirmeye devam etti. Diğer alanlarda tıpkı mühendislik, tıp, veterinerlik alanında olduğu gibi laik okullar açmak gerekiyordu. Merkezi bir ordu vardı, maliyenin ve taşra idaresinin ıslahı gerekiyordu. Nezaretler kurulmuştu, sayısız memur lazımdı. 

İşin kolayı bulundu; her nezaretin içinde müdüre ve memurlara ayrılan ve ilk iki sınıfın okuyacağı odalar açılıyor; böylece okul hemen kuruluyordu. Mekteb-i Mülkiye ilk önce Maarif Nezareti binasının içinde açıldı, mesela daha sonraları bugünkü Marmara Üniversitesi'nin çekirdeğini teşkil eden Sultanahmet'teki İstanbul Yüksek Ticaret Mektebi, Ticaret ve Meadin Nezareti'ndeki birkaç odanın içinde kuruldu.

Bir hayli gezindi
Eğitim ilerledikçe ayrı binalar bulunup veya inşa edilip taşınılıyordu. Bu hızlı mektepleşme modeli Ankara'da da devam etmiştir; 1925'te Ankara Hukuk Mektebi Ulus'taki Adliye Vekaleti'nin içinde kuruldu. Bu binada şimdi Vakıflar Müzesi açıldı. 

Mülkiye bir hayli gezindi, bugün Cağaloğlu Kız Enstitüsü olan bina, nihayet Yıldız Sarayı'nın içinde yer alan ve bugün Yıldız Teknik Üniversitesi'nin muhafaza ettiği klasik Mülkiye Mektebi binası İstanbul'daki son duraktır. Mülkiye 1900'de kurulan Darülfünun'a yani üniversiteye dahil edilmedi ama hukuk mektebiyle aşağı yukarı benzer kadrolar öğretim heyetini teşkil ederdi. Ünlü hukukçu Ebulula Mardin, Ahmet Rasim, Hüseyin Rahmi gibi zevatı hatırlayalım.
1936'da galiba okulun içinde "Biz Enderunluyuz" diyenlerin sesi yükselmiş, Harp Okulu'yla birlikte Mülkiye de Ankara'ya taşındı, adını Atatürk koymuştu; "Siyasal Bilgiler Okulası". Adından başka siyasal bilimlerle alakası olduğunu zannetmiyoruz. Fransa'daki Ecole Science Politique gibi ekonomi, maliye, hukuk ve diplomasi ile meşgul olmuştur. Siyasal bilim bir çeşni olarak 1960'larda Nermin Abadan Unat hocanın öncülüğünde fakülte programına girdi. 

1950'lerde fakülte olarak Ankara Üniversitesi'ne ithal edilmiştir. Bu ithal gerçek bir gelişme sağladı mı tartışılır ama kaçınılmazdı. Uzun zaman Mülkiye'ye Teknik Üniversite ile birlikte ayrı imtihan açarak, tamamen klasik bir yazılı ile az sayıda öğrenci alınırken, merkezi imtihan sistemiyle okula alınan talebe sayısı arttı. Bunlar Mülkiye için pek olumlu gelişmeler sayılmaz. Ne var ki 1960'lar boyunca Türkiye bürokrasisinin, siyasetinin ve kültür hayatının ufkunu da bu okulun mezunları kapladı.

II. Abdülhamid'in rolü
Galiba bazı kurumları izleyerek Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki eğitimin beş yıla çıkarılması gerekiyor ve de eski dönemdeki usule uyarak ilk iki yıl bütün öğrenciler için ortak program olmalı, üçüncü yıldan itibaren dallara ayrılmalıdır. Öğrenci sayısı az olmalı ve tıpkı İngiltere'nin ünlü üniversiteleri ve Fransa'daki Grandes Ecoles (Müstakil yüksek okullar) gibi yatılı havasının geliştirilmesine dikkat etmelidir; zaten Mülkiye yatılı bir mektepti.
Mekteb-i Mülkiye kuruluşunda 19'uncu yüzyılın diğer idadileri gibiydi; onu yüksek eğitim kurumu haline getiren II. Abdülhamid Han'dır. Mülkiye'nin ilk üç mezununu saraya yani Mabeyn-i Humayun'a aldırarak okula verdiği önemi de göstermiştir. Eski Mülkiye'nin önemli bir özelliği imparatorlukta konuşulan dillerin de öğretilmesiydi; mesela rahmetli Hasan Reşit Tankut'un Arapçası düzgündü ve bunu Mülkiye'de öğrendiğini iftiharla söylerdi. Galiba Ermeniler üzerindeki halen geçerli eseri kalemi alan rahmetli Esat Uras da Ermenicesini bu okulda öğrenmişti.
Bir dönem Türkiye devletinin Dışişleri, Maliye ve İçişleri bakanlıkları Mülkiyelilerle doluydu; zira müsabaka imtihanlarını Mülkiyeli-Siyasal Bilgililer ekseriyetle kazanırdı. Bugün durum değişti. Kuşkusuz başka kurumların mezunlarının da yarışmaya girmesi ve güneşin altında yerlerini almaları kaçınılmazdır ama eski Mülkiye'nin yani yeni ismiyle Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin önemli değişiklikler geçirmesi, hatta bunun için bir kanun hazırlanması bir gerekliliktir. 

Galatasaray Lisesi böyle bir köklü reformla hayata parlak biçimde devam etmeyi başardı. Mülkiye de öyle yapmalıdır. Kurumların kendilerini yenilemeleri kaçınılmaz bir kuraldır.

İlber Ortaylı/Hürriyet
Yayın Tarihi : 10 Aralık 2007 Pazartesi 17:13:43
Güncelleme :10 Aralık 2007 Pazartesi 17:16:59


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?