13
Haziran
2025
Cuma
EĞİTİM

REKTÖRLÜK SEÇİMLERİ: CUMHURBAŞKANI'NA AÇIK MEKTUP

Sayın Cumhurbaşkanım, YÖK yönetiminin dekan atamasında ve sizin Anadolu Üniversitesine rektör atanmasındaki tercihleriniz öğretim üyelerinin vicdanında ağır bir yara açmıştır. Bu durumda öğretim üyelerinin seçimlere katılmasının pratik bir anlamı da kalmamıştır. Bundan sonra üniversite öğretim üyelerine yakışan rektörlük seçimlerinde aday olmamak ve/veya seçimlere katılmamaktır

Sayın Cumhurbaşkanım,
Değişik konularda düşünen/yazan, üniversite öğretim üyesi olmayı kendisi için bir armağan olarak algılayan, seçildiğiniz günden beri sakin ve dengeli kişiliğinizi, hak bilirlik ve adaletli tercihlere dayanması gereken toplumsal dengemiz açısından bir güvence olarak görmeye çalışan ve bu nedenle iyimser bulunarak arkadaşlarınca eleştirilen bir öğretim üyesi olarak size yazma ihtiyacı duydum.

Sayın Cumhurbaşkanım,
Son olarak Anadolu Üniversitesi Rektörlük seçimlerinde yaşanan süreç ve sizin tercihiniz yanında Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde 9 oy alan adayın YÖK tarafından dekan olarak atanması üzerinde ciddiyle düşünmemiz gerekiyor. Bu konuda en açık ve bence bir çok öğretim üyesinin hissini yansıtan tepkiyi ‘ üniversite ve öğretim üyeleri bu kararlarla aşağılanmış oldu’ sözleriyle Ahmet İnsel gösterdi. Ben ise bu ‘aşağılanma’ hissiyle birlikte yaşanan ve belki de bu ‘aşağılanma’ ya gerekli tepki nin gösterilmesini önleyen ağır bir yozlaşma sürecinden ve bunun var olan seçim sistemi ile bağlantısından söz etmek istiyorum.

Sizin de çok yakından bildiğiniz gibi üniversitelerde başta rektör olmak üzere üst düzey yöneticilerin nasıl belirleneceği, seçim veya doğrudan atama (ABD’deki mütevelli heyetlerine dayananan atama sistemi örneğin) yöntemlerinin avantaj ve dezavantajları eskiden beri tartışılıyor. Örneğin Harvard Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi eski dekanı Henry Rosovsky’ye göre ‘öğretim üyelerince yapılan seçimler genellikle zayıf liderlerin iş başına gelmesine yol açar; çünkü profesörler kendi bölümlerinin bütçesi gibi uzun erimli olmayan görüşlerle oy kullanırlar’.

Bu görüş bir çok bakımdan eleştirilebilir ama seçilme ve seçme süreçlerinin içinde taşıdığı yozlaşma dinamiklerine dikkat çekmesi bakımdan üzerinde durulması gereken bir düşünce olarak not etmekle yetinelim. Bilindiği gibi yozlaşma, tercihlerin açık ve nesnel ölçütler yerine torpil, kişisel nüfuz, rüşvet veya siyasi görüş temelinde yapılması durumlarında ortaya çıkan ve bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin muzdarip olduğu önemli bir sorundur. Ülkemizdeki rektör seçimleri üç aşamalı ve bu üç aşama arasında bağlantı öngörmeyen bir sisteme dayanmakta ve bu üç aşamanın her biri kendi içinde yozlaşmaya açık öznellikler barındırmaktadır.

Bu sistemde öğretim üyelerinin oyu yalnızca YÖK’e bildirilecek 6 adayın belirlenmesinde işe yaramakta ve genellikle de seçimler 3-4 aday arasında geçmekte, YÖK’e bildirilen son 3 aday ise kura ile belirlenmektedir. YÖK genel kurulu’nda Cumhurbaşkanı’na sunulacak 3 aday belirlenirken yapılan oylama ile üniversitelerde yapılan seçim arasında bir ilişki bulunmamaktadır. Son kararı veren Cumhurbaşkanı ise üniversite ve YÖK Genel Kurulu’nda yapılan seçimlerin sonuçlarına dikkate almadan tercihte bulunma hakkını taşımaktadır. Üniversite ve YÖK Genel Kurulu’nda yapılan seçimlerin anlamını tamamen kaldıran böyle bir sistemin dünyada bir örneği bulunmamaktadır.

Bu sistemde seçilmek isteyen rektörler önce üniversite öğretim üyeleri, sonra YÖK yetkilileri ve YÖK üyeleri, son olarak da Cumhurbaşkanı ve çevresindeki iktidar odakları ile ‘pragmatik’ ilişkilere girmeye zorlanmakta; üniversiteler değişik düzeylerdeki iktidar odaklarının ağır baskısına maruz kalarak ciddi bir yozlaşma sürecine sokulmaktadır. Günümüzde üniversite üst yönetimleri kadro ve bütçe almak için ‘hükümet’ ve YÖK ile iyi geçinmeye, YÖK’ün pazarlıkçı tutumuna ortak olma ya, yönetici olmaktan dolayı teknik olarak önemli ama hoşa gitmeyecek görüşleri söylemekten vazgeçme ye, en son rotasyon uygulaması sırasında olduğu gibi öğretim üyelerinin özlük haklarını savunmak yerine bu uygulamayı dolaylı/dolaysız baskı aracı olarak kullanma ya zorlanmaktadır. Öte yandan yine aynı yazarın üzerinde durduğu gibi ‘okulların kalitesi ile yöneticilerin denetimsiz yetkileri arasında negatif bir korelasyon’ bulunmaktadır. Ne yazık ki ülkemizdeki üniversite sistemi yozlaşmaya açık seçim yöntemi ile aşırı yetkilere sahip rektörlerin arasına sıkışmış durumdadır ve bu da ciddi bir nitelik krizine yol açmak üzeredir.

Sayın Cumhurbaşkanım, şu andaki rektör belirleme sistemi yüksek akademik nitelikler ve nesnel ölçütlere dayanmak yerine ‘nüfuz’ ve ‘siyasi eğilim’ odaklarıyla ilişkilere dayanmaktadır ve ne yazık ki son tercihler bu nüfuz odaklarının arasında cumhurbaşkanlığının da olduğunu hepimize güçlü bir şekilde hissettirmiştir. Bu sistemin sizden önce de benzer sorunlara yol açtığını hepimiz biliyoruz ama bunun artarak devam etmesini hiçbir gerekçe ile savunmak mümkün değildir.
Var olan sistem her şeyden önce ‘bağımsız aydınlar’ olması gereken öğretim üyelerinin durumu bakımından da hazin bir manzaraya neden olmaktadır. Ne yazık ki birçok öğretim üyesi kadro almak için üniversite yönetimlerinin tutumunu sesiz bir şekilde destekleme kte, nasıl olsa işler yoluna girer ya da ben işimi yoluna koyarım diyerek sessiz durma kta ve bütün bunlar da heyecansızlık/suskunluk olarak kendini göstermektedir. Ülkemizdeki üniversitelerin kendi tercihleri hiçe sayıldığında suskunluğa bürünen öğretim üyeleri ile nitelik sıçraması yapması mümkün değildir. Eski zamanlarda öğrencilerin politikleşmesi nedeniyle farklı sorunlar yaşayan üniversiteler bugün yöneticilerin nüfuz odakları ile ilişkileri ve iktidara yakınlık dinamikleri nedeniyle bu kez ağır bir samimiyetsizlik bunalımı yaşamaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanım,
YÖK yönetiminin dekan atamasında ve sizin Anadolu Üniversitesi’ne rektör atanmasındaki tercihleriniz öğretim üyelerinin vicdanında ağır bir yara açmıştır. Bu durumda öğretim üyelerinin seçimlere katılmasının pratik bir anlamı da kalmamıştır. Bundan sonra üniversite öğretim üyelerine yakışan rektörlük seçimlerinde aday olmamak ve/veya seçimlere katılmamaktır. Dileğim Cumhurbaşkanlığı makamını zora sokan ve sizin inandırıcılığınızı da aşındıran bu seçim sisteminden üniversitelerin bir an önce kurtarılarak öğretim üyelerinin tercihlerini temel alan açık ve nesnel bir atanma mekanizması kurulmasıdır. Aksi durumda rektörleri iktidardakiler gibi düşünen ama kimsenin gurur duymadığı üniversitelere sahip bir ülke haline gelebiliriz. Son olarak bu mektubu size yapılmış içten bir uyarı olarak kabul etmenizi dilerim.

Prof. Dr. Şükrü Hatun: Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi

Radikal
Yayın Tarihi : 2 Aralık 2009 Çarşamba 20:10:20


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?